Adı-Soyadı: Nursel Şimşir
Kod Adı: Yıldız Demirdağ
Doğum Yeri-Tarihi: 1974-İstanbul
Katılım Tarihi: 1994/istanbul
Şahadet Tarihi: 31 Mart 2006/ Botan-Cudi
Şehit Nursel Şimşir (Yıldız Demirdağ) anısına
İnsanlar isimlerini kendi kendilerine koyduklarında, demek ki arayışlarına, olmak istedikleri ya da ulaşmak istedikleri gerçeğe göre tanımlarlarmış kendilerini. Elbette ki kendi adlarını koyma şansını bulanlar ancak bunu yapabilirmiş.
Yıldız arkadaş da PKK’lileşme kararına gider iken, kendi adını kendi iradesiyle koyduğunda Yıldız adını vermiş kendine. Siz onun bir yıldız güzelliğini ve ışıltısını aradığını, bunu kendinde yaratma savaşımı içerisinde olduğunu, gözlerinden, arayışlarından ve adından anlardınız. Bir yıldız gibi parıldardı olduğu yerde.
İlk 1993’te İstanbul’da bir gençlik etkinliğinde gördüm O’nu. O zaman DHP çalışmalarındaydık. Türkiye devrimi için, Türkiye zemininde mücadele yürütüyorduk. Tabii o zaman adını, konumunu vb. bilmiyordum, sadece üstünkörü bir tanımaydı. Fakat hal ve davranışları ile ortamın sürükleyicisi olduğu o kadar belliydi, belirgindi duruşu. Sıradan biri olmadığını hemen anlayabilirdiniz.
Kendisi Erzincanlıydı, yarı Kürt yarı Türk bir aileden geliyordu. Yani hem Kürt ve hem de Türk’tü. Kendisi üniversite okuyordu o sıralarda ve gençlik çalışmalarının sorumluluğunu yürütüyordu sonradan öğrendiğime göre. O dönem Türkiye devrim çalışmalarında yer alarak, hem Türkiye devrimine ve hem de Kürdistan devrimine hizmet etmeyi esas almıştı. Sonra örgüte yönelik polis operasyonları ve birçoğumuzun çıkışı gündeme geldi. Ve bu doğrultuda Yıldız arkadaş da bir süre sonra Türkiye dışına çıkış yaptı. Bir dönem Avrupa’da çalışma yürüttü, orada da çalışmasında parıldayan bir duruşu vardı. Kendini her şeyiyle görevine veren bir kültür sahibiydi Yıldız arkadaş. Yaptığı işe hakim olmak, en iyisinden yürütmek esas aldığı bir kültürdü. Başarıyordu da.
Sonra Önderlik sahasına geldi. Orada da görüştük, ancak çok kapsamlı tanışma imkanına sahip olamadık. Ayrı ayrı yerlerdeydik, kısmi tanışabildik ancak. Yollarımız bir süre ayrıştı, ancak yıllar sonra dağda görüşme ve daha kapsamlı tanışma imkanına kavuştuk. İstanbul’dan ve Türkiye devriminden yola çıkmış iki kadın, Kürdistan dağlarında tanışmış ve kaynaşmıştık. Yıldız’dı, yine parlıyordu.
Zorlu süreçler yaşadık tabii örgüt olarak ve her birey de bundan nasibini alıyordu. Yıldız arkadaş da çeşitli zorlanmaları yaşadı, fakat zorlanmalara yenilmedi, dik ve direngen, parıldayan duruşundan taviz vermedi asla. Türkiye metropollerinde büyümüş bir kadın olarak, dağların farklı koşullarına uyum sağlamakta güçlük çekmedi. Her şeyde ve her yerde olduğu gibi, iyi bir gerilla olmakta da iddialı ve ısrarlıydı.
Hep HPG çalışmalarında kaldı. Çekirdekten kendini yetiştirip, adım adım komutanlaşmanın evrelerini yaşayarak büyümeyi esas aldı. Sağlıklı bir büyüme tarzıydı bu. Bir dönem Mahsum Korkmaz Akademisi eğitimine girdiğinde, devrenin birincisi olarak tamamladı. O dönem bir ilkti bu ve hepimiz öyle gururlanmıştık ki O’nun başarısı ile. Çünkü O’nun başarısı bizim başarımızdı. Gerçekten kadın gerillacılığı için, daha profesyonel, daha yetkin, daha bilinçli bir katılımı gerçekleştirmenin öncülüğünü mütevazice gerçekleştiriyordu. Özellikle de kadın arkadaşlar açısından motive edici ve sürükleyici bir örnek oldu. Etkileyiciliğini mutlaka belirtmek gerekir.
Bir süre sonra Behdinan yolculuğumuz başladı. Yıldız arkadaş Zağros’a düzenlenmişti, biz daha ileriye doğru gidecektik. Birlikte yolculuk yaptık. Özellikle Zağroslar’ın o tılsımlı coğrafyasında yürümek öyle zevkliydi ki, zorlu olduğu kadar zevkliydi. Yıldız arkadaşla yürümek ise daha farklı bir zevk katmıştı. Yol arkadaşlığı da güzeldi. Zaten O da bu coğrafyanın büyüsüne kapılmıştı. Başarılı bir eğitimin ardından, Zağroslar’da göreve başlamak, O’nu çok heyecanlandırıyordu. Bu, her halinden belli oluyordu. Sonra O’nu yerine bırakıp biz yolumuza devam ettik.
Bu süreçten sonra dönem dönem kısa görüşmelerimiz oldu, bazen de not gönderirdi. Beş Haziran 2004 tarihli bir notundan, bazı kesimleri bu yazıya aktarmak istiyorum. “Her seferinde yanınıza arkadaşlar geldiğinde bir şeyler yazmak için niyetleniyordum, fakat çok fazla imkan olmuyordu. Bu kez artık istekle-pratikleştirme arasındaki mesafeyi kaldırmaya karar verdim. Zağros’a alıştığımı söyleyebilirim. Sevmek ve emek arasındaki bağı daha da yakıcı hissediyor insan burada. Biraz zorlu bir alan. Hem fiziki anlamda, hem de düşünsel anlamda sana keyfiyet fırsatı vermiyor. Dağlar çok yüksek ve çok esrarlı. Hele bazı yerlerinde Neolitiğin yaşanmış olduğunu hissetmek, insana ayrı bir heyecan veriyor. Özgün bölükteyiz, hepsi cıvıl cıvıl arkadaşlar, oldukça da istekliler. Yoğun olarak örgütü tanıma sorunları var, her şey komutaya düşüyor. Bizler de elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bu pratik de başarıyla sonuçlanırsa, kendimi Dersim’e dayatma hakkını bulabilirim sanırım. Her anlamda hazır olduğumu söyleyebilirim… Eyalette kadının rolünü daha fazla görüyor insan. Yani yapması halinde neleri değiştirebileceğini. …”
Bir süre daha Zağroslar’da görev yürüttü, daha sonra da Xakurke’ye geçti. Bu süreçlerde çok göremesem de, iyi haberlerini hep aldım. Ve son olarak Kuzey düzenlemeleri gündeme geldiğinde, notta da söylediği gibi kendisini Kuzey alanlarına dayattı. Botan’a düzenlemesi böyle oldu. En son Botan’a giderken O’nu gördüm, kampımıza gelmişti. Güzel bir gün ve akşam geçirdik, anlamlı tartışmalar yürüttük, gözleri yine pırıl pırıldı, heyecanlıydı. İmrenmiştim o haline. Çok iddialıydı yine.
Notunda bahsettiği o emek ve sevgi arasındaki bağı kendisinde güçlü yarattığını, kişiliğinin güçlü temellere oturduğunu görebiliyordunuz, gözlerinden, sesinden ve duruşundan görüyordunuz. Pratik savaş tecrübesinin fazla olmayışı bende kaygı yaratsa da, O’na güveniyordum. Ne yapar ne eder yine kendini her şeyiyle verirdi yaptığı işe. Nitekim de öyle olmuş. Sık sık sordum oradaki arkadaşlara durumunu, güven yaratan bir pratiğin sahibi olmuş gerçekten de. Hem öğrenip hem de pratikleşmiş, çabucak kavrayarak.
Ve geçen yıl 31 Mart’ta şehit düştüğünde Yıldız Yıldız parladı beynimde, yüreğimde. Düşman kamplarına ani saldırı yaptığında Yıldız arkadaş ağır yaralanıyor ve diğer arkadaşların da kendisi ile uğraşmaması ve onlara da bir şey olmaması için bombasını kendinde patlatarak şehit düşüyor. Ceylan gözlü, yıldız bakışlı Yıldız şehit düşüyor.
Yüreğim bir gökteki yıldızda, bir de bizim Yıldız’da asılı kaldı. Sonsuzluktan bize seslenen bir ses, bir yürek şimdi. O, hem Kürdistan devriminin ve hem de Türkiye devriminin yiğit, fedakar, asil kızıydı. Topraklarımızın, halklarımızın iç içeliğinin nadide güzelliklerinden biriydi. Dar bütün sınırları, kimlikleri aşarak, özgürlük ve eşitlik yolunda emek ve sevgi ile adına layık biçimde kendini yaratan bir kadındı O.
İyi ki seni tanıdım, seni sevdim Yıldız arkadaş. Yoksa eksik kalırdı bende, bizde bir şeyler. Seni yitirmek ne kadar acıysa da, seni tanımış olmak ve senin ideallerine, kimliğine, yiğitliğine layık olmanın mücadelesini vermek de bir teselli, bir yaşam gerekçesi.
Başa dönersek;
İnsanlar isimlerini kendi kendilerine koyduklarında, demek ki arayışlarına, olmak istedikleri ya da ulaşmak istedikleri gerçeğe göre tanımlarlarmış kendilerini.
Siz onun bir yıldız güzelliğini ve ışıltısını aradığını, bunu kendinde yaratma savaşımı içerisinde olduğunu, bir gözlerinden, bir arayışlarından, bir adından ve bir de yiğitçe şehadetinden anlardınız.
Bir yıldız gibi yaşadı, parladı ve yıldız gibi aydınlattı bizleri.
Çiğdem Doğu