Binlerce yıldır toplumsal cinsiyetçiliğin yarattığı haksızlığa karşı kadının mücadelesi yer yer açıktan, yer yer de içten içe hep sürmüştür. Kadının daha örgütlü mücadeleye başlaması yaklaşık son iki yüz yıl gibi nispeten yakın bir dönemde olmaktadır. Bu mücadele süreci boyunca da birçok baskı ve saptırma amaçlı müdahaleye maruz kalan Kadın Özgürlük Mücadelesi, birçok sözde ilerici ideoloji tarafından da gereken önceliğe oturtulamamıştır. 8 Mart 1857 yılında, New York’ta dokuma işçisi kadınların gerçekleştirdikleri, ücretlerinin arttırılması ve iş saatlerinin düşürülmesi amaçlı yürüyüş ve grevlerine polisler saldırarak birçok kadını katletmiştir. Bu olay ilerleyen süreç içerisinde, değişik zaman ve zeminlerde kadın üzerinde yürütülen toplumsal cinsiyetçi yaklaşımlara karşı mücadelede sembol olarak ele alınmıştır. 1910 yılında, Kopenhag’daki II. Sosyalist Kadınlar Enternasyonali’nde 8 Mart, kadınların uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kabul edilir. Kadınların güçlü muhalefetinden sonra, Birleşmiş Milletler 1975 yılını kadın yılı ilan eder. Daha sonra 1977 yılında ise, UNESCO 8 Mart gününü Dünya Kadınlar Günü olarak ilan eder. Böylece çok uzun mücadele ve verilen bedeller sonucunda sembolik de olsa kadınların kendi özgürlük ve eşitlik mücadelelerini resmileştirdikleri 8 Mart, her yıl kadın sorunlarının tartışıldığı, geçmiş bir yılın artı ve eksilerinin hesaplanıp sonraki yılın hedeflerinin belirlendiği bir gün olarak kutlanmaktadır.
Dünya Kadın Hareketlerine bakıldığında gelişmiş bir örgütsellik ile karşı karşıyayız. Buna paralel olarak Ortadoğu’da gelişen Kadın Hareketleri olarak kendini ifade de zayıf kalınmıştır. Yeteri kadar rengini yansıtmakta zayıf kalmıştır. Kürt Kadın Hareketinde ise partileşme ve kadın ordulaşmasının oluşumu, devrimci ve mücadeleci kadınlar, bu dağlarda yıllardır direnen kadınlar, kadın ordulaşması için, özgürlük için en ağır bedeller vererek her zaman mücadele etmiştir. İdeolojik, felsefik anlamda var olmak ve kendin olmak için bugün H.Sara, H.Bese gibi arkadaşların mücadelelerinde yıllardır direnen birçok kadın olmuştur. Bu mücadele bugüne kadar devam etmekte ve bir su gibi akmakta. Günümüzde tüm Kürdistan parçalarında kadınlar üzerinde etkisini göstermiştir. Eğer bugün Rojhılat Kürdistan’ında kadınlar, “Jin, Jiyan, Azadi” sloganıyla yola çıkıyorsa bu bizim devrimimizin mirasıdır. Özgür dağların devrimi bugün tüm Kürdistan’a etki etmiştir. Bir kıvılcım olarak Ortadoğu’ya yayılmış ve yol gösterici konumda olmuştur. Ş.Viyan Soran gibi duruşuyla, yoldaşlığıyla ve yaşam sevgisi ve ideolojik duruşuyla, bir Güney Kürdistan kadını olarak tarihe damgasını vurmuştur. Rojava devrimiyle YPJ öncülüğünde büyük bedeller ödenerek kadının direnişçi duruşu ortaya çıkmıştır. Bakur Kürdistan’ında bugünkü kadın duruşu, Zekiye Alkan yoldaşın özgürlük uğruna bedenini ateşe vermesi, Sakine Cansız Yoldaşın zindandaki direniş çizgisi ve düşmana, “Ne yaparsanız yapın, biz dört duvar arasında size karşı boyun eğmeyeceğiz.” demesi önemlidir. Bu direniş çizgileri bizim için yeniden doğuş anlamına gelmektedir. Biz kadınlar olarak, ideolojik anlamda kendimizi her zaman yeniden yaratmalıyız.
Yaşam felsefemizde olmaz ya da zordur yoktur. Kadınlar olarak her şeyi yapabilecek bir güce sahibiz. Önderliğin yarım bırakıp tamamlayamadığı kadın projesinin devamı niteliğinde bir duruştur. Kadının bugünkü duruşu bunun göstergesidir. Önderliğin yıllardır kadınlar için verdiği özgürlük mücadelesi onun büyük emeklerinin sonucudur. Kadın Özgürlüğünün beş ilkesi Yurtseverlik, Mücadelecilik, Örgütlülük, Etik-estetik, Özgür İrade bizim için bir görev bir sorumluluk, bir ruhtur. Özgür dağlarda bunu bir ateş olarak yansıtarak ve bütün dünya kadınlarında demokratik modernite zihniyeti ve bilincini oluşturmalıyız. Evren nasıl kendini her zaman yeniliyorsa, doğadaki 4 mevsim nasıl kendinde yenilik oluşturuyorsa, Önderliğimizin felsefesi ve ideolojisi içimizde kendini hep yenilemektedir. 8 Mart vesilesiyle dağlarda ve zindanlarda direnen ve özgürlük amacıyla yaşayan tüm kadınların 8 Mart’ını kutluyoruz.
Rozerin Til Temir