Jinda Özgür
Yeniden yapılanma ile gündemimize giren, meşru savunma, canlının varoluş gerçekliği ile bağlantılı olarak olmazsa olmaz yaşam garantisidir. Çünkü canlı kendini koruyamazsa, savunamazsa var olamaz ve yaşayamaz. İşte bu kadar yakıcı bir konudur ve canlının var olması ile ilgilidir. Evrenin evrim tarihine baktığımızda tüm canlıların birbiri ile simbiyotik ilişki içerisinde olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Onun için, tüm canlıların korunması yaşamın var olması, yaşamın akışkanlığını, koruması vazgeçilmezlikler arasındadır. Tabi bunu belirtirken, canlıların, küçük canlı bir hücrenin bile kendini koruma kabiliyetinin olduğunu inkâr veya ret etmiyoruz.
Fakat bitkilerin ve hayvanların insana, onun toplumuna emanet olduğu bilinciyle zihinlere yerleştirilmesi gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Tüm canlıların doğası gereği varlıklarını korumaları, savunmaları, beslemeleri ve üremelerini sağlamaları var oluş gerçekliğidir.
Bitkinin kök damarları güneşe dönük olmaları tohumlarını kendi yapılarında oluşturup taşımaları, bize hep meşru savunmayı ve bununda canlının doğasında özünde var olduğunu yeniden bizlere hatırlatmaktadır. Bitki hem yer olarak, hem de mekân olarak sabit bir şekilde yetişir. Her bitki kendi yetişme koşullarına göre de kendi tercihini belirlemektedir. Hayvanlarda ise, kendi temel ihtiyaçlarını giderme, hareket etme biçiminde olsa da özünde gereksinimlerini giderme amaçlı yani korunmasını, savunmasını, beslenmesini, üremesini yapabilecek koşulları seçmektedir. Mevsim koşullarına göre kendisini uyarlamaktadır, hazırlığını yapmaktadır (kış üstlenmesi buna örnektir) buda meşru savunma kapsamına girmektedir. Yine belirtmekte yarar görüyoruz; canlının kendisini savunmasına göre tüm yaşamını ayarladığını görmekteyiz. Bir doğuş bir varoluş varsa; o zaman onu korumak, var etmek, yaşam mücadelesi gereğidir. Durup dururken, kendiliğinden hiçbir şey gelişemez, değişemez. Yaşamın temel ihtiyaçlarını gidermek, yaşama bağlılığın ve kutsallığın göstergesidir.
Evrenin özeti olan insan ve onun toplumuna baktığımızda, Meşru Savunmayı doğasına uygun hayatta geçirdiğini görmekteyiz. Klan ve kabile oluşumlarından, köy yaşamını geliştirmesiyle, kendi yaşamını idame etmektedir. İleri veya geri ayrımına gitmeden yaşam mücadelesini devam ettiğini görmekteyiz. İnsan ve toplum öz varlığını her zaman dış saldırılara karşı korumak zorundadır. Meşru savunma ötekine saldırma (yaşamına malına hak ve hukukuna göz dikme veya ele geçirme) değildir. İnsanın insan, toplumun toplum olabilmesi için kendi toprağı, ülkesi maddi- manevi değerleri kültürü, tarihi yani kendi öz varlığı ile olmak, yaşama koşulu vardır. Meşru savunma, İnsanın kendi öz varlığını koruması ve bununla bağı kesinlikle koparılamayacak olan zihni, duygusu, hissiyatı, ruh dünyası ile bağlı olduğu, toplumun inancı, dili kimliği, vatanı insanı insan yapan değerlerini korumaktır. Öz savunma veya meşru savunma ötekine ya da diğerine bırakılmayacak ertelenemeyecek olan özgürlük ilkesi ve felsefesi ile bağlantılıdır.
PKK hareketi ve PAJK özgür kadın militanları olarak bunu algılamayı, anlamayı uygulamayı kesin bir görev olarak ele alıyoruz. Önder Apo “başkalarını savunmak isteyenler, önce kendilerini savunmayı bilmelidir. Başkalarını özgür kılmak isteyenlerde, önce kendilerini özgür kılmayı bilmelidir” belirlemesi öz savunmayı, öz bilinci yaratılması ve geliştirilmesini içeriyor. Kendini bilmek, tanımak evreni bilmek, toplumsal gerçeklikleri, tarihi, felsefeyi yani paradigmayla bütünleşmeyi doğru uygulamanın koşuludur. PKK hareketinin meşru savunma savaşı başta devlete gelişmemiştir. İlk meşru savunma Kürdistan halkını uyandırmak, korku çitlerini kırmak, örgütlülüğünü geliştirmek amaçlı feodal- aşiret beyi ve ağalarına karşı verilmiştir. Kapitalist devlet yapılanması insan olmanın önünde engel olan ve her saldırıyı kendisine mubah görmüştür. Ulus devlet militarist ordu yapılanmasına karşı Kürdistan özgürlük hareketi meşru savunma savaşını dönemine, zamanın ruhuna uygun bir şekilde mücadelesini yürütmüştür. Kürdistan ve Kürt halkı Kapitalist Modernitenin, ulus devletlerin egemenliği ve işgali altındadır. Hücrelerine kadar toplum ve insanın sömürülmeyen, içine sızılmayan hiçbir olgusu kalmamıştır. Kürt toplumu kendisine yabancılaştırılmaya, ötekileştirilmeye dönük bin bir maske, oyun ve komplolarla karşı karşıya kalmıştır. Ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgiye mahkûm edilmiştir. PKK hareketi Kürt halkını bilinçlendirmiştir. Toplumu ve insanı yeniden örgütleyerek mücadele gerekçelerini oluşturmuştur. Toplumun öz değerlerini savunarak toplum örgütlemesine ağırlık vermiştir. Bunun için toplumun ve insanlığın nerede kaybettiğini araştırarak, çeşitli yol ve yöntemlerle halkın kendine has özgün yanlarını gözeterek bin bir emek ve bedelle mücadelesini sürdürür. İğneyle kuyu kazarcasına yaratılan imkânların ışığında bunun bilinciyle mücadelesini sürdürmüştür. Önder Apo’nun yoğun çabaları sonucunda ulusal diriliş tamamlanmış, özgür kadın ve erkek yaratılmıştır. Özgür militan gerçeği toprağına, halkına, toplumuna bağlı olan insanlık değerleri için, kendisini her şeyi ile adayandır. Kendinde zafer tarzını yaratarak insan olma mücadelesinde bütünleşendir. Betonlaşmaya yani yok olmaya yüz tutmuş bir halkın üzerindeki işgali ancak meşru savunma savaşı gerçekleştirebilir. Bir halk için Meşru savunma, özgürlüğünü, bağımsızlığını ve kurtuluşunu yaratabilme gerçeğidir. Kürdistan toprağını ve halkını, Ulus devletler kendini yaşatmanın ham maddesi yaparak, varlığını tartışılır kılmış ve yok saymıştır. Bu vahşet, bu katliam ve soykırım ancak meşru savunma savaşıyla kazanılabilir. Bedel üstüne bedel vererek, halkın yeniden doğuşu, oluşumu ve yaratımı sağlanacaktır. Bu mücadele insan olmanın mücadelesidir. Evrenin bir özeti olan insanın ve insan için yaşam koşulu olan toplumsallaşmasının gereğidir. Meşru savunma savaşı başkalarının imkânlarını gasp etmek değil de, kendi özgünlüğünü yani üretim yapabilme ve yaşayabilme hakkını korumak ve savunmak demektir.
Bu stratejiyi Önder APO şöyle tanımladı; “dünyayı yenecek gücümüz olsa da hiç kimseye saldırmayacağız, bütün dünya birleşip üzerimize gelse de meşru demokratik haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.” Dönem, devrimi gerçekleştirme dönemidir. Bunun için tüm koşullar uygundur. Kürt halkının dirilişi gerçekleşmiş, kendi varlığını ulus devletlere kabul ettirmek zorunda kalmıştır. Meşru savunma savaşında zamanın ruhunu, kokusunu almalı, fark etmeli zamanında ve yerinde adım atmak, hamle geliştirmek çok önemli ve kader belirleyen bir husustur. Zamanı değerlendirmek, oluşum halinde olmak, değişim dönüşümü sağlatmaktır. Dönemi okumak, demokratik siyasetini ve politikasını zamanında hayatta geçirmek, zaferi garantilemenin dili ve eylemidir.
Meşru savunmanın en önemli boyutunu oluşturan kadın özgürlüğü “toplumun özgürlük düzeyi kadının özgürlük düzeyi ile belirlenir” sözünün doğruluğu ile giriş yaparsak kadın toplumsallaşmanın temel gücüdür. İlk toplumsallaşma, ilk köy devrimi kadın ekseninde gelişmiştir. Doğal toplumun gücü ve sözcüsüdür. Organik toplum olan kadın devrimine karşı şamanlar rahipler toplumun var olan değerlerine el koyarak, karşı devrimi gerçekleştirerek kendi sistemlerini oluşturuyorlar. Kendi sistemleri için neyi gerekli görüyorlarsa (yalan, hile, kurnazlık, fırsatçılık, insanı insana karşı kullanarak) geliştiriyorlar. Rahip sistemi inanca dayalı bir şekilde toplum içerisinde hiçbir boşluk bırakmadan zihinlere kendi ideolojisini empoze ediyorlar. Toplumun tüm değerleri zihinler saptırılarak çalınıyor. İnsan toplumu ve ana tanrıçanın toplumu Ataerkil sisteme bağlanıyor. Doğal toplumun ana tanrıçası ataerkil devletli sistemde insan olarak değil, erkeğin malı mülkü statüsünde onun bir eki konumundadır. Erkek kadını ne kadar bağlar, bağımlılaştırırsa, (yani kendi öz değerlerinden, kültüründen koparıp) kendi sisteminin gücünü oradan alır.
PKK hareketi, yedi bin yıllık ataerkil zihniyettin eleştirisi üzerinden kadını ele almıştır. “kadını özgür olamayan bir halk özgür olmaz, yine kadın devrimi öncü devrimdir” diyerek kadın ekseninde yeni bir paradigma oluşturmuştur. Yeni dönemde Jin, jiyan Azadi sloganlarıyla kadının tüm değerlerini, kadına, topluma, insanlığa mal etti. Bu temelde kadının en temel meşru savunması kendi toplumunu inşa ederek mücadele gerekçelerini güçlendirmesidir. Bu da toplumun bir bütünen eğitilmesiyle olacaktır. Zihinlere ekilen tüm yalan ve çirkinliklerden uzaklaşarak yeniden inşasını gerçekleştirebilir. Bunun için başta kendi kendini oluşturması özgürlük değerleri ile donatarak, kendi değerler sistemini yaşamsallaştırması beklenebilir. Çünkü “tüm kölelikler, kadın köleliğine bağlı olarak gelişmekte” dolayısıyla kadın köleliği aşılmadan diğer kölelikler aşılamaz. İnsanı insan, toplumu toplum yapan tüm olay ve olgularda düşünsel, sosyal, siyasal, kültürel ve askeri boyutlarda da sistemini oluşturmalı, öz savunmasını yapmalıdır.