Roza Amed
Ölü bir toplum en iyi toplumdur. Ölü bir toplum için de ölü insanlar olmalıdır. Kapitalist sistemin yaratmak istediği en ideal toplumdur aynı zamanda ölü toplum. Ne geçmişini düşünen, ne geleceği için kaygılanan ne de bulunduğu an için harekete geçen insan toplulukları. Onlarla neler yapılmaz ki. Ya da onlar neler yapamazlar ki. Sadece ye iç yat ve arzularını yerine getir başka bir şeye kafanı yorma. bu ölü toplumun odaklandığı kafasında yanıp sönen tek kırmızı ışık ve onun için her şeye sürüklenmekte. Kapitalist sistem bu ideal toplumunu ister Avrupa’nın en baş döndürücü dünyanın tüm maddi olanaklarını içinde barındıran ülkesinde olsun ister Ortadoğu’nun en fakir en ücra köşesindeki ülkesinde olsun yine ister Hristiyan bir toplumda olsun ister Müslüman bir toplumda gerçekleştirmek istemektedir. Onun için dünyanın her yerinde ölü makineleşmiş bir toplum esastır.
Peki ya biz gerçekten ölü bir toplum olmuş muyuz ya da ne kadarımızı ona kaptırdık. Nelere maruz kalıyoruz. Yaşanan bu toplumsal kaoslar, savaşlar, katliamlar, nefretler ölü topluma doğru gittiğimizin göstergesi değil mi? Toplumun esas, birleştirici gücü olan kadınlara karşı geliştirilenlere peki ne demeli ona kulak asmadan birer birer geçtiğimiz alıştığımız kadın cinayetleri de toplum cinayetleri olmuyor mu? Kadının ölümü toplumun da ölümü değil mi?
Evet hiç umursamadığımız kadınlar. Toplumun temel taşları kadınlar. Bu taşlarla örülen toplumdan her gün bir taş eksiliyor her gün bir tanesi kırılıyor her gün duvardan bir şeyler eksiliyor. Kapitalist modernime toplumu sinsice kadın şahsında yok etmekte öldürmekte bazen de en hunharca yöntemiyle gözünü kırpmadan duvarları yerle bir etmektedir. Tüm bu yöntemlerini de kadınlar üzerinde istediği şekilde uygulamaktadır. Kürdistan somutunda bakarsak eğer doğu parçasından kadınlar toplumun her alanından kopartılmaya çalışılmakta. Doğu kadınları toplumun temel yapı taşı iken toplumdan uzaklaştırılmakta, fuhuş, uyuşturucu ile kapitalist sistem kendi denetimine almaya çalışmaktadır. Kadınlar istihdam sahalarında yer alamamakta ve üretici konumundan çok kadın enerjisi pasifize bir konumda tutulmaya çalışılmaktadır. Böylece kadın tüm bunları kabul etmeyince de toplum dışılılıkla suçlanmakta cezalanmakta ve ölüme terkedilmektedir. Kadın şahsında İran toplumu şuan ölüme terkedilmiş bir toplumdur. Yani kadın enerjisinin akmadığı bir toplumda hayatın olmaması ve ölümün hakim olması demektir.
Yine bu Rojava alanı için de geçerlidir. Rojava parçası şu ana bir devri sürecinden geçmektedir. Bunu hazım edemeyen kapitalist güçler tekrardan kadın şahsında topluma saldırmaktadır. Çünkü Rojava ölü bir toplum olmak istemiyor ve bunun mücadelesini vermektedir her yönüyle. Bu mücadeleye karşılık da kapitalist sistem kadını hedef seçmektedir. Kadını bu savaşın kurbanı olarak seçmiş ve istediğini yaptırmak için de onu çetelere yem olarak sunmaya çalıştı. Ancak Rojava kadını kendisinin yem olmasına izin vermeyeceğini tüm dünyaya kanıtladı. Şu an Rojava’da yaşanan devrim sürecinin esas yürütücü gücü kadındır. Bir yandan kadın kendisini özden bir doğuşla var ederken bir yandan da toplumu için yaşamın her alanından savaşmaktadır. Kadın savaşıyla toplumuna öncülük etmektedir.
Kapitalist sistemin yaratmaya çalıştığı ölü toplum Ortadoğu’da kadın öncülüğünde iflas etmiş durumdadır. Kürt toplumu veKürt kadını öncülüğünde toplumlar savaşarak mücadele ederek ve bilinçlenerek kendi toprakları üstünde özgür kimliklerine kavuşuyorlar. Bu tüm Ortadoğu ve dünya halklarına esin kaynağı olmaktadır. belki şu an Rojava da bir devrim süreci yaşanıyor ama bu devrim sadece Rojava’yla sınırlı kalmayacak Kürdistan’ın diğer parçalarını kadının tümden yok sayıldığı ve evlere hapsedildiği tümüyle zalim erkeğin inisiyatifine bırakıldığı Rojhılat parçasında da devrim gerçekleşecektir. Yeter ki kadınlar kendilerine öz güçlerine ve öz örgütlülüklerine inansınlar. Rojhılat parçası da kadının yaşam akışıyla tekrardan özgürlükle yeşerecektir. Kadınlar bir oldu mu aşmayacakları çözüm olmayacakları hiçbir şey yoktur. Önderliğimizin feyz alarak geliştirdiği demokratik özgür toplumu yaratmak tüm kadınların yapabileceği kendisini içinde var edebileceği bir projedir. İster bir anne olsun anne çoğunu, ister bir öğretmen olsun öğretmen öğrencilerini, ister bir doktor olsun doktor da hastalarını eğiterek onları inandırarak ve onlarla bir şeyler pratikleştirerek biz kendi özgür demokratik yaşamımız inşa edebiliriz. Çünkü biz kadınlar önce kendi gücümüze irademize ve bunu başarabileceğimize inanarak sonra da tüm toplumda bunu pratikleştirebileceğimize inandığımız oranda özgür bir toplumu inşanın ilk adımını atmış olacağız. İlk adım diğer tüm adımların da başlangıcı olmuş olacaktır.