Yaşamda bazı anlar olur, o an kendisini tarihe nakşeder, yeri gelir okuyanlarına hayatın hakikatini müjdeler. Gün gelir, tarihin çok kutsal bir zamanından, çok bereketli topraklarından bir an kopup gelir dokunur umutlarımıza, elimize güç, gözümüze ışık olur. An acı, acı an olurken mücadele ile yıkanılan acı zamanlarda, o anın acısı gelir bizi şaha kaldırır. Bağlılığın bağlarını sıklaştırırken dost meclislerimizde, yıldızlarla parlayan anlar iner yüreğimize göklerden, tahtlarını kurar; yeni yolculuklara çıkışımızı getirir kendileriyle.
İşte gerilla yaşamında öyle anlar vardır ki “An olur asra bedel” sözünü dedirtir kalp gözü ile görenlere. Herhangi bir gerilla yaşamının, herhangi bir mekânının, herhangi bir vaktinde geçen anlara götürecek bu kitap bizi. Dağ, Tepe, kar, şilêr ve kadın birlikteliğinden çıkan bir ışıltıya tanık olacağız. Kâh kar üzerimize yağacak onlarla beraber üşüyecek, kâh kahkahalarına katılıp onları bir daha güldüreceğiz. Bazen de kendilerini anlatırken yanlarına oturan bir yoldaş, bazen de beraber derslere giren bir öğrenci olacağız. Tartışmalarına katılıp merak ettiklerimizi sorasımız gelir yeni bir şey öğrenmenin heyecanıyla. Geriliklere olan tepkilerini dillendirip öfkelendiklerinde biz de yumruğumuzu sıkar, gözümüzü baharın gelişine veririz. Bu anlara gözlerimizi gezdirdiğimizde hiç tanımadığımız yoldaşlarla tanışır, doğanın da onlarla tanışmalarından kaynaklı canlandığını hissederiz. Dağ, şilêr, kar ve toprağın memnuniyetlerini duyarız Delal Amed arkadaşı karşıladıklarında. O demleri canlandırırken gözümüzde sırf o anda yaşayan Delal Yoldaşın hatırına biz de Delalleşiriz, güzelleşiriz. Onun bütün mücadelede yaptıklarını emek kitabında okurken borçluluğumuzu hatırlarız. Omuzlarına bıraktığı siyah-beyaz Koçer kefiyesi ile her şeyi bütünlüğü ve zıtlığı ile beraber omuzladığını görür, yanında olmak isteriz.
Evet, Delalimize yurt olan Tepe bahtiyardır, nihayetinde güzel ve cesareti kendisinde beraber taşıyan bir kadına mekân olmuştur. Onun ardından dağı daha bir heybetli, daha bir vefakâr gördük. Şilêrler onu gördükleri zaman daha bir güzel kokup daha bir güzel açtıklarından eminiz. Delalimiz bu, dokunduğu yeri güzelleştirmez mi? Bir an Şilêrlerin onsuz açmayacaklarından az mı kaygılandık. Sonra duyduğumuz bir ses susmamızı istiyordu bizden: “Ben Kürdistan’ın Şilêr’iyim, değişmem.”
Yoldaşlarımızın yaşamına dokunmasını bilelim.
Yaşadığımız anların acıları bizleri öldürmemişse; acının dönüştüreceği bilinç ve karşısındaki öfkenin gücüyle büyümeliyiz. Yaşanılanlar ağır bir yük, yorgun bir ruh hali… Kendini mağdur, acı-zorlanmada biricik görme olmamalı. Kadının klasik, geleneksel duruşu bu olmuştur. Nice cefa çekmiş, ne anlayan olmuş, ne dinleyeni. Toplumdaki bu kadın; şikâyet, yas ve mağduriyet psikolojisinde boğulandır.
Biz de o toplumsallıktan alacağımızı aldık, aynı şerbetten içtik maalesef. Bu yüzden yaşadığımız zorlanmalara klasikliğe düşmeden devrimci cesaret ve inançla yaklaşmak gerekiyor. Yüzleşmek, kendimizle savaşmak başlangıç kadar sonuç içinde esastır.
Bugün çözümleme dersinin ikinci günündeyiz. Bu üçüncü dersimiz oluyor. Hedar, Hilal arkadaşların çözümlemeleri oldu. Bazı yaşanılan süreçleri çözümlemelerde yeni duyuyoruz. Tarih şimdiki andır. Bu nedenle katılım ve duruşlarımız da biraz bu paylaşımlarla artıyor. Açıkçası birbirini anlamada, kolektif bir çıkış yaratmada her çözümleme ile adımlarımız büyüyor. Birbirimize daha da yaklaşıyor, yakınlaşıyoruz.
Heval Hedar bir hayli hararetli bir gerillacılık öyküsüne sahip, alan alan çalışma şansını yakalamış biridir. Bilindiği gibi Şengal’de kalmış. Berfin heval şöyle söyledi: “Şengal’e gelen ilk gruptaydı, o grup Hawarların arasından geçip girdi Şengal’e.” Salt o anı canlandırmak bile boğazımızı düğümledi. Biz Şengal’i bu devrede hevala Hedar’dan hep dinliyoruz. Çözümlemesi belli düzeyde sarsıcı ve toparlayıcı oldu. Başlarken “Ben hala Şengal’deyim, hala oradan çıkmamışım” demişti. Çözümleme sonrasında artık bu devreye geldi. Bir ışınlama ile yoldaşımız Xınêrê’ye getirildi. Değişim iksirimiz olan bir bardak çözümleme öz-suyunu içen arkadaşta inanılmaz yoğunluk başlıyor.
Arada Ronahi heval geldi: “Heval, çözümlemelerinden sonra arkadaşlar çok şirin şirin gülüyorlar, neden?” dedi. Ben de şöyle dedim: “Güç alma, rahatlama ifadesi olabilir. Bazen insan şok-sarsılma yaşıyor ama dalgın olmamak için kendini gülmeye zorlar, burada görmedim ama bir etkisi de budur. Mesela bizim h. Hedar şöyle der: “Ez acayip mam, şoqê de mam, acayîp hat ji bo min” cümlesini çok kullandığından yüce Şilêr’ler topluluğu tarafından sansürlendi. Bunun etkisiyle mutludur. Şoka girmemenin mücadelesini başarıyla verdiğini söyleyebiliriz.
Daha sonra Hilal hevalle çözümlemeler devam etti. Hilal hevalin uzun bir göç hikâyesi var. Birçok ilde konaklamış; Mardin, Sivas, Batman ve Çukurova’da şekillenmiş biridir. 1999 yılında katılmak istemesi ve geri gönderilmesini anlattığında bizler de etkilendik. Şunu düşündük ki acaba 14 yaşında katılsaydı daha hangi arkadaşları tanıyacak, hangi alanlarda kalacaktı. Bakur’dan tüm heyecanını ve coşkusunu toplayıp 18 yaşında tekrardan geliyor Medya Savunma Alanlarına. Hilal hevali de tüm yüreğimizi açıp dinledik. Belki böylesi bir beklenti, merak, yüreğini ilk defa dinleyerek olmamızdandı. Çetin geçiyor her günümüz, zorlanıyoruz.
Daha sonra Şilan arkadaşın çözümlemesi oldu. Goyilik özellikleri Şilan heval şahsında tekrar ele alındı. Botan kadınlarının asi, dik başlı yönleri Kürt isyancılığı olarak ele alındı. Şilan arkadaş bu isyancı ve sınır tanımama özellikleriyle devremizin yegâne Goyi’si oluyor. Küçük yaşta katılımı, kendini aşmak istercesine dağlara, uçurumlara tırmanışı, tepe tepe sekerek hudut tanımamasını dinledik. İnadını ilkin kendine yönelten ve ısrarla gittiği odun toplama maceralarını dinledik. Devrenin toparlanması aşamasından itibaren bizimle olan kurulumuz Şilan arkadaş olduğundan kamp anılarımıza da bizi götürdü.
Daha sonra Fidan Amudê arkadaşın çözümlemesi oldu. 24 yılı bulan mücadele hayatını; Yeni Şervanlar’dan TC zindanında 6 ay tutukluluk sürecine kadar, Rojava günlerine kadar dinledik. Toplumsallaşma bilinci, ahlakı, ruhu ve pratiğine yoğunlaştık. “İlk sömürülen cins, sınıf, ulus” olan kadın kimliğinde hepimizi tarihsel intikam savaşımıza daha derinlikli yoğunlaşmamızı sağladı. Kendi öz bilinç ve öz yeterliliğimize dayanarak Önderliğin “yarım kalan projem” dediği kadın özgürlüğünü şahsımızda, parti ve toplumumuzda gerçekleştirme sözümüzü yineledik, yineliyoruz.
Özgürlük Savaşçıları