Ruşen Bezar
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa hamlesinde Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketinin giderek nasıl bir gelişim seyredeceği tartışılmaktadır. Tartışmanın ana ekseni ideolojik derinleşme ve örgütsel yapısallaşma sorunları olmakla birlikte; aynı zamanda siyasal-toplumsal olarak gövdenin büyüme ve genişleme düzeyi ile bağlantılı yaşanan gelişim sorunlarıdır.
Demokratik Kurtuluş ve çözüm süreci Kadın Özgürlük Hareketini önemli bir eşiğe getirmiştir. Örgütlenme ve toplumsallaşma anlamında açılım sağlamak durumundadır. Dar-kadro, yerleşik ve merkezi yapılarla karşılanacak bir süreç değildir. Kapsam ve düzey itibariyle hem nicel hem de nitel olarak bir yeni aşamadır. Henüz bütün yönleriyle ve derinliğine açığa çıkmış ve ifadeye kavuşmuş değildir. Eski rutinleşmiş klasik bakış ve yapılanmayla bu hamlenin karşılanması mümkün görünmemektedir. Devrimci Halk Savaşı sürecinin Kadın Özgürlük Hareketi ile Demokratik Kurtuluş sürecinin Kadın Özgürlük Hareketi gelişimi arasındaki bağları güçlü kurmak gerekiyor.
Bu bağların ana halkalarda birkaç boyutu vardır. Genel olarak üstlendiği rol ve misyona bağlı olarak daha etkili ve yetkin bir temsil gücü kazanacağı bir gelişimden bahsedilebilir. Bu halkalardan en derin olanı ve başta geleni işin fikirsel boyutları olmaktadır.
Anlam dünyasındaki felsefi-fikirsel gelişim bu sürecin en önemli boyutlarından birisini oluşturmaktadır. Kürt halkı için olduğu kadar; belki de daha fazla kadın için bu süreç hem bir çiçeklenme, hem de tarihi bir yaşam sınavıdır. Çözüm, demokratik kurtuluş ya da özgür yaşamı inşa temelli yeni bir süreçtir.
Geçmiş ile gelecek arasındaki o dipsiz uçurumun başındadır kadındır. Başardıkları, geçmişten günümüze çok zorlu bir tırmanıştır. Geçmişin bir imbikten geçer gibi günümüze bir bilinç, gurur, güç ve irade kaynağı olarak taşırılması ana hatlarıyla sağlanmıştır. Kültürel toplum tarihi kadın hafızasında bir yumak halinde az çok bilince ulaşmıştır. Kadın tarihsiz ve köksüz değildir. Bir tarihsel toplum kimliğidir. Bütün yönleriyle açığa çıkmamış da olsa; küme halinde genel taslak olarak bir ifadesi oluşmuştur. Henüz koşamazsa da tarihsel varlık halindedir. Bunlar kadının kimlik bulmasının ve toplumsal bir hakikat haline gelmesinin temel taşlarıdır. Temel taşlar taşınmış ve harcı dökülmüştür denilebilir. Bu uğurda verilen mücadelede binlerce kadın militan şahadete ulaşmış. Bazıları kadın tarihinde dönüm noktalarıdır. Beritan, Zilan, Sema ve Sara yoldaşlar bu varolma mücadelesinin köşe taşları olmaktadır. Her birini bu tarihsel varolma perspektifinden ortaya koymak ayrı bir değerlendirme konusudur.
Bu günümüze tırmanışın kadın bilinç ve duygu dünyasında yarattığı alt üst oluşları anlatmak, ifadeye ve hatta edebiyata kavuşturmak kolay olmayacaktır. Fakat mutlaka gerekiyor. Zorlu ve büyüleyici bir uyanış ve tırmanış… Mitolojilerdeki yeraltı dünyasından yerüstüne çıkışa benzemekte; karartılmış yürek ve beyin dünyasının karanlık dehlizlerinde el yordamıyla kapı aralamak, çıkışı bulmak, yara bere içerisinde, ürkütücü acı verici bir hiçlikle boğuşmak gibi. Bu derinliğe hiçbir erkek zihniyeti ve dünyası ulaşmamıştır. Bu kadar derin çelişki ve çırpınışları erkek yaşamamıştır. Bihaberdir bu dünyadan. Önderlik kendisinde erkeği öldürmüş, öyle kadın yoldaşlığını yaratmıştır. Klasik egemen erkek bu gerçeklik karşısında biraz kaba vicdansız ve anlamaz durumdadır. Kadının gelişimini sonuçları üzerinden görse de, özünde bu sürece katılmamakta ve hatta sonuçlarından faydalanmayı tercih eden bir konumdadır. Oysa ona rağmen bu gelişme sağlanmakta. Ben merkeziyetçiliğin yüreğini ve beynini evrene, doğaya ve topluma başta da kadına açması; anlamlandırması bu anlamda mümkün değildir. Erkek için bu oldukça büyük bir savaşı göze almayı gerektirmektedir.
Doğanın, toplumun ve tarihin derinliklerine ve oluşum kaynaklarına; oradaki canlılığa, yaşam zenginliğine ulaşmak özgür düşünce, özgür irade ve toplumsallaşmayı koşullamaktadır. Kadın şahsında özgür düşünce, özgür irade karar ve toplumsallığa vurulan prangalar anlaşılmadan hiçbir kölelik biçimi çözümlenemez. Çözümlenen ancak çok yüzeyde seyreden ve çarpıtılmış gerçekler olabilir. İktidar rejimini ideolojik felsefik olarak yeniden üretme, iktidar rollerini oluşturma gibi bir işleve sahip gerçeklerdir. Yanlış, üretilmiş gerçeklerdir. Kadının kendi doğasına, toplumuna ve tarihine kavuşması bütün kölelik formlarından daha derinde seyreden, kendisi ile özdeşleştirilen bir kölelik dünyası ile büyük çatışmayı gerektiriyor. Kendin olmak, kendini var etmek, yaratmak; kendinden vazgeçmek, kendini paralamak, ama verili olanı asla kabul etmemektir. Büyük sahtelikler dünyasında binlerce bağla çepeçevre sarılmış, el atılmış bir beden ve ruh, bir taş heykelden, bir puttan daha gerçek değildir. Yaşamın anlamına ve hakikate aynı mesafededir. Konuşuyor, koşuyor, görüyor, duyuyor, düşünüyor, hatta “âşık oluyor” olması sahtelikleri ortadan kaldırmıyor, sadece pekiştiriyor. Sadece büyük bir yanılsamadır üzerine eklenen. Kadının gerçek özgürlük çırpınışlarını hissetmek, fark etmek; bunun acılarını ve derin tarihsel izlerini yakalamak ve ortaya çıkarmak; bu çırpınışların ifadesi, dili, eylemi ve duruşu olmak anlamlı yaşama giden yolun en zor ama başlangıç noktasıdır. Gözlerini dipsiz boşluktan kaldırıp göklere dikmek, acıtsa da, kan revan içerisinde bıraksa da param parça da etse bedeni; uçuruma doğru tırmanmak esastır. Tüm bunların kuşkusuz düşünce sanatında, duygular dünyasında, eylem gücünde, kollektif örgütsel, giderek siyasi askeri ifadesi vardır. Kadın ordulaşmasından, partileşmesine, giderek öncülük kazanan, sembol haline gelen özgür kadın kişiliklerden ve bunun toplumsal yansımalarına kadar. Hepsinin birebir karşılığı vardır. Yaşam manifestosuna dönüşen, çizgi haline gelen, tarih yazan, anlamlı bir yaşamın sahibi, büyük eylemci fedai kadın kişiliklerin doğuşu, bu tırmanışın hakikate ulaşmış sembolleridir. Tanrıçalık; özgür yaşama doğuş yapmasındandır.
Günümüze gelindiğinde; kadın uçurumun başında; aslında kendisini atmaya hazır; fakat gözleri geçmişin derinliklerini çekiyor, takılı, biraz ürkek. Atsa da, düşse de uçurumun farkında; özgürlük ruhunun esintisi yüzüne değmektedir. Uçabilme olasılığı en yüksek kadındır. Tarihinin en çarpıcı kimileri için en ürkütücü değişimi kadın özgürlüğünde yaşanıyor.
Özgürlük sorunları esasta bir eşikte seyretmekten kaynaklı kendisini bu kadar yakıcı hissettirmektedir. Çok keskin bir virajı hızla geçmek durumundadır. Gelişim sorunları ya da büyümeyle gelen örgütlenme, politikleşme ve toplumsallaşma sorunları olarak tanımlamak mümkündür. Bir dönüm noktası, bir sıçrama da denilebilir. Çok kapsamlı, tarihsel perspektif ve temelleri çok güçlü atılmış bir gelişimin ve birikimin sonuçları aynı zamanda. Derinden yaşanan zihniyet gelişiminin, birçok koldan biriken derin akışın, bir gövdeye dönüşen canlı bir organizmanın kendisini bütün yaşam/anlam dünyasıyla birlikte gün yüzüne çıkarması. Bütün yaşam alanlarında kendisini varetmesi. En güzel tanımlama çiçeklenme. Sadece 30 yıllık bir Kürt kadın özgürlük mücadele tarihi ile sınırlandırılabilecek veya ona özgü bir dönüm noktası değil aslında. Hızla en geniş bir şekilde dünya ve özellikle Ortadoğu kadınlarının dikkatini ve ilgisini çekmesi; hızla evrenselleşme potansiyelini göstermesi kuşkusuz arkasındaki derin/tarihsel gerçeklerle buluşma ve güncelleşme gücünden kaynaklı.
Zamana derin anlam ve ruh kazandıran bir gelişmedir. Tarihsel kölelik sisteminin en fazla çatırdayarak büyük gediklerin açıldığı nokta kadın özgürlük gelişimidir. Herkesin ve her kesimin zihniyet ve yaşam sınırlarını büyük bir değişime zorlayacak bir gelişim. Özellikle erkek tanımının ve özgür erkek ölçülerinin de açığa çıkacağı bir turnusol kâğıdı gibidir bu süreç. Çok ben merkezci, egemenlik kaygıları ve korkuları ile karşılanabilecek bir süreç değildir kuşkusuz. Kendi sınırlarına çekmek, barajlamak bu kapsamdadır. Fakat süreç bu tür yaklaşımları ve duruşları hızla açığa çıkartacaktır. Kadın Özgürlük gelişiminin netleştirici, giderek kristalize eden, değişime iten etkinliği artacaktır. Tarihsel toplumsal sorumlulukları ve öncülük misyonu çok yüksek olan, dolayısıyla bireysel sınırlarda katılacak veya karşılanacak bir gelişme değildir. En azından Ortadoğu tarihi açısından ve kadın tarihi açısından en büyük demokratikleşme ve toplumsallaşma hamlesidir. Somut özgür yaşam ve toplum inşasına giriştiğimiz bu sürecin en dinamik dönüşümü ve gelişimi kadın cephesinden yaşanacak. Bunun farkındalığı sürecin mihenk taşıdır.
İçinde yaşadığımız zamanı ve mekanı kavramak, yaşamak ve hissetmek bize güç verecektir. Özgürlük eğilimini güçlendirecektir.
İçinde yaşadığımız zamana yüklenen anlam onun ruhudur. Bu ruh ne kadar evrensel toplumsal ve tarihsel olanla buluşuyorsa, o kadar yeni bir çağın habercisi, yaratıcısı olma özelliğindedir. Yaratma gücü bu bağlamda derin esnek kavrayış-algı ve büyük farkındalığın kendisidir. Yani bütün karmaşıklığına, bizim güncel yaşamımıza çok uzakmış bağlantısızmış gibi gözükse de, evrensel değişim ve dönüşümün beyinlerimizde ve duygularımızda bir algıya, yeni bir bilince ve duygulara dönüşmesidir. Doğadaki bir canlının kıpırdanışından, çağımızın temel toplumsal evrensel zihniyet ve yaşam sorunlarına kadar hepsini bir bilinçte toplayabilme gücüdür. Beynini ve yüreğini buna açık hale getirmektir. Güncel yaşamın dar-sığ ve ben-merkezli bilinç biçimlerinden ve duygu hallerinden büyük düşünceye kapı aralamaktır. Kadın olunca; bu duyarlılık, açıklık ve özümseme gücü neredeyse sınır tanımamaktadır. Tabi bu mücadeleci, özgürlük eğilimi olan, bilinç ve duygularda kölelik bağlarını biraz kırmış veya bunların farkında olan ve bunlarla savaşan kadındır. Önderliğimizin belirttiği gibi “Yüreğini ve beynini açan” kadındır. Yaratmak, inşa etmek, kurmak bu bağlamda yeni bir özgürlük düzeyidir. Başta kendini yaratmadır. Önderliğimizin dediği gibi “Kadının xudası gerekir. Xuda kendi kendini doğurmadır. Özgür kadın bir güneş gibi doğar. Jin, Jiyan kelimeleri çok anlamlıdır. Kadınlar kudretli, özgür ve karar sahibi olmalı…Öz kararları olan kadınlar yetiştirin…Çalışmalarınızın temeline özgür kadın arayışını alın.”
Bu süreçte fikirsel gelişim daha gelişkin ve sistematize olacaktır. Düşüncede temel hususlarda netleşmiş ve karar gücüne dönüşmüş; hedefleri, öncelikleri konularında disipline edilmiş bir düzey olarak stratejikleşmeyi dayatmaktadır. Stratejik düşünme; parçalı sisteme kavuşmamış, dağınık, bilinç ve kararlılık oluşturmayan, tepkisel, örgütsüz düşünce formlarının aşılmasıdır. Toparlayabilme, formüle edebilme, netleştirebilme, bir disiplin içerisinde kurabilmedir. “Neyim, nasılım, neden böyleyim, nedir, neden böyleden çok nasıl olacak, nasıl olacağım, ne yapacağım- nasıl yapacağım” a geçiş bir anlamda. Birey olarak da, kollektif örgütsel kimlik olarak da parçalayan, geri noktalara çeken, gereksiz güç kaybına uğratan, hep tespit eden, izah eden, şikâyet eden düşünce formlarının elenmesidir. İnşa eden yapıcı düşünce formlarının güçlendirilmesidir. Sıkışma, pratik koşuşturma, gerilme ya da içe büzülerek ezilme, hatta ürkme-geri çekilme stratejik düşünceden yoksunluktur. Düşünsel disipline; bununla birlikte örgütsel ve eylemsel disipline ulaşmamanın göstergesidir. Çok iş yapmak, ama rastgele veya yüzeysel, alışılagelmiş düşünce kalıplarıyla neredeyse sloganik düzeyde katılım güçlendirmiyor. Başarı çizgisini ortaya çıkarmıyor. Hatta burada bir tespit yapacaksak; bunlar değişememenin, takılıp katılaşmanın, dogmaların incir yaprağıdır. Kendine bir esarettir. Bunun ileri düzeyi kişilik, irade ve karar gücü kazandırmaz, hatta kişiliksizleştirir. Kaynağına gidip yeniden çözümleyecek değiliz. Artık bu konuda bir paradigma alt yapısı oluşmuş. En yeni arkadaşımız bile bunu hızla öğrenmektedir. Karşıdakini bir çırpıda çözümleme, anlayışlarını peş peşe dizme, sınıflandırma konusunda bir sorunumuz yoktur. Hatta birer psikolog, insan sarrafı gibi olmuşuz. Hislerimiz, sezgilerimiz daha ilk bakışta, bir davranıştan hareketle koşa koşa çok derin gerçeklere bizi ulaştırabiliyor. Çoğu zaman yanlış da değil bu gerçekler. Ama zaten sorunun kendisi de buradadır. Yanlış olmayan her zaman eşittir doğru değildir. Yanlış değildir, ama cevap da değildir. Kendi zayıf yanlarını görmek, kendinin farkında olmak kesinlikle bir güç kaynağıdır. Güçlü insan zayıflıklarının bilincinde olan insandır. Ama güçlü olmak yetmiyor, bir de kararlı ve başarılı olmak gerekiyor. Ne yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı iyi bilmek gerekiyor. Tamam, zayıflıklar var, o halde ne yapacağız? Tamam, şuna karşıyız, bunu tasvip etmiyoruz. O halde yerine neyi koyacağız? Güçlü olacağız, ama bu gücü nasıl ve neye kanalize edeceğiz? Yaşayacağız, var olacağız; ama ne için? Yaratacağız; ama neyi? Hep kabul etmemek, hep eleştirmek, hep tespit etmek; ama kuramamak, inşa edememek sonuç alıcı bir tarz değildir. Şuna benziyor; tohumun özü bir türlü günışığına varamıyor. Bir türlü kabuğunu çatlatıp filizlenemiyor. Daha ileri gidersek; bu tohumun kendi kendine çürümesi olur. Doğadaki, insandaki bütün niteliksel değişimler, sıçramalar kendi kabuğunu çatlatmaktan, dışa açılmaktan geçiyor. Tohumun canlılığı bunun içindir. Yoksa bir tohum olarak kalmak değil.
Bu da bir mücadeledir, ama farklı bir mücadeledir. Bir bakış açısı var. Aşırı içe dönükleşmiş, dar, katı, mutlak, ayrıştıran, sınıflandıran hep aynı bakıştan farklıdır. Direncin iradi duruşu inşanın kararlı ve başarı duruşuna dönüşmek durumundadır.
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam İnşası direniş çizgisinden, başarı çizgisine geçişin hamlesidir. Bunun için güçsüzleştiren, negatifleştiren; yıllardır belki de tekrarladığımız, kendi içerisinde doğru bile olsa ama giderek değişime dair umut yaratmayan, duygularda ve bilinçte güç yaratmayan ele alış biçimleri ve öncelikleri küçültmek esastır. Bir gerçekliği ortaya çıkarmak ayrı, bir gerçekliği değiştirmek, kurmak ayrıdır. Mutlaka birbirini koşullayan iki yandır; fakat hiçbiri diğerinin yerini tutamaz. Yeni olanın dilini, eylem ve pratiğini hızla somutlaştırma sorumluluğu var.
Felsefik-ideolojik olarak derinleşme ile birlikte örgütsel-sistemsel yapılanma anlamındaki yapısal gelişim, siyasal- toplumsal rol ve misyonlarındaki gelişim ve en son olarak da kadrolaşma anlamındaki gelişim esaslı boyutlardır. Bunları ayrı ayrı ele almak gerekiyor.
Her dört boyutta da önemli ve kapsamlı gelişim hedefleri ve zorlukları var. Fakat ana doğrultu gelişim ve açılımdır. Bütün boyutlarda önemli bir birikim ve tecrübe oluşmuş durumdadır. Bu birikimin somut gerçekleşmeye ve ifadeye kavuşması, biçimlenmesi dönemin temel perspektifi olmaktadır…