• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

TUFANDAN SIYRILANLAR-2

7 July 2025
in Gerilla Anıları
A A
TUFANDAN SIYRILANLAR-2
Share on FacebookShare on Twitter

Temmuz sıcağıyla sararan ekinlerin hasat zamanıydı. Köylüler ekinlerini toplamak için hummalı bir çalışmanın içerisindeydiler. Kardeşi Ekrem ve küçük kardeşleri Gülsüm ile Kerem de amcalarıyla birlikte ekinleri toplamaya gidiyordu. Perişan çalışmaya gitmek istese de izin verilmiyordu. Perişan’a ekin toplaması için izin verilmeyişin nedeniyse, o artık genç bir kadındı ve daha çok hapsedildiği evde var olmak ona uygun düşerdi. Perişan’da kavurucu sıcaklarda ev işleriyle ve kendisiyle baş başa kalıyordu. Gündüzleri köylüler çalıştığı için köy derin bir sessizliğe gömülüyor; akşama doğru ise bu derin sessizliği yırtarcasına bir hengame yaşanıyor, çocuk sesleri, hayvan sesleri birbirine karışarak yükseliyor öyle ki Hıne’nin sınırlarını aşıyordu. Yaşamın tekrarları Perişan’ı sıkıyor, o gelip geçmeyen, zaman aksa da onda akmayan ‘gelip geçicisin’ ruh hali hep yüreğine tünüyordu. Yaşadıklarına anlam vermeye çalışıyordu. Oysaki göçer olan insanların sürekli duyguları, yerleşik duyguları yoktu. Yerleşikleşen o duygunun, hüznünün bir anlamı olmalıydı. “Yerleşik olan insanların mı, yoksa göçebe insanların mı yerleşik ve kalıcı duyguları olmazmış” diye kendi kendisine sordu. Nedense gelip geçmeyen o ruh halini anlamıyor, sıkılıyor bazen korkusunun kaynağını bilmeden tedirginleşiyordu. Huzursuzluk, gölgesi oluyordu. Oysa ki yaşamı hareketli olanın düşüncesi de hareketli olurdu. Göçerlerin düşünceleri hareketliyse de o, içine girdiği huzursuzluk labirentinden içeriye sızan yaşam bahşedici ışığa, bir türlü ulaşamıyordu.

Babasını düşünüyordu. “Bu yıl yaylalara gelmeyeceğim” dediğinde, babasının yaşadığı şaşkınlık, yüzündeki tedirginlik hala gözlerinin önünde capcanlı duruyordu. Babası Perişan’ın yaylalara bağlılığını biliyor ve orta yaşta olsa da yaşam deneyimi ve gözlemleri onu ürkütüyordu. Babaca bir duyuş, hissedişti bu. Perişan’a uzun uzun bakarak; “Kızım sen bu yıl ya öleceksin, ya da başına bir şeyler gelecek” diyordu.

Perişan annesinden daha çok babasına bağlıydı. Annesinin ürkek ve çekingen duruşunu babası beğenmediğinden kendisi de beğenmiyordu. Babası, “Bir kadın evi çekip çevirmeli, çekim merkezi olmalı” diyordu. Babasıyla annesi arasındaki uyuşmazlıklarda babasını haklı görüyor; ona yakın duruyordu. Bu da babasıyla Perişan’ı yakınlaştırıyor, babası kadınının yapamadığını, olması gereken kadını Perişan’da yaratmaya çalışıyordu. Kızına biçim veriyor; yarattığı eseri kendi beğenilerine göre yontuyor, sonra uzaklaşarak sanki harikulade bir eser yaratmışçasına uzaktan uzağa seyre dalıyordu. Perişan ise yaratıcısından habersiz büyüyordu. Babasının ilgisi Perişan’ı sevindiriyordu. Babasının istediği bir kadın olabilmek için annesinin pasif duruşundan dolayı pek hoşsohbet olmayan evlerini insanların uğradıkları, insan sıcaklığını taşıyan bir ev kılmak için elinden geleni yapıyor, “ben bu role adayım, rolümü oynarım” iletisini kendisi de farkına varmadan çevresine veriyordu. Babası annesine dönerek;

“Kızım eğer evden ayrılır (ayrılık dediğiyse kızının evlenip gitmesiydi) giderse, kızımın yerini dolduracak, onun evdeki varlığını aratmayacak bir kadınla evleneceğim” diyordu. Zaten sessiz olan annesi iyice sessizleşiyor, kocasının kızına benzer bir kumayı eve getirmek istemesine öfkeleniyor ve kızına karşı içten içe tepkileniyordu.  Birbirine en yakın olması gereken iki insan, iki kadın; anayla kız birbiriyle barışık değildi. İçten içe küskünlüğü yaşıyorlardı. Annesine göre o babasına benzemişti; babasına göreyse küçük kardeşi Ekrem annesine benziyordu. Kardeşler arasında da büyüklerinkine benzer bir bölünme, ayrılık vardı. Ekrem, babasının ablasını çok sevdiğini; Perişan ise annesinin Ekrem’i daha çok sevdiğini ve kendisini sevmediğini söylüyordu. Bu vesileyledir ki yaralı insanlar çoğalıyor, insanlar sakatlanıyor ve insanlar arasındaki bütünlük bölünerek sevgisizlik bulaşıcı bir hastalık gibi çoğalıyordu.

Babasıyla ufak tefek tartışmaları yaşansa da Jirki aşiretinin kavgacılığı içinde kavgacı olan kızını, babası çok seviyordu. Çocukken üstü başı dağınık, saçları birbirine karışmış, bir yerleri tırmalanmış halde kapıdan içeriye daldığında babası, “Perişan yine kiminle kavga ettin, ne biçim bir kızdır bu tanrım, kime benzemiş, senin bu kavgacılığın başımıza işler açacak Perişan” derken bile babasının kendisiyle alttan alta gurur duyduğunu hissediyordu. Sessiz dilin anlattıkları örtülü gerçekti. Babasının gururla bakışı hoşuna gidiyordu. Büyüdükçe yaptığı işlerde başarı sağlıyor, herkes küçük yaşta yapabildiklerini gördükçe çok şaşırıyordu. Mutfak ve el işlerinde becerikliydi, bu da birlikte yaşadığı toplumunca benimsenmesini sağlıyordu. İşlediği nakışların zeka gerektirdiği, zeki olduğu söyleniyordu. Perişan, söylenenlere karşılık ince dudaklarının hareket etmesini zorlukla önleyerek, hafifçe tebessüm ediyor dudakları ince bir çizgi halinde, ters çevrilmiş kaş biçimini alıyordu. Babası, o ince çizgiyi ar duygusunun dışavurumu olarak çizmiş ve ipince bir çizgiden ibaret olan o ters kaşla gururlanır olmuştu. Böylece atalardan dedelerden kalan bakışlar zaman ilerlese de kimselere ağırlık oluşturmadan yaşlı bir ninenin bakışından genç bir bakışa, kirli bir su olup yaşlı kanallardan akıp gidiyordu.

Günler gelip geçiyor yaşanan olaylar insanlarda izler bıraksa da, zamanla daha da fazla solarak unutulup gidiyordu. Akrabaları Perişan’ı ve kardeşlerini yemeğe çağırmışlardı. Yemekten sonra yatıya kalmışlardı. Uzandığı yün yatağın içerisinde uyuyamıyordu. Uykusuzluk göz kapaklarını yormuş adeta günlerin yorgunluğu koynuna uzanmıştı. Kadınlar yaz günlerinin yorgunluğuna rağmen sızarak uyumamışlar; geleceğe dönük sohbet ediyorlardı. Konuşmalar ağır bir gürültüye dönüşerek sözcükler vasıflarından birer birer soyunuyor, yok oluyorlardı. Hiçbir ses duymaz oldu, uyuyordu. Neyi düşündüğünü bilmiyor, düşüncelerini bir araya toplayamıyordu. Kadınların fısıltılarıyla uyandı. Saatlerdir uyuduğunu düşünüyordu fakat gözkapakları kapanalı henüz iki-üç dakika olmuştu. Küçücük köy odasındaki fısıltılara kulak kabarttı. Kadınlardan biri;

“Apocular köye gelmiş, içlerinde üç de kadın var” diyordu. Duyduklarının etkisiyle sıcak yünlerin arasından fırlamıştı. Kadınlar, onun uyandığını gördüklerinde “Perişan sen uyu, biz Apocu kadınları görmeye gideceğiz; gelirsen seni götürebilirler,” dediler. Kadınların söylediklerine karşın sesini çıkarmadan ipincecik yorganı yüzüne çekti. Heyecanlanmış, garip bir hisle dolup taşıyordu. Kadınlar, onun sessizce yünlerin arasına sokulduğunu gördüklerinde çıktılar. Perişan da kadınların arkasından yürüyordu, Perişan uzaktan onları takip ediyordu. Yaşanan polisiye bir dizi, kadınların arkasından yürüyen de bir kadın polis değildi. Merakına yenilen ve cennetten kovulan ilk kadın gibi, Havva anası gibiydi. Karanlıkta sessiz adımlarla gidenlerin ardından yürüyordu. Apocular köyü girmesine rağmen karanlığı sessizlik basmıştı.

Karanlığın içinde sürüp giden uzun bir sessizlikten sonra sesler duyuyordu. Önündeki kadınlar, kapının önünde yakılmış ışığın altında bağdaş kurmuş oturuyorlardı. Uzaktan üç Apocu kadını tanıdı; onlar bu diyarın yabancısıydı. Karanlığın sessizliğini yırtan bir tek Apocu kadınların sesiydi. Akrabalarına çaktırmadan hemen önlerinden sıvışarak kadın gerillaların yanına varıp dikildi. Onu gören kadın akrabalarının suratları değişti ve kadınların asık suratları paylaştıkları mekana asıldı. Kadın akrabaları, kadın gerillaların varlığından mimiklerini kontrol etmek zorunda kalsalar da, aval aval bakan bakışlarını zamanla öfke bürüse de artık hiçbir şey yapamıyorlardı. Apocu kadınlar Perişan’la tokalaştılar. Yabancıları gözlemleyebileceği bir yere geçip oturdu. Kadın gerillalar; Kürdistan’ın bağımsızlığından, özgürlükten, Kürdistan’ın kurtuluşu için dağa çıktıklarından bahsediyorlardı. Perişan daha önce Apocu erkek gerillaları görmüştü. Fakat ilk kez kadın gerillaları görüyordu. Gerillalar tanıdığı diğer insanların sıcaklığını çevrelerine yaysa da, tanıdığı tüm insanlarından farklıydı, yabancıydı. Kadınların gözleri ümitliydi, gözlerindeki ümit farklılıklarıydı. Pür dikkat konuşmaları dinlediği bir anda akrabalarından biri kolundan tutarak:

“Gelinim hadi gidelim,” dedi.

Perişan izinsiz geldiği için akrabalarının öfkelendiğini biliyordu. Sesini çıkarmadan kolundan sıkı sıkıya tutmuş kadınla yürüdü. Yol boyunca yaşlı kadın onu bazen azarlıyor, bazen nasihat veriyordu. Yaşlı kadının çekiştirmelerine aldırmadan karanlık örtünün altında yürüdü. Fakat Perişan göreceğini görmüş; kutsal kitaplarda kadınları şeytan ve cehennemlik yapan, bilim dünyasında ise bilgiye ulaşma ve keşfetmenin tanımlanması olan merakını gidermişti. Eve varıp yattılar. Perişan bir türlü uyuyamıyor, son yarım saatte yaşadıklarını düşünüyordu. İhtiyaç duyduğu uykuyla, sıkıntılarıyla boğuşuyordu. Gerillalar, çocukluğunun hatıralarıyla gelmiş, çocukluk günlerine merdiven dayamışlardı. Apocular’ın köye geldiği söylenmiş, yetişkinleri bir odaya toplamışlardı. O da amcasının çocuklarını alarak köy odasının yanına gitmiş, pencerenin arkasına gizlenerek gerillaları seyretmişti. Ay ışığı her tarafı aydınlattığından korkmadan izlemişlerdi.  O gece de çok sessizdi, şimdi korktuğu ve ürperdiği kadar o zaman korkup ürpermemişti. Çocukluğuyla, battaniyeyi yüzüne çekip uyumaya çalıştığı anda yaşadığı duyguları arasındaki bu korku uçurumu Perişan’ı korkutuyordu. Gördüğü kadınlar kendisine yabancıydı. Yabancılık ve korku arasındaki uçurumda yapayalnız dolaşıyordu. Örttüğü battaniyenin altında, bütün yollar uçurumlara ulaşıyordu. Uzun süre düşler aleminde uçurumların her birine asılarak Apocu kadın gerillaların yüzünü seyre durdu. Sıkıntıları, beyninde dolaşıp duran düşünceleri yakasından tutmuş uyutmuyorlardı. Oysa ki çocukluğunda Apocular’ı gizli gizli izledikten sonra eve koşarak geceleri yattıkları toprak evin damında ne çabuk uyumuştu.  Gökyüzü alemini seyrederken, düşlerinde hep o insanlar vardı. Apocular tanıdığı tek yabancılardı. Bütün gece gözünü kırpmamış, asıldığı uçurumlardan terden sırılsıklam geri dönmüştü. Şafak söker sökmez köy uyanmış, Perişan misafir olarak kaldıkları evden kardeşlerini yanına alarak uzaklaşmıştı. Gün boyunca kadın gerillalar Binevş Agal (şehit Berivan), Ayten Goyi (şehit), Zilan Goyi (yaşıyor olabilir) Perişan’la dolaşıp durdular. O gece kadın gerillalar belleğinde silinmez bir kareyle damgalanmışlardı.

Sabahın ilk saatlerini omzundaki su matarasıyla karşılıyor, mataranın ağırlığıyla adımlarını atmakta zorlanıyordu. Uzaktan amcasının oğlu İsmet’in Silopi yolundan evlerine doğru yürüdüğünü gördü. Garip oldu, bütün gece gözlerini kapamasına izin vermeyen sıkıntılarını unutmuştu. Eli ayağı birbirine dolandı. Elindeki su matarasını yere bıraktı. İçeri girdi, dışarı çıktı sonra matarayı tekrar aldı ve içeri girdi. Karşısında duran kardeşlerini görmez, sorularını duymaz olmuştu. Sorulan her sorusu cevapsız kaldığında kardeşi Ekrem dayanamayarak sordu; sesi yükselmiş, sinirlenmişti:

“Niye sorduğumuz sorulara cevap vermiyorsun, bilmediğimiz olaylar mı var? Apocular akşam köye gelmişti. Yoksa anamlara kötü şeyler mi olmuş?”

Perişan, Ekrem’in yükselen sesi karşısında afallamıştı. “Yok bir şey, sizi duymamıştım” dedi. Ekrem’i duyamazdı. O küçük dünyalarında, her genç kız bir erkeğe aşık olmak, birini seçmek zorundaydı. O da bir erkeğe sevdalanmış mıydı, yaşadığına aşk diyebilir miydi; son ana değin düşünmüş bir sonuca ulaşmamıştı, bilmiyordu. Son ana kadar duygularının adını sevgi ve aşk olarak tanımlayamıyor, sadece eski duygularına benzemeyen farklı duygular yaşıyordu. Ancak son dönemlerde yaşadıklarının adını koymuştu; aşk.

Aşk olarak tanımladığı ummana, o koca deryaya dalmak üzereydi. Bir umman ki, açıldığın anda hiçbir iskeleye geri dönüşü yoktur; bir umman ki varlığıyla seni ummanlaştırır.  Tanıdığı insanlar arasında İsmet’i bir farklılık olarak tanımlasa da İsmet’in diğer insanlardan çok da farklı olmadığını, insanların değişmesinin zorunluluğunu anlayacak; yaşam laboratuvarı bu konu da kendisine bir tez hazırlayıp sunacaktı. Ona göre İsmet her yönüyle yaşadığı toplumdan, köyünden, ailesinden farklıydı. Çevresine ve Perişan’a karşı saygılıydı. Kendisiyle barışık bir insan, çevresiyle de barışık mı oluyordu, bilmiyor ama İsmet’in içte kendisiyle, dışta insanlarla barışık oluşunu seviyordu. Sadece bu sebepten yani ki barış isteminden, İsmet çevresine sevgi ve saygıyla yaklaşıyor olmasındı?

Yakınlaştılar, iki gencin gözleri konuştu. Bu diyarda gözlerin konuşmasının dışındaki her konuşma, her gülüş yasaktı. Yalnızca gözler gülebilir, konuşabilir anlatılmayanları aktarabilirdi. Yaşadıklarını tanımlayabilmenin sevinciyleydi. Amcasının oğlu İsmet az konuşur, çok ilişkilenmezdi. İçe dönük, sessiz bir insan oluşuyla dikkat çekiyordu. O da İsmet’in dikkatli izleyeniydi. İsmet’in her zaman ki suskunluğu koynundaydı. “Ne yapıyorsunuz,” sorusunun dışında kalan hiçbir sözcüğü hâlâ paylaşamamışlardı. Yaşadığı aileye benzemediğinden ailesiyle her zaman çelişkileri çıkardı; çelişkileri düşüncelerinden çok duygularından akardı. Çevresindeki gençlere göre yakışıklıydı. Fakat Perişan’ı çeken yakışıklılığı değildi; onu çeken ne İsmet’in iri gözleri, ne de çevrelerinde sıkça söylendiği gibi “bir kızın yüzüne benzer bir yüze” sahip olmasıydı. Perişan’ı çeken, İsmet’in insanlara sevecen yaklaşmasıydı. O eskimeyene, yitmeyecek olana bağlıydı. Perişan, “Sevdiğimi söyleyebilir miyim?” diye düşündü. Bu toplumun cenderesinde sevgisini haykıramazdı. Sevgiye dair bir söz söyleyemezdi. Bana, ona, aileme ne derler, diye düşündü. Tıpkı   bir kapalı kutuydu; toplumu ve ailesi gibi. O yüzden Perişan sustu, gözleri konuştu, sözleşti. Duygularının ilkini yaşıyordu. Sözleşmişti. Yaşadıklarının hissedilmesinden, anlaşılmasından korkuyordu ama yine de inadına hayal kuruyordu. Amcasının oğlu;

“Misafirdiniz, niye bu kadar erkencisiniz?” diyerek ikinci sorusunu sordu.

Erkenci değillerdi, geç dahi kalmışlardı. İmalı konuşmak İsmet’in huyu değildi ama sabah geç kalmalarının nedenini imayla soruyordu Perişan utangaç bir bakışla;

“Geç bile kaldık, “dedi.

Bu kez amcasının oğlu mahcuptu; gözlerine değil, yere bakarak konuşuyordu;

“Yatıya komşularımızda misafirdik, geç uyandık der söylentilerin önünü alırsınız.” Durdu. “Haydi bakalım   tarlaya gitmek için zaten geç kaldık.”

“Akşam Apocular gelmişlerdi, korkudan geç uyuduk. “

“Apocular’dan niye korkuyorsunuz ki, daha o gün Ekrem’i alıkoyup, bıraktılar. Apocular zararsızdırlar.”

Amcasının oğlunun kaygısız, korkusuz konuşmasına anlam verememiş, kendi kendisine; “Acaba benimle aynı korkuyu mu yaşıyor” dedi, fark etmeksizin. Amcasının oğlu fısıltıyla söylediklerini duymuştu Perişan’a dönerek;

“Ne korkusu Perişan,” dedi.

“Hiçbir korku ya da sizleri kaybetme korkusu.”

Tarlalara geç kalma korkusuyla, konuşmalarını yarıda kesip arkalarına bakmadan tozlu yolları aşındırmaya başladılar. Perişan arkalarında bakakalmıştı, bir süre arkalarından salınarak yürüdü. Bir bahar rüzgarı tozlu yolların tozlarını hareketlendirerek geçti. Perişan geçmiş baharın ilk günlerine doğru yol alarak yürüdükten sonra eve doğru ilerledi. Kapının eşiğine vardığında, duyguları hâlâ gidenlerin ardında kendinden geçmişçesine yürüyorlardı. Rutin işler kendisini bekliyordu. Elindeki su matarasını yere bıraktı, ama ayakları hala yere basmamıştı. Ayda yürüyordu. Gün boyunca amcasının oğlunu düşündü. Ama düşünceleri hiç bir sonuca ulaşmadı. Perişan arkalarında bakakalmıştı. Az önce çıktığı kapının ardındaki odaların her birindeki sıkıntı onu kucaklamaya hazırlanıyordu.

Anlatan Medya Xinese
Bir Garip Dünya Cudi’ye Dönüş Kitabından Alıntı Yapılmıştır

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk