Zihniyet ve ruhsal dünyanızda ciddi sorunları yaşıyorsunuz. Büyük bir vicdan, ahlak ve kültür devrimine ihtiyacınız var. Acıları ve sevgileri doğru temelde anlamanız için büyük bir vicdan devrimine ihtiyacınız var. Bu coğrafyada kan kültüründen sevgi kültürüne nasıl geçiş yapılır? Ayrılıkçılığın, aşiret, kabile ve milliyetçilik zevkinin doğurduğu vicdan sorunları nasıl aşılır? Filistin’de de yaşanan budur. Ortadoğu Rönesans’ı ile biz bunu açmaya çalıştık. Mezopotamya kültüründe bu mümkündür. Eskiler 40 yıl çile çekmek derler. Benim 40-50 yıllık yaşamım çile çekmedir. Bunu sizin hissetmeniz çok zor. Bana acı veriyor. İnsanın vicdan ve yürek devrimi olmazsa güçlü olmayacaktır. Vicdan devrimini doğru anlamadan, güçlü politika yapamazsınız.
Yaşamımda ikili bir yanı iyi kavramak gerekir. O da Kürtlükten kaçış ve tersine Kürtlüğe yöneliştir. Uygulanan kültürel soykırım gereği kaçış için koşullar her yerde her an hazır ve nazırdır. Kaçışı daimi teşvik edicidir. Ahlaki ilke tam da burada devreye girer. Bireysel kurtuluş pahasına kendi toplumundan kaçış ne derecede doğru veya iyidir? Üniversitenin son sınıfına kadar gelebilmek, aslında o dönemde bireysel kurtuluşumun da garantiye alındığı anlamına geliyordu. Tam da bu dönemde Kürtlüğe yönelişin başlaması veya kesinleşmesi ahlaki ilkeye dönüşü ifade ediyordu. Sosyalist anlamda bu toplum Kürt olmayıp başka bir toplum da olabilirdi. Yine de bir toplumsal olguya mutlaka bağlanmalısın ki, ahlâklı bir birey olabilesin. Benim ahlâksız bir birey olamayacağım açığa çıkıyordu. Burada ahlâk kavramını etik yani ahlâk teorisi anlamında kullanıyorum. Yoksa ilkel ahlakçılıktan, örneğin ömrü boyunca herhangi bir aile veya benzer topluluğa bağlı yaşamaktan bahsetmiyorum. Çünkü Kürt olgusuna ve onun sorunsal haline bağlanış ancak etik olarak ahlâkla mümkündü.
Dışarıdaki yaşamımı bu ilkeye vurduğumda ahlâklı yaşadığımı kabul ediyordum. Bunun karşılığının ölüm veya cezaevi olması savaşın doğası gereğidir. Savaşsız bir yaşam koca bir sahtekârlık ve onursuzluktan ibaret olduğuna göre, ölüme hazır olmak veya cezaevine katlanmak da işin, eylemin doğasında vardır. Cezaevi koşullarına dayanmamak yaşam gerekçeme aykırıdır. Mücadeleden, varlık ve özgürlük savaşının her biçiminden nasıl kaçınılamazsa, cezaevinden de kaçınılamaz. Çünkü o da uğruna savaşılan özgür yaşamın bir gereğidir. Kürtler söz konusu olduğunda ve sosyalist olduğuna da inandığında, kapitalizmin, liberalizmin veya çarpık bir dinsel fanatizmin buyruğunda değilsen, ahlaki ve etik bir yaşam için savaşmak dışında dışarıda yapacak hiçbir şeyin ve yaşanacak bir dünyan yoktur!
Sağlık sorunlarına yol açan fiziki nedenler dışında, İmralı’daki yaşamın katlanamayacağım bir yönü yoktur. Moral, bilinç ve irade gücüm eskiye nazaran kesinlikle gerilememiş; tersine daha rafine hale gelmiş, estetikle beslenmiş ve güzel gelişme yönüyle zenginleşmiştir. Toplumsal hakikatlerin bilim, felsefe ve estetikle açıklanmasını geliştirdikçe daha doğru, iyi ve güzel yaşamanın olanakları da artıyor. Kapitalist modernitenin yoldan, hakikat yolundan çıkardığı insanlarla yaşamaktansa, hücremde son nefesime kadar tek başıma yaşamayı tercih ederim.
İmralı’daki yaşamımla bağlantılı olarak halkımızca merak edilen bir soru, cezaevinden çıkış halinde nerede ve nasıl yaşayacağımla ilgilidir. Pek hayalcilik yapacak bir kişilik değilim. Devrimci gerçekçilik denilen bir yaşam tarzının sahibi olduğum çok iyi bilinmelidir. Cezaevinden çıkıştan sonraki yaşamıma değil, daha çocukluktan itibaren geçen yaşam çizgime bakılırsa, bu tür soruların cevabı daha iyi verilebilir. Benim daha on yaş altı sınırlarda aile otoritesine karşı yürüttüğüm ‘ilk isyanlar’ bu konuda önemli ipuçları taşır. Daha o zamandan beri yalnız bir isyancıydım. Köy ve şehir toplumuna yönelik itirazlarımı savunmada yer yer ortaya koymaya çalıştım. İlgilenenler gereken sorular ve cevaplarını birlikte bulabilirler. Çok kısaca özetlemeliyim ki, benim için yaşam özgür yaşandıkça mümkündür. Özgür yaşamın ne olduğunu beş ciltlik bu son savunmamın temeli olarak açıklamaya çalıştım. Etik, adil ve politik olmayan yaşam toplumsallık açısından yaşanmaması gereken bir yaşamdır. Genelde uygarlık ve özelde kapitalist modernite, oluşturduğu ideolojik baskı ve sömürü tekelleriyle, köleliğin her biçimine bulanmış, bol yalanlı, demagojik ve bireyci yaşamlarla yanlış yaşamayı mümkün kılar ve kabul ettirir. Toplumsal sorun denen gelişmeler de böyle ortaya çıkar.
Bu konuda çok merak edilen bir soru da kadınla yaşam tarzına ilişkindir. Kadınla nasıl yaşanılır sorusuna da savunmamın bütün ciltlerinde yer yer değindim. Özellikle modernite koşullarında kadınla yaşamak büyük önem taşır. Bu öyle kız istemek, aramak ve kandırmakla, ‘genel’ veya ‘özel’ evlerde, çocuklu veya çocuksuz birlikte yaşamakla çözümlenecek bir sorun değildir. Toplumsal sorunların kalbinde ve beyninde başköşeyi işgal eden bu sorunu çözmek için bilimsel, felsefi, etik ve estetik yaklaşım temel alınmak durumundadır. Çağımızda, kapitalist modernite koşullarında kadınla özgür eş yaşam büyük sorumluluk gerektiren ve bilimsel, felsefi, etik ve estetik yaklaşım gücü isteyen bir yaşamdır. Kadının uygarlık tarihinde ve modern çağda içine konulduğu statüyü bilmeden, etik ve estetik yaklaşım gücü göstermeden, birlikte hangi türü denenirse denensin, içine girilecek her yaşam yanlışlık, ahlâksızlık ve çirkinlikle sonuçlanmak durumundadır.
Özgürlük iddiası olanların önüne de kimse geçemez. Bir kadını kendime bağlamak istemedim, bunu ahlakıma yediremezdim. O zaman özgürlük ölüyor, büyük amaç ölüyor. Ben ne kendimi kimseye bağladım, ne de kimseyi kendime bağladım. En büyük ahlak budur. Bu, büyük ahlak devrimidir. Tüm kadınları eşit seviyorum. Bu söylediğim yanlış anlaşılmasın. Ben rahip ve rahibelik edebiyatı yapmıyorum.
Yaşamı heba etmemek için öncelikle kadınla yaşamın doğru, ahlâklı ve estetik biçimlerini gerçekleştirmek şarttır. Tüm kölelik biçimlerinin kişiliğinde denendiği ve özümsetildiği kadın kimliğini çözümlemek, özgürlük ve eşitlik davasının yoldaşı ve yaşamdaşı yapmak doğru, ahlâklı ve güzel erkek olmanın da temel koşuludur. Savunmadaki ilgili satırlar doğru okunursa, bu yönlü yaşam tarzına neden önem verdiğim ve ilkesel kıldığım daha iyi anlaşılacaktır. Modernitenin iktidar eksenli uygarlık ahlâkının dayattığı kadını ‘becerme’ (biyolojik cinselliğin bile yozlaştırıldığı ilişki biçimi) cinsiyetçi ilkelliği içindeki yaşam tarzı büyük ahlâksızlık ve çirkinlik üretir. Buna karşı yürüttüğüm büyük savaşım ve sonuçları doğru kavranırsa, yaşam kadınla daha ahlâklı ve güzel yaşanır. Bunun için sorumluluktan pay alan her erkek ve kadının, özellikle kadının güçlenmesi, özgürleşmesi ve tüm toplumsal alanlarda denk bir seviye kazanması için bilimsel, felsefi, etik ve estetik yaklaşım ve pratikleri sürekli geliştirmesi ve örgütlemesi, demokratik ulusun zihniyet ve kurumlarında yaşamsallaştırması gerekir.
O halde olası bir cezaevinden çıkışta her nerede olursam olayım, hangi anda yaşarsam yaşayayım, mensubu olmaya çalıştığım toplumsallık için, bunun en trajik bir gerçeğini yaşayan Kürtler için, onların çözüm ve kurtuluş yolu olan demokratik uluslaşmaları için, parçası oldukları komşu halklar başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının çözüm ve kurtuluş yolu olan Demokratik Uluslar Birliği için, onların da bir parçası oldukları dünya halklarının çözüm ve kurtuluş yolu olan Dünya Demokratik Uluslar Birliği için sonuna kadar gerekli olan her söylem ve eylem tarzıyla sürekli mücadele içinde olacağım doğaldır. Bunun gerekli kıldığı etik, estetik, felsefi ve bilimsel güçle büyük pay kazanan hakikat kişiliğimle yürüyeceğim, yaşamı kazanacağım ve herkesle paylaşacağım.
Önder Apo
“Önderliğin Savunmalarından, Görüşme Notlarından ve Çözümlemelerden Derleme Yapılmıştır”