GERİLLA KALEMİNDEN
15 Şubat komplosu bir edebiyat konusudur. Bir şiir belki 15 Şubat komplosunun ruhumuzda yarattığı fırtınayı anlatabilir. Ben buna inanıyorum, edebiyat gerçeğin kılıcı ise bu kılıç bir gün 15 Şubat 1999 güne değin yaşananları ve o günü yazmalıdır. İnsanların kendini yakacak kadar öfke dolu olması ve kendi bedenini bir sunakta sunar gibi kara bir günü engellemek için ve belki tanrılara isyanını gösterenleri anlatmaz ise edebiyat neyi anlatacaktır. Bunu belki de en çok biz Kürtler ve Kürt kadınları yazmalıyız. Henüz 30’una varmamış Aynur’un Midyat cezaevinde betonlar ve demirlerle kafese çevrilen bir mekanda, mekanına ve zamana isyan ederek gözyaşı yerine vücudundan alev dökmeyi seçmesi başka nasıl anlatılabilir? 25 yaşındaki Şehristan’ın (Nezahat Boyacı) hiç tanımadığı bir kentte üzerinde bombalarla ‘bedenimi ateş topu yapıyorum’ diyen sesine tarih tanıklık ettiğine göre elbet bir gün yazılacaklardır. Bu bir isyandır. Kişisel, anlık isyanlar değildir. Bir yazgıya isyandır. Bunu en güzel Önderliğimiz dile getirdi. “Yaşadıklarım halkımın mahkumiyetinin sonucudur” dedi.
Önderlik şahsında isyan ettiğimiz işte bu tarihsel mahkumiyettir. Bu kadar büyük bir acı ile karşılanmasının nedeni budur. Edebiyat konusu olmasını da bununla bağlantılı ele alıyorum. Truva’da Hektor’un ölümü neden acıdır? Çünkü bir halkın kaderi vardır. Orada bir halka biçilen trajik sonu görürsünüz. Bir halkın yazgısının bir kahramanda kaybedileceği veya kazanılacağı zamanlar vardır. Önderliğimiz bunu “tarih bir anda ve bir kişide çözülür” diye özetledi. 15 Şubat günü yaşananlar bir tarihin sonucu ve sebebidir. Bazıları bu değerlendirmenin içeriğini anlayamıyorlar. Ya hayatın diyalektiğini bir takvim yaprakları gibi birbirinden ayrı ve zamanı geçince koparılıp atılacak yerine yeni yapraklar asılacak gibi algılıyorlar. Veya Kürtlere bu tarihsel yazgıyı çizenler tarafından satın alınmış, yürekleri bu gerçeği hissedemeyecek kadar donmuş ve hissizleşmiş bir biçimde yaklaşıyorlar. Gorki, böylesi insanları bir romanında anlatırken “yüreği öylesine donmuştu ki, batan iğneleri hissetmiyor, yüreğine dökülen gül yaprağı soluyordu” demişti. Evet, 15 Şubat komplosunun sahipleri böyle insanlardı. Dostluğun, adaletin, aynı kaderi paylaşan halktan olmanın anlamını bilemeyecek kadar yüreği donmuş insanlar, çıkar çevreleri rol aldılar.
Edebiyat ancak mekan ve zamanın fotoğrafını beraber vermelidir. Zaman ve mekan görmediğimiz ancak anlam savaşı ile anlaşılacak bizi, kaderimizi sessizce yöneten bir gizi taşırlar. Çünkü ikisi bir araya getirilmezse hakikatin ve adaletin ayak izleri bulunamaz.
Yıl 1999. Sahne Ortadoğu. AB- ABD- İsrail başrollerde ikinci roller Yunanistan, Türkiye ve Suriye arasında bölüşülmüş.
Neden? Bir çağ savaşı var. Krallar ve tanrılar buyruklarına karşı gelenleri cezalandıracaklardır. Kral ve tanrının yanında secdeye varmayan baş kesilecektir. Kanun budur.
Kapitalizm, Ortadoğu’da zaferini ilan etmedikçe ezel-ebed olduğunu ispatlayamaz. Hakikat ve hakikatten sapmanın yeridir Ortadoğu. Yine Önderliğimizin güzel ifadesi ile “hayırsız evladın” bu topraklar ile hesaplaşması henüz bitmemişti. Doğduğu şeyi kendisine benzetmeliydi. Ortadoğu kendisine benzemedikçe, kendisine boyun eğmedikçe kapitalist modernitenin tek ve sonsuz olduğu düşüncesi kazanamazdı. Ezel-ebed olduğunu Ortadoğu’da ilan edecekti.
Kimler karşı duracak, kimler savaşacaktı buna karşı? Mısır’ın yüreği donmuş lideri Hüsnü Mübarek mi? Hayır. Türkiye ise asla kendisi olmaması gerekenlerdi. Ortadoğu’da kendine biçilen rol gereğince sürekli restore edilmeliydi. Kürt kapanına daha kuruluşunda kapılmıştı o da. İran ve Irak müdahale listesindeydiler. Ve kapitalizmin yeni küreselleşme hamlesine karşı koyacak güçleri yoktu. Despotizm ulus devlet ve milliyetçilik kapanının içindeydiler. Oyunu bozamazlardı. Oyunbozanlar belliydi. Dağ Kürtleri. İşte mekanın anlamı.
Sümer yazıtlarında bile dağdan gelenlerin anlatıları vardır. PKK hareketinin 80’lerin sonundan itibaren gösterdiği direniş ve dağa tutunmuş olmalarının Sümerlerin maskeli tanrıları örtük kralları kadar korkutuyordu çağın tanrı ve krallarını. PKK Kürtlere biçilen rol dışında bir kimlik yaratıyordu. Özgür Kürt, nasıl kendim olurum diye soran Kürt.
PKK’nin pratiğinin takibinin ardından 90’lı yılların başında kesilecek bir baş olduğuna karar verildi. Bunun için 1992 yılında ABD, İsrail ve Türkiye arasında bir kararlaşma yaşandı. İktidar oyunlarında tacı giymek için her zaman ihanet edenlerin yardımına ihtiyaç vardır. Güney Kürdistan’daki siyasetin iki büyük temsilcisi KDP ve YNK bu role dünden taliptiler. Böylelikle oyuncular tamamlanmıştı. Özellikle İsrail ve Türkiye’nin 96 yılında anti terör ittifakı planların ön adımları idi. Tüm bunlar sürecin startı olarak verildi. PKK’nin manipüle edilemeyeceği ve gerilla direnişinin tüm ortak arayışlara rağmen bitirilemeyeceği anlaşılınca Prometeus hakkında alınan karar bu defa Önderliğimize biçildi.
Gerçekten eğer tarihle kıyaslarsak 15 Şubat komplosuna giden günlerin hepsine tarihte bir karşılık bulabiliriz. Ama 1999 yılının koşullarını da yakından görmemiz gerek. Sistem krizini atlatamıyordu. İktidar oyununda nötr durum yoktur. Sistemin genişleyememesi, derinleşememesi, bitmesi demektir. Ortadoğu dışında genişleme ve derinleşme alanı da yok. Engeller ortadan kaldırılmalı. Ortadoğu sisteme hizmet eder hale gelmeli. Bugünden bakınca bunun izahı daha kolaydır. En küçük bir örnek verecek olursak, bugün Kerkük’ten yumurtalığa çekilen enerji boru hattı öyle bir örülecek ki Avrupa’nın tüm enerji ihtiyacını karşılayabilecektir. Bu Rusya’nın devreden çıkması demektir. Bunu yapmak için Kürtlere ihtiyaç var.
Türkiye Cumhuriyeti, 2. Dünya Savaşı sonrası aldığı jandarmalık rolünü bu defa ılımlı İslam’la oynamalıydı. Nasıl değiştireceklerdi 80 yıllık kimyasını Türkiye Cumhuriyeti’nin? Kürt kartı ile Kürtlerin ellerinde kart olmasına engel kim? PKK. Şunu açık seçik söylemeliyiz eğer PKK milliyetçilik yapsaydı, eğer ulus devlet taraftarı olsaydı ve yap dendiği zaman büyük sivil eylemler yapsaydı, 15 Şubat komplosu olmayacaktı. Sorun gerçekten tanrı buyruğu dışına çıkmaktır. Anlamak adalettir. Hakikat anlam arayışıdır. 15 Şubat’ın romanı binlerce yıllın romanıdır.
15 Şubat komplosunun boşa çıkarılmasında neler etkili oldu?
Tüm komplo oyunları Önderliğimiz etrafında döndü. Çünkü PKK direnişi ile somutlaşan özgür Kürt seçeneği de Önderliğimiz etrafındaki bir mücadeleydi. Bu nedenle hem komployu hem nasıl boşa çıkarıldığını anlamak içinde Önderliğimizin hakikat için verdiği kavgayı anlamakla anlaşılabilir. Gerçekten de bir gün Önderliğimizin romanı yazılacaksa adı “hakikat yolunda bir hayat” olmalı belki de. Yaşamı hakikatin izini aramaya adanmış. Önderliğimiz kendi yaşamını anlatırken şüpheciliğe ve bunun yarattığı bir sonuç olarak da hiçbir şeye teslim olmamaya çok büyük yer verdi. Zaten bu özellikleri ile yaratılan enerji etrafındaki hareketi teslim alınamıyordu. Hiçbir şeyi mutlak kabul etmeme, hep oluşum anında gibi davranmak hep daha derine ve daha genişine ulaşma istemi zapt edilemeyen bir enerjiye dönüşmüştü. Sürekli akan bir nehir gibi büyüyen, kendi yolunu açan, sürükleyen ve zapt edilemeyen.
Ve komploda esasta yine Önderliğimizin bu hakikate odaklanmış yaşam yürüyüşü ile yakından bağlantılı. Öl deseydi binlerce insan gözünü kırpmadan ölecekti. Ama demedi. Hatta birçok insan bunu demesini bekliyordu. Sonu ne olacağı bilinmeyen ölmeye öldürmeye dayalı bir direnişe hayır dedi. Ama teslim olun da demedi. ‘‘Ya özgür yaşam ya ölüm’’ dedi. Bilinen daha önce denenmiş yolları denemedi. Yeni bir yol açtı. Eğer 15 Şubat komplosu tüm uluslararası gücünü ekonomik, siyasi, askeri ve diplomatik alanda seferber etmesine rağmen bugün istediği başarıya ulaşmamışsa nedeni bu açılan yeni yoldur.
Bu yolu 15 Şubat komplosu sonrası geliştirdiği savunmalarından adım adım takip edebiliriz. Önce siyasi bir karar verildiğini görüyoruz. Halkların boğazlaşmasına giden milliyetçi yol reddedildi. Komplonun altında yatan tarihi nedenleri çok iyi tespit etmişti Önderliğimiz. Bunun için önce Türk ve Kürt halklarının gelinmesi istenilen noktaya gelmeyi engelledi. Demokratik Cumhuriyet projesi bunun ilk adımıydı. Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru adlı savunmada sistem analizine giriş yapıldı. Tarihin günümüze nasıl yansıdığını ve iktidarın, devletin yol açtığı sonuçları irdeledi. Fakat komplo devam ediyordu. 2003’te sistemsel bir çıkışın yolunu açtı. Bir halkın savunması felsefe ve bilgi yapısında bir devrimdi. Bir düşünce sistemi pozitivizm ve determinizm yol açtıkları ulus devlet başta olmak üzere siyasal ve sosyal olgularla beraber yenilmişti. Bir toplumsal sistem öneriliyordu. Yeni yolun köşe taşı demokratik toplumun inşasıydı.
Son olarak demokratik uygarlık manifestosu ile yeni bir toplum kuruluşundan kaçınılamayacağı görevi netleştirildi. Öyle zannediyorum ki bu daha çok tartışılacaktır.
Enerjisiz madde yoktur. İkisi birbirini koşullar. İşte on bir yıldır yazılan savunmalar hala komploya karşı koyabilme gücünü veren ve onların istedikleri başarıya ulaşmasını engelleyen enerjimizin kaynağıdır. Sınırlı anlama ve uygulama gücümüze rağmen bugün herkesin komplo ardından bir iki yılda dağılacak diye beklediği PKK, Ortadoğu’nun alternatif gücü ise nedeni Önderlik paradigmasının verdiği enerjidir.1 Haziran atılımı ve sonrası yaşananlar bu enerjinin maddeleşme istemidir. 1999 sonrası şehit düşen yiğit insanlarımız, hiç gözünü kırpmadan elinde silah, dağdan dağa gezen gerilla hareketi bu enerjinin yaşama, Kürdistan’a akışıdır. Nudalar, Sorxwinler, Nucanlar bir halkın yeniden dirilişi ve bir toplumun yeniden kuruluşunun simgesidir.
Başta da değindiğim gibi bu süreçleri Önderliğin kişiliğinden bağımsız ele almak mümkün değildir. İmralı’da bu kadar direnmek kuru bir direniş değil üreterek direnmek Önderliğin, hakikate ulaşmak ve hakikati bu kez Kürt kimliği ile yaşanılır kılmak içindir. Bunun için 15 Şubat komplosu hakikat arayışına vurulmak istenen bir zincirdir. Bu komploya karşı Önderliğin direnişi de hakikate vurulan beş bin yılık zincirleri kırma savaşıdır. Amaç bu kadar büyük olmasaydı İmralı’da on bir ay bile dayanılamayacağını dost düşman herkes bilmektedir
Eğer hakikate vurulmuş zincirler parçalanacaksa önce kadın üzerindekilerin parçalanması gerekirdi. Çünkü o zincirlerin ilkiydi ve tüm zincirler kadında önce denenmiş daha sonra hakikatin tüm parçalarına vurulmuştu. Önderliğimizin baştan beri yaptığı kadın için bir tarih yazma veya kadınlara kendi tarihini yazma fırsatı vermekti. Bu çalışmayı Önderliğimiz “destansı çalışmam” diye andı. Kadın özgürlüğü çalışmasının ilk dörtlükleri yazılmış fakat devamı getirilmesi gereken bir destan olarak ele alınmalıdır. Önderliğin ilk cümlelerine bin bir özen gösterdiği her bir dörtlüğe militan ve kahraman yaratarak anlam kazandırdığı destanın da ozanı olmadan yaşayamayacağına inandı. Ozan destana, destan ise ozana özlem duyuyordu. İlk tepki Önderliksiz yaşam olmayacağını ortaya bedenini koyarak göstermek oldu. Rojbinler, Dilanlar, Bermaller, Zin ve Şehristanlar ozana duyulan özlemle yangın oldular. Komplodan 7 yıl sonra bile Viyan Soran özlemden yangına giden yolun yolcusu oldu. Bu işte ozanla destanın ayrılmazlığıdır.
Kadın militan yapısı açısından komplo sonrası zorlu bir süreç olarak geçti. Bunu birçok boyutta ele almak mümkün. Hem erkek egemen yaklaşımlardan kaynaklı hem kadının özgürlük, örgütlülük ve Önderlik algısındaki yetersizliklerden kaynaklıydı bu zorlanmalar. Bugünden o zamana baktığımızda hatalar daha nettir. En azından kadın hareketi olarak şu gerçeği çok yoğun olarak yaşadık; kadın özgürlük mücadelesi mücadelelerin en zorudur. Bunun için en büyük ciddiyeti, örgütlülüğü ve özgür yaşam ısrarını göstermek gerekiyor.
Şimdi komplonun 16. Yılında, karşısında mücadele ettiğimiz gerçeği daha iyi tanıyor ve biliyoruz. Şunu da görüyoruz; komployu büyük oranda gerilettik, ilk projeler yenildi. Ama tümden bitirilemedi. Çünkü komplocu güçler de sistemlerini var etme mücadelesi veriyor. Bu bizim için şu anlama geliyor. Daha radikal bir mücadeleye ve sistemsel bir mücadeleye ihtiyacımız var. Kapitalizm ve modernitesi kendini var etmek için bizi yok etmek istiyor. O zaman mücadelemizi kapitalizmin ve modernitesinin tüm yaşamı bilme, üretme ve tüketme kalıplarına karşı yürütmek zorundayız. Kürdistan’i bir dilde, doğulu bir renkte antikapitalist ve antimodernist olacağız. Yeni yoldan yani demokratik uygarlığın yolundan yürüyeceğiz. Bizi komplo karşısında başarıya götürecek şey budur. Kendi romanımızı yani halkımızın, kadınların ve dağın romanını ancak böyle yazabiliriz. Bu romanda komplonun 18. yılı olmamalı. İmralı kayalıklarında çağdaş Prumeteus’un 18. yılı olmamalı. 18. yıl özgürlük yılı olmalıdır. 2015 yılının 15 Şubat’ını özgürleşmiş bir Önderlikle geçirmek umudumuzdur. Bunun için gerekli anlama gücü, yapma gücü ve başarma gücünü yaratmak bizim elimizde. Hepimizin bu temelde komplonun 17. yılına anlam katacağına inanıyorum. Bu yıl 15 Şubat’ta yüreğimizden hep şunu söyleyeceğiz “Ya Önderlikle Ya Asla”.