Esma SEMSUR
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa süreci Kürt sorunun demokratik çözümünü içermekle birlikte, esasta bir rejim değişikliği olarak gelişmektedir. Çok köklü ve kapsamlı siyasal ve toplumsal değişiklikleri öngörmektedir. Hem Kürt sorununun çözümü anlamında ve hem de rejim değişikliği anlamında bu değişimin çok sınırlı bir kısmı devletle alakalı olmaktadır.
Bu devletin atacağı adımlar ve yapacağı değişikliklerin anlamsız ve önemsiz olduğu anlamına gelmemektedir. Yeni bir anayasanın oluşturulması, bütün etnik-dinsel ve sosyal-kültürel yapıların kendisini bu anayasada herhangi bir ayrıcalığa veya dıştalanmaya uğramadan bulması, seçme-seçilme, temsil hakkından, barajlanmaksızın özgür örgütlenme ve ifade hakkına, basın özgürlüğüne kadar özgür yurttaş-devlet ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bütün bunların içerisinde kadının bu anayasa kapsamında devletle olan hukukunun da ele alınması ve içeriğinin doğru ve güçlü doldurulması önemli olmaktadır. Kadın-devlet ilişkisi konunun hassasiyeti açısından kuşkusuz kapsamlı ve dikkatli ele almayı gerektiriyor. Kadının bedeni, emeği ve ruhuyla tam bir istismar, tasarruf ve ideolojik-politik malzeme haline getirilerek toplumun iradesizleştirilmesi bizzat devlet eliyle gerçekleşmekte. Kadın devletin bir sömürgesi ve kölelik alanı gibidir. Süreklileşen bir iktidar üretme aracıdır. Bu bağlamda kadın devlet karşısında tam bir toplum kimliğidir. Devlet egemenlikli erkek kimliğinin en üst düzeyde ifadesi olmaktadır. Burada kadın kendisini devlet karşısında siyasal-ekonomik ve diğer bütün alanlarda nasıl bir formasyona kavuşturacak? Devletle yurttaşlık bağları kadın için nasıl formüle edilecek? Genel bir yurttaşlık tanımı zaten olacaktır kuşkusuz. Kadın da bunun içerisinde olacaktır. Fakat kadının devlet karşısındaki konumu kesinlikle radikal demokrasi çerçevesinde ele alınmak durumundadır. Bu bağlamda bakıldığında devletten bekleyen, hak ve özgürlüklerini talep eden, korunmadan tutalım, güvenliğinin sağlanmasına, kültürel-sosyal haklara kadar devletten isteyen bir konumda olamaz. Denilebilir ki kadın, devlet-toplum ilişkilerinin sınırlarında en önemli pozisyonda adeta demokrasinin ölçeği, termometresi konumundadır. Bu anlamda devletin kadına “azami müdahalesizliği” ilkesini hedeflemek esastır. Önderliğimiz erkeğin bir bütünen “azami müdahalesizliğinden” bahsetmektedir. Bu ilkesel yaklaşımı özelde devlet karşısında da geliştirmek önemli olmaktadır. Başta mevcut anayasadaki kadını ilgilendiren bölümlerinde kapsamlı bir temizliğin yapılması gerekmektedir. Kadının tecavüzcüsü ile ilişkilerini belirlemeye kadar varan yasalar, namus adı altında gerçekleştirilen kadın cinayetlerinde cezayı hafifletici-zorlaştırıcı hatta önalıcı unsurlar, kadını mülkleştiren, kürtaj, evlilik-boşanma gibi mevzuatlarda kapsamlı arınmaların yapılması gerekmektedir. Arınma, mevcut yasaları revize etme anlamında değil, esasta devletle hukuk bağlamında anayasada kadınla ilgili butür yasaların devlet alanından çıkarılmasıdır. Örneğin medeni kanun denilen yasalar bütününde evlilik-boşanma ile ilgili kararların devletten ziyade yerel yönetimlerin alanı haline getirilmesi –ki bunlar esasta kayıt işlemleri olabilir- gerekmektedir. Bu zeminde kadını koruyucu ve haklarını güvenceye alan düzenlemeler olabilmeli.
Kadının siyasal temsili konusu ayrıca ele almayı gerektiriyor. Kadınla ilgili sorunların Kadın ve Sosyal İşleri Bakanlığı biçiminde sadece bir bakanlığa bağlanması, kadının meclis içerisinde %10a bile varmayan temsili, erkek ağırlıklı partileşmeler, aşırı erkek kimlikli tekçi ve totaliter parti liderlikleri tersinden kadının tümden dıştalanmasını ifade etmektedir. Kadın hertürlü temsiliyet zeminlerinden dıştalanmış durumdadır. Nedenlerine ve arkasındaki zihniyet sorunlarına çok girmeyeceğiz. Fakat kimi köklü düzeltmelere ve düzenlemelere gitmek mümkün. Geliştirilebilecek en önemli adımlardan birisi bütün partilerin kadın temsilinden ve kadın milletvekillerinden oluşan bir paralel- veya iç-kadın meclisi biçiminde kadının meclis örgütlenmesinin geliştirilmesidir. Kadınla ilgili sorunlar ve kararların Kadın Meclisinde ele alınması ve burada kararlara bağlanması olabilir. Mevcut partilerin kadınla ilgili konularda cinsiyetçi ve erkek eksenli yaklaşımları ve yapılanmalarının aşılması ideolojik ve politik karakterleri itibarıyle zor. Partilerde ve diğer bütün kurumlarda eşbaşkanlık sisteminin oturtulmasının hedeflenmesi ve bunun için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması önemli olmaktadır. Fakat toplumun yarısının, hatta yarısından fazlasının kadın olduğu ve sorunların esasta daha ağırlıklı sosyal zeminde ve kadın etrafında geliştiği gözönüne getirildiğinde bu düzenlemelerin de yeterli olmadığı belirtilebilir. Bu anlamda Kadın Partilerinin oluşturulması ve seçimle meclise girerek temsilini bulması Türkiye siyaseti açısından önemli bir demokratikleşmeyi ifade edecektir. Tüm bunlara bağlı olarak özellikle anayasal düzeyde cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve güvenceye bağlanması gerekmektedir. Şimdiden başta Kadın Hareketleri ve kadın sivil toplum örgütlenmeleri, Kadın Barış Girişimi, Kadın Akademisyenler ve Kadın siyasetçilerin bu konularda kapsamlı tartışma platformları, Konferans ve ortaklaşmaları aciliyet arzetmektedir. Bunun zeminlerini yaratmak, çok dar-katı ideolojik ve marjinal yaklaşımlardan uzak en esnek siyasal ortaklaşmayı sağlamak, bunun için çalıştaylardan tutalım en esnek tartışma platformlarına kadar girişimlerin geliştirilmesi önemli olmaktadır. Kadının çok etnik-sınıfsal ve dar siyasal sınırlara takılmadan aktif ve canlı bir tartışma ve ortaklaşma sürecine girmesine ihtiyaç vardır.