En az liberalizm kadar cins mücadelesine zarar veren bir diğer anlayışta dogmatizmdir.
Dogmatizm mutlak düşünce yapısına sahip olmak, değişim dönüşüme gelmemek ve var olanı korumak anlamına geliyor. Liberalizmin ilkesizliğine karşın dar katı zihinsel yapısıyla daha çok kabul edilebilir görünmesine rağmen mücadelemiz açısından yarattığı esnek düşünememe ve yeniliklere açık olmama durumu liberalizmin mücadelemize verdiği zarardan az değildir. Kadın hareketi olarak Önderlik paradigmasını anlayamama, sistemine girememe durumu kaynağını çoğu zaman bu dar dogmatik, esnek olmayan zihinsel yapıdan almaktadır. Cins mücadelemiz açısından gelişen tarz ve yöntem zenginliğini yaşamsal kılamama durumu da yine bununla bağlantılıdır. Erkekte var olan egemenlikli yaklaşımlarla yine kadında geleneksel özeliklerle mücadele ederken dogmatik zihin yapısı ayrıştırıcı karşılaştırıcı ve dışlayıcı bir gerçekliği açığa çıkarabiliyor. Buda cins mücadelemizde ya kaba retçi bir tarzı yada çelişkileri öteleyen sorunlara çözüm getiremeyince inançsızlığa dönüşen bir gerçeklik ortaya çıkarıyor.. Yine Gerekli olan değişim dönüşümü gerçekleştirememe, sürece yetişememenin kaynağı dogmatizmdir ve partimiz tarafından ideolojik bir hastalık olarak değerlendirilmiştir.
Önderliğin bu konuda ki değerlendirmesi şudur.
“Birçok alanda dogmatizmi (ön hükümlülük) kırınca, elbette yorum gücü ve anlam zenginliği gelişecekti. Şu hususu netçe belirtebilirim: İnsanlar nerede, hangi durumda bulunuyor olurlarsa olsunlar, eğer önlerindeki sorunları çözemiyorlarsa, bundaki temel etken yıkamadıkları binlerce yıllık dogmalar ve güdülerden kurtulma cesareti gösteremeyen ilkel düşünce seviyeleridir. Tüm korkaklıkların temelinde düşüncedeki korkaklık bulunur.”
En önemli sorunumuz korkudur, değişim dönüşümde risk almamadır. Bizde cesaret çok güçlü gelişmiyor. Erkekle mücadele ederken kaygının olması diğer bir uç olan liberalizme kayma yada Dogmatizmden kaynaklanan kestirmeci sekter, dar tepkisel yaklaşımlar. Çözemediği sorunlar kadına geri dönerek geleneksellikte derinleşme ağlama, içine atma, bireylerin arkasında konuşup yüzüne bir şey söylememe, farklı ortamlarda tartışma konusu yapma, teşhir etme gerçekleşiyor. Önderliğimiz “Ortadoğu’nun dogmatizmi nede Avrupa’nın liberalizmi” diyor. Ortadoğu’nun en katı dogmatizmi sistem olarak kadın üzerine yürütülmüştür ve kadın buna karşı hep mücadele içinde olmuştur. Tabi kadın üzerinde sistemli gerçekleştirilen yaşamdan, felsefeden, politikadan kopartma dogmalara hapsetme politikasının sonucu, Kadın tamamıyla erkeğin hizmetine konulmuştur. Kadın hareketimizde buna karşı Önderliğimizin paradigmasıyla güçlü bir direniş ile varlığını ortaya koymuştur koymaya devam ediyor. Günümüzde kadın öncülüğü ile bu dogmalar kırılmaya başlandı ve devam ediyor. Bununla birlikte kat edilmesi gereken çok uzun bir mesafemiz var. Öncelikle zihinsel anlamda değişime açık olmak yenilikleri, zengin yöntemleri geliştirebilecek esneklikte olmak gerekir. Şimdi bu soruyu burada sormak gerekiyor dogmatizm,liberalizme göre daha mı iyidir? Esasında birbirlerinden çok farklı değiller, aynı kaynaktan besleniyorlar . Bizde her iki anlayışın etkisi de görülmektedir duruma göre uçtan uca kayma gerçekleşebiliyor. Bazen var olanı koruyalım anlayışı adı altında, dogmatizm ve ilkeleri karıştırma var bazen de, dogmatik olmayalım adı altında ilkesiz duruşlar çıkabiliyor. Ya da ilkeli tutumlar almak dogmatizm olarak ifade ediliyor. Buna karşın Çok ciddi bir mücadelede yürütülmüyor, bu yaklaşımı eleştirince ‘dogmatiksin’ deniliyor. Şunu iyi bilmek gerekir liberalizm kadar Dogmatizm de Mücadeleyi geliştirmez, büyütmez, genişletmez, sistem olarak oluşmasını engeller. Ama biz bu yöntemin ne kadar tehlikeli olduğunu görmüyoruz. Önderliğimiz bunu eskiyi sürdürmeye dayanan dogmatizm olarak ele alıyor. Kadında nasıl açığa çıkıyor; var olanı kaybetme korkusundan kaynaklı gelişiyor. Özgün pozisyonu koruma kaygısından dolayı daha çok kaba, retçi yaklaşım çıkıyor.
Önderliğimizin dediği gibi XWEBUN olma konusudur. Hakikat, yol ve yöntem üzerine bilinç düzeyin gelişmişse bu anlayışları kendinde barındırmaz doğru olanı yaşarsın . Doğru bilme, kendine göre olmaktan çıkartıyor seni. Her şeyden önce çözüm, bilme bilinçlenmeden geçiyor. Ne kadar paradigmada, ideolojide derinleşme olursa, nerede ne yapılması gerektiğini daha iyi bilirsin. Eğer bilmezsen çok fazla arayışın, duyarlılığın olabilir ama yine de hata yaparsın. Neye göre ne yapman gerektiğini bilemezsin. Önderlik “ip üstündeki cambazlar gibi olacaksınız” diyor. İşte dogmatizm erkeğin tarzına karşı üretken olmayı, karşı çıkmayı, zihniyetini ve yöntemini boşa çıkartmayı, yaratıcı olmayı, zengin yöntem kullanmayı engelliyor. Çünkü belli kalıpların var nedir? Eleştiridir dogmatizmin tek yöntemi eleştiridir, bunun dışında başka yöntem kullandırtmıyor. Paradigmamız toplumsal değişimi hedefliyor dolayısıyla da erkeği kaba anlamda ret ederek olduğu gibi kalmasını sağlıyoruz bu ise cins mücadelesinde bir kısır döngüye neden oluyor. Önderliğimiz bu nedenle sonsuz boşanma, kopuş ve erkeği dönüştürmeyi önümüze koydu. Kaba ret ederek değil, düşünsel, duygusal olarak neden kopmamız gerektiğini kendimizde yaratmamız gerekiyor. Fakat biz cins mücadelesini kaba anlamda ret etmek olarak anlayıp uygulamaya çalıştığımızda belli bir aşamadan sonra bu durumun tekrarı yaşanınca mücadele gerçekliği açısından geliştirici olmadığını görüyor ve geliştirici olmadığı için aşılması gereken bir yöntem olduğunun farkındalığını yaşıyoruz. Bu durumun aşılmaması yol yöntem üzerine yoğunlaşmama, cins mücadelesi üzerine derinleşmeme zihinsel anlamda yaratıcı olmama anlamına gelir. Cins mücadelesini yürütürken amaç üzerine düşünmemedir. İçten bir sorgulamayla özünü yansıtmayan biçimsel olarak bir mücadele yürütme gelişiyor.
Ama şöyle bir gerçeklikle de karşılaşıyoruz, erkeğe karşı en çok kaba retçi yaklaşan kadın en büyük geriliği (gelenekselliği) yaşayabiliyor, belli bir süre sonra erkekle etkilenebiliyor. Çünkü erkeği kaba ret ettiği gibi kendi kişiliğindeki etkilerini de çözemiyor. Demek ki beş bin yıllık eril egemenlik doğru bir çözüme kavuşturulmadığı sürece bizlerdeki etkisini ve zayıflıklarını göremeyiz. Bu yaklaşım kaynağını bir bütünen erkeğe karşı zayıflıktan alıyor diyemeyiz. Bir etkendir, zira kendini geliştirmeme ve, cins mücadelesinde bir amaç belirlememede bu yaklaşıma sebep olan faktörlerdendir. Yine erkeği nasıl değiştiririm, nasıl karşı dururum, kadının iradesini nasıl güçlü ortaya çıkarabilirim üzerine güçlü yoğunlaşmama, kendine yol yöntem belirlememe bu nedenler arasındadır.
Peki pratik çalışmalarda bu nasıl yaşanıyor?
Özgürlüğün hizmetine giren yöntemlerde ısrarlı olunmalıdır, tabi buda bireysel bir tarzla değil, örgütlü bir tarzla yapılmalıdır. Örgütlülük geliştiğinde daha radikal bir duruş ortaya çıkıyor. Bunun sebebi örgütlülük gerçekliğinden kaynaklanan duygu ve zihinde gelişen özgüvendir. Yani daha rahat düşüncelerini ifade etme ve savunma esasıdır. Şüphesiz radikal bir şekilde cins mücadelesi verildiğinde kendisiyle birlikte birçok zorluğu da beraberinde getirecektir. Çünkü radikal mücadele demek keskinlik arz ediyor, değişim dönüşümde ısrarcı olma, tavizsiz ve ilkesel bir duruş anlamına geliyor. Bu doğrultuda hem kendindeki eksikliklerle savaşman gerekir hem de karşındakinin eksilikleriyle mücadele etmen gerekir ki bu da güç gerektiren bir durumdur. Eğer ilkelerimizden taviz vermeden mücadele yürütürsek radikal, sonuç alıcı ve verimli oluruz. Radikal ve örgütsel bütünlüklü mücadele yürütmek bizim elimizdedir, elbette ki bu da ideolojik derinliğe bağlıdır. Radikal tavır sahibi olmak örgüt bütünlüğünden kopmak anlamına gelmez. Bireysel tarz çatışması gibi yansıyabilir fakat bu örgüt bütünlüğü zedeleniyor anlamına da gelmez. Zaten cins mücadelesindeki hedef, örgütün düzeyini büyütmek, genişletmek, doğru pratiği yapmak ve dönemin görevlerini doğru yerine getirmektir. Bunları yaptığımızda örgütü büyütmüş ve bütünlüğünü güçlendirmiş oluruz. Ama eğer bireysel amaçlar doğrultusunda yaklaşım gelişirse, tersi bir durum gerçekleşir, bütünlüğü parçalamış oluruz. Kendine göre bir yaklaşım bu anlamda doğru olmaz. Bu açıdan kadın cins mücadelesindeki hedefinde net ise, yol ve yöntemini de bulur. Çünkü böylelikle örgütsel kaygılarla yaklaşım öne çıkar, daha kararlı ve iddialı bir duruş gerçekleşir. Bu durumda eğer politika doğru yol ve yöntemi bulmaksa, erkeği ikna etme ve mücadele etmede de daha politik bir yaklaşım sergilenmelidir.
Fakat sonuçta yapılan çalışmalar genel örgüte mal olduğu için ve genel örgütte erkekte somutluk kazanmış yanılgısından dolayı tekrardan kadının renginin açığa çıkmadığı, erkeğin iktidarının güçlendiği bir durum ortaya çıkıyor. Buda çokça farkında olmadan hem erkeği iyi kötü diye bir ayrıma tabi tutmayı hem de cins mücadelesinin gerçekleşmemesini beraberinde getiriyor. İyi erkek kötü erkek diye bir şey yoktur karşımızda olan sistemdir, bu bilinçle yaklaşmak en doğru olanıdır. Çünkü en anlayışlı görünen erkek bile inceden kadına karşı duruş içindedir, egemenliğini koruma arayışındadır. Bu anlayışların farkına varabilmek için cins bilinci ve ideolojik derinliğin olması gerektiği kadar değişim dönüşümü yaratacak bir mücadele gerçekleştirmeliyiz.
Peki bu yanlış anlayışlar nasıl aşılacak? Cins mücadelesini güçlü bir şekilde gündemimize alıp tartışmalıyız. Var olan tıkanmayı nasıl aşacağımıza dair yol ve yöntemleri bulup uygulayarak aşabiliriz. Düşüncelerimiz, zihniyetimiz, kaygılı, dogmatik, liberal, dengeci yaklaşımlarımız cins mücadelesini güçlendirilmesinin önünde engeldir ve tıkatıyor. Bu durumdan kaynaklı mücadeleye yöntemsiz yaklaşılınca da kadın cinsiyetçi olarak değerlendiriliyor. Kadın açısından kendini var etme, varlık bulma, cins mücadelesinde pozitif ayrımcılık uygulaması ve kadının birbirini tutması cinsiyetçilik olarak değerlendiriliyor. Cinsiyetçilikle mücadele ederken bu tür ifadelerin ortaya çıkması sorgulanması gereken bir konudur! Toplumsal cinsiyet ilişkilerine bile baktığımızda kadın açısından cinsiyetçiliğin yaşanması söz konusu değildir çünkü bu ilişkilerde erkekliğin inşası egemenliğe göre şekillenmiştir. Dolayısıyla da bugün mücadelesini verdiğimiz de budur. Bu nedenle de kadının cins mücadelesinin tarihsel ve toplumsal nedenleri vardır asla cinsiyetçilik olarak tanımlanamaz. Erkeğin kadına yönelik cinsiyetçidir söylemi kendine benzeşmesini sağlayarak muğlaklık yaratma çabasıdır. Politik yaklaşımları bu noktada iyi görmek mücadelenin olmazsa olmazıdır. Politiklikten kastımız nedir bunun da sorgulanması gerekiyor.
Cins mücadelesine ideolojik mi politik mi yaklaşıyoruz? Hem ideolojik hem de politik yaklaşım nasıl olur diye bir soru da sormak gerekir; bu konuda yaşadığımız bazı sorunlara da cevap olmuş oluruz. Çünkü kadın hareketi ideolojik politik bir güçtür, gücünü Önderliğinden yarattığı değerlerinden alıyor. Bu gerçekliğin ışığında kadınlar olarak eğer mücadelede örgütlü olmaz, birlik ruhunu yaratmaz, birbirimizi sevmezsek, ideolojik politik bir duruş sahibi olamaz, istenilen düzeyde değişim yaratamayız ve öncülük misyonumuzu yerine getiremeyiz. Mücadele alanı özgürlük alanıdır. Özgürlük alanlarımızda bize öncülük yapan binlerce şehidimiz var. Beritan, Zilan ve Sema yoldaşlarımız ve yüzlerce böyle kadın yoldaşlarımız var. Öncülük olayı kişinin duruşuyla özgürlük arayışıyla bağlantılı bir durumdur. Hem İdeolojik hem de politik bir bütünsellikte örgütlü ve bilinçli bir mücadele yürütmek ancak sonuç alıcı olur.
Şehit Zilan Akademisi
Devam Edecek