• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

Mart Ayının Getirdikleri

19 March 2014
in DEĞERLENDİRME
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Nuhat Fırat

                Hızlı bir şekilde girdiğimiz Mart ayını yarılamış bulunuyoruz. Ayın ilk yarısında yaşanan önemli gelişmeler, diğer ikinci yarısında yaşanacaklarında biraz habercisi olma niteliğinde.Aya 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarıyla giriş yaptık. Ardından, önemli bir gün olarak gelecek olan Newroz kutlamaları var. Ve tabi ayın sonunda yapılacak olan yerel seçimler…

 

Görkemli kutlamalarla meydan ve sokakları dolduran kadınlar, bir kez daha özgürlüğe, demokrasiye, barışa ve kardeşliğe vurgu yapan talepleriyle gümbür gümbür meydanları inlettiler. Demokratik Ulus inşasında üstlendikleri misyona denk irade beyanında bulunmuş oldular ve görünen o ki, ay sonunda yapılacak olan seçimlere de kadınlar renkleriyle, sesleriyle ve özgür iradeleriyle damgalarını vuracak, Demokratik Özerkliğin can bulmasında üzerlerine düşeni yapacaklar. 8 Mart coşkusunun Newroz kutlamalarında katmerli bir şekilde yaşanmasını beklemek yanlış olmayacaktır. Zaten ülkenin birçok yerinde kutlamalar başlamış durumda.

Ayın ortalarına doğru yaşadığımız üzücü bir olay ise Gezi olayları sırasında yaralanan Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmiş olmasıydı. Ölümsüzler kervanına katılan Berkin’in cenazesinde milyonların tek yürek oluşunun, ayağa kalkmasının önemli ve anlamlı mesajları var. Bu mesajların herkes tarafından doğru okunması gerekmektedir.

Çözüm sürecini AKP’nin yürüttüğünü söyleyenler, ne büyük yanılgı içerisinde olduklarını, 8 Mart kutlamalarına ve dahası 12 Mart’tan beri süren olaylara bakarlarsaanlayacaklardır. Berkin Elvan’ın cenazesinde onbinler sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin dört bir tarafında meydanlara dökülmüş, Erdoğan ve hükümetinin katil olma gerçeğini haykırmıştır. Tamda Gazi olaylarının yıldönümüne denk gelen Berkin’in cenazesi, bu ülkede iktidar tarihinin mazlumların kanı üzerinden kendini nasıl büyüttüğünü bize bir kez daha göstermiştir. Kanla beslenen bir iktidarın, ülkenin selameti için çalıştığını, ülke insanının daha güvenli, barış ve huzur içinde yaşaması için bütün bu katliamları gerçekleştirdiğini kim iddia edebilir? Evet, bunu iddia edenler de maalesef var. AKP ve yandaşlarınca bu katliamlar sanki olması gereken, uygulanması zorunlu müdahalelermiş gibi lanse edilir. Yapılan her türlü demokratik gösteriyi, hak aramayı engellemek bir zorunluluk ve devletin bekası için bir mecburiyetmiş algısı oluşturulmak istenir. ‘Devlet bunları yapmak zorunda’ iddialarını güçlendirmek içinde, yandaş medya bu yönlü rolünü iyi oynar ve yürütülen politikaları halkın nezdinde kabul edilir hale getirmeye çalışır.

12 Mart Gazi olaylarının üzerinden 19 yıl geçti. Gazi olaylarından Gezi olaylarına geçen 19 yıl… Bu 19 yılın, 10 yılında AKP hükümeti iktidardaydı. Gazi’de 22 insanımızı kaybetmiştik. 19 yıl sonra Gezi olaylarında 8 insanımızı kaybettik. Her iki katliam arasındaki zaman diliminde yaşanan kayıpların, ölümlerin haddi hesabı yok… Bu konuda birçok araştırmalar yapılmış durumda;En çok kayıpların, ölümlerin, katliamların yaşandığı süreç, AKP iktidarı döneminde oluyor. Uğurlardan, Ceylanlardan öldürülen çocuklardan, Lice katliamından, Roboskiden, GelîyeTeyareden ve daha da sıralanabilecek uzun bir liste ile AKP Hükümeti’nin iktidar pratiğinin katliamlar üzerinden geliştiğini gözler önüne sermek mümkündür. Bu fiziki katliamların yanı sıra, siyasal ve kültürel olarak gerçekleştirilen katliamlarla AKP iktidarını pekiştirerek, koltuğunu sarsacak hiçbir açık bırakmamaya çalışmıştır. Mesela; 19 yıl önce olan Gazi katliamıyla ilgili süren dava sona erdiğinde, katillerden hiçbiri ceza almamıştır. Katiller, şimdi elini kolunu sallayarak toplum içinde rahatlıkla gezebilmektedir. Tabi doğal olarak, Gezi olaylarında da katiller aynı rahatlıkla insanları katletmekten çekinmeyecektir.

Bu ülkede her gün hukuksuzluğun her türlüsüyle karşılaşıyoruz.En son KCK davasından tutuklu bulunan beş kişinin tahliye başvurusunu ‘Dağa çıkmalarından şüphelendikleri’ için reddeden Türk devlet yargısı, ülkedeki hukuksuzluğa iyi bir örnek oluşturmuyor mu? Eli kanlı katilleri cezaevlerinden hiçbir kaygıları olmadan saldılar, ama KCK tutukluları, ‘dağa çıkma’yargısını yargıda oluşturduğundan onları bırakmadılar. Türk hukuk devletinin adalet anlayışını bu olayda çok somut görebiliyoruz.

On yıllık kanlı pratiğine bakmadan ve bundan hiçbir utanç duymadan, bu hükümetin Başbakanı, Berkin Elvan’ın katlinden sonra katıldığı bir TV kanalındaki programda çok rahat bir şekilde gelişen olayları borsaya benzetmekten hiç çekinmemiş, karşısındaki programı hazırlayıp sunan zat ise Başbakanın sözlerine gülmekle yetinmiştir. Ne diyor Erdoğan; ‘…ziyanı yok bunlar böyle sokağa dökülürler. Bu da borsadaki dalgalanmalar gibidir. Dalgalanma sonra durulur, nasıl ki birkaç ay önce Gezi olaylarındaki dalgalanmalar sonradan durulduysa, Berkin için yapılan eylemlerde durulacaktır.’ Berkin’in ölümüyle sokaklara dökülen insanların ‘katil’ diye haykırmalarını, Erdoğan bu şekilde okumaktadır. Haksızlığı, ölümü kabul etmeyen, yolsuzluk ve talanların olmadığı bir ülkede yaşamak isteyen insanların haykırışlarını borsadaki dalgalanma şeklinde anlamaktadır. 15 yaşında hayatını kaybeden Berkinlerin olmadığı, demokratik- özgür bir ülkede çocukların özgürce büyüdüğü yarınların olmasını isteyenlerin haklı eylemlerini ‘durulacak’ olarak algılamaktadır.

Aynı Başbakan, aynı gün Kürdistan illerinde seçim turundaydı. Siirt’de, Mardin’de çözüm sürecinden bahsediyordu. O, bu şekilde süreçten bahsederken, insanlar sokaklarda, meydanlarda hükümeti istifaya çağırıyordu. Ve Erdoğan, sanki bütün bunlardan haberi yokmuş gibi, ülke sütlimanmış gibi nasıl da kahramanca ülkede çözüm sürecini başlattığını, demokratik açılımlar yaptığını anlatıyordu!

Hâlbuki çözüm sürecini başlatanın da, bunun yürütücülüğünü yapanın da Reber APO olduğunu herkes biliyor. Eğer bir yıldır, bu coğrafyada çatışmasızlık durumu sürüyorsa bu Reber APO sayesindedir. Bu Newroz’da bir yılını dolduracak olan Reber APO’nun başlattığı süreç, yeni bir mecraya girecektir. Bunun nasıl bir mecra olacağını ise Newroz’un hemen ardından yapılacak olan yerel seçimler, büyük oranda belirleyici olacaktır.

AKP’nin bu bir yıl boyunca, sahte hukukuyla, yalan siyasetiyle, oyalayan politikalarıyla iktidar ömrünü uzatmaya çalışmış, bütün çabası bu yönlü olmuştur. Demokratik açılım adı altında aslında hiçbir demokratik adım atmadığını, tam tersine demokrasi önünde en büyük engel olmayı sürdürmeyi kendine esas aldığını çok net bir şekilde gördük. Yine Kürt sorununun çözümü için asıl engelin kendisi olduğunu ortaya koydu. Gidici olduğunu bilen AKP, bütün hesabını; şu torba yasa, bu demokratik açılım adı altında ömrünü uzatmak istedi. Son bir-iki aydır da, bütün bu yalanların tutmadığını gören AKP, cemaatle aralarında çıkan çelişkilere denize düşen yılana sarılır misali, bu iktidar ve çıkar çelişkilerine sarılmış, ayyuka çıkmış yolsuzlukları da örtbas etmek için mağdur edebiyatına sığınmıştır. Yıllarca, ortak bir şekilde özellikle Kürdistan ve Kürtler üzerinde ve genel olarak Türkiye toplumu üzerinde yolsuzluk, talan, baskı, sömürme politikalarıyla iş yapan bu ikili, artık yol ayrımına gelince, Erdoğan’a düşen mağdur edebiyatı olmuş, bu seferde bu edebiyatla toplumu kandırmaya çalışmıştır. Böylece, toplumu uyutacak ve iktidarına devam edecektir. Hesabı bu; ama her zaman evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor.

AslındaAKP’ye verilen süre bu seçimlerle beraber dolmuş oluyor. Başta Kürtler olmak üzere, bu ülkede yaşayan bütün halklar bu bir yıl boyunca AKP’ye demokratik siyaset yürütmesi için bir şans tanıdı, sabır gösterdi. Ve görülüyor ki,  hem Kürt sorunun demokratik siyaset yoluyla çözülmesi yönündeki, hem de Gezi olaylarından bu yana toplumunülkede demokrasinin, özgürlüklerin ve insan haklarının sağlanması, güvence altına alınması taleplerini ciddiye almamış Erdoğan hükümeti, halkların sabrını taşırmış durumda. Kabak tadı veren Erdoğan, siyaseti ve iktidarı bu seçimlerde sandığa gömülme tehlikesiyle karşı karşıyadır.  Bunun korkusuyla, bir yandan siyaset meydanlarında; ‘çözüm sürecini yürütüyoruz’ yalan-dolan söylemlerine sığınıyor, bir yandan, sistemi kabul etmeyen, bu sistemi protesto etmek için en doğal, demokratik haklarını kullanan göstericilere biber gazıyla, gaz fişekleriyle polislerini salıyor üzerlerine. Diğer yandan ise, yine Kürdistan’da askeri sevkiyat ve yığınaklarla, yol yapımları ile savaş ilanında bulunuyor.

Miladını doldurmuş olan Erdoğan hükümetinin sandığa gömülmesine kesin gözüyle bakılıyor. Acaba Erdoğan’ın eğer birinci parti çıkmazsak, genel başkanlığı bırakacağım demesi bu yüzden midir? Yoksa planda farklı hesapları mı var?

Erdoğan’ın hesabı ne olursa olsun, Kürtlerin ve özgürlük yanlısı bütün kesimlerin tercihi, demokrasiden yana olacaktır. Ve bu noktada 30 Mart’ta tercihlerini çok güçlü bir şekilde seçimlere yansıtmaları gerekecektir. Aksi takdirde bizleri bekleyen, şiddet oranı eskisinden daha yüksek olan bir savaş olacaktır. 

Seçimlerde güçlü bir alternatif olan BDP ve HDP’nin, Türkiye’nin demokratikleşmesinde önemli rol oynayacakları bilinmektedir. Demokrasi yanlısı bütün kesimler tarafından büyük destek bulan bu iki partinin, seçimlerden güçlü çıkmaları halinde Türkiye’de çok şeyin değişeceği açıktır.

Özellikle ilk defa oluşturulan Eşbaşkanlık sistemiyle daha önce hiç yapılmamışı denemiş olacaklar. Bu ülkede çokça söylem bulan ‘tek’liğe karşı bir alternatiftir Eşbaşkanlık. Tek devlet, tek bayrak, tek dil söylemlerinin bir devamı olarak tek başkan, tek cins –ki buda genellikle erkek cinsi olmaktadır- erkek egemen aklının üretimleridir.

Eşbaşkanlık sistemi; siyaseti,yönetimi, ekonomiyi kısacası toplumun her alanını ele geçirmiş olan erkek ve onun egemen zihniyetinden bu alanların kurtarılması anlamına gelir. Eşbaşkanlık sistemiyle,aslında kadın şahsında toplumun bütünü siyasette, kendi kendini yönetmede söz sahibi olacak. Çünkü kadın toplumdur, çünkü kadın toplumsal yaşamın demokratik ve özgür temelde örgütlenerek sürdürülmesidir. Yaşlısı, genci, çocuğu, fakiri-yoksulu, işçisi-emekçisi farklı inanç, dinsel- etnik yapısı ile toplumun herkesimi bu sistemde yeri olduğunu görecektir. Çünkü kadın bu kesimlerin hepsinde yer almaktadır. Çünkü kadın ezilmişliğin, baskının, sömürünün, adaletsizliğin, haksızlığın, öteki olmanın ne demek olduğunu iyi bilir. O yüzden kadın ekseninde şekillenecek bir yaşam; politik ve ahlaki olacaktır.

Bu sistem ile erkeğin ‘tek’li, bireyci ve sadece iktidar-devletçi zihniyeti esas alan siyasetine son vermeyecek aynı zamanda toplumu, onun her rengini, her sesini, bütün farklılıklarını bir ahenk bütünlüğü içinde esas alan özgür, demokratik ulusun inşasına güçlü temeller atmış olacağız.

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk