Ben dayanma gücümü zihnimden alıyorum. Her gün elli tane zihinsel devrim gerçekleştiriyorum. Zihnimle direniyorum. Zihinle direnmek, zihinle tat almak, haz almak, cinsel tatminden kırk kez daha iyidir. Güzel yaşamak dedikleri şey, güzel vakit geçirmek, güzel kadınlarla vakit geçirmek, güzel yemek yemek, bunlar beni tatmin etmez. Bazıları Osman onlar bunları benimser. Ancak ben bunlara zerre kadar değer vermem. Dışarıda her gün güzel kadınlarla vakit geçirmek, güzel yemekler yemek, güzel hayat yaşamak dedikleri şeylerdense özgürlük için, özgürlük mücadelesi için burada her gün zehir içerim daha iyidir. Filozoflardan aldığım hazzı, zihinsel devrimden aldığım hazzı, başka hiçbir şeye tercih etmem, beni mutlu etmez. Ben cezaevindeki arkadaşlar için de söylüyorum. Her gün zihinsel devrimlerini yaparlarsa cezaevleri dışarıdan on kat daha yaşanır hale gelecektir.
Bugüne kadar kadın sorununu anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Buna devam da edeceğim. Kadınların kendilerinin isteyerek verdiği kararlar önemli. Benim için önemli olan kadınların istediklerini hayata geçirmeleri ve bu yönlü çalışmalarını devam ettirmeleridir. Kadın eşittir yaşamın kaynağı. Kadınlar yaşamın merkezidir. Kadın olmadan yaşam olmaz. Kadınların bedenleri üzerinde kurulan sömürge bütün sömürgelerin temelini oluşturmaktadır. Kapitalist sistem de buna dayanmaktadır.
Ekonomi temel mahiyette bir tarihsel toplum eylemidir. Hiçbir birey (efendi, bey, patron, köle, serf ve işçi olarak) ve devlet ekonomik eylemin aktörü olamaz. Örneğin en tarihsel-toplumsal bir kurum olan annelik işinin karşılığını hiçbir patron, bey, efendi, işçi, köylü, kentli birey ödeyemez. Çünkü annelik toplumun en zor ve gerekli eylemini, yaşamın sürdürülmesini belirliyor. Sadece çocuk doğurmaktan bahsetmek istemiyorum. Analığa bir kültür, sürekli yüreğiyle ayaklanma halinde bir olgu, zekâ yüklü eylemin sahibi olarak geniş açıdan bakıyorum. Doğru olan da budur. Peki, bu kadar zorunlu, zorlu, eylemli, yürek ve akıl dolu sürekli ayaklanma halindeki kadına ücretsiz emekçi muamelesi yapmak hangi akıl ve vicdanla bağdaşabilir? En emekçi ideoloji olarak Marksizm’in bile aklına getirmediği bu ve benzer toplumsal eylem sahiplerini ücret dışı tutup, patronun uşağını başköşeye oturtan bir ekonomi bilimi, çözümünü nasıl sosyal olarak sunabilir? Marksist ekonomi fena halde bir burjuva ekonomidir. Büyük bir özeleştiriye ihtiyacı vardır.
Ekonomi aslında kadının işidir. Ben size ekonominin tanımını yapayım. Eski-antik Yunan’da ekonomi kadının işidir. Bütün ekonomiyi kadın çekip çevirir. Kapitalist sistemde her şeyi erkek ele geçirmiştir. O yaptıkları makinelerle de hamburger gibi, bu işi kadınların elinden aldılar. Çocuk beslemek, yemek, ekonomi doğası gereği kadının işidir, erkek ne anlar bundan. Erkek bu işi kadından alarak yaşamın kaynağını da denetimi altına almıştır. Erkek, yemek yapmaktan bunu paylaşmaktan anlamaz. Ekonomi eşittir kadın, kadın eşittir yaşamın kaynağı. Kapitalist sistem ekonomiyi kadının elinden alarak bütün dünyayı denetimi altına almıştır. Şimdiki sistem ekonomiyi kadının elinden almıştır, kadın üretimden uzaklaştırılmış, eve hapsedilmiştir. Oysa ekonomi kadının işidir. Yetmiş yaşında adamlar çıkıp, ekonomiyi değerlendiriyor. Yetmiş yaşında adam ekonomiyi nasıl çözer? Bu adamlar zaten tekellerin çıkarlarına hizmet ediyorlar, tekelleri güçlendiriyorlar. Bunlar ne anlar ekonomiden! İşte görüyorsunuz evde çoluk-çocuk herkes aç. Bu şartlarda insanlar bir-iki günlük bayramlarla avutuluyor.
Kadının özgürlüğü, dünyanın özgürlüğüdür. Kadınlar erkeklere saygı göstereceğine erkekler kadına saygı göstersin. Yani demek istediğim özgürlük temelinde, kadın üzerinde denetim olmadan, eşit şekilde, ast üst ilişkisi olmadan bu temeldeki bir erkeğin doğruluğuna ve dürüstlüğüne güveniliyorsa, kendi özgürleşmeleri önünde bir engel olarak görülmüyorsa, o takdirde evlenebilirler de, arkadaşlık, saygı, sevgi, sevişme, sevgili, beraber yaşama olabilir. O zaman bunlar anlamlı olur. Mektuplar gönderiyorlar. Bu mektuplarda aileden, çocuk sahibi olmaktan söz ediyorlar. Doğru bir zihniyet devrimi için ve özgürlük için bunu aşmaları gerekiyor. Bu psikolojiyi aşmaları gerekiyor. Bunu nasıl yapacaklar? Zihinsel devrimle yapacaklar. Avrupalılar bu konuda daha ilerideler. Bunu beyinlerinde çözdükleri için bir adım daha öndeler. Kadınlar da bunu zihinlerinde çözerek aşabilirler. Ben evlilik, çocuk sahibi olmak için şunu söylüyorum. Bunu bir zahmet, külfet olarak görmektense milyon kere kendisini çoğaltması olarak görebilirler, böyle bakabilirler. Kadınlar her alanda örgütlenmelerini yapmalılar. Kadınlar isterlerse dünyayı değiştirebilirler. Sorunların demokratik çözümüne katkı sunabilirler.
Demokratik ve özgür düşünmeye cesaret edin!
Kadınların çalışmasını önemsiyorum ve destekliyorum. Kadınlar tarih boyunca erkekten daha fazladır. Bunu daha önce okumuştum, genetik olarak da erkeklerden fazladırlar. Kadın tarih boyunca sömürülmüştür ve ilk köleler kadınlardır. Yani ilk kölelik kadında var edilmiştir, ondan sonra köylüler ve en son da işçiler geliyor. Kapitalist sistemin kadına dayattığı ortadadır. Bu tecavüzdür. Kadın her gün erkek, erkek-sistem tarafından tecavüze uğramaktadır. Erkek-sistem demek kadının her gün tecavüze uğraması demektir. Türkiye’deki feministler bu durumu yeterince göremiyor ve yeterince çözümleyemiyorlar. Benim feminist anlayışım farklıdır, yüzeysel değildir, savunmalarımda derinlikli olarak çözümlüyorum.
Kampanya, bunlar pratik şeyler, kadının üzerinde örülen ağların yanında çok hafif kalır. Kadınlar bu ağları aşmak için ideolojik ve teorik düzeylerini güçlendirmeliler. Bunun için bir araya gelerek gruplar ve birlikler kurmalılar. Geçmişte bunlara tarikat deniyordu, ben de buna birlik diyorum. Diyarbakır’da ve başka yerlerde bitki isimleri kadar sayısız dernek kurabilirler, doğa ve çevreyle ilgili de dernekler kurabilirler, örgütlülüklerini bunlar üzerinden geliştirip derinleştirebilirler. Her insanın bir grubu, bir örgütü olmalı. Bence örgütsüz insan bir hiçtir. Benim bu yıl ki sloganım; düşünmeye cesaret edin, daha doğrusu demokratik ve özgür düşünmeye cesaret edin!
Bitlis’te Güldünya Derneği açılmış herhalde? Bu dernek sanıyorum yanlış bir zihniyetle açılmış. Güldünya mazlumdur, kendisini öldüren kardeşleri de suçlu değildirler! Sadece Güldünya değil, bu iki kardeşi de sistemin kurbanlarıdır, mağdurlarıdırlar. Onun kardeşlerini suçlayamayız, geleneksel namus anlayışıyla yapmışlar, onlar bu yanlış anlayışın kurbanıdırlar. Kürtlerde namus anlayışı vardır, olacaktır da. Ama burada asıl suçlu tecavüz edip onu ortada bırakan alçaklardır. Burada sorun gelenekten kaynaklanıyor. Suçlu olan gelenektir, asıl suçlu o kızı iğfal eden erkektir, hâkim olan erkek egemen zihniyetidir. O iğfali yapan halen belli değil, değil mi? İnsanlar ilişkiler yaşayabilirler ben buna karşı değilim. Ama ya doğru dürüst seveceksin, sahip çıkacaksın ya da karışmayacaksın. Açılan dernek sadece bu ve bunlarla ilgili kurulmuşsa tecride götürür. Sorun daha derindir. Ben kadınlar için kendi akademilerini kursunlar, kendilerini yetiştirmelidirler diyorum. Kadın konusunu savunmamda güçlü, derinlikli ele aldım. Onların nasıl özgürleşeceklerine ilişkin önemli açılımlar yaptım. Bunlardan yararlansınlar. Kendilerini geliştirsinler. Kadınlar için şimdi mücadele zemini de vardır.
Toplanmak, konuşmak yeterli değil, pratik olmayınca, kadınlar eğitilmedikçe, bilinçlenmedikçe bunlar fazla anlam ifade etmez. Ben bunlar yapılmasın demiyorum ama önemli olan özgürleşmeye yoğunlaşmaları ve özgürleşmeleridir. Akademi de onlarca kadın eğitilebilir, kadınlar bilinçlendirilebilir. Cezaevinden çıkan arkadaşlar, kadınların eğitimleriyle ilgilenebilir. Kadınlar kültür sanat faaliyetlerine önem vermeli, kendilerini geliştirmeli, her alanda spor yapmalı, spor takımları kurmalı, kendilerini bedensel olarak güçlendirmeliler. Fiziksel ve ruhsal gelişmeleri önemlidir.
Ben bunları dile getirirken aşk olmasın demiyorum. Aşk önemli bir olaydır. Ben kendi tecrübemden de biliyorum. Ama aşkın kanunları vardır. Burada önemli olan kadın üzerindeki egemenliğin kaldırılmasıdır, olmamasıdır. Aşk sadece cinsellik değildir. Cinsellik, aşk için olabilir, hiç olmayabilir de. Burada önemli olan kadının üzerinde egemenliğin kurulmamasıdır, birlikte eşitçe, yan yana hareket edebilmektir. Ortaçağ’da Ortadoğu’daki Ferhat-Şirin destanında da Şirin’in Ferhat’a bir şartı var; ‘Sen İran’daki halk üzerindeki egemenliği kırmadıkça benimle birlikte olamazsın, bana ulaşamazsın’ diyor. Şirin, burada özgürlük için egemenliğin kırılması gerektiğini anlamış, dile getiriyor. Şirin’in Ermeni kızı olduğu söyleniyor, kökeni önemli değil, söylediği önemli.
Kadın-erkek ilişkisini savunmalarımda özlü bir cümle ile ifade etmiştim; “zorba ve kurnaz erkek” demiştim. Bunun üzerine bir sistem kurulmuştur. Yeterince okumuyorsunuz, anlamıyorsunuz. İşte bugün Amerika örneği bunu ifade ediyor. Hegel, efendi-köle ilişkisi demişti. Sistemini bu iki kavramdan yola çıkarak inşa etti. Ben ise ‘güçlü-zorba ve kurnaz erkek’ cümlesinin çözümlenmesi üzerine sistemimi kurdum. Bu konuda Hegel ile aramızda bir benzerlikten ziyade bir paralellik var ama aynı değil. Hegel erkek akıl ve iktidar kavramı üzerinden yola çıkıyor. Ben ise demos’tan, kadın-erkek ilişkisini çözümleyerek yola çıkıyorum. Ben şöyle değerlendiriyorum: Neolitik çağlardan beri gelişen “güçlü ve kurnaz adam” şişirilerek bugüne kadar geldi ve ulus devletle büyük bir canavara dönüştü.
Kadının özgürleşmesi toplumun özgürleşmesidir. Kadın özgürleşirse toplum da özgürleşir. Benim anlayışım kadını bir obje olmaktan çıkarıp özgür bir özne haline getirmektir. Kadın bir özne seviyesine yükselirse, özgürleşirse toplumu da, kenti de, demosu da, halkı da, komünü de özgürleştirir. Kadın kendi özgürlüğünü başarabilirse o zaman özgür toplumu da, özgür komünü de kurulabilir. Kadınlar kentler nasıl kurulur, nasıl demokratikleştirilir, yönetilir, çocuklara, kızlara, işsizliğe ve diğer sorunlara ilişkin nasıl bir çözüm üretilir? Bu konularda çok çalışma yapmalıdırlar. Bunların üzerinde önemle durulmalıdır.
Ben diyorum ki, siz özgür olursanız aş iş arkasından gelecektir. Siyasi özgürlük önemlidir. Siyasi özgürlüğü, kavrayışı olmayan toplum köle toplumdur. Siyasi ve ahlaki özgürlüğünüz kavrayışınız yoksa köle durumundasınız. Siyasi ve ahlaki özgürlüğünüz ve kavrayışınız yoksa kendinizi, toplumunuzu, ailenizi, kızınızı nasıl koruyacaksınız? Namus anlayışı, sadece kadının cinsiyeti üzerine çarpık bir anlayışla kurulmuştur. Benim namus anlayışım biliniyor. Toplum, kurtuluş için ahlaki ve politik toplum olmak zorundadır. Siyasi kavrayışı, ahlakı, geleneği, örfü olmayan bir toplumda kendinizi, toplumunuzu, ailenizi, kızınızı koruyamazsınız. Bunlar yoksa o toplum bitmiştir.
Önder Apo
Önderliğin Kadına İlişkin Perspektifleri