• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

Köyümüzün Adı Beroj’du

18 August 2024
in Gerillanın Kaleminden
A A
Köyümüzün Adı Beroj’du
Share on FacebookShare on Twitter

Ne zaman ve nasıl aldattılar seni, beni, hepimizi özcesi her şeyi? Ya da hakikatin kendisi hangi tarihin karanlık derinliklerinde ters yüz edildi? Bilinmez. Yoksa bilmemizi istedikleri şey tek yönlü gelişen eril aklın sonuçları mıdır? Peki, öyle ise öncesinde neler yaşandı. Neydi, nasıldı hakikatin rengi? Ve hakikat yaşamda nasıl dile geliyordu? Kadında nasıl yaşam buluyordu? Erkek de nasıldı, uzağımızda mıydı, yoksa içimizde mi? Hakikatin kendisi neydi?

Oysa biz kök hücreyiz. Evrende ve dünyada hiçbir şey köksüz yaşamaz. Doğası gereği yaşamsal dil ana kadın etrafında şekillenir. Analarımız dünyanın ve evrenin hangi sırlarına erişti? Ama bunu biliyoruz, Sümerler tabletlerininde gösterdiği gibi yaşam yirmi üç harfe yüklenerek sembolize edilmişti. Bir ters yüz edilme varsa ilk önce analarımızın icat ettiği 23 harf sembolleri ters yüz edildi. Örnek olarak ‘Za’ harfi ilk harfti. Çünkü her şey ‘Za’ ile başladı, yani doğuşla. Bunun en son harf yapılması tesaddüf müdür? Yoksa bilinçli mi yapıldı? Yine ‘Ji’ yani yaşam bütün yaşamı ‘J’ harfi ile sembolize ettiler. ‘Bi’ olmakla alakalı olmaya dair her şeydi. ‘Da’ vermekle alakalı her şeyi ifade ederdi. Ve ‘X’ bunun Xe değilde ax (toprak) olarak okunduğunu biliyoruz. Yine ‘W’ de yani War (yer) olarak okunur. Biz Kürtler için Ax ve Warsız bırakılmak ne demek? Bunu hiç düşündünüz mü?

İnsanlar yaşamı nasıl 23 boyutta ve 23 harf ile sembolize ettiler. Bunun sırrına nasıl ulaştılar? Bu harfleri nasıl icat ettiler, nereden getirdiler, hangi akademide buldular ve nasıl fark ettiler? Bu buluşlar ekseninde ‘EI’ vardır. ‘E’ kadının sahip olduğudur, I ise kadının aidiyetidir. Bu yirmi üç harfde erkek aklın temsil ettiği hiç bir formül yoktur. Çünkü yaşam doğasına göre sembolize ediliyor. Hiçbir şikayet duyulmadan yaşam icatları binlerce yıl uyum içerisinde sürüyor. Peki, bu 23 boyut ile sembolize edilen harfleri günümüz insanı ne kadar anlayabiliyor? Yaşam 23 boyutta sembolize edilmesine rağmen günümüz insanının bundan haberi bile yoktur. Bu kadar mükemmel bir durumu kadın icat etmişken ne oldu da bu kadar ters yüz edildi? Günümüz alfabesinin sıralamasını sadece sıradan bir bilgi ve kesinlikle yaşam boyutundan kopuk ve alakasız bir biçimde formüle edip insanlığa sundular.

O yüzden acil bir şekilde 23 harfin sıralamasını öğrenmemiz, şifrelerini çözmemiz ve kadının hakikatiyle bağlantısını kurmamız elzemdir. Bu hakikat, eşittir doğanın ve evrenin anlamına ulaşmaktır. Burada ister istemez böyle bir soru aklımızı kurcalamalıdır? Bu mükemmel formülü oluşturanlar mı yoksa bunu tersyüz edenler mi cehalet içindedir? Bu gerçeği görmezden gelen bilimciler, felsefeciler, kendini aydın sananlar ve özellikle kendilerini Kürt edebiyatçısı görenler bu hakikati görmeden, bilmeden, sırrına ermeden nasıl hakikate erişebilirler. Günümüzde kullandığımız tüm kelimelerin sırrının bu formülden esinlendiğini görmemek ancak körlük ile izah edilebilir.

Tarih boyunca nice hareketler, filozoflar, peygamberler ve felsefeciler hakikatin sırrına ulaşmak için ağır bedeller ödediler. Ancak Adorno’nun da dediği gibi: ‘Yanlış hayat doğru yaşanmaz.’ Marx’ın tarihi kronolojik bir biçimle ifade etmesi -İlkel komünal, köleci, feoldalizm, kapitalizm ve en sonda sosyalizm ya da komünizm- tarihi hataların en büyüklerinden bir tanesidir. Oysa insanlık binlerce yıl boyunca Verimli Hilal’in topraklarında zulüm, iktidar, hiyerarşi olmadan tüm doğa canlıdır anlayışı ve felsefesi ile yaşadı. Yani insanlık kendisini ahlaki politik toplum formu ile var etti.

En çok mutlu ve cesur olduğum yaşam dönemimi anımsayınca, ne bir düşmanımız ne de bir dostumuz vardı. Dolayısıyla ne köleliğe ne de özgürlüğe dair kelimeler biliyorduk ya da bu kavramları duymamıştık. Benim bu yaşam dönemime uygar çağın insanları ilkel, vahşi ve cahil demektedir. Gerçekten de böyle miydi? Biz ilkel, vahşi ve cahil miydik? Hiç olmasa doğanın dört mevsimini yaşıyorduk ve her şeyi gözlemleyerek evrenin sırlarına ulaşmaya çalışıyorduk. Karanlığın sessizliğin de huzur bulur, güneşin ışınlarının bizi ısıtığını hissederdik. Ve yaşam felsefemize göre doğada her şey canlıydı. Çağımızda bilim adına hareket edenlerin hepsi bir olsalar da bunun tersini iddia edemezler.

Bizi görmezden geldikleri için varlığını inkarımız üzerine kurmaya çalışanlar ve fırsat buldukça da imha edenler cahildirler? Ayıpları, yasakları, günahları icat edenler -Şaman, rahip, kral, tanrılar, imparatorlar, padişahlar ve günümüzdeki diktatörler- ve bu kavramları yaratanlar cahildirler.

Mutluydum, çünkü biz bir aileydik. Doğadaki tüm canlılar ile bir ve bütündük. Köyümüz evimizdi. Köyümüzün adı Beroj’du. Yani yüzü güneşe dönük. Bütün canlılarla dosttuk, kimse kimsenin yabancısı veya üstü değildi. Koyunlar bize süt verirdi. Annem de bir memesini ağzıma diğerini de onların yavrularının ağzına verirdi. İkimizde doyuncaya kadar annemin ak sütünden içerdik. Doyunca da tertemiz havada hoplaya zıplaya oyunlar oynardık. Çünkü ne ben onlardan ne de onlar benden korkuyordu.

Beroj köyümüz cennet gibiydi. Yüzü güneşe dönüktü. Önünde kocaman bir dere geçiyordu. Köyün biraz aşağısında kocaman bir göl vardı. İçinde ördekler, kazlar, su kaplumbağaları, su yılanları ve biz vardık. Etrafımızı saran ağaç dallarına kelebekler ve uğurböcekleri konup uçuşuyorlardı. Çılgınca yüzüyorduk. Kimsenin birinci olma gibi bir hastalığı yoktu. Bir yerden sonra hem yorgun olduğumuzu hem de açıktığımızı fark ediyorduk. İlk aklımıza gelen hemen annelerimizin yanına gitmekti. Çünkü o bizi besler ve korurdu. O bulmuştu yiyeceklerimize dair her şeyi, anamız her şeyimizdi. Bizi doyurur, sonra da dizlerini başımıza yastık yapar ve ninniler eşliğinde bizi uyuturdu. Böyle bir huzuru günümüzün insanları bütün sermayelerini verseler bile asla elde edemezler.

Uyandığımızda güneş ışınları tam üstümüzdeydi. Kuş sesleri cıvıl cıvıldı, kelebekler her yerde uçarak dans ediyorlardı. İçime çektiğim derin nefes göğsümü kabartıyordu, çok mutluydum, çok mutluyduk. Taa ki onlar yalanlarla bir evreni ve dünyayı yaratana dek. Yasaklarla, ayıplarla, günahlarla yeni dünyanın temelini inşa ettiler. Yani bizim dönemimizi yüreklerden, kalplerden, hafızalardan, hayallerden ve gözlerden temamen silmek için ne gerekirse icat ettiler. Herkesi birbirine düşman ettiler. Bizi bizden uzaklaştırdılar. Kendimize ulaşmamız için hiçbir şey ortada bırakmadılar. Beroj köyümü özledim. Korkusuzca o gölde yüzdüğüm aile fertlerimi özledim.

Beritan Aydın

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk