Çernişevski’nin “Nasıl Yapmalı”daki çözümlemesi, biraz bizim çözümlemelere benziyormuş. Ben okumadım, fakat herhalde bizimki çok daha kapsamlı ve bilimseldir. Kitabı okuyan varsa içeriği hakkında tartışma yürütebiliriz.
A.: Kitapta kapitalizm ve feodalizm ilişkileri işleniyor. Baştaki kadın tipinin babası, ailesi bürokrat. İlk evlilik arayışında sevgiyi bulmuyor. Daha çok çıkara dayalı bir ilişkisi var.
Önder Apo: Onu sevgiye değer bulmuyor.
A.: Sevgiye değer bulmuyor, hatta erkekle görünüşte ciddi bir sorun da yok, fakat onu yaşanılır bulmuyor.
Önder Apo: Sevgi öyle gelişmez tabii.
A.: Daha sonra çıkarsız ilişkilerin geliştirilmesi var.
Önder Apo: Özgür ilişkilere yönelik mi?
A.: Sosyalist toplum ilişkisi de beraberinde…
Önder Apo: Ona mı yöneliyor?
A.: Bu sefer öyle bir sevgiye yönelmesi var. Öyle bir sevgiye yönelirken, eskiden ilişkisi olanla çatışmıyor, onunla sorunu biraz rahat çözüyor. Bir de verdiği düzey şu: Konuştukları insanlar kültürel, siyasal ve sosyal olarak ileri düzeyde tipler.
Önder Apo: Yani sevginin çok ciddi bir kültür temeline ihtiyacı var. Sevginin basit bir güdüsel olay olmaktan çıkması için, sevginin kültürle işlenmesi gerekir. Yani kumaş gibi dokunması gerekir.
A.: Zaten kadının kendisi ilk çıkış yaptığında bürokrat kızıdır. Siyasal ve kültürel düzeyi yok, feodal etkileri de yaşıyor, ama burjuva anlamda bir gelişme var. Orada sevgiyi bulamıyor.
Önder Apo: Kadının çıkışında hiçbir şey yok. Onun sorunu para değil, hatta menfaatten, çıkardan da kaçıyor. Birçok bürokrat var, ama bunların yüzüne bile bakmıyor. Bol para gördüğünde kaçmayacak kız var mıdır? Aşk ve özgürlük olmadığı için buna balıklama dalarlar. Kızlarımız maalesef öyle. Büyük maddi fırsatı ve ucuz ilişkiyi kabul etmeyen, özgürlüğe ihtiyaç duyan kim var? Böyle erkek ve kız var mı?
A.: Kitaptaki kadının arayış da bir toplumun anlayışıyla birlikte gelişiyor.
Önder Apo: Rusya’daki ulusal-demokratik devrimin sancılı döneminde yazılmış. O dönemin özgür ilişkisine çözüm oluyor. Büyüklüğü buradadır. Lenin de o kitabı bu temelde ele alıyor.
A.: Şöyle bir çarpıklık yok; cinsellik ön plana alınmıyor. İşin siyasal ve sosyal yanını ele alıyor. Bir toplumla ilgili düşünceleri, hatta bunu uygulamaları var.
Önder Apo: Bütün bunlar içinde cinselliği, özgürlüğü ele alıyor. Ama bizim ele alışımız çok daha derli-toplu ve derinlikli oluyor.
D.: Başkanım, o kitaptaki ilk evlilikte minnet olgusu daha çok hakimdir. Kadının ilk kocasına kurtarıcı bir biçimde bakışı vardır.
Önder Apo: Minnet duygusuyla yapılan evlilik mi söz konusu?
D.: Evet, daha sonra kadının kurtuluşunun toplumsal kurtuluşa mal edilmesi var. İkisinin beraber gelişimi var.
Önder Apo: Kadın minnet duygusundan kurtuluyor veya onu kabul etmiyor. Kendisi ilişkiyi neye bağlıyor? Bu büyük kadın kahramanı kimdir?
D.: Vera.
Önder Apo: Erkeğin ismi nedir?
D.: Kirsanov ve Lopuhov.
A.: İki erkek var.
D.: Orada feodal toplumun parçalanmasıyla, kapitalist çelişkiler de yaşanıyor. Özellikle kızın ailesi, bürokrattan çok, zengin bir ailenin kahyası durumundadır. Annenin kızı satışa çıkarması söz konusu. Toplumun değerlerine göre mutlu bir gelecek için satışa çıkarıyor. Kızın buna başkaldırısı var ve aydın birinin yardımıyla evden çıkıyor. Yapılan evliliğin dürüstlükten çok uzak olduğunu, sevginin olmadığını daha sonra görüyor. Yaptığı evlilik daha çok saygı ağırlıklıdır.
Önder Apo: Burada sevgi olmadığını görüyor, bu benim arayışlarıma, yaptığım tespitlere benziyor. Yani sevgi göremiyor veya sevgi burada tükenmiş.
D.: Saygı daha ağırlıklı, büyük bir değer de veriyor.
Önder Apo: Ama saygı yetmez.
D.: Değer veriyor, ama burada kendisine hitap eden bir sevgi yok. Kurtulmak için arayışlarını geliştiriyor. Örneğin, çalışmaya başlıyor, küçük bir sosyalist topluluk oluşturuyor, fabrika açıyor. Bu sefer kendisinin de farklı bir sevgisi olabileceğini düşünerek başka bir arayışta bulunuyor.
Önder Apo: Tam bir sosyalist sevgi denemesi mi oluyor?
A.: Öyle de denebilir, biraz hayalcilik var.
Önder Apo: Bence hayaldir, öyle bir ilişki de yaşanmamıştır.
A.: Gerçekliği yoktur.
Önder Apo: Bu, Çernişevski’nin sosyalist ilişki özlemidir. Bunu, böyle anlayalım. Aslında öyle bir şey yaşanmamıştır. Fakat ona benzer örnekleri incelemiş, böyle bir soyutlama yapmıştır. Aynı zamanda roman bir soyutlamadır.
A.: Toplum projesini belli bir ilişki üzerine kurmuş.
Önder Apo: Yıkılması gereken bir mutlakıyet ve oldukça ağır geleneklerin etkisi altında bir toplum gerçeği var. Ulusal-demokratik devrim aşamasıdır. Vera’nın sıyrılışı, feodalizmden sıyrılıştır. Aydın ve biraz burjuvaziyi temsil ediyor, ama ondan da sıyrılma gereğini duyuyor, sıyrılıyor da. Daha sonra sosyalist toplum projesine yöneliyor.
Biz bunu biraz daha gerçeklerimizin derin tahliliyle yürütmek istiyoruz. Ortaya çıktı ki, gözü karaca aşk diye kendini ortaya koyan kişi varsa bilmeli ki, böyle bir aşk ve sevgi durumu yok. Örneğin Vera, bir aydınla yaptığı evlilikte aşkın olmadığını görmüş. Bizde bırak aydını, ondan bin kat daha geri duranlar yaşadıkları ucuz duyguları “aşk” veya “duygu” diye tanımlıyorlar. Bizim buna özgürlük dememiz imkansızdır. Çünkü çok geri düzeydedir. Üzülmeniz veya kendinizi hor görmeniz için belirtmiyorum, ama bugünkü koşullarda aşkı, duyguyu, sevgiyi yakalamak, Einstein’ın teorisinden daha zor. Biliyorsunuz izafiyet teorisi, zor fizik teorisidir. Aşk belki ondan daha zor. Onun için de bu kadar kavga, tartışma var. Aşk kolay olsaydı, biz de bu kadar uğraşmazdık. Bütün çabamla yapmak istediğim, hiç olmazsa satılmış ruhları, ölü canları, bağlanmış kirli tutkuları biraz sınırlamak, mümkünse bir sevgi ortamını yaratabilmektir.
Sizin sevgiyi yaşamanızı bir yana bırakalım, bunun ortamından bile uzaksınız; sizde bunun iradesi, amacı ve tutkusu yok. Bunu toplumsal düzey için belirtiyorum, ulusal gerçekliğimizde henüz bunlar yok. Çok kaba-saba insanlar. Kendimi çok beğendiğim için söylemiyorum, ama ne bir kızın bir erkeğe ne bir erkeğin bir kıza yaklaşımını doğru buluyorum. Her türlü duygularını, temaslarını çok çirkin buluyorum. Bana hakim olan bir duygu şudur; güzel duyguyu, güzel teması kendime bile henüz yedirmiş değilim. “Çok güzel yapıyor” diyebilirsiniz, ama ben yaptıklarımı çok yetersiz buluyorum veya hiç beğenmiyorum. Beğenme kabiliyetim ve mükemmeliyetçilikle uğraştığım bilinmektedir. Bu, çok büyük çaba istiyor, bu konuda bize örnek olabilecek veya bütün değer sistemlerimize cevap teşkil edebilecek bir savaş istiyor. Savaşı geliştirmezsek bırakalım aşkı, duyguyu, sizi insan yerine bile koymazlar. Jandarma gelir, ikinci gün senin karını, kızını elinden alır, kocanı zaten çırılçıplak soyuyor, dövüp rezil ediyor. Bu ortamda aşk, sevgi olur mu? Bizim büyüklüğümüz şurada; bu ortamı görünce, ben bu ailecilik işlerine girmem, böyle olacağına hiç olmasın dedim. Kadınlarla bağlarım savaş bağlarıdır ve bu sınır çok önemlidir. Siz bunu da anlamak istemiyorsunuz. Bazı kadınlar ve erkekler bunu dikkate almıyor, fena çarpılıyorlar. Savaş bağı temelinde bir katılış olduğunu asla göz ardı etmeyin. Aşkınızın ismi şimdi savaştır. Aşkı şimdilik biz böyle geliştirebiliriz. Önce nasıl savaşırız? Bu çok önemli. Çok çetin ilişkiler içinde biraz aşk da olabilir, ama şimdiki aşaması savaştır.
Bu konuda benim yaptığım bir yenilik var; yanı başındakine boyun eğme yok. Zînleri ve Memleri ne yaptık? O feodal kurallara boyun eğmektense ve kör bir kavga içinde birbirini tüketmektense, sizleri bir halk savaşına, Kürt gerçeğinin bir özgürlük savaşımına çekmemiz büyük başarıdır. Aşk için çok büyük bir adımdır. Bu konuda çok önemli bir savaşın içinde olduğumu belirttim. Kadını-erkeği çözerken ve savaşa çekerken çok ustaca bir tarz uyguluyorum. Kendimi abartmak için belirtmiyorum, ama sizi tehlikeli, köle ilişkilerden veya ihanet ilişkilerinden çekmek için ne kadar tedbir aldığımı, çare üstüne çare düşündüğümü biliyor musunuz? Bu kadar kızı-erkeği nasıl çektik ve nasıl yan yana bu çalışmaları yürütüyoruz diye herkes hayretler içeresinde. Kadının mücadele saflarına gelişinde bir özgürlük olayı var. Bunu görmek isteyen çok az. Hatta ne kız ne erkek bunu fazla anlamak istemiyor. Biz, bu savaş koşullarında neden bir araya geliyoruz? Bu kadar açlığa, susuzluğa rağmen nedir bizim bu sevdamız? Hiç kimse bunu kendine sormuyor. İkiyüzlü bir yaklaşımla her an fırsat buldular mı yoz davranıyorlar. Bu da çok tehlikelidir. Böyle davranmak istemiyorsanız, savaş ve örgüt gerçeğine doğru yaklaşacaksınız. Bu dönemde aşk, örgütlenerek ve savaşı geliştirerek olur. Siz bunları anlamıyorsunuz. Benim kadar ilgili, tutkulu kişi az bulunur. Dikkat ederseniz, büyük fırsatım olduğu halde, hiçbir zaman ucuz bir cinselliğe yönelmedim. Bunun bin bir nedenleri var. Fakat hiçbir erkeğin benim kadar kadınla ilgilendiğini sanmam. Gerek PKK içinde gerek PKK dışında benim bu konuda büyük bir ilgi alanım var. Kadında bu etkiyi nasıl yarattım? Aslında büyük bir olaydır. Halen büyük bir özgürleştirme savaşımım var. Bu çalışmayı kandırmayla, parayla yürütmüyorum. Devrimci kadın yoldaşlarımızın hepsi neden bana bağlı? Kürt kadını neden müthiş bağlanıyor? Bunu anlamak gerekir. Kocalarını, hatta birçok eşi-dostu neden bırakıyorlar? Ben mi onlara bırakın diyorum? Hayır. Sorunu çözümleme gücüm var. Önderlik gerçeğine bağlanmanın bin bir nedenlerini ortaya koyuyorum. Bu çalışma büyük bir çalışmadır.
Bütün bunları belirtirken, kendimi gökten zembille inme yerine koymuyorum, bir çabadan bahsediyorum. Anam bana şunu söylerdi, “Kimse buna kız vermez.” Doğrudur ne kız alırdım ne de kimse kız verirdi. Demek ki o zamandan beri ayrıksıyız. Ama kadın çalışmaları, büyük özgürlük çalışmaları yapıldı, kızların hepsi bu mücadeleye geldi. Hiç kimseye zorlama yok, kadın yoldaşlarımızı zorlasan bile kolay kolay buradan atamazsın. Çünkü hepsi ölümüne bağlıdır. Yüzlerce kadın yoldaşımız şehit düştü. Hepsinin aşkı şahadet oldu. Bunların da anlamı var, bunları biraz çözümlemek gerekir. Geliştirdiğimiz ilişkilerin basit bir ilişki olmadığı ortaya çıkıyor. İlişkilerimizi basit bir cinselliğin kurbanı yapmadık. Ülkesi için gözünü kırpmadan mücadeleyle müthiş yürüyebiliyorlar. Bu da bir aşk olayı veya aşkın bir biçimi olarak gelişiyor. Dikkat ederseniz sizin dayattığınız bireyciliktir, benim dayattığım ise ulusallıktır. Sizin dayattığınız mı, yoksa benim dayattığım mı etkili? Şu anda benim dayattığım ulusallık etkilidir. Bu da savaşla gerçekleşti. Bana, sözüm ona özel ilişki amacıyla yaklaşanlar ve canıma okumak, komplo yapmak isteyenler de var. Cem Ersever’in (JİTEM kurucusudur) kitabında, kadın yoluyla ve komplocu anlayışlarla bazı kadınların yanıma kadar nasıl ulaştığı ortaya konuluyor. Birçok ajan kadının mücadele saflarına yollandığını zaten biliyoruz. Bunların hepsi bize karşı büyük bir savaş yürütse de mücadeleye ve Önderlik gerçeğine ölümüne bağlı birçok kadın yoldaşımız da var. Bunlar bir gerçek.
Bütün bunlar kendiliğinden değil, büyük bir çabanın ürünü olarak gelişiyor. Bütün bunların kanunları var. Bilmeyenler öğrenmeli. Eğer bir aşktan bahsedeceksek, aşkın da bu anlamda kanunları var. Siz de becerikliyseniz böyle geliştirin. Burada benim sorunum bir kızla ilişki geliştirmek değil. Ben dünya genelini bir tarafa bırakıp, Kürt olayında özlü kadını yaratmayla uğraşıyorum. Çünkü sevgi yolunu açabilmek için önce özgür kadını yaratacaksın. Ayıplamak için belirtmiyorum, kendimi de çok beğenmiş değilim, ama mevcut kızların fazla sevilecek, birlikte kalınacak hiçbir şeyleri yok. Bunu küçümsemek için de belirtmiyorum. Hepsi Allah’ın fukarasıdır. Saygı duyulur, ama sevgi duyulmaz. Belki fiziği var, ama ruhu yok, düşüncesi yok, dili yok. Cesareti var, ama inceliği yok. Bunları göz önüne getiremezseniz, başarılı bir mücadeleyi yürütemezsiniz ve sevemezsiniz de. Ama sevgiyi geliştirmenin de mümkün olduğunu göreceksiniz. Sevgi bir sanattır, büyük bir incelik ister. Çok güzel sözler; fiziki güzellik kadar muazzam ruhi güzellik ve düşünce keskinliği gerektirir.
Benim adım çıkmış, beni hiç görmeyen bile bana tapıyor. Hiçbir rütbeye, hiçbir siyasi sıfata sığınmadan yetenekli ve özgürlüğü konuşturacak bir kişi olduğuma inanıyorum. Ama yoldaşlarımız beni çok büyük bir otorite olarak görüyor; feodal bağlılıkla, aşiret ve din bağlılığıyla, ne derseniz deyin, onunla ele almaya çalışıyor. Bu, benim için büyük bir talihsizlik. Belki de bu yüzden özgür bir aşkı geliştirememe tehlikesi doğabilir. Ama siz, gücünüzü çok tehlikeli kullanıyorsunuz. Ben o gücü bir tarafa iterek, özgür ilişkiyi yaratmaya çalışıyorum, yani kadınlar bizim erkeklerin yanında belki tiril tiril titrerler, ama benim yanımda çok değişik olmak durumundadırlar.
Otoriteden kaynaklanan bağlılıkların, çok çeşitli ilgilerin önünü kesemezsem, özgürlüğe bağlayamazsam, benim iyi bir özgürlük savaşçısı olmadığım ortaya çıkar ve bu da kendime yapabileceğim en büyük kötülüktür. Siz bunu hiç düşünmezsiniz, tam tersine bununla gururlanırsınız. Ben böyle bağlılıklardan nefret ediyorum, ama özgürlük bağları uğruna da büyük çaba harcıyorum. Nerede özgürleştirilmesi gereken bir kadın varsa, adeta avcı gibi onu tutup özgürlüğe bağlıyorum. Bu da benim için bir sanat. Erkekler, “bizim karılarımızı, kızlarımızı bırakmadı, hepsini çekti götürdü” diyorlar. Özgürlük avcılığı bir yetenek, bir özgürlük arayışıdır. Bu da bir aşktır. Ben böyle yaşıyorum, kendiliğinden olduğunu sanmayın. Öyle olduğunu sanan varsa hepsi de çakılır, kalır.
Sevgi için dağlardan, gökten güzel bahsetmek gerekir, oysa şimdi dağlarımıza bombalar yağıyor. Düşman aşkın yolunu tıkamış, size göz açtırmıyor. Tek sarılabileceğiniz araç müthiş bir örgütçülük, eylemciliktir. Ama yine de aşktan, sevgiden umudunuzu kesmeyin. Ben erkekleri veya kadınları zora sokmak için bu çabaları geliştirmiyorum. Bize öfkelenmeyin, protestocu davranmayın. Aşık olmadınız diye veya duygusallıklarınıza ortam bulamadınız diye bize küsmeyin. Bazılarınız tepkili, çünkü istediği tarz yaşam elinden alınmış. Bir provokatör; “sen yaşamımızı çaldın, bu PKK’yi de biz yere gömeceğiz. Avrupa’da istediğimiz kızla yaşamak istiyoruz, fakat sen başka şey dayatıyorsun” diyordu. Benden öyle intikam almak istiyordu. İşte bu teoriye göre yaşama tehlikeniz var. Bana göre de, Kürdistan’da öyle yaşanmayacak. Bu da benim kanunumdur. Benim bu konuda kendimle başlattığım bir savaş var. Böyle yaşamaktansa, bu yaşamı yerin dibine gömerim diyorum; O ise, “senin yerin dibine gömdüğün yaşama biz özgürlük diyoruz, senin geliştirdiklerini de yerin dibine gömeriz, çünkü diktatörlüktür” diyor. Sömürgeciliğin bir iddiası da bu. Bu dolaylı değil, direkt bir iddiadır. Siz hangi taraftasınız? Eğer benim tarafımdaysanız, özgürlük savaşçılarının nasıl olması gerektiğini neden kanıtlamıyorsunuz? Neden öfkelisiniz? Neden partileşmeye, ordulaşmaya gelemiyorsunuz? Eğer bizden yanaysanız, neden kolay ölüyorsunuz? Her gün bize bağlı olduğunuzu belirtiyorsunuz. Ancak Önderliğe bağlılıkta son derece boyun eğmeci yaklaşıyorsunuz. Gücünüz özgürlüğe yetmediği için, sadece kafa sallıyorsunuz. Bu da sizi boşa çıkarmanın, bağlı olmamanın veya bağlı olmak adı altında bağlı olmamanın bir biçimi oluyor. “Sevdiklerimiz, ailelerimiz vardı, o yaşama alışmıştık” diyorsunuz. Kimisi rahat yuva, kimisi eş-dost, kimisi ahbap-çavuş, kimisi herhangi bir put arıyor, ondan koptuğu için de bize öfkeli. Yoksa merkezimiz bu kadar ağır davranır mı? Önde gelen kadrolarımız bu kadar bizimle oynarlar mı? Yıllardır savaşın içindesiniz, müthiş bir ordu kurmazlıkta bu kadar ısrar eder miydiniz? Biraz protestoculuğunuz var, bu biraz işinize geliyor. Kendi tarzınızla yaşamak istiyorsunuz. Ben de size bağlıyım ve size bağlılığımı böyle ortaya koyuyorum. Çözümleme ve pratik imkan yaratma gücümü biliyorsunuz, başka türlü bağlılık olmaz. Bir Kürt’ü adam etmek başka nasıl mümkün olabilir? Kürt de değil, özgür bir insanı yaratmak başka nasıl olacak? Siz söyleyin ben size uyayım, ama çözüm diye beni dikkate alıyorsanız, ben de bunları belirtiyorum.
Çok yoğun bir çaba harcıyorum; hiçbir insanoğlunun kolay cesaret edemeyeceği bir biçimde sorunlara, geleceği, geçmişi bütünüyle göz önüne getirerek, bazı işleri yaparak yoldaşlık gereklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Birçok konu var, ben sadece çözme düşünme gücünüzü geliştirmek için bazı ipuçlarını veriyorum, çünkü çok ağır koşullar altındasınız. Yine fedakarlık istemek de fazla anlam ifade etmez. Sadece savaşı geliştirmek de yeterli değil. Bütün bunlar birbirlerine bağlıdır, hepsine hakkını vermek için buna yüksek bir çözüm gücü, çok yönlü militanlık, bir aşamaya hakkını vermek diyorum. En doğrusu da bu oluyor. Eskiyi yıkıyoruz, ama yeniyi yapmak için de ölçülerimizi tam geliştirmiş değiliz. İşi çingene çadırına da benzetemeyiz. İnkar etmekle de altında çıkamayız.
Önder Apo
Kaynak: Sosyal Devrim Ve Yeni Yaşam