Asi Zagros dağlarının bizi bir anne gibi bağrına alan görkeminde bir takım kadın gücü şeklinde konumlanmıştık. Kalın kar örtüsünün esaretinden kurtulan Zagros’ların zirveleri hala beyaz gelinliğini soyunmasa da vadilerin de yaşam buram buram ilkbahar kokuyordu. Diğer canlılar gibi bizlerde yaşamın telaşına kapılmıştık. Erkek arkadaşlar zirvesi karla kaplı tepeyi tutmuştu. Çünkü ilkbahar demek artık bizler için düşmanın kapsamlı operasyonları demekti. Bizim kadın takım gücümüz ise noktada kalmıştı. Kadın özgürlük çizgisini anlamamadan dolayı gerillanın içinde kadın yapamaz ve kadınlara güvenmeme gibi yaklaşımlar çıkıyordu. Bu yaklaşımlara rağmen dayatmalarımız sonucu kadın arkadaşlar olarak tepeye gidip, olası düşman operasyonuna karşı güvenliği sağlamaya çalıştık.
Tepede henüz konumlanmıştık ve bir arkadaş: ‘Ses geliyor’ dedi. Biz de karakollar yakın olduğundan askerlerin sesidir diye düşündük. Ancak sesin nereden geldiğini de netleştiremedik. Sonrasında nöbeti devrederken bazı sesler duyduğumuzu fakat netleştiremediğimizi söyledik. Noktadaki arkadaşlar sese daha yakın olduğundan ötürü düşmanın indirme yaptığını ve tepeyi çembere almaya çalıştıklarını fark ediyorlar. Askerlerin indirme yaptıkları yer ile kaldığımız tepe birbirine çok yakın olduğundan askerler neredeyse noktamıza ulaşmak üzereydi. Onların bu sızma girişimini daha fark edememiştik. Fakat noktanın yerini bilmedikleri için askerler de bizi fark etmemişti.
Askerlerin noktaya doğru harekete geçtiğini ilk Delila arkadaş fark etmişti. Arkadaş soğukkanlı davranarak hem gereksiz bir paniğin önüne geçmiş hem de plansız hareketin önünü almıştı. Zaten arkadaş savaş da pişmiş oldukça tecrübeli bir komutandı. Kadın arkadaşlar uyuyordu. Delila arkadaş sessiz bir şekilde panik yapmadan arkadaşları tek tek uyandırdı. Uyku mahmuru gözlerimize bu uğursuz operasyon bir kabus gibi gelmişti. Bunun sırası değildi. Hemen toparlanıp tedbir almamız elzemdi. Arkadaşlar uyandıktan sonra Delila arkadaş bizlere: ‘Düşman noktaya girmek üzere hemen noktayı terk edeceğiz. Herkes kendisini aşağı bırakacak’ dedi. Kadım takım gücümüz geri çekilmeye çalışırken Kobra helikopterlerinin seri doçka atışları ve roketleri de etrafımızda bitmeye başladı. Kobra helikopterlerinin seri atışları gecenin sessizliğini yırtıyordu. Sorun sadece o da değildi. Askerler de bıraktığımız tepede mevzilenmiş gücümüzü ateş altına almıştı. O koşulda kayıp vermemek için tek seçeneğimiz manevramızın kurallarına sıkı sıkıya bağlı olmaktı. Böylece kendimizi koruyacaktık.
Tam dört saat boyunca noktamızı Kobralarla vurdular. Günde doğmak üzereydi. Ve biz henüz tehlikeden kurtulmamıştık. Karşımıza düşen karakollardan ise üzerimize havanlar yağıyordu. Bu yoğun ateşin içinde kaldığımız için çok fazla geri çekilememiştik. Böylesi ağır bir saldırının altında zorlanıyorduk. Bunu tabur gücümüz de fark etmişti. Bu yüzden bizi savunmak için karşımıza düşen tepeye gidip, görüntü vererek bombardımanı üzerlerine çekmeye çalışıyorlardı. Bizim saldırıdan kurtulmamız için böyle bir yönteme başvurmuş, güvenliğimiz için hayatlarını bilinçli bir şekilde ortaya koymuşlardı. Arkadaşları için kendini feda etme, arkadaşı zor durumdayken o zorluğu paylaşma, hareketimizin doğasında yazısız ahlaki ilkelerdi.
Kadın arkadaşların hepsi çok gençti. Bu yüzden daha temkinli yaklaşıyorduk. ‘Kadın arkadaşlar yapamıyorlar’ diyen sözleri işitmemek için Delila arkadaş büyük bir çaba sarf ediyordu. Delila arkadaş bize: ‘Moralinizi bozmayın ve panik yapmayın. Biz kazanacağız. Buradan sağlam çıkacağız’ diyordu. Kadın arkadaşlar olarak hiç kayıp vermek istemiyorduk. Neticede takım gücümüzde sarsılmaz sevgi bağları oluşmuştu. Adeta herkes birbirinin canını, ruhunu taşıyor gibiydi. Mesafeli bir şekilde geri çekilmeye çalışıyorduk. Düşman çemberini kırmamıza ramak kalmıştı. İki üç dakika içinde kendimizi tepenin diğer tarafına biraz da olsa verebilsek düşmanın saldırılarının etkisi kırılacaktı. Çünkü denetimlerinden çıkacaktık.
Tepenin diğer tarafına geçmek için aşmamız gereken boğazı mesafeli bir biçimde ikişer, ikişer kesecektik. Sayımız oldukça fazlaydı. Oldukça sızmalı bir şekilde ve kesinlikle görüntü vermeden boğazı aşıp düşman gücünün operasyon çemberinden geçmemiz gerekirdi. Helin arkadaşla beraberdim. Genç olduğum için arkadaşlar benimle çok ilgileniyordu. Gerilla yaşamına uyum sağlamam ve örgüt yaşamını öğrenmem için yoğun çaba sarf ediyorlardı. Helin arkadaş düşüncesi, duruşu, sözleri ve şakalarıyla arkadaşlara dağ koşularını sevdirip, öğretmeye çalışıyordu. Birden arkadaşlar yanımdaki Helin arkadaşa: ‘Diğer manganın yanına gitmelisin. Onlarla hareket etmelisin’ dedi. Helin arkadaş Mardin’in Derik ilçesindendi. Coşkulu, heyecanlı, moralli bir arkadaştı. Düşman çemberinin içinde ve yoğun bombardımanın altında arkadaşlara moral veriyor bize: ‘Korkmayın, hiçbir şey olmayacak’ diyordu.
Helin arkadaşın sırt çantasında B7 roketatarının roketleri vardı. Yani çanta boyunu aşıyordu. O daha yanımızdan ayrılmadan ben ona: ‘Heval Helin diğer tarafa geçtiğin esnada iyice eğilmen gerekir. Yoksa çanta seni deşifre edecek. Eğer çanta mermilere hedef olursa roketler patlar’ diye uyarıda bulundum. O da bana: ‘Hayır hayır bana bir şey olmaz. Merak etme, düşmanı boşa çıkaracağız’ dedi.
Mesafe kısa olmasına rağmen Helin arkadaş tam boğazı geçeceği esnada düşman ateşinin içinde kaldı. Fakat korktuğum başıma geldi. Mermiler roketlere isabet edince roketler patladı. Arkadaşlar ona seslendi. Ama ondan hiçbir ses duymadık. Helin arkadaşı oracıkta yitirdiğimizi anladık. Helin arkadaşın şehadetinden hepimiz çok etkilendik.
Yoldaşlık aşkımız ve inancımız kadar
Kadın arkadaşlar olarak kendi kendimize yetiyorduk. İlk defa kadın gücü olarak eylemlere gidebiliyorduk. Özgün tepeye gidiyorduk ve arkadaşlarımızın güvenliğini sağlıyorduk. Helin arkadaşın şahadeti bize ağır geldi. Zaten kadın gerillalar olarak bir arkadaşa bir şey olduğunda -yaralandığı zaman ya da şehit düştüğü zaman- duygusal bir yaklaşım sergiliyorduk. Direk hepimiz arkadaşın üzerinde toplanmaya çalıştık. Ama Delila arkadaş soğukkanlı olduğu için Helin arkadaşın başında toplanmamıza ve arkadaşı o şekilde görmemize izin vermedi. Arkadaşlar naaşı sağlam bir yere aldı. Erkek arkadaşlar gelip arkadaşın cenazesini kaldırdı.
Helin arkadaşı çok seviyorduk. Böyle kısa bir mesafede şehit düşmesini kendimize yediremiyorduk. Onun dışında bütün arkadaşlar o boğazı kazasız belasız aşmıştı. Geride sadece birkaç arkadaş kalmıştık bu durum da ister istemez bizi çok etkilemişti. Ölüm zamansız ve erken gelmiş canımızdan can almıştı. Zorlu koşullar sağlam manevi bağlar örmüştü içimizde. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz demekti. Yoldaşlık aşkımız ve inancımız kadar bize enerji veren başka bir gıda yoktu. Açlık, susuzluk ve yorgunluk irademiz karşısında önemsiz şeyler olarak kalıyordu.
Helin arkadaşın vasiyeti ise hiç aklımdan çıkmıyordu. Arkadaşlar cansız bedenini toprağa verecekti. Ben arkadaşlara annesinin kefiyesinin çantasında olduğunu söyledim. Çünkü Helin arkadaş bize: ‘Eğer şehit düşersem annemin kefiyesini baş ucuma bırakın’ demişti. Bende arkadaşlara: ‘Annesinin kefiyesini baş ucuna bıraktınız mı’ diye sordum. Çünkü arkadaşın vasiyetiydi. Her seferinde Helin arkadaş annesinin kefiyesinden söz ederdi. Bu vasiyetini yerine getirmek ise biz yoldaşlarına düşerdi.
Yoğun bir savaş sürecinin içindeydik. Hayatlarımızın her bir anı savaşın gerçekliği ile mazimize anılar biriktiriyordu. Bizler ise düğüne hazırlanır gibi kendimizi eylemlere hazırlıyorduk. Arkadaşların moral ve motivasyonu çok yüksekti. Askerlerin bizi çembere alacağı o tepeye gitmeden önce Helin arkadaş takım gücüne: ‘Herkes hazırlığını yapsın. Ayrıca arkadaşlar temizliğine dikkat etsin. Şehit düştüğümüzde düşman cenazelerimizin üstüne gelirse üstümüz başımız temiz olsun’ diye uyarılarda bulundu. Zaten bir göreve veya eyleme gittiğimiz zaman daima elbiselerimizin temiz olmasına dikkat ediyorduk.
Yoğun savaş koşullarından ötürü su kaynaklarının başına gidip temizliğimizi yapamıyorduk. Bu zamanla gerilla gücünde kimi aşınmalara ve alışkanlıklara yol açmıştı. Köy toplumu olan Kürt kavminin evlatlarıydık. Ama içimize köyün temiz yanlarının aksine sistemin de yönlendirmesi ile köylü kurnazlığı bir anlayış olarak içimize sirayet etmişti. Bu anlayışa göre üst baş temizliği çok önemli değildi. Oysaki Önderlik sahasından gelen arkadaşlar temizliğe çok dikkat ederdi. Önderlik özellikle temizlik için de arkadaşlarla ilgilenirdi. Ve temiz olunması gerektiğini öz ne ise biçiminde o olduğunu dile getirirdi. Bu yüzden kadın ve gerilla olduğumuz için temizliğe daha fazla önem vermemiz gerektiğini Helin arkadaşta her seferinde dile getirirdi.
Helin arkadaş kadın rengiyle yaşama sahip çıkardı. Birlikte o kadar yaşadığımız zamanlar oldu. Yaşadıklarımızı düşündüğümde kendimi hep sorguluyorum. Şehit arkadaşları düşününce ne yapabiliriz? Şehitlerimize nasıl sahip çıkabiliriz?
Şehitlerimizin bize bıraktıkları vasiyeti yerine getirmek ve onurlu yollarının takipçisi olmak için üzerimize düşenleri yerine getirmeliyiz. Her şehit arkadaşın gülüşünde büyük bir moral ve coşku vardı. Şehit gerçeğini doğru kavramalıyız ve doğru sahip çıkmalıyız. Birçok şehidimiz oldu. Bazı arkadaşlarımızın sicil bilgileri bile bilinmiyor. Şehit arkadaşlarımızı yazmalıyız. Çünkü kahramanlıklarını ve direniş destanlarını tarihe mal etmeli ve anılarına layık olmalıyız.
Mizgin Zagros