• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

21. YÜZYIL KADIN DEVRİMİ yazı dizisi -III-

27 November 2023
in DEĞERLENDİRME
A A
21. YÜZYIL KADIN DEVRİMİ yazı dizisi -III-
Share on FacebookShare on Twitter

Değerli Arkadaşlar
PAJK Zeynep Kınacı Akademi devre öğrencilerinin kadın devrimi konusuna ilişkin yürüttüğü tartışmalar ile araştırma amaçlı oluşturulan komisyonun yoğunlaşma ve tartışmalarını kaleme alan 21. Yüzyılda Kadın Devriminin imkan ve olanaklarını inceleyen broşür çalışmasını sunuyor, tüm mücadeleci kadınlara başarılar diliyoruz. PAJK KOORDİNASYONU

“JİN JİYAN AZADİ İLE KADIN DEVRİMİNE DOĞRU”

Kadın Devriminin İnşası

Kürdistan devriminin 90’lı yıllardan bu yana esasta bir kadın devrimi olarak anlam bulması hareketimizi kadın devrimi konusunda kuramsal, örgütsel, eylemsel ve kadrosal açıdan donanımlı kılmıştır. Çağın karakteri ve konjonktürün yarattığı avantajlarla bu birikimi kadın devriminin kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirlemeye, örgütlenme modelini oluşturmaya ve eylem çizgisini netleştirmeye dönüştürmek kadın devrimini bir temenni olmaktan çıkarıp adım adım örmek anlamına gelecektir.

Tarihte koşullar elverişli olmasına rağmen öncülük yapılamadığından fırsatı kaçırılmış birçok devrim, devrimci güçlerin örgütlü ve hazırlıklı olmamasından kaynaklı karşı devrimle sonuçlanan birçok devrimci durum yaşanmıştır. Bu tehlike kadın devrimi için daha fazladır. Çünkü kadın devrimi sadece kapitalist güçler, egemen uluslar ve sınıflara karşı değil, egemen tüm erkekleri ve tüm köle kadınları dönüştürmeyi hedefler. Bu da sadece dışarıdaki bir düşmana karşı değil, aynı zamanda bir iç mücadeleyi gerekli kılar. Dayandığımız yurtsever, devrimci, demokrat ortamların dönüşümü bu devrimin ilk hedefidir. Böylesi bir dönüşümden rahatsız olmayacak çok az sayıda erkek vardır. Kendi deneyimimizde ve birçok sistem karşıtı hareket içerisinde cins mücadelesi yürütmenin, özgün ve özerk örgütlenmeye gitmenin, kadın özgürlük ideolojileri geliştirmenin nedeni budur. Bu açıdan devrimin zamanı ve mekanı konusundaki tespitlerimizin yaşamsallaşması eylemsel etkinliğimiz ve onun bedenleşmesi olan işlevsel kurumlaşmalarla gerçekleşir. Kapitalist modernite ve erkek egemenliğini hangi yöntem ve araçlarla geriletip kadın özgürlüğüne alan açacağımızı, bölgede ve dünyada kadınları nasıl ortaklaştıracağımızı, kendimizi ve kazanımlarımızı nasıl savunacağımızı, zihniyet dönüşümünü nasıl gerçekleştireceğimizi belirlemek kadın devrimini başarmada yerine getirilmesi gereken görevler kapsamındadır.

a-Kadın Devriminde Özgürlük İdeolojisi ve Parti İhtiyacı

Ezilenlerin kendi bilincine varmaları, egemenlerin nesnesi olmaktan çıkarak özneleşmeleri özgürlük ideolojileriyle mümkündür. İdeoloji kavramının önüne özgürlük ön takısını koyma ihtiyacı iktidarcı ideolojilerle özgürlük ideolojilerini ayırabilme gereğindendir. Kendimiz olmaya dair yanlış bilinç üreten milliyetçilik, dincilik, bilimcilik ve cinsiyetçilik gibi iktidar ideolojilerinin olumsuz rolü böyle bir ayrımı gerekli kılar. 21. yüzyılda iktidar ideolojilerinin eleştirisi giderek ideolojilerin gerekli olmadığını savunan düşüncelere dönüştü. Liberalizmin kendisini tek geçerli ideoloji kılmak için geliştirdiği ideolojilerin sonu söylemi sistem karşıtı güçlerin bir kısmında da etkili oldu. Her düşünce üzerinde hegemonya kurabilecek yeteneği olan liberalizm özgürlük ideolojileri üzerinde de çürütücü, yozlaştırıcı bir rol oynar. Çağın en radikal hareketlerinden biri olmamıza rağmen liberalizmin etkilerine karşı sürekli bir iç mücadele yürütülmediğinde etkisine girilebildiğini görebilmekteyiz. Bu açıdan özgürlük ideolojilerine çağımızda sanıldığından daha fazla ihtiyaç vardır. Sınıf bilinci, ulusal bilinç ve cins bilinci gibi sıralayabileceğimiz birçok kavram yanlış bilinçlerden koparak kendi kimliğini ortaya çıkarma arayışıdır. Tüm iktidar ideolojileri cinsiyetçiliğe dayalı oluşturulduğundan kadın özgürleşmesini sağlayan ideolojik yaklaşımın ve cins bilincinin sorun çözücü ve özgürleştirici karakteri daha yüksektir.

Kadın devrimini tartışırken kadın özgürlük ideolojisi, onun yapısal formu olarak kadın özgürlük partisi ve onun militan kadro yapısının rolünü tanımlamak bu açıdan önemlidir.

21.yüzyılda hegemonik temelde kurulmuş kadın erkek ilişkisi cinsler arası çelişkinin en derinleşmiş biçimi olan kadın kırımına dönüşerek her sınıftan, ırktan, inançtan, coğrafyadan ve her yaştaki kadını hedefler bir karakter kazandı. Roza Lüksemburg’un “hareket etmezsen zincirlerini fark edemezsin” sözü ekseninde hareket etmeye çalışan her kadın yüreğini, bedenini, duygu ve düşüncesini saran zincirlerin acısını hissetmekte ve buna öfke duymakta, kendince tepki göstermektedir. Fakat baskı altında olmak ve ona tepki duymak her kadını kendiliğinden birer özgürlük militanına dönüştürmez. Kadının köleliğinin ulusal, sınıfsal kölelikten daha eski ve onların kaynağı olduğu düşünüldüğünde cins bilincine sahip olmak daha zorlu bir süreci gerekli kılar. Bu nedenle sınıf ve ulusal bilince sahip olmasına rağmen cins bilinci olmayan kadınlara rastlayabiliriz. Rêber Apo’nun “kadına içerilmiş kölelik kodları” olarak tanımladığı gerçeklik erkek egemen ideolojilerle binlerce yıldır uygulandığından cins bilinci bu kölelik kodlarının aşılması ile edinilir. İdeolojik mücadelenin böylesi bir bilinci ve bu kölelik kodlarını aşacak karakterde olması gerekir; “Erkeğin öncelikle ideolojik saldırısına karşı yetkince durmak… Erkek egemen ideolojiye karşı kadın özgürlük ideolojisiyle, feminizmi ve kaynaklandığı kapitalizmi aşarak silahlanıp mücadele edilmelidir… Geleneksel kadınsı teslimiyet fiziki değil toplumsaldır. İçerilmiş kölelikten gelir. O halde öncelikle ideolojik alanda teslimiyet düşünce ve duygularını yenmek gerekir”.[1]

Kadınların örgütlü mücadelesini yürüten dernekler, vakıflar, hareketler, inisiyatifler, platformlar, ağlar, dergi çevreleri ve daha sayabileceğimiz çok çeşitli örgütlenme biçimleri bu rolü oynamaya çalışmaktadırlar. Fakat liberalizmin kadın özgürlük hareketleri daha özelde de feminizm üzerindeki etkisiyle erkek egemen ideoloji derinlikli çözümlenememektedir. Baskı, şiddet, haksızlık yumuşadığında ve şekil değiştirdiğinde tepkiler azalır. Elde edilen kazanımlar sistemin sert ve yumuşak yöntemlerle geliştirdiği saldırılardan korunamaz. İdeolojik mücadele ve bu mücadeleyi yürütecek kadın özgürlük partilerinin rolü burada başlar.

Kürdistan devriminde PAJK deneyiminin açığa çıkardığı sonuçları dünya kadınlarına taşırarak neoliberalizmin saldırılarına karşı koyabilecek yapılanmaların oluşumuna etki etmek bu açıdan önem taşır. Hareketimizi kadın devrimi konusunda iddialı kılan asıl güç kadın kurtuluş ideolojisine dayalı kadın özneleşmesini, PAJK’la bunun kolektif iradesini ve fedai militan yapıdaki kadın kadro yapısıyla bunun eylem ve örgütlenme mücadelesini geliştirebilme kapasitesidir.

Kadın kurtuluş ideolojisi, kadının özgürlük değerlerine dayalı özneleşmeyi hedefler. Özgürlüğü seçimler yapabilecek irade ve bilince sahip olmak, neyi nasıl yaşayacağına karar verebilmek olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımla bağlantılı “bilinçli ve iradeli kadın”[2] kimliğinin açığa çıkarılması kadın özgürlüğüdür. Mitolojiler, dinler, felsefe ve bilim binlerce yıldır kadın olma haline dair yanlış bilinç üretirler. Toplumda kadına dair yanlış algıları bu cinsiyetçi ideolojiler şekillendirir. En kötüsü de kadınların kendilerine dair bilinçlerinin bu ideolojilerle şekillenmesidir. Cinsiyetçi ideolojiyi tamamlar karakterde en ince ayrıntısına kadar planlanmış baskı sistemleri ile irade tümden kırılır. Kadın özgürleşmesinin zorlu görevleri hem bu ideolojileri hem de baskı sistemlerinin yarattığı irade kırılmasını aşmaktır. Bunu Kürtçe’deki Xwebûn kavramı çok anlamlı biçimde ifadeye kavuşturur. Xwebûn; kendi doğasını keşfetmek ve tarihinin bilincini edinmek, erkek egemenliğinin kadın üzerinde yürüttüğü operasyonların yarattığı kadın kimliğinin yıkımını gerçekleştirmek ve kendini yeniden inşa edecek iradeyi geliştirebilmektir. Özgürlüğün bireysel temelde ele alınması da liberalizmin yarattığı diğer bir yanılgıdır. Kadın özgürlüğü ancak toplumsal özgürlük temelinde gelişebilir. Kadın kurtuluş ideolojisinin ilkeleri bu temelde belirlenmiştir. Önderliğimiz bunu şu sözlerle tanımlar; “kadını obje (nesne) olmaktan çıkarıp sübje (özne) haline getirmek, öz kimliklerine dayalı bilinç ve irade güçleri haline gelmelerini sağlamak.[3](…) Kadın kurtuluş ideolojisi, aynı zamanda kölelikten çıkmış kadın gerçeğinin öncelikle özgür bir ruh ve bilinç kazanması ve bundan hareketle dilinden saçına, yürüyüşünden bir işe el atmasına kadar onu ifade eden, yansıtan tüm özelliklerini güzelleştirmesi anlamına gelir”[4]

Kadın kurtuluş ideolojisi kadını kendi öz değerlerine dayanarak bilinçli, iradeli, örgütlü, mücadeleci ve estetik kılarken kadın etrafında oluşturulan egemenlik sistemlerini dönüşüme uğratarak toplumsal özgürlüğü sağlar. Kadın kurtuluş ideolojisi temelinde gelişen kopuş ve sonsuz boşanma özgürleşen kadının egemenlikçi ilişkileri reddetmesidir. Egemenlikçi ilişkiler en verimli toprağı dahi kurutan karakteriyle duygu ve düşünceleri çoraklaştırarak özgürlüğün yeşereceği zemini kurutur. Kopuş verimsizleşen toprağın nadasa bırakılması misali duygulardaki derinleşme ve politikleşmeyle, düşüncelerdeki özgürleşme ile özgürlükçü ilişkilerin çiçekleneceği verimi toprağa geri vermektir.

Devrimler özgür birey ve onun etrafında özgürlükçü değerlere dayalı toplumsal ilişkileri geliştirebilirlerse kalıcılaşırlar. Reel sosyalizm sosyalist bireyi açığa çıkaramadığı için siyasi ve askeri kazanımları kalıcı olmadı. Bu açıdan kadın devrimini özgür kadını ve onunla birlikte özgür erkeği açığa çıkarabildiğimiz ölçüde kalıcılaştırabiliriz. Kadın kurtuluş ideolojisi özgür kadını açığa çıkarmayı sağlarken kopuş, cins mücadelesi, sonsuz boşanma ve beraberinde erkeği dönüştürme, özgür eş yaşamı inşa ile kadın devriminin özgür kadın ve özgür erkeği ile onların özgürlükçü ilişki biçimini ortaya çıkarır.

Kadın Özgürlük Partisi; Toplumun tüm kesimlerinin kadın ve erkek özgürlüğü konusunda aynı düzeyde kararlı, iradeli ve mücadeleci olmaları beklenemez. Bu nedenle her çağda toplumun niteliksel değişimini sağlayacak mayalanmalara öncülük edecek yapısal ve anlamsal formlara ihtiyaç duyulmuştur. Tarihte inanç grupları, dinler, felsefi topluluklar böylesi rolleri oynamışlardır. Modern çağla birlikte anlamsal form ideoloji, yapısal form ise partilerde anlam bulmuştur. İdeoloji ve zihniyet örgütü rolünü oynayan partiler kolektif iradeyi temsil ederler. Kadın devriminin yaratmak istediği değerleri kendi yaşam ve ilişkilerimizde temsil etmek, erkek egemenliğine karşı radikal mücadele ile topluma öncülük etme iddiası PAJK’ın kadın devrimindeki yerini tanımlar. Rêber Apo kadın devriminde partinin rolüne şu sözlerle dikkat çeker: “Yüzyılımızı özgür kadın iradesinin yükseleceği bir toplumsal zaman olarak görmek gerçekçidir. Kadınlar için belki de yüzyıl gerekebilecek kalıcı kurumlar düşünüp oluşturmak gerekir. Kadın Özgürlük Partilerine ihtiyaç olabilir. Özgürlüğün temel ideolojik ve politik ilkelerini sağlayıp pratikleşmesini yürütmek, denetlemek, bu partilerin hem gerekçeleri hem temel görevleri olmalıdır.” [5]

Geniş toplumsal kesimleri örgütlemek, eyleme geçirmek için esnek örgütlenmelere ihtiyaç vardır. Çünkü tüm bireyleri sistem karşısında radikal, militanca mücadeleye çekme imkanı yoktur. Ancak bu örgütlenmeleri sistemin fiziki, ideolojik saldırılarına karşı donanımlı kılacak, kendi savunmasını sağlayacak olan parti ve militan yapıdır. Partilerin kadroları, inançların dervişleri, tarikatların üyeleri de tarihte benzer rolleri oynamıştır. Hatta daha eskilere götürürsek tanrıça inancının rahibeleri, dinlerin ve mitolojik tanrısal düzenin rahipleri parti kadrolarının işlevini yerine getirmiştir. Kendi kişiliklerinde, yaşam ve ilişkilerinde yeni yaşamın etik-estetik ilkelerini geliştirdikleri, kültürüne model oluşturdukları oranda toplumsal değişimi mayalamışlardır. Toplum, sistemden kopmanın ve yeni bir yaşamın mümkün olduğunu onlar şahsında görerek ikna olmuştur. İdeolojilerin toplumsal yaşam sistemine dönüşümü bu biçimde gerçekleşmiştir. Kürdistan devriminde PAJK’ta temsilini bulan değerler kadın kurtuluş ideolojisinin toplumsal yaşama akmasının kanallarını oluşturmuştur. Bedene kan taşıyan damarlar gibi parti çizgisi toplumsal örgütlenmenin muhtevasını, küresel dayanışmanın ilkelerini, kadın biliminin odaklanacağı konuları, savunma stratejilerini oluşturarak kadın devriminin ruhunu oluşturur.

Kadın Devriminin Militanlığı; Özgürlük çizgisinin militanlığı yapılmadıkça, sonuç almak imkansızdır. Kadro ve militan ise tüm yaşamını amacını gerçekleştirmeye adamış kişilerdir. Kadın özgürlük ilkelerini temsil etmediklerinde, sistemden kopmadıklarında, zamanında ve yerinde devrim görevlerine sahip çıkmadıklarında eleştirilirler. Kolektif iradeyi temsil eden parti mekanizması ile hesap sorar, hesap verir, eleştiri yapar-öz eleştiri verirler. Süreklileşen, direngen ve sonuç alıncaya kadar mücadeleden geri adım atmayan irade ancak bu biçimde gelişir. Çünkü “Olağanüstü kişilikler olmadan özgür kadın militanlığı başarıyı zor yakalar”[6]. Erkek egemenliğinin örgütlülük düzeyine yanıt olabilecek örgütlenmelere, liberalizmin etkilerine karşı koyacak kadın özgürlük partilerine ve kadrolarına bu nedenle ihtiyaç duyulur.

Sistem karşıtı hareketlerin başarısızlığında, daha özelde feminizmin kadın devriminde rolünü etkili oynayamamasında ideolojik netsizlik, kadın özgürlük partilerinin ve militan yapının olmaması ya da zayıflığı pay sahibidir. Esasta ideolojik bir hareket olarak feminist hareket birçok ideolojinin etkisi altındadır. Bu da sistem tahlili, kadın özgürlük tanımı ve mücadele stratejilerini etkiler. Kadın özgürlüğünün ne olduğu konusunda herkesin hemfikir olması mümkün olmasa da böylesi kuramsal tartışmaları geliştirmeye ve ideolojik mücadele yürütmeye ihtiyaç vardır. İdeolojik netsizliğin sonucu olarak özgürlük anlayışı farklı tanımlanabilmekte, gelişebilmektedir. Mesela bir kesim kadının bireysel özgürlükleri çok sayıda kadının sömürüsüne dayalı gelişebilmektedir. Özgürlük sorunu olmadığını iddia eden ve ekonomik imkanları olan kadınlar ev işlerinden kurtulmayı erkek egemen sistemi dönüştürerek değil, sınıfsal avantajlarına dayanarak bu işleri yoksul kadınlara yükleme temelinde yapabilmektedirler.

Çocuk doğurmak için rahimler kiralanmakta, çocuk bakımı yoksul kadınların sırtına yüklenebilmektedir. Bir kesim kadın geleneksel rollerinden başka kadınların bu işleri yüklenmesi pahasına kurtulmaktadırlar. Dünyada milyonlarca kadın ve çocuk fuhuş sektöründe, insanlık onurunu zedeleyici yöntem ve koşullarda zorla çalıştırılırken bunu özgür tercih kapsamında ele almak özgürlük konusundaki sapmanın örneğidir. Özgürleşmeyi erkekle eşitlenme, aynı imkan ve olanaklara sahip olma, hatta benzeşme olarak algılayanlar ve yaşayanlar vardır. Dinin, ailenin, geleneksel toplumun bağlarından kopup, kapitalist modernitenin yaşam biçimine sarılmak da hakeza benzer bir durumdur. Yetki, iktidar sahibi olmayı, bireysel kariyer edinmeyi özgürleşme olarak gören kadınlar da az değildir. Bilinç ve irade sahibi olmak kadar hangi bilincin sahibi olunduğu ve iradenin nasıl kullanıldığı özgürlük kavramıyla bağlantılı sorgulanmaya muhtaçtır. Bu açıdan kadın özgürlük ideolojilerine duyulan ihtiyacın bir yanı köleliğin farkındalığını yaratmak iken diğer yanı kadın özgürlüğü düşüncesini doğru bir tanıma kavuşturabilmektir.

Farklı ideolojik etkileri nedeniyle kadın hareketlerine dönük eleştirilerin muhatabını bulmak zordur. Çünkü birbirine karşıt ideolojiler de liberal feminizm, sosyalist feminizm örneğinde olduğu gibi kadın özgürlük hareketlerini tanımlamakta ya da onların kendilerini tanımlamalarında kullanılabilmektedir. Bu nedenle feminizmin şu eksikliği, şu yanlışı denildiğinde ‘hangi feminizmden bahsediyorsunuz’ sorusu ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bu da eleştiri-özeleştiri ve ideolojik mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Avrupa merkezli feminist yaklaşımı eleştirenler kendilerini renkli feminizm, sömürgecilik sonrası feminizm ile tanımlayıp ayrıştırmaya çalışırlar. Feminizmin sosyalist ve anti-kapitalist çizgide gelişimini savunanlar kendileri dışındaki feminizmi ana akım feminizm, hegemonik feminizm ya da liberal feminizm olarak eleştirerek esasta ideolojik eleştirilerle bir çıkış arayışındadırlar. Ancak sistemden radikal kopuşu sağlayamama, kadın militanlığını geliştirememe, alternatif sistemi yaratamama, toplumsallaşamama ise tüm akımların ortak sorunudur.

Kadın mücadelelerinde, feminist hareketlerde başlangıçlarda radikal bir damar vardır, ancak egemen sistem bu damarı, yürüttüğü farklı politikalarla liberalleştirmekte, sistem içileştirmektedir. Militan olan radikal damar, dönemsel var olmakta ancak süreklileşen ve büyüyen mücadele yolunda ilerleme gücünü gösterememektedir. İşte bunun için oluşturulan programların, ortaya konulan hedef ve amaçların, geliştirilen örgütlenmelerin ve eylemlerin kadın militanlığı geliştirilmelidir. Kadın özgürlük davasına kilitlenmiş kadın militanlığı, aynı zamanda kadın özgürlük kimliğinin bireyde-toplumda geliştirilmesi ve derinleştirilmesi demektir.

Günümüzde öncülük ve militanlık için daha yaygın kullanılan kavram aktivisttir. Aktivizm esasta nasıl katılacağını, neyi yapıp yapmayacağını bireyin kendisine göre belirlediği yapılanmalardır. Diğer bir katılım biçimi ise sivil toplumculuktur. Bu da esasta bir kurumun görevlerini yerine getirmeye odaklanan memurvari tarzda çalışmayı tanımlar. Aktivistler ve sivil toplumcu çalışmalarda yer alanların militanca direndikleri, eyleme geçtikleri birçok örnek bulunmaktadır. Latin Amerika’da, Hindistan’da, Afganistan’da böylesi öncülük yapmış birçok feminist ve çevre aktivisti kadın sistemin hedefi oldu ve katledildiler. 2019’da çoğunluğu Latin Amerika’da olmak üzere çevre hakları için mücadele eden 20’den fazla kadın aktivist öldürüldü. Ortadoğu’da da birçok kadın aktivist devlet destekli güçlerce öldürülmüştür. Bu açıdan bedelleri göze alarak mücadele eden insanlar vardır ve bu çok anlamlı ve önemlidir. Ancak tarihsel sorumluluklar, devrim görevlerinin yerine getirilmesinin hesabı aktivist olan ya da kendisini bu biçimde tanımlayan bireylere sorulamaz. Çünkü böyle bir sorumlulukları yoktur. Mevcut durumda aktivistler, bilincine vardığında, kendi sorumluğu olarak gördüğünde, hissettiğinde ve istediği zaman, istediği şeyleri yapan bir esneklik içinde hareket ederler. Kadın özgürlük çizgisine göre yaşayıp yaşamadıkları, eylemlerinin buna uygun olup olmadığı, sistemden kopup kopmadıklarına dair hesap verme zorunlulukları yoktur. Oysa kadın özgürlük mücadelesi zorluğu ve sistemi değiştirme hedefi kapsamında güçlü bir militanlığı gerekli kılar. Keskin bir ideolojik yaklaşım ve buna göre yaşamayı, kendini bu düşünceye, mücadeleye adamayı gerektirir.

Kadın devrimi hedefine öncülük yapılırken kadın özgürlük hareketlerinin ideolojik netleşmesinde, kadın özgürlük partileri ve onun militan yapısını oluşturmalarında sunabileceğimiz önemli katkılar vardır. Bu yönlü bir ilgi ve beklenti de oluşmuştur. Kadın devriminin tüm yükünü taşımaktan ziyade bu devrime öncülük etmek biraz da bu yönlü katkılarla gerçekleşecektir.

b-Kadın Devriminin Dayanacağı Sosyal Bilim Olarak Jineoloji

Kadın devrimini geliştirirken kadın özgürlük ideolojilerinin dayanacağı kadın sosyal bilimlerinin inşası bir ihtiyaçtır. Devrim koşulları olarak tanımladığımız kaosu çözümleyebilmek, kaostan özgürlük lehinde seçenekler açığa çıkarabilmek özgürlük sosyolojisi eksenindeki analizlerle mümkündür. Jineoloji din, felsefe, mitoloji ve bilimi kadın bakış açısı ile yeniden ele alıp yorumlayıp kadın hakikatini açığa çıkarma, kadın hakikatine dayalı toplum analizlerini geliştirmeyi hedefler. Bu açıdan genel sosyoloji, yapısal sosyoloji, olaysal sosyolojiye konu olacak hususları gündemine aldığı gibi en fazla da özgürlük sosyolojine yoğunlaşır. Bu bakımdan jineoloji kadın devriminin özgürlük sosyolojisi rolünü de oynar. İçinde bulunduğumuz çağın kaosunu tanımlamak, bu kaostan kadın özgürlüğünün nasıl çıkış yapabileceğine dair kuramsal, bilimsel tartışmalar jineoloji kapsamında geliştirilebilir.

İdeolojilerin dogmatikleşmesi, dar bakış açısıyla toplumsal değişimin dinamiklerini yeterince fark edemez hale gelmeleri riski vardır. Bunu önlemenin yolu ideoloji ile sosyal bilimler arasında güçlü, dinamik bağlar kurabilmekten geçer. Sosyal bilimler “ideolojik katılıktan kaynaklanabilecek gerçekleri görememe hastalığına karşı tedbir”[7] nitelikleri ile değiştirilmek istenen topluma dair bilimsel verileri ve bunların pratikte açığa çıkan sonuçlarını karşılaştırmada temel oluştururlar. Her ideoloji bir sosyolojik analize dayalı gelişir ancak kendini sürekli gözden geçirmediğinde dogmatikleşme riskiyle karşı karşıya kalır. İdeolojik bakmak toplumsal gerçekliğe, olaylara dair bir kanıya sahip olmaktır. Bu kanı ne kadar bilimsel gerçekliklerle şekillenmişse o derecede doğru bir kanıdır. Bu kanıya göre pratiğe ve eyleme geçildiğinde ise yeni sonuçlar açığa çıkar. Pratiğin dili, teorinin eylemleşmesi ya da deneyim, ideolojinin yaşamsallaşma düzeyini ve tıkanma noktalarına dair fikir ve kuramlar oluşturmaya katkı sunar. Ancak kimi zaman teori pratikleşmediği için toplumsal gerçekliğin anlaşılmasını önler ve soyutlaşır, kimi zaman da pratik ve eylem teoriden koparak amaçlarına ters sonuçlar açığa çıkarır. Bu noktada sosyal bilimler hem teorinin bilimsel yanını güçlendirerek doğru sonuçlar çıkarmayı hem de pratik ve eylemle teori arasındaki bağları analiz ederek ideolojinin sosyolojiye yaklaşmasını sağlar.

19. ve 20. yüzyıl devrimlerinin sosyalizm anlayışlarını bilimsel sosyalizm olarak adlandırılmasının nedeni devrimleri bilimsel dayanaklarla şekillendirme arayışıydı. Marks ve Engels İngiliz ekonomi-politiği, Alman felsefesi, Fransız sosyolojisine dayalı olarak bilimsel sosyalizm adıyla esasta sosyal bilimi inşa ettiler. Bu açıdan sosyoloji biliminin kurucusu Auguste Comte olsa da sosyal bilimlerin kurucusunun Marks olduğu söylenebilir. Bu çaba yerindeydi, tüm eksik ve yetmezliklerine rağmen sosyalist toplumu inşada gerekli olan bilimsel çerçeveyi sunuyordu. Ancak bilimsel sosyalizmin başarısızlığına yol açan esas etmen bu bilimlerdeki pozitivist bakış açısıydı. Dolayısıyla kapitalizmin kendisini dayandırdığı bilimsel zeminle sosyalizmin inşa edileceği bilimsel dayanaklar aynıydı. Bu nedenle toplumsal gerçekliği anlamlandırmada Avrupa merkezli, cinsiyetçi ve iktidarcı bilimin verilerine dayandılar. Bu da oldukça olumsuz sonuçlar açığa çıkardı. Emek sömürüsü, tarihsel toplum, kadın özgürlük sorunu, iktidar ve devlet gerçeği doğru tahlil edilemedi.

21.yüzyıla girilirken pozitivist bilime dönük kapsamlı eleştiriler gelişti. Bu açıdan bilimsel paradigmada devrimin gerekli olduğunu birçok kesim dillendirmektedir. Kadın eksenli araştırmalar ve ekoloji bilimi paradigmasal devrimde belirleyici rolün sahibi oldular. Sosyal bilimlerde paradigmasal devrimde ve kadın devriminin dayanacağı sosyal bilim olarak hareketimizin deneyiminden süzülen jineoloji bu rolü oynamaya adaydır.

Kadın, yaşam ve eşyaşamın bilimi olarak tanımladığımız jineoloji, demokratik modernite paradigması ekseninde esasta üç temel alanda üretilecek bilimsel tezlerle kadın devriminin dayanaklarını oluşturacak ve alternatif sistemin geliştirilmesine katkı sunacaktır.

Birincisi; kadın gerçeğinin aydınlatılması, varlık-bilinç-form bağını kuracak temelde Xwebûn olabilmeyi sağlayacak bilimsel verilerin oluşturulması. Yeni araştırmalar yapmak kadar, yapılmış araştırmaları bu eksende ayrıştırmak, sentezlemek ve tezler oluşturmak hedeflenebilir. Tarihten felsefeye, sosyolojiden antropoloji ve arkeolojiye, psikolojiden tıbba, teolojiden mitolojiye kadar kadın özneleşmesinin dayanakları ve çerçevesini bu araştırmalar açığa çıkarabilir.

İkincisi; kadın-erkek ilişkisinin bilimsel-felsefi temele dayanmasını sağlayacak eş yaşam bilimi olarak işlev görmektir. Kadın devriminin temel bir hedefi de erkeği dönüştürmektir. Köle kadını olduğu kadar egemen erkeği dönüştürmek, özgür kadını olduğu kadar özgür erkeği de açığa çıkarabilmek açısından bunun bilimsel dayanaklarının oluşumu elzemdir. Hem Önderliğimizin başlattığı “erkeği öldürmek”, “erkeğin dönüşümü”, “eş yaşam” tartışmaları ve bu konudaki deneyimimiz hem de dünya genelinde kadınların öncülük ettiği, bir kesim erkeğin de için de yer aldığı erkekliğin sorgulanması çalışmaları belli bir zemin oluşturmuştur. 21. yüzyılda erkekliğin de bir kriz halinde olduğu üzerinde daha fazla tartışılan konulardan biridir. Hegemonik erkeklik, egemen erkeklik, zehirli erkeklik, krizdeki erkeklik, imkansız erkeklik tanımlamaları etrafında yürütülen bu tartışmaları kuramsal olduğu kadar erkeğin dönüşümü için stratejilere, kurumlaşmalara kavuşturacak bilimsel çalışmaları bu kapsamda değerlendirme imkanı vardır. Aile, evlilik, aşk, devrimci yoldaşlık, iş arkadaşlığı, dostluk-arkadaşlık, baba-kız, anne-oğul, kız-erkek kardeş ve daha sayabileceğimiz tüm kadınlık erkeklik ilişkilenmelerini felsefi-bilimsel temelde geliştirmek bu kapsamda ele alınabilir. Bilimde cinsiyetçi ideolojinin kadın-erkeğe dair oluşturduğu yanlış bilgileri deşifre etmek, görmezden gelinen konuları aydınlatmak bu kapsamda değerlendirilebilir. Eş yaşamın özgürlük ve ekolojik temeldeki inşasına katkı sunacak bilimsel altyapıyı örmek kadın devriminin başarısında belirleyicidir.

Üçüncüsü; siyasetten demografyaya, etik-estetikten ekonomiye, sağlıktan eğitime kadar alternatif sistem inşasının dayanacağı alanlarda kadın gerçeğine dayalı çözümler üretebilmektir. Kadınların siyasete katılımlarını sağlamak, kürtaj yasalarına ya da zorla kısırlaştırmalara itiraz etmek, kadın yoksulluğunun ortadan kalkmasını ve emeğinin görünür kılınmasını sağlamak, kadını aşağılayan, metalaştıran kültür-sanat alanının eleştirisinin ötesine geçmek bu alanlardaki bilimsel yaklaşımı dönüştürmekle gerçekleşir. İktidar ve şiddete dayanan erkek egemen siyaset yerine demokrasi, barış, müzakere ve farklılıkların bir arada yaşamasına dayalı siyaset bilimini geliştirmeyi bu kapsamda ele alabiliriz. Demografya bilimini kadın cinselliğinin, bilinç ve iradesinin esas olduğu ekolojik yaklaşıma göre belirlenmiş çocuk doğurma kültürünü esas alacak temelde geliştirmek nüfus sorununun çözümünü sağlar. Hırsızlık ve talanı örtbas etmenin teorilerini üreten ekonomi bilimine karşı kadın emeğine dayanan değer ve ekonomi kuramları finans kapitalin ekonomi düşmanlığının çaresidir. Kadın özgürlük ilkelerini esas alan etik-estetik ilkelere dayalı sanat anlayışı kapitalist modernitenin yarattığı yozlaşma, çürüme ve toplum kırımın tahribatlarını önleyerek toplumda iyi ve güzel değerlerin inşasını sağlar. Tek tip, alık ve iradesiz birey açığa çıkarmaya odaklanan eğitim bilimi kadın bakış açısına dayalı eğitim anlayışı ile eğitimi bir özgürleşme pratiğine dönüştürebilir. Sürekli hastalık üreten etik değerlerden yoksun hale gelerek toplum sağlığını ticarete dönüştüren sağlık alanı kadın bakış açısına dayalı şifacılık, halk sağlığı ve koruyucu hekimlikle düzeltilebilir. Daha birçok bilimsel alanda bilimi iktidardan kopararak yaşamla bağını kurabilmek gerekmektedir. Demokratik moderniteyi inşa edecek bilimsel araştırmalar, bunların ortaya çıkarıldığı özerk ve özgür kadın akademileri kadın devriminin besleneceği temel kaynaktır.

Bu akademilerde açığa çıkacak kuramsal tartışmalar, tezler, veriler PAJK’ın olduğu kadar, farklı ideolojik yaklaşımlarla hareket eden kadın hareketlerine, feminizme de katkı sunabilir. Önderliğimizin, “jineoloji feminizme de katkı sunar… PAJK’ın jineoloji temelinde bir temsiliyeti var”[8] belirlemelerini bu temelde yorumlamak mümkündür.

Parti kadrolarının toplumsal dönüşümdeki rollerini layıkıyla yerine getirebilmeleri, toplumsal mühendislik yapmalarını önlemenin yolu da sosyolojik bakış açısına sahip olabilmeleridir. Sosyolojik bakabilmek duyarlılığı arttıran, algıyı keskinleştiren, zengin ve yaratıcı yöntemler geliştirmeyi sağlayan bir bakış açısı kazandırır. Konu kadın özgürlüğü temelindeki toplumsal sorunlar olduğunda her zaman daha derine bakmak, daha ince yol ve yöntemlerle çalışmak, köklü çözümler üretecek yaratıcılığı göstermek gerekir. Kadın devriminde jineolojinin özgürlük sosyolojisi rolünü oynayabilmesi öncelikle parti kadrolarının bu konudaki derinleşmesi ile sağlanır.

c-Kadın Devriminde Öz savunma

Erkek karşı devriminin kurumlaşması ve kadın statüsünün oluşumu kadınlar üzerinde yürütülen bir dizi operasyonla gerçekleşmiştir. Rêber Apo esasta 4 büyük operasyondan bahseder. Bunlar: “kadını ilk ev kölesi haline getirmek, seks aracı kılmak, ücretsiz, karşılıksız emekçi haline getirilmek, en ince meta, metaların kraliçesi kılmak.”[9] Bu statünün inşasının yöntem ve araçları günümüze kadar da yürürlükte olan kadına yönelik şiddettir. Kadınların mücadelesi ile çeşitleri ve tanımları genişleyerek BM’nin belgelerine de giren bu şiddet biçimleri süreklileşen tarzda kadınların mevcut statüde tutulmasının garantisidir. Şiddet sadece kadınların baskı altına alınmasını, bazı işlere zorlanmaları, kısıtlanmaları anlamına gelmez. Her kadın çocukluğundan itibaren, genç kadınlık döneminde ve yaşamının bir döneminde mutlaka bu şiddet yöntemlerinden birkaçına maruz kalmaktadır. Recm, tecavüz, hunharca öldürme, dövme biçiminde somutlaşan cinayet ve fiziki şiddet esasta bir kadına ya da bir grup kadına uygulanarak tüm kadınların tehdit edilip korkutulması eylemleridir. Bu şiddet biçimlerinin bıraktığı izler bedenen, ruhen, duygusal ve düşünsel olarak sakatlanmalara, yaralanmalara yol açar. Özgürleşmeye adım attığımızda ayağımıza dolanan geri, geleneksel özelliklerimiz bir yanıyla bu şiddetin şekillendirdiği kişiliğin yaşamımıza yansıma biçimidir.

Kadına yönelik her türlü şiddet kadınların tepkilerine ve eylemlerine yol açıyor. Ancak bu gücü, örgütlenmeyi ve imkanı bulmayan milyonlarca kadın şiddete katlanmaya devam ediyor. Şiddetin görünmeyen yüzü daha yaygın ve derindir. Çoğunlukla rakamlara yansıyan polis, devlet kayıtlarına yansıyan ya da kadın hareketlerinin çabalarıyla açığa çıkan vakalardır. Dile gelmeyen, görünmeyenler ise intiharla, sessizlikle, delilikle, travmatik durumlarla ya da katlanmakla, şiddete uğramamak için kendinden tavizler vererek görünmez kılınmaktadır.

Kadın kırımını protesto eylemlerinde yankılanan “bir kişi daha eksilmek istemiyoruz, ölmek istemiyoruz, katil sensin, tecavüzcü sensin” sloganları ve tecavüz suçlularını serbest bırakan mahkemeleri ateşe veren Meksikalı kadınların eyleminde olduğu gibi dünyanın her yerinde kadın kırımı karşısında mahkeme, polis, siyasetçileri sorumluluğa, suçları engellemeye, suçluları cezalandırmaya çağrılar oldu. Erkeklerden kadın ve çocuklardan ellerini çekmeleri istendi. Ancak sorun daha derin, şiddet örgütlü ve kurumsal, ordular ve silahlar büyük oranda devletlerin ve erkeklerin tekelindeyken bu eylemler ve çağrılar katilin insafa gelmesini bekleme ya da deşifre edilmesini aşan boyutlara ulaşamaz. Şiddetin kaynağı olan kurumlardan onu önlemeleri beklenemez. Bu nedenle kadın devriminin temel gündemlerinden birini öz savunma oluşturmalıdır. Öz savunmasızlık en küçük özgürlük adımlarından hukuksal alandaki haklara, devrim değerindeki başarılara kadar elde edilen her kazanımın risk altında olmasıdır.

Toplumsallığın kurucusu olmaları düşünüldüğünde kadınların savunma sistemlerinin bilgisinden yoksun olmaları düşünülemez. En eski tanrıça heykellerinden biri olan Çatalhöyük’ün Pontia’sının elinin altındaki iki kaplan, aynı zamanda savaş tanrıçası olarak bilinen İştar’ın aslanın sırtındaki heykelleri ve savaş baltasının sahibi olması bunun arkeolojik ve mitolojik kanıtlarıdır. Dahiyane savaş stratejisi ile düşmanlarını yenen Semiramis, Roma’ya karşı savaşında esir düşen Zennube savaşçı kraliçelerdir. Savaşçı Amazonlar en fazla bilinen örneklerdendir. Kadın tarihi araştırmalarında her geçen gün haklarında yeni bulgu ve belgelere ulaştığımız nice kadın kahraman ve örgütlü kadın savaşçıların varlığı kadınların öz savunma sistemlerinin tarihsel dayanaklarını oluşturur. Kabile ve aşiretlerin direnişlerine önderlik eden kadın komutanların izlerine başta Kürdistan ve Ortadoğu olmak üzere, Afrika’da, Latin Amerika’da ve daha birçok kültürde rastlanır. Bu tarihsel hafızayı koruyan Êzidi kadınlar kendilerini DAİŞ zulmünden kurtaran gerillaları, kendi savaş tanrıçaları Sitiya Nisra’nın ordusu ile özdeşleştirmişlerdir.

Kadınların topraklarını, halklarını savunmak için ulusal kurtuluş hareketlerinde, faşizme karşı cephelerde, sömürgeciliğe karşı savaşlarda, gerilla hareketlerindeki katılımları ve gösterdikleri kahramanlıklar bu geleneğin sürdürülmesidir. Avrupa ve Kuzey Amerika’da 1970’lerde ortaya çıkan ve bir kısmı gizli örgütlenen feminist öz savunma örgütleri Wen-Do, Rote (Kızıl) Zora ile fuhuş ve porno sektörlerine yönelmiş, taciz ve tecavüzcü erkekleri cezalandırmış, kadınlara bireysel öz savunma teknikleri öğretmişlerdir. Afganistan’da RAWA, Taliban’a karşı, Hindistan’da Gulabiler Çetesi şiddet uygulayan erkeklere karşı öz savunma temelinde örgütlenmişlerdir. Tarihsel deneyimler ve bu örgütlenmelerdeki rolleri ve potansiyelleri gösteriyor ki aslında kadınlar savunmasız kurbanlar olmayı kabul etmemişlerdir. Ancak öz savunma sistemleri kırılmış, bunun bilgisinden, araç ve yöntemlerinden, örgütlenmesinden yoksun bırakılmışlardır. Erkekler ve devletlerin ortaklaştığı militarizm yükseldikçe bu alandaki boşluk derinleşmiş ve kadınlar daha fazla şiddete maruz bırakılmışlardır.

21.yüzyılda öz savunma başta kadınlar olmak üzere kapitalist kudurganlığın hedefindeki her kesim için hayati bir ihtiyaca dönüştü. On yıl kadar önce kadınların silahlanıp savaşmasını militarizm ile özdeşleştirip eleştirenler dahi artık bireysel ve örgütlü öz savunmanın gereğini dillendirmekteler. Bu bilincin gelişmesinde hareketimizin de çok önemli bir etkisi vardır.

Öz savunma geniş manada kendini, değerlerini, onurunu, kazanımlarını savunmaya dayanır. Bu yönüyle kadın devrimi açısından varoluşsal bir konudur. Devletler ve erkekler kullandıkları fiziki, psikolojik, cinsel, ekonomik, sözlü şiddet yöntemleriyle kadınları savunmasız yakalamaya, savunmasız bırakmaya odaklanır. Kadınlara ataerkilliği, erkek egemenliğini, faşizmi kavratırken, onlara karşı kendini savunabilme stratejilerinin öğretilmesi kelimenin gerçek anlamıyla hayatidir. Bireysel savunmadan örgütlü savunmaya, legal olabileceği gibi illegal olanına, ordulaşma temelinde olabileceği gibi küçük öz savunma birimlerine kadar geniş bir yelpazede düşünmeye, örgütlenmeye ve eyleme geçmeye ihtiyaç vardır.

Şiddete karşı koyacak iradenin ve örgütlenmenin geliştirilmesi kadın kimliğinin özgürlük temelindeki inşasının temellerini oluşturur. Kürdistan kadın özgürlük hareketi deneyiminde özgür düşünce, eylem ve özgün örgütlenmenin ilk adımının kadın ordulaşması ile atılması bu yüzyılın öncü kadın partisi haline gelmede doğru noktadan başlangıç yapmayı sağladı. Sadece kendini savunan, saldırılara karşı koyabilen değil, komutanlaşan kadın önderler açığa çıkarabilen bir deneyim oluştu. Kadın savunma gücü kadınların bir araya gelerek askeri konularda yetkinleşmesi olarak görülemez. Bu açıdan ordu kurmak bir adımken asıl önemli olan onun savaşçısı ve komutanı olabilecek kadınların ortaya çıkmasıdır. Kadın komutan ya da savaşçının eğitimi geleneksel ve modernist binlerce düğümün çözülmesiyle gerçekleşen üst düzeyde kadın özgürleşmesini gerektirir. Önderliğin “Zilan komutan ben onun emir eriyim,” sözleriyle tanımladığı Zeynep Kınacı, Fikri Baygeldi arkadaşın komutanım dediği Sema Yüce, teslimiyeti kabul etmeyerek sonuna kadar direnen Bêrîtan arkadaş, onlarca savaşta yüzlerce gerillaya başarıyla komuta eden Hanım Yaverkaya, Sozdar Xelila, Hozan Mizgîn, Suna Çiçek, Delal Amed, Çiçek Kiçî, Rojîn Gevda, Armanc Goçkar, Berçem Cîlo, Çiçek Kurtalan, Têkoşîn Batman, Gulçiya Gabar, Leyla Amed ve daha sayılabilecek nice komutan kadının özgürlük düzeyini yükseltmek kadar yaşam ve eylemleri ile egemen erkekliğin yıkımını sağladılar. Bu savaş ve mücadele dönemi içinde kadınların komutasında savaşan ve kadınlarla yoldaşlığı başaran erkek gerçekliği, erkeğin dönüşümü ve özgürleşmesi adımlarındandır.

Kadının öz savunma gücünü açığa çıkarmada Kürdistan kadın özgürlük hareketi olarak dayandığımız miras, edindiğimiz deneyim tüm dünya kadınları adına çok değerli bir kazanımdır. Rojava’da gerçekleşen 1. Kadın Öz savunma çalıştayında Nalin Muş arkadaşın dile getirdiği ve sonuç bildirgesinde dile gelen “kadınları savunmak için erkeklerin ve devletlerin sınırlarını tanımamak” ilkesi bunun özgüveni ile söylenmektedir. YJA Star, YPJ, Rojava Kadın Asayişi, Parastina Jin, HPJ, YJŞ, YPS-Jin ve onlarca öz savunma birimi ile genişleyen ve kapsamlaşan öz savunma örgütlenmemizin kadın devriminin savunma gücü olmayı hedefleyecek tarzda daha yaygın örgütlenme, güçlenme hedefini önüne koyması gerekir. Dünyadaki benzer deneyimleri etkileyen, destek sunan, deneyimlerin bilgisini birbirine taşıran, ortak örgütlenmelere kavuşturan hedefler belirleyebilmeliyiz. Bunlarla birlikte edebiyat, sanat ve basın-yayınla ama en önemlisi kadınlara dönük eğitim ve akademilerin temel bir gündemi olarak öz savunma bilincinin, yöntem ve araçlarının, deneyimin kadınlara ulaştırılması sağlanmalıdır.

d-Kadın Devriminin Bedenleşmesi: Konfederal Kadın Sistemi-KJK

Geçen yüzyıllarda devrim, topyekun ayağa kalkışla mevcut sistemin yıkılıp yeni bir sistemin kurulmasına ve toplumsal sorunların bu yeni toplumsal düzende çözülmesi temelinde ele alındı. İktidarın el değiştirmesiyle sonuçlanan bu tür devrimlerde alternatif sistem geleceğe ertelenen bir proje olarak görüldü. Devrimlerin toplumsal sisteme dönüşmesinde yaşanan yetersizliklerin aşılması, 21. yüzyılın iktidar gerçekliği ve toplum kırım karakteri bu devrim anlayışının değişmesini zorunlu kılar. Alternatif sistem bugünden, örgütlü bulunulan her alanda yeni toplumsal yaşamın inşası, savunulması, yayılmasına dayalı geliştirilerek örgütlenmelidir. Kadın devrimini de bu çerçeveyle bağlantılı gelecekte gerçekleşecek bir ütopya değil, erkek egemenliği geriletilerek kadın özgürlüğüne alan açan, bunu kurumlaştıran bir süreç olarak ele almalıyız.

Kürdistanlı kadınların demokratik ve konfederal sistemi olarak örgütlenen KJK, kadın devriminin bedenleşmesi anlamına gelmektedir.

KJK, kadınların demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü konfederal sistemidir. Kendisini konfederal sistem temelinde Kürdistan’da ve yurtdışında yapılandıran KJK, örgütlü kadın yapılarının ve bireylerin konfederal birliğidir. Yerelden evrenselliğe doğru demokratik bir ağ temelinde örgütlenmesini geliştirir. Kadının özgürlükçü sistemi olan Demokratik Konfederalizmi kapitalist modernitenin ulus devlet sınırlarını, yine bu temelde öz ve biçim kazanan cinsiyetçi sınırları toplumun çeşitliliğine, farklılığına ve kültürel doğasına aykırı bularak buna alternatif bir sistem olarak geliştirir. Siyaseti yerelden geliştirerek, siyasal, sosyal, kültürel, ekolojik, ekonomik, öz savunma, diplomasi vb. tüm alanlarda demokratik konfederalizm esprisiyle örgütlenir.

KJK, dar sınıf, ulus ve sosyal anlayış biçimindeki tek rengi ve toplumu karşılamayan dar örgüt tarzını aşmak için, çatı örgütlenmesi biçiminde örgütlenmeyi esas alır, parça örgütlenmeleri temelinde demokratik birlik gücünü açığa çıkarır. Bu örgütlenme ile kadın sorununun tüm biçimlerine uygun çözüm modelleri geliştirerek, farklı düşünsel-siyasal-sosyal-örgütsel kadın örgütlenmelerini konfedere birlik anlayışı ile ortak mücadele gücüne kavuşturur. Tüm parçalarda kadın özgürlük ideolojisi temelinde yerelden başlayarak kadının öz örgütlülük, öz irade, öz yönetimini komün, meclis, ocak biçiminde oluşturur. Kadının örgütlü eylemsel gücünü geliştirerek öz savunmasını geliştirir.

KJK sisteminin ilan edildiği 2005 yılına kadar ordu, parti ve yerel toplumsal örgütlülükler ile kadın mücadelesinde önemli gelişmeler yaratılmıştır. KJK ile tüm bu örgütlülük ve kadın mücadele değerleri bir sisteme dönüşmüştür. Kürdistan toplumunda kırk yılda kadının statüsünde ortaya çıkardığımız gelişmeler esasta kadın devrimi sürecidir. Bu süreç, Önderliğimizin kadın devriminden bahsettiği 80’li yılların sonunda başlayarak, Kürdistan’ın dört parçası ve Kürdistan özgürlük hareketinin örgütlendiği, etkilediği her alanda giderek yayılmıştır.

Kuzey Kürdistan’da başta Heval Sara olmak üzere PKK’ye katılan öncü kadınların attıkları ilk adımlar, Bêrîvan Cizre, Zekiye Alkanların serhildanlara öncülüğüyle özgürlük yürüyüşüne dönüştü. Kadınların gerilla saflarına katılımı ve toplumsal alanda milis, sempatizan ve kadrolar olarak cephe örgütlenmesinde aktifleşmeleriyle çok sayıda kadın, özgürlük mücadelesinde yer almaya başladı. Kadın derneğinin kurulması, kadın dergisinin yayına başlaması ve parti kadın kollarının oluşumu, barış anneleri ve cumartesi anneleri örgütlenmeleri ile gelişerek kitlesel kadın hareketine evirildi. Zindanlardaki kadın tutsaklar sürekli direniş ve eylem halinde olmak kadar zindanı bir kadın akademisi gibi işletip düşünsel, edebi eserler açığa çıkardılar, düşman mekanlarında kendi komünal sistemlerini kurdular. Kadınların her alandaki özgün örgütlenmesi ile Kuzey Kürdistan’daki kadın hareketimiz sadece Kuzey’deki Kürt toplumunu değil, Türkiyeli sol, sosyalist, feminist ve İslami kadınları da etkileyen güce kavuştu.

Siyasal partiden dernek ve sendikalara Kürdistan özgürlük mücadelesinin örgütlü ve etkili olduğu her alanda eş başkanlık ve eşit temsiliyet on yıldan fazla bir zamandır uygulanmaktadır. Yerel yönetimlerde kadınların toplumsal sorunlarına çözüm amaçlı ekonomik, sosyal, kültürel birçok proje hayata geçirildi. Basın, kültür ve eğitim alanlarında onlarca kurumlaşma ve özgün kadın sistemi oluşturuldu. Siyasal alanda kadın sorunlarını gündemleştirme, kadın tavrını açığa çıkarmada önemli bir mücadele dinamiği oldu. Eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemi ile Türkiye’de kadın özgürlüğüne dayalı demokratik siyaset anlayışının öncülüğü yapıldı. Başta Sevê, Fatma, Pakize, Cizre eş başkanı Asya Yüksel ve Taybet Ana olmak üzere Kuzey’deki özyönetim sürecinde militanca bir direniş sergilendi. Faşizme karşı YPS-Jin ve genç kadın örgütlenmesi öncülüğünde öz savunma güçleri örgütlendi. Türkiye’de gelişen faşizan saldırılarda kadın kazanımları ve kadınların özel olarak hedef alınmasında ortaya çıkan bu gelişmeler belirleyici oldu. AKP-MHP faşist rejimine karşı direnişte kadınlar öncü rollerini oynamakta, ağır faşizm koşullarına rağmen direnmeye ve kazanımlarını korumaya devam etmektedirler.

Rojava Kürdistan’ı Önderliğimizin yirmi yıl boyunca kadro yetiştirdiği, halkı örgütlediği bir alan olduğundan burada kadınlar mücadeleyi erkenden ve yakından tanıma imkanı buldular. 80’li yılların sonlarından itibaren gerilla saflarına katılımlar yoğunlaştı. Başta Dicle Kobanê, Fidan Afrin, Şervin Dêrik ve Ruken Afrin olmak üzere gerilla saflarında yerlerini aldılar. Şehit Şilan Kobanê arkadaşın katılım nedenini açıklarken “Kobanili bir kızın da özgürleşebileceğini göstermek istiyorum” sözü ekseninde kadınların özgürlük arayışlarına öncülük yapan güçlü kadın çıkışları gerçekleşti. Parti kadrolarının ilk halk faaliyetlerini yürüttükleri bu alanda kadın komiteleri kadınların toplumsal sorunlarını çözmede ve toplumsal alandaki örgütlenmede aktif rol oynadılar. Rojava Kürdistan’ındaki tüm toplumsal çalışmalar adeta bir kadın çalışması olarak şekillendi. 2003-2004 yıllarında tüzel kimliğiyle Yekitiya Star olarak özgün kadın örgütlenmesine kavuştu. 2011 devrimiyle birlikte bu birikim tüm dünyada kadın devrimi olarak adlandırılan gelişmelere yol açtı ve kadınlar bini aşkın katılımla kongre yaparak Yekitiya Star, Kongra Star olarak kimlik kazandı. YPJ’nin DAİŞ ve Türk devletine karşı direnişi küresel düzeyde etkiler yarattı. Arîn Mîrkan, Rêwan Kobanê, Avesta Xabûr bu direnişin fedai çizgisini temsil ederek tüm dünyada tanındılar. Kongra Star, Rojavalı kadınların konfederal sistem inşasını amaçlayan öncü örgüt olarak bedenleşti. Kongra-Star ve yerel kadın meclisleri kadın sistemini örgütleyen çatı yapılanmalar olarak şekillendi. YPJ, bu konfederal kadın sisteminin öz savunma gücü olarak örgütlenip pratikleşti. Kadının toplumsal sorunlarını çözmede Mala Jin, Kadın Asayişi ve kadın adalet sistemi, ekonomik sorunların çözümünde kadın ekonomi sistemi, toplumsal öz savunma gücü Parastina Jin, kadın akademileri, basın ve kültür sanat alanında, eğitim alanında kadın devriminin kurumları oluşturulmuş oldu. Kadın yasaları uygulamaya konuldu, kadınlara karşı işlenen suçlarda kadın örgütleri taraf olarak kabul edildiği gibi, bu suçlara en ağır cezaların verilmesi sağlandı.

DAİŞ’in yenilmesi ile Kuzey-Doğu Suriye’de kendi özerk sistemini oluşturma ile Arap, Süryani, Asuri, Çerkes ve Ermeni halklarından kadınlar da örgütlü sistemlerini ve kurumlarını oluşturdular. Stratejik anlamı olan bu çalışmalarla devrimin Ortadoğu’ya yayılmasında önemli bir kanal açılmış oldu. Enternasyonal dayanışma ve katılımlarla adeta devrim okulu gibi bir rolün sahibi olan Kuzey ve Doğu Suriye alanında enternasyonal kadın örgütlenmesi de kadın devriminin küreselleşmesinde ve saldırılara karşı savunulmasında rolünü oynamaktadır.

Yurtdışı alanlarında Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi örgütlenmesi; 12 Eylül darbesi ve 90’lardaki düşman yönelimleriyle yoğun bir Kürt nüfusunun Avrupa’ya göçmesi sonucu oluşan tabana dayalı örgütlendi. İlk toplumsal alan kadın örgütlememiz olan YJWK’nin 1987 yılındaki konferansından bu yana Avrupa’da kadın çalışmaları yürütülmektedir. Avrupa’nın Kürt sorununa yaklaşımdaki çifte standartlı politikalarına tutum alma, Kürt sorununun çözümünü talep etme, Newroz’u yasaklayan Alman devletini protesto etme, Kürdistan’da Alman tanklarıyla savaşan Türk ordusuna karşı direnen kadın gerillalara ses olma amacıyla Şehit Berivan ve Şehit Ronahi Almanya’nın Mannheim kentinde 21 Mart 1994’te bedenlerini Newroz ateşi yaptılar. Kadın özgürlük mücadelesini her koşul altında yürütmenin iradesini gösterdiler. Şehit Bêrîvan (Nilgün Yıldırım) ve Şehit Ronahî (Bedriye Taş) arkadaşların geride bıraktıkları mektuplarında “Biz biliyor ve inanıyoruz ki, yaktığımız özgürlük ateşi, daha büyük ateşlerin yanmasına neden olacaktır. Bedenlerimiz, düşüncelerimiz Kürt halkına ve bütün insanlığa armağan olsun….’’  diyerek özgürlük mücadelesinin büyütülmesini vasiyet ettiler. Eylemleri emperyalizme karşı özgürlük çizgisidir.

Avrupa’da Kürt kadınları, Türk ordusunun Kürdistan’da Kürtlere karşı yürüttüğü askeri imha, siyasi soykırım ve asimilasyona karşı sürekli direniş, eylem halinde oldu. Kırk yıldır mücadele veren mülteci Kürt kadınları, örgütlenmelerini ve mücadelelerini giderek büyüttü. Kürdistan toplumunun kendi kültür ve değerlerini koruyabilmesi, politik ve diplomatik mücadelenin yürütülmesi, direnişe maddi imkanlar yaratmada kadınlar önemli bir rolün sahibi oldu. Kadınların toplumsal sorunlarını çözme temelinde kadın vakfı, dernekler, dergi, kadın televizyonu, gazete, kadın meclisleri, genç kadın örgütlenmesi, diplomasi çalışmaları ile geniş bir örgütlenme, kurumlaşma gücüne kavuşmuş bir kadın örgütlenmesi açığa çıktı. Enternasyonal dayanışma ve katılımlarla Kürt toplumu dışındaki Avrupalı kadınlar da bu örgütlenmede yerlerini aldılar. Faşist Türk ordusuna karşı Kürdistan’da bir gerilla olarak mücadele yürüten ve 23 Ekim 1998’de şehit düşen Ronahî (Andrea Wolf) ve Başur’e Kurdistan’da geçirdiği talihsiz bir trafik kazasında şehit olan Uta Schneiderbanger arkadaşların katılımları ve mücadelesi birçok enternasyonalist kadının özgürlük mücadelesine katılımlarında etkili oldu. Paris katliamı ile öncümüz Sakine Cansız (Sara) arkadaş, diplomatik alanda önemli çalışmalar yürütmüş olan Fidan Doğan (Rojbîn) arkadaş ve genç kadın örgütlenmesinin öncülerinden Leyla Şaylemez (Ronahî) arkadaşın şahadeti kadın hareketimizin geneline olduğu kadar Avrupa’daki kadın çalışmalarımızın da uluslararası komplocu güçler tarafından hedeflenmesinin işaretiydi. Bu komploda Avrupa devletlerinin rolü kadın hareketimizin her alanda hedef alındığının göstergesiydi. Katliama karşı kadınların öfkesi ve eylemleri daha da güçlendi. Sistem karşıtı hareketlerle geçmişten gelen ilişkiler daha yaygın biçimde geliştirildi. Rojava devrimi ile ortaya çıkan somutlaşma demokratik konfederalizm, jineoloji, kadın özgürlüğü, komünal ekonomi, ekolojik örgütlenme gibi konular üzerine küresel çapta ilgi, destek, katılım ve dayanışma ağının oluşumuna yol açtı. Rojava devrimini ezilen tüm halkların devrimi, kadın devrimi ve kapitalizme karşı anti-emperyalist, ekolojik karakterde bir devrim cephesi oldu. Özgürlük arayışları olarak yolları Rojava’da kesişen şehit Helin Qereçox (Anna Campbell) ve Şehit Lêgerîn Çiya (Alina Sanchez) olmak üzere birçok enternasyonalist kadın yönünü bu devrime verdi. Helin yoldaş, işgalci Türk ordusunun Afrin’i askeri işgal saldırısında 15 Martta, Legerin yoldaş da Rojava’da bir kaza sonucu şehit düştü. Ağırlıklı olarak Kuzey Avrupa ve İskandinavya’da yoğunlaşan çalışmalar Latin Amerika, İspanya, İtalya’da giderek yayılmaktadır. Şehit Lêgerîn’in de önemli bir etki sahibi olduğu Latin Amerika’daki açılım daha güçlü bağların kurulmasını sağlayacak karakterdedir. Bu açılım esasta kadın özgürlük hareketimizin etkisiyle gerçekleşmektedir. Rusya ve Ermenistan da oradaki Kürt toplumundan kadınlar ve dost çevrelerle dayanışma ekseninde kadın örgütlenmesinin uzun bir geçmişe sahip olduğu alanlardandır.

Ş. Rüstem Cudi (Maxmur) mülteci kampında 94 yılından bu yana en zorlu koşullarda yaşam mücadelesi veren Botan halkı komünal demokratik sistemi şekillendirirken kadınlar da özgün özerk örgütlenmelerini ve kurumlarını oluşturdular. Kadın meclisi, kadın vakfı, özgün ekonomi örgütlenmesi, genç kadın örgütlenmesi, kadın akademisi, kadın asayişi bu örgütlenmenin kurumlarıdır. Eş başkanlık ve eşit temsiliyet burada da uygulanmaktadır. Rojava’da örgütlenen özerk sistem ve kadın örgütlenmesinde bu alandaki tecrübenin önemli bir katkısı oldu.

Güney Kürdistan 80’li yıllardan itibaren özgürlük hareketinin, daha özelde de gerillanın etkili olduğu bir alandır. Başta Ş. Viyan Soran olmak üzere özgürlük saflarına katılan ve şehit düşen birçok arkadaş oldu. Saddam rejimi döneminde Enfallerde kadınların özel kırımla karşı karşıya kaldığı bu zeminde, bölgesel yönetimin hakimiyeti ardından da kadınların yaşadığı toplumsal sorunlar çözülememiştir. Kadına yönelik şiddet, intiharların ve kadın sünnetinin uygulandığı alanda Avrupa, ABD ve BM kurumlarının fonlarına dayalı liberal kadın çalışmaları ile kapitalist yaşam ve ilişkileri geliştirilmektedir. Önderliğimizin “Güney devrimi bir kadın devrimi olmak durumundadır” diyerek kadınların özgürlük arayışına dikkat çektiği bu zeminde kadın çalışmaları uzun bir geçmişe sahiptir. Kadın komiteleri, dergi, vakıf, akademi, kültür, dernek ve diplomatik alanda kurumlaşmalar oluşturulmuştur. Bölgesel yönetimin Türk devleti ile olan işbirliği temelinde sürekli hedeflediği ve kapattığı bu kurumlar çalışmalarını sürdürmektedir. RJAK’ta temsilini bulan kadının toplumsal örgütlenmesi, siyasal parti ve halk hareketinde de eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemi temelinde kadın örgütlenmesi düzeyi giderek daha fazla geliştirilmektedir.

Rojhilat Kürdistan; İran Rejimi bölgedeki tüm halklardan kadınlara olduğu gibi Rojhilat Kürdistan’ındaki kadınlar üzerinde de bir kırım sistemi olarak işlemektedir. Önderliğimize dönük uluslararası komploya karşı kitlesel mücadele ve gerillaya katılımların gelişmesi ile çok sayıda kadın mücadeleye katılım sağlamıştır. Zîlan Pepûle, Madûra, Şirin Elemhulî’de temsilini bulan kadın direnişi dağlarda, zindanda ve toplumsal alanda sürmektedir. Kadınlara dönük özel savaş yöntemlerinin yoğun kullanıldığı Rojhilat Kürdistan’ında çok güçlü bir devrimci kadın potansiyeli bulunmaktadır. Savunma gücü HPJ, toplumsal alandaki kadın örgütlenmesi KJAR ve özgün kurumlaşmaları ile bu potansiyel örgütlenmeye çalışılmaktadır. Bu alanda parti ve konfederal örgütlenmede eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemi uygulanmaktadır. Ağır toplumsal sorunlar ve kadın katliamlarını yaşayan Fars, Beluc, Afgan ve Azeri kadınların da etkilendiği kadın çalışmaları bölgede oldukça etkili olabilme potansiyeline sahiptir.

Nitekim bu potansiyel 2022 yılına damgasını vuran ve tüm dünyaya yayılan Jin Jiyan Azadî serhildanlarında kendisini ortaya koymuştur. Güçlü bir kadın ve komünalizm kültürüne sahip Rojhilat Kürdistan’ında gelişen serhildanlar bir kadın devrimi ayaklanması düzeyindeydi. Şilêr Resûlî ve ardından Jîna Emînî adına başlayan ve Jin Jiyan Azadî sloganı ile büyüyen serhildanlar tüm dünyayı etkilemeye devam ediyor.

Jîna Emînî’nin katledilmesiyle başlayan serhildanlar, tüm dünyada Önderliğimizin Jin Jiyan Azadî sihirli formülünün yeni bir kadın devriminin felsefesi ve şiarı olarak dünyaya mal olmasına yol açtı. Bu sloganı birçok kesim kendine mal etmeye, yerine yeni sloganlar ikame etme çabalarına rağmen başarılı olamadı. Kadın özgürlük mücadelemizin kadın devrimini geliştirme iddiası Rojava sonrası Rojhilat Kürdistan’ından dünyaya yayılan yeni bir devrim umudu ve çıkışı haline gelmiştir.

Şengal; Yüzlerce yıldır sürekli fermanlara ve daha özel kadın katliamlarına maruz kalan Ezidi halkımızın bulunduğu bu alanda Güney Kürdistan’daki örgütlenme ile paralel örgütlenme çalışmalarının uzun bir geçmişi vardır. Ancak alanın koşullarından kaynaklı sınırlı ve daha illegal olan bu çalışmalar 2014’teki 73. Fermanın ve DAİŞ’i yenilgiye uğratan direnişin ardından farklı bir karakter kazanmıştır. 21. yüzyılın en büyük soykırımlarından biri olan bu katliamda kadınlar özel hedef alındılar. Kadınların köleleştirilmesi, pazarlarda satılması, cariyeleştirilmesi gibi en ağır kadın kırımı Êzidi kadınlarına karşı en zalim erkek-şiddet örgütlenmesi olan DAİŞ tarafından çok bilinçli olarak uygulandı. Êzidi halkının özerk sistemini oluşturulmasına paralel kadın savunma gücü YJŞ’nin, kadının toplumsal örgütlenmesi TAJÊ’nin kurulması esasta bu kadın katliamına cevap olma amacını taşıyordu. Bu katliamların ve kadın kırımının ortağı olan Türk devletinin faşizan saldırıları altında bugün de kadınların özgün özerk sistemi geliştirilmeye çalışılmaktadır.

Cephe örgütlenmeleri ile başlayıp, Kürdistan’ın dört parçasında ve Kürtlerin göç ettiği ülkelerde oluşturduğumuz özgün kadın örgütlenmeleriyle güçlenen, eş başkanlık ve eşit temsiliyetle yaşamın her alanına yayılan sistemimiz bugün KJK çatısı altındaki konfederal sisteme dönüşmüştür. Bu örgütlenmenin kurumlaşma ve derinleştirilmesi kadın devriminin bedenleşmesi ve inşası olarak tanımlanabilir. Ortaya çıkan gelişmelerin yarattığı zihniyet dönüşümünün derinliği, örgütlenmenin yaygınlığı ve kurumlaşmanın işlevselliği ile alternatif sistemi inşa edebildiğimiz oranda kadın devrimini yaşamsallaştırmış olacağız. Herhangi bir gücün, uluslararası örgüt ve sistemin kabul etmesini gerektirmeyen, resmi statüye ihtiyaç duymayan bir devrimdir kadın devrimi. Ve dünyadaki kadınların bir özgürlük imkanı ve sistemi olarak görmesine dayanır meşruiyeti.

Hiçbir kadının örgütsüz kalmaması, yaşamın her alanına kadının söz, karar ve iradesini yansıtan özgün-özerk kadın sistemimiz, kadın partisi ve öz savunma sistemini kurarak ektiğimiz tohumun fidana dönüşmesidir. Tohumdan fidana dönüşme bir aşama olsa da hala kırılgan ve tehlikelerle karşı karşıyadır. Önderliğimizin “Kadın arkadaşların kadın devrimi konusundaki yaklaşımları fazlasıyla abartılı. Sanki böyle bir devrim gerçekleşmiş gibi konuşuyor, yazıyorlar. Korkarım bu yaklaşım kendilerini kötü aldatmalarına yol açacak. Henüz o düzeye ulaşmış değiller”[10] belirlemesi tam da bu kırılganlığa işaret eder. Kadınların örgütlenmesi, siyasette ve diplomaside temsiliyet kazanması, öz savunmada kurumlaşmaları, kültür-sanat örgütlenmesi, basın-yayın organlarına kavuşması, akademilerini oluşturmaları devrimsel gelişmelerdir. Ancak devrimimizin kadınların yaşamını değiştirme, kadın erkek ilişkilerini dönüştürme, aileyi demokratikleştirme, kadın özgürlüğü kaynaklı toplumsal sorunları çözmede kat etmesi gereken mesafeler vardır. Oluşturduğumuz kurumlar toplumsal alanın tümünü kapsayacak düzeye kavuşabilmiş değildir. Sürekli savaş, çatışma, tutuklamaların olduğu bir zeminde alternatif sistemi inşa etmenin zorluklarını da yaşamaktayız. Kurumlarımız kapatılmakta, çalışan ve kadrolarımız tutuklanmakta, devrimci öncülerimiz katledilmekte, savaş gerçekliğinde birçok sosyal çalışma yarıda kalabilmekte, toplumsal sorunlar daha da ağırlaşabilmektedir. Bu durum kimi zaman boşlukların oluşmasına yol açabiliyor ve boşluk oluşan her alana erkek egemenliği sızarak kazanımlarımızı ortadan kaldırabilmektedir. İster dağda ister zindanda isterse toplumsal alanda kadın örgütlülüğünün zayıfladığı her alan bir kadın kırımı alanına dönüşme potansiyelindedir. Bu da devrimin inşasını ataerkil geleneklerin, kapitalist kültürün ve düşman saldırılarına karşı koyabilecek bir eksende geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır.

Önderliğimizin kadın devrimi konusunda önemle eleştirdiği diğer bir husus ise erkeği dönüştürme konusudur. “Kadın devrimi iddiasında bulunanlara sorulması gereken soru şudur: Sen bir özgür erkek açığa çıkarabildin mi ya da çıkarabilir misin? Böyle bir erkeği açığa çıkaramıyorlarsa kadın devrimi iddiaları hikayedir.”[11] Özgün kadın örgütlenmesi ve kadın sistemimizin örgütlülük düzeyine denk biçimde erkekte dönüşüm yaratmayı başaramamış olmak devrimsel kazanımlarımızı tehlikeye atmaktadır. Cinsiyetçi kültürle büyüyecek olan her erkek çocuk, erkeklik kimliğini güç ve iktidara dayalı edinen her genç erkek, kadını mülk kendini egemen gören her erkek özgür kadın kimliği ve kadın devrimi karşısında bir tehdide dönüşür. Bu açıdan çok yönlü bir çalışma perspektifine ihtiyaç vardır. Kadın karşısında egemenlikte ısrar eden erkeği sınırlayacak tedbirler almayı sağlayacak kurum ve örgütlenmeler bunun bir yanıdır. Erkeğin egemenlikçi yaklaşımlarına karşı ortak kadın tavrını geliştirecek bilinç ve örgütlenme diğer bir boyutudur. Eşit temsiliyetin içeriğinin daha güçlü doldurulmasını sağlayacak bilinç ve mekanizmalar oluşturmak da bu kapsamda yapılması gerekenler arasındadır. Gençlerin ve çocukların cinsiyetçi temelde şekillenmesini önleyecek çalışmaları da geliştirebilmek, özgürlük arayışı olan erkeklerin eğitilmesini ve bilinçlenmesini sağlayacak materyaller, akademiler ve eğitim ortamları oluşturmayı da kadın devrimi görevleri olarak sahiplenmeliyiz. Kadın ve erkeğin özgür bireyler olarak var oldukları, yaşadıkları bir yaşam özgür olabilir. Bir cinsin özgürlükten yoksun olması onu problem kaynağı yapar. Tüm doğayı, insanlığı ve yaşamı bitirmeye çalışan ataerkil kapitalist sisteme karşı kadının erkeği de yanına alarak mücadeleyi yükseltmesi devrimimizin bir özelliğidir.

Konfederal kadın sistemimizin derinleşmesinde engelleyici olan bir diğer faktör birçok devrimin muzdarip olduğu iktidar ilişkilerinin kurumlarımıza yansımalarıdır. Özgün kadın örgütlenmesi zeminlerimizin kimi kadınların iktidar alanına dönüşmesini önleyecek tedbirler almalıyız. Kadınların siyasete ve yaşamın her alanına katılımını sağlamış olmak bir başarı olmakla birlikte özgün örgütlenme bilincinin derinleştirilmesi gerekir. Temsil gücü olan kadınlarla kadın özgürlük hareketi arasındaki mekanizma doğru oturtulmadığında eş başkan ya da eşit temsilde yer alan kişiler bireysel tarzda davranmakta, kadın hareketini temsil edememektedirler. Ya da cinsiyetçi yönelimlere karşı tek başlarına kalabilmekte, örgütlü kadın gücüyle mücadele imkanı bulamamaktadırlar. Eşit temsil devrimsel bir adım ve kazanımdır. Ancak uygulamada ortaya çıkan sonuçlar ekseninde içinin daha güçlü doldurulmasına ihtiyaç vardır.

Örgütlenen, nasıl yaşayacağına karar vermiş kadınların bunu toplumsal örgütlenmelere, yasalara, anlaşmalara, müzakerelere ya da kültürel, dini, etnik temeldeki yapılanmaların, aşiret ve kabilelerin ahlaki ilkelerine kabul ettirmesi de kadın devriminin bedenleşmesinin diğer bir boyutunu oluşturur. Önderliğimizin kadın devrimi ile bağlantılı dile getirdiği kadının toplumsal sözleşmesi bunu hedefler. Örgütlenme, mücadele ve devrimi geliştirmeden erkeklerin, devletlerin kadının toplumsal sözleşmesini kabul etmeleri, o ilkelere göre hareket etmelerini beklemek hayalcilik olur. Kadının toplumla sözleşmesinin ilkelerini belirlemek hem de mücadele ile kazanım elde edilmiş alanlarda uygulanmasını sağlamayla kadın kazanımları garantiye alınır, toplumsal kültüre nüfuz eder.

Kadın devriminin fidan hali olan konfederal sistemimizi kökleri derinlere, dalları gökyüzüne uzanan güçlü bir ağaca dönüştürebilmek Kürdistan merkezli, Ortadoğu kadın devriminin ve giderek tüm dünyayı etkileyecek kadın devriminin yol haritasıdır. Öncelikle örgütlü bulunduğumuz, kazanımlar yarattığımız ve etkilediğimiz zeminlerde kök salmak, giderek demokratik ulusu gerçekleştirme hedefiyle ulusal birlik ekseninde Kürdistan’ın ve Kürt toplumunun bütününe yayılmak hedeftir. Kürdistan’da yaşayan farklı halklar, inançlardan kadınlar ve başta Arap, Fars, Türkiyeli olmak üzere bölgedeki kadınların örgütlenmelerinin oluşumuna, gelişimine katkı sunmak, mevcut kurum ve örgütlenmelerle kurduğumuz bağlarla, Ortadoğu siyasetinde ve toplumsal yapısında kadın renginde gelişmeler açığa çıkarma imkanlarına sahibiz. Kürdistan’da kadın konfederal sistemini geliştirdiğimiz, derinleştirdiğimiz ölçüde kadın devrimini bedene kavuşturmuş olacağız.

 

[1] Bir Halkı Savunmak

[2] 3 Mart 2010 tarihli görüşme notu

[3] 18 Şubat 2009 tarihli görüşme notu

[4] Felsefe notlarından

[5] Bir Halkı Savunmak

[6] Bir Halkı Savunmak

[7] Bir Halkı Savunmak

[8] 2014 Görüşme notları

[9] Özgürlük Sosyolojisi

[10] Önderlik-felsefe notları

[11] Önderlik-felsefe notları

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk