Ayten AMED
Yeşile çalan gözleri nasıl da mavi bakıyor bugün. Yılların özlemini sırtına almış yürüyor Ovacığa. Bak ışkınlar zamanı. Bak, akıyor yine yeşil yeşil Munzur gözelerin. Süzülerek gelen kuş sürüleri kanat çırpıp uçmaktan yorgun. Özgürlüğe kanat çırpan martılar yeşil akan gözelere dalmışlar. Seni bekliyorlar, onlar da seni karşılamak için sıraya dizilmiş. Seni sınırsızlığa, sonsuzluğa uçurma yarışında kumrular. Adını söylüyor tüm ülke. Seninle yaşam buluyor, seninle nefes alıyor tüm doğa.
Asi, hür ve dik duruşunla seni Şekife çıkarken hatırlıyorum.
En çok sevdiğin Piro ve Herekol seni bekliyor umutla, sevgiyle. Pîro’dan doğan güneşi karşılarken ki gülümseyişini hatırlıyorum yıllar öncesine uzanarak. Hüzün ansızın kapımı çalma yarışındayken yeşil bakan gözlerine takılıyor gözlerim. Bir yanın geleceğe bakmamı söylerken diğer yanın sensizliğe alışmamamı fısıldıyor. Sensizliğin girdaplarında dolanırken, fenalaşıveriyorum birden. Yokluğuna alışmak ağır geliyor. Yine gülümseyerek geleceğin o an’ı bekliyorum dört gözle.
Bak, yine seni sayıklamaya başladı rüyalarım. Hasret ve özlem kokan Munzur’a mı serzenişlerim, yoksa seni anlamaktan uzak kalan yüreğime mi? Sızıyor yüreğimin kuytuluklarına sensizlik. Hüznün işgali altında toprağa düşerken, senden bir yudum sevda, ülke aşkına dönüşüyor. Dağ seni sayıklarken, zindan direnişinle sarsılıyor. Munzur Dicle’nin sessizliğini hırçınlığıyla bozmaya çalışıyor. Milyonlar Amed meydanında seni karşılıyor. Düşman heybetli duruşuna yenik, Amed senin gibi bir direnişçiye ev sahipliği yaptığı için gurur duyuyor tarihiyle. Tarihine yaraşır bir karşılama yarışında. Seni bağrına basmaya hazırlanan milyonlar tek yürek, tek ses seni ve sana olan bağlılığını haykırıyor. Ve çığlığa dönüşüyor direnişin Amed kalesinde.
Paris sana ihanetin utancında. Dersim senin gibi asi ve hür bir kızı zamansız bağrına basmanın şokunda. Dersim de benim gibi seni böyle ansızın karşılamaya hazır değildi biliyorum. Bugün Munzur’un isyankârlığıyla Dicle’nin sessizliğinin buluştuğu noktada seni arıyorum. Nasıl ki Munzur’a hüznü katan sensizliğin ise Dicle’yi hırçınlaştıran da senin asi duruşun ve destansı direnişindir.
Sensiz geçen zamanlara inat, seninle geçirmeye çalıştığım an’ları hayal ederken kendimi Paris sokaklarında dolanır bir şekilde buluyorum. İhanetin kol gezdiği, güvensizlik kokan bu sokaklarda yapayalnız ve kimsesizliğime, sensizliğime ağlıyorum. Seni benden çalan, tarihsel köklerimden koparan ve kadınca yüreğimi benden alan o geceye uzanıyor düşlerim. Soğuk bir kış gecesinde yüreğimi titreten karın soğuğundan mı, seni bir daha görememekten mi bilemiyorum, ama yüreğim ürperiyor. Karın yağışına dalarken, soğuktan titreyen ellerimle sana dokunmaya çalışıyorum. Yanı başımda duran gülümseyişine dalıyorum apansız. Tüm canlılığıyla dururken resmin karşımda, nasıl olur da unutabilirim senin yıllara meydan okuyan duruşunu! Ve keşkeler yine sarıyor beynimi. Keşke diyorum, keşke alabilseydim zamanı geriye ve doyasıya sarılsaydım ince boynuna, koklayabilseydim Dersim kokan saçlarını.
Kalemim seni yazamamanın mahcupluğunu yaşıyor. Yüreğim seni yoldaşça hissedememe ve yaşayamama utancında. Ben kadın özgürlük tarihini sende, seni ise bugün Dersim’in doruklarında, Munzur’un hırçınlığında ve Dicle’nin sessizliğinde arıyorum. Paris’in ihaneti hançer gibi saplanmışken yüreğime, özgürlük ideasından geri adım atmak olur mu? Hala çıkmamışken açığa ihanet, yarım kalmışlıklarımla yoldaş olamam sana. Her biri ayrı ayrı seni fısıldıyor kulaklarıma. Fısıltıya dönüşen çığlıklar eşlik ediyor yeni yaralarıma. Munzur kadar hırçınım, Dicle kadar sessizim yokluğuna. Biliyorum tarih sensin, sen tarihsin bugün. Ve bundan sonra da seninle geçecek bu tarih.
Sonsuzluğa uzanan hayallerinle hep yeşil bak Munzur’a, Dersim’e. Yeşil bak ki, hep yeşil aksın Munzur’lar, sevdalı bakabilsin bu gözler. Hüznün işgali altında kalmasın yürek, keşkeler çalmasın ansızın kapımı. Yokluğun, kimsesizliğin diğer bir adıdır. Yıllara meydan okuyan duruşunla, direnişinle hep yanı başımda duracaksın.
Dicle de benim gibi öfkeli. Dicle’nin öfkesi seni koruyamaması, benim öfkemse sana layık olamamadan. 12 imamlar semaha dururken; daha doğmamış bebeler senin gibi tarih olmuş bir kadının adını taşıma yarışında. Bir SARA’dan bin SARA’ya dönüşüyor ağlayan bebelerin çığlıkları. Anaların feryatları Kürdistan dağlarında bir melodiye dönüşüyor böylece. Ve tarih Sara’ya Sara tarihe dönüşüyor.