Newroz’un ateşiyle umuda ve yaşama Çağrı
Nergisler açtı yeniden yurdumun sarp kayalarında. Tomurcuklar, kışa isyan edercesine patladı. Her karınca yine taşıyor dünyayı sırtında; gözlerinden atmış mahmurluğu. Basya, coşkusuyla buluşuyor Avaşîn’le. Sesi dolduruyor vadileri, engel tanımadan yarıp geçiyor.
Kalkın yoldaşlar, Newroz’un sıcaklığıyla kavrulalım! Tutalım dilanımızı, türkülerimiz yarım kalmasın. Korkmalı düşmanımız, gülmeli dostumuz. Atın üzerinizden hüzün perdesini. Bakın, gencecik bedenlerimiz hep aynı canlılıkta. Biz, hep aynı yaşımızda kaldık. Kimin için bu döktüğünüz gözyaşları? Biliyoruz: Biz ölmeyeceğiz.
Ey sabah şarkılarını lorinlere çeviren anamız! Bak, sana doğru gelenler var. Pazarcık’tan Tatvan’a, Mardin’den Hewlêr’e kavuşanlar… Yine oğullar doğurasın diye umut getirenler var. Sil gözündeki yaşı, geç dilanın başına. Bugün bizim doğum günümüz. Uzat elini ana, ülke kokuyoruz her birimiz. Sana layık olmanın azmiyle geldik dört bir yanından Kürdistan’ın.
Bir GÜNEŞ aydınlattı bizleri, ta uzaklardan. Kimselerin çözemeyeceği bir tılsımla bağlandık O’na. Parçalansak da son hücremize kadar, son sözümüzü O’na söyleyeceğiz. Mutluyuz bu ebedi yolculuğumuzda. Basya gibi hırslıyız. O bize nefes veriyor. Ölüm işlemez bize.
Kavuşturun ellerinizi, büyüsün dilanımız. Newroz ateşi daha da harlansın, Basya’nın üstünde. Coşkumuz ve sevgilerimiz kıskanıldı. Bizdik sevdaları yarınlara taşıyan. Biz mi korkacağız ölümden? Gençliğimizin taze kokusu sarıyor doğayı, insanları. Tetik ucunda bekleyenleri korkutuyor bu gençlik.
Kalkın hevaller! Yaşam hasretiyle doluyuz. Kinimiz karanlığa, özlemimiz aydınlığa. Yükseltin haykırışlarınızı: Doğuyor yeni gün! Adımlarınızı sert vurun yere, sarsılsın dünya. “Bêrîvanê”yi söyle halaybaşı, biz ardından gelelim. Duyumsayalım zomları, koçerleri, duyumsayalım Kürdistan’ı.
Biz ölmeyeceğiz, biliyoruz. Ardıllarımız var gelecekte. Biz yaşımızda kaldık… Ve hep aynı kalacağız.
Dilana Duralım Yoldaşlar
Bilir misiniz, bazen bir dağın eteğinde kurulan bir çadır, bir halkın tüm tarihini taşır sırtında. O çadırın içindeki her nefes, her söz, her çocuk kahkahası; bin yıllık bir direnişin yankısıdır. İşte biz o yankıyız. Biz, dağların dilini çözmüş çocuklarız. Biz, taşlara baş koyan, ama baş eğmeyenlerin mirasıyız.
Bir gerilla gecesinden kopup gelen ezgilerle büyüdük. Üzerimize sinen barut kokusu değil sadece; umut, inat, sevda… Hepsi iç içe. Newroz’un ateşine adını yazan her yoldaş, bu çağın en büyük şairidir aslında. Onlar şiir yazmadı, şiir gibi yaşadı. Ve şimdi biz, onların dîlanını sürdürüyoruz, yarım kalan mısraları tamamlıyoruz.
Her zılgıt bir yemin, her halay bir hatıradır. Toprağın her zerresi, bir yoldaşın adını fısıldar rüzgârla. Ve biz, o fısıltıya kulak kesildik. Çünkü biz bilmekle yetinmedik; hissettik, taşıdık, büyüttük. Sevdalarımızı da toprağa, suya, dağa kattık. Bu yüzden ölmedik. Bu yüzden hep aynı yaşımızda kaldık.
Bugün bir kez daha soruyoruz: Kim demiş tükenir sevda? Kim demiş biter mücadele? Biz, geleceği inşa edenlerin adımlarını duyuyoruz dağ yollarında. Onlar geliyor, sırtlarında özgürlük, ceplerinde şiirlerle. Gençliğin kararlılığı, kadınların öfkesi, çocukların düşleriyle geliyorlar.
Şimdi bir kez daha diz çökmesin dilimizdeki kelimeler. Yükseğe, daha yükseğe çıkaralım sesimizi. Newroz yalnızca bir bayram değil; bir isyan, bir doğum, bir yaşam biçimidir. Bu ateş, yalnızca kuru dalları değil, içimizdeki korkuyu da yakar. Küllerimizden doğmak için tutuşuruz her defasında. Ve her defasında yeniden kavuşuruz birbirimize.
Haydi yoldaşlar, bırakmayalım birbirimizin elini. Bir adım daha atalım özgürlüğe doğru. Ve unutmayalım: Biz ölmeyeceğiz. Çünkü biz, geleceği bugünden yazanlarız. Ve bu hikâye, daha yeni başlıyor…
(Unutulmayacak şehitlerimiz MAHİR, WELAT, ZANA ve KANDİL yoldaşlar hep içimizde yaşayacaklar. Aynı 22 Mart 2001 günü gibi.)
Mücadele arkadaşları