PAJK Koordinasyonu
İçinde olduğumuz dönemin Büyük Ortadoğu Projesinin hayata geçirilişinin ilk adımı Önderliğimize yönelik yapılan operasyonla başlamıştır. Irak’ın, Afganistan’ın işgal senaryoları ve planları da Önder APO’ya karşı yapılan komployla bağlantılıdır. Küresel güçler bir alana müdahale etmek için önce söz konusu olan alanda, çelişkili ve çatışmalı durumlar yaratarak zemin oluştururlar. Ardından her türlü oyunlarla, komplolarla dolu projelerini devreye koyarlar.
Tarih boyunca egemen güçlerin kendi sistemlerini ayakta tutabilmek için başvurdukları ve vazgeçemedikleri yegâne anlayışları komplocu anlayış ve yöntemleri olmuştur. Dünya savaşları, toplumsal bozulmalar, ekolojik ve ekonomik dengesizlikler, cinsler arası eşitsizlikler, ahlaksal ve kültürel yozlaşmalar bu zihniyetin ürünüdür. Kapitalist modernitenin hegemonik karakter kazanmasıyla birlikte bu anlayış daha da derinleşti. Kapitalist modernitenin her alanda olduğu gibi kendini sosyal alanda da yeniden inşa etmesi toplumun doğal dokusunu ters yüz ederek derinden etkilemiştir. Tüm uygarlık sistemlerinde bu husus çok açık bir biçimde görülmektedir. Hegemonya sadece bazı alanlarla sınırlı kalmaz; toplumsal yaşamla ilgili her alanda kendisini kurumlaştırmaya çalışır. Her türlü müdahale ve şiddet olgusunu devrede tutarak kendi yöntemlerini meşrulaştırır. Tıpkı günümüzde Mısır, Libya, Suriye ve tüm Ortadoğu ülkelerinde uyguladığı yöntemler gibi. Egemenlikli sistem kendi meşruluğunu kabullendirmek için güçlü ideolojik araçlar ve çelişkiler geliştirir. Bu tür yöntemlerle kendi sisteminin gelişimi önünde engel olarak gördüğü her bir düşünceye, oluşuma ve varlığa karşı yoğun saldırıya geçer. Kapitalist modernist sistem kendi karşıtına yaşam hakkı tanımaz; her bir oluşumu ya kendine dahil eder ya da onun tüm yaşam olanaklarını ortadan kaldırır. Bunun için her türlü oyun ve komplo siyasetini ve tesisini geliştirir. Yüzyıllardır halklara derin acıları yaşatan, büyük kültürel, sosyal, siyasal katliamları gerçekleştiren, her türlü savaş ve şiddeti reva gören küresel kapitalist sistem, geliştirdiği ulus devlet zihniyeti ile dincilik, bilimcilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilik anlayışını temel alarak ve bu anlayışı her yerde işleterek toplumu sürekli kavgalı ve çatışmalı bir pozisyonda tutmuştur. Ortadoğu’da savaşın büyük oranda sürekli var olmasının, halkların şiddet sarmalına sürüklenmesinin kaynağında Gladio-NATO eksenli yürütülen komplo zihniyeti vardır. Bu anlamda gelişen komplocu yönelimleri bütün yönleriyle ele almak, komplocu güçlerin büyük amaçlarının anlaşılması ve boşa çıkarılması açısından önemlidir. Bütün insanlık değerlerine, Ortadoğu halklarına, hareketimize, Önderliğimize saldırılar aynı merkezden yönlendirilmekte ve geliştirilmektedir.
Uluslararası komplonun her bir aşaması hem Önderliğimize hem de Ortadoğu halklarına karşı paralel olarak başlamıştır. Önderliğin esaretinden önce Önderliğin Suriye’den çıkmaya karar vermesinin temel nedenlerinden biri Suriye eksenli planlanan bölgesel saldırıyı engellemek olmuştur. Önderliğimizin esaretinden sonra ABD’nin Ortadoğu işgali resmen başlamıştır. ABD ve AB devletleri tarafından işgal edilen Ortadoğu coğrafyasında her gün yüzlerce insan katledilmekte, onlarca yerleşim alanları yakılıp yıkılmakta, sayısız insan zindanlara atılarak her türlü işkence ve saldırılara maruz kalmakta, kadınlara her türlü işkence edilmekte, tüm doğa güzellikleri tahrip edilmekte ve katledilmektedir. Özcesi Ortadoğu alanı, halkları bir bütün olarak şiddetli bir biçimde sömürülmekte ve vahşice tüketilmektedir. Sömürgeci zihniyet bu saldırı konseptiyle esas olarak iki hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır. Birincisi, toplumdaki tüm kesimleri iç çatışmayla meşgul ederek ( Filistin- İsrail benzeri) bölgede yaratılan krizleri ve sorunları canlı tutarak bölgedeki varlığını daimi kılmasıdır. İkincisi, halkların toplumsal ve kültürel öz değerlerini başkalaşıma uğratma ve bununla kendi sistemini kalıcılaştırmayı amaçlamaktadır.
Ortadoğu’da statükocu güçlerin değiştirilmesini talep eden ve bunun için demokratik eylem ve etkinlikleri geliştiren halkın başkaldırısını doğru yönlendirmek, bölge halklarının özgür, eşit ve demokratik bir ortamda yaşayabilmesi için önem taşımaktadır. Ortadoğu halklarının demokratik değişim talepleri doğrudur. Öz bilinç, öz savunma, öz eylem çerçevesinde gelişen demokratik tepkiler yerindedir. Ancak mevcut durumda demokratik halk tepkilerini de içeren Arap halklarının tepkisi ABD’nin başını çektiği komplocu güçler tarafından suiistimal edilmekte ve kendi çıkarlarına göre yönlendirilmektedir. ABD bu durumdan yararlanarak sisteme karşı direnen güçleri de tasfiye etmekte ve Ortadoğu’yu yeniden kendi düzenini yaratmanın zemini haline getirmeye çalışmaktadır. Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesi, yine birçok siyasetçinin, sanatçının, inanç önderlerinin sürgün edilmesi, ceza evlerine konulması bu amaçla yapılmıştır. Önderliğimize yapılan ağır saldırılar bu amaçladır. Halkların öz değişim dönüşüm süreçlerini uluslararası komplocuların kendi çıkarları için kullanması kabul edilemez bir durumdur. Mevcut durum bölgesel komplonun çok yönlü uygulandığını göstermektedir. Önderliğimize yönelik bir yılı aşan tecrit sürecinin ağırlaştırılarak sürdürülmesi, özgürlük hareketimize yönelik imha politikalarının devreye konulması, halkımızın siyasal ve sosyal soykırımdan geçirilmesi Ortadoğu’ya yapılan müdahale ile paralel geliştirilmektedir. Önderliğimize ve özgürlük hareketimize yönelik saldırıları değerlendirirken burada uluslararası sömürgeci güçlerin uyguladığı komplonun bağını görmek ve buna göre değerlendirmek önemlidir. Bu anlamda sürecin doğru anlaşılması ve mücadelenin paradigmasal çizgide güçlenmesi ve başarı düzeyinin daha kapsamlılaşması açışından da uluslararası komplonun doğru okunması önümüzdeki sürecin gelişim düzeyini de belirleyecektir.
Önder APO uluslararası komplonun tarihsel boyutlarını kapsamlı değerlendirmiş, Önderlik şahsında Kürt halkına dönük devreye konulan boyutları geniş olarak savunmalarda belirtmiştir. Bir belirlemesinde uluslararası komployu şöyle değerlendirmektedir, öyle ki, komplonun içinde birbiriyle oldukça çelişkili güçlerin varlığı söz komusundur. ABD’den Rusya Federasyonu’na, AB’den Arap Birliğine, Türkiye’den Yunanistan’a, Kenya’dan Tacikistan’a kadar birçok devlet komploya dahil olmuştur. Asırlık düşmanlar olan Türkler ve Yunanları birleştiren neydi? Neden benim sırtımdan bu kadar ilkesiz ittifaklar veya çıkar birlikleri kuruluyordu. Önderlik bu değerlendirmesinde de uluslararası komplonun kapsamını net olarak ortaya koymaktadır. Gladyocu güçler ve uzantısı konumundaki bölge devletleri bütün teknolojisini, medyasını, askeri gücünü, kurum kuruluşlarını Kürt halkının özgür iradesel ifadesi olan Önder APO’yu ve Özgürlük Hareketimizi tasfiye etmek için kullanmıştır. 9 Ekim 1998’ den bu yana toplam 14 yıl boyunca aşama aşama uygulamaya konulan komplo, on dördüncü yılında yeni bir konseptle devreye girmiştir. Komplonun her bir aşamasında farklı hedeflerin ve projelerin amaçlandığı bilinmektedir. 1999’da Önderliğimizin esaret altına alınması üzerinden halkları iç savaşa sürükleme ve ortaya çıkan Kürt halkının örgütlü iradesini dağıtma ve halkımızı iradesiz, öncüsüz bırakmak istenilmiştir. Önderliğimize uygulanan komplo tüm halkımızı ve örgütümüzü derinden sarsmıştır. Bu saldırının ağır basıncı hepimizde bir şok, bir beyin tutulması etkisi yaratmıştır. Kürt halkı yaşamı boyunca Önderliğin esaretini unutmayacaktır. Bu darbe belleklerden asla silinmeyen, Kürdistan tarihinde örgütlü kimliğimize vurulan en büyük darbedir. Bu durumun yanı sıra yaşanan bunca ağır sonuca rağmen, düşmanın sevinerek PKK’nin bitti dediği bir anda Önderliğimizin hem şaşırtan hem de sürpriz yaratan mücadele tarzı sayesinde komplonun ilk aşaması amacına ulaşamamıştır. Önderliğimiz stratejik değişimi öngörerek, paradigmasal yenilenmeyi yaratmış, bu temelde yeni bir süreci başlatarak komployu boşa çıkarmış, komplocu güçleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Önderliğimizin, halkımızın büyük direnişi karşısında yeni komplo oyunlarına başvuran egemen güçler, bir başka yöntemle saldırılarını sürdürmüştür. Bu defa da Özgürlük hareketimizi içten parçalanmak istenmiştir. Tarihte İngiliz’lerin sanatı olarak bilinen “böl-yönet” yöntemi Mezopotamya coğrafyasında Kürdistan ve Kürt halkı üzerinde defalarca uygulanılmış ve önemli oranda sonuç da alınmıştı. Amerika, İngiltere, İsrail ve işbirlikçi güçler tarafından bu komplo ve sömürü yöntemi yeni bir model ile bir kez daha Önderliğimiz, halkımız ve Özgürlük hareketimiz üzerinde uygulanacaktı. Komplonun ikinci aşaması olarak bilinen bu dönemde Özgürlük hareketimizin içten parçalanması amaçlanmıştır. 2003-2005 tarihleri arasında yaratılan iç tasfiyecilik aracılığıyla Örgüt ortamında güvensizlik, kararsızlık, iddiasızlık ve moralsizlik hâkim kılınmaya çalışılmış, hareketimizin dağılması amaçlanmıştır. Bunun üzerinden Önemli bir kadro kaybı, değer kaybı ve ciddi zorlanmalar yaşansa da tüm zorlanmalara rağmen Önderliğimizin büyük çabaları, halkımızın bağlılığı, Şehitlerimizin kahramanca duruşları ve bağlı, dürüst yoldaşlarımızın direnişi ile Özgürlük Hareketimiz kendisini yeniden toparlamış, özgürlük mücadelesini yükseltme gücünü göstermiştir. Sömürgecilerin “Parçala yönet, tavşan kaç tazı tut” gibi yöntem ve taktikleri tutmamıştır. Özgürlük Hareketimiz ve direnen Kürt halkı parçalanmadan ayakta kalmayı başarmıştı. Böylece yüzyıllar boyu Kürtlere uygulanan parçalama politikası etkisiz kalmış, kaybeden taraf, yeniden Kürt halkını ve özgürlük hareketimiz parçalamak isteyen zihniyet olmuştur. Dünya devrimleri deneyimlerinde de böylesi amansız saldırılar karşısında hiçbir yerden destek almadan kendini ayakta tutabilen hareketlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Bu anlamda PKK’nin Önderliksel çıkışı kendisini tarih karşısında da ispatlamıştır. PKK’nin Önderliksel gerçeği hiçbir dış desteğe dayanmadan kendini yaratmış, hegemonyacı sisteme karşı öz bilinç ve öz dinamiklerine dayanarak her zaman ayakta durmayı başarmıştır. Herkesin “bitti, tükendi” dediği noktada PKK’nin Önderliksel direnişi kendisini yenileyerek ve güçlendirerek yeniden bir doğuşu başarmıştır. İşte 2004’te iç tasfiyeciliğin geliştiği dönem böyle bir andır. Önderlik İmralı adasında komplonun yeni yöntemine dikkat çekmiş, “Bir Halkı Savunmak” adlı eserini hazırlayarak hem örgüt içindeki sorunlara müdahale etmiş, hem de komplonun ikinci aşamasının sonuçsuz kalmasını sağlamıştır.
Küresel sömürgeciliğe karşı ideolojik-politik ilke ve ölçülerini esas alan Önderliğimiz ve Özgürlük hareketimiz her bir dönemin komplo konseptine cevap vermiş, bu dönemlerden güçlü çıkmayı başarmış, toplumsal barış ve demokratik toplum inşasına dair bütün provakatif saldırılara rağmen iddialı ve kararlı bir mücadele gücünü göstermiştir. Dolaysıyla Önderliğimiz tarafından defalarca eylemsizlik, ateşkes süreçleri başlatılmasına, demokratik siyasal çözüm eksenli projeler gündeme alınmasına rağmen sistem güçlerinin yaklaşımlarında herhangi bir değişiklik olmamış, aksine hareketimizce atılan bu adımların hareketimizin zayıflığı olarak görülmüş, imha ve inkar siyasetinde ısrar edilmiştir. Önderliğimizin öngördüğü Demokratik Modernite Paradigması ve Demokratik Konfederalizm modelinin dünyanın her yerinde ilgiyle karşılanması, Kürdistan ve Türkiye’de büyük bir coşkuyla bu modelin adım adım pratikleşmesi ve toplum içinde alternatif bir model olarak kabul edilmesi Türk devletini ve komplocuları büyük bir panik yaşamasına neden olmuştur. Bu anlamıyla iktidar ve devlet erkinin etkisizleşeceğini, anti demokratik, eşit-özgür bir temele dayanmayan tüm otoritelerin yıkılacağını anlayan devletçi ve iktidarcı zihniyet, tek devlet, tek dil, tek bayrak sloganıyla Önderliğimizi ve meşru mücadelemizi hedef odağı olarak göstermiştir. Bu konuda Önderliğimiz birinci saldırı hedefi olarak gösterilmiş, tecrit ve izolasyon altına alınmıştır. Komplonun üçüncü aşaması olarak bilinen bu süreçte, hareket ve halk olarak yeni bir saldırı dalgasıyla karşı karşıya bulunduk. Üçüncü aşama da toplumsal alanın siyasal örgütsel duruşunu iradesizleştirme, teslimiyete çekme, siyasal ve kültürel soykırımla alanı denetim altına alma hedeflenmiştir. Bu dönemde tüm siyasal, legal alanın çalışanlarından binlerce kişi tutuklanmış, yurt içinde ve dışında tüm kurumlara baskınlar düzenlenmiş, haksız yere baskıyla zorla birçok kurum kapatılmıştır. Bir yandan halk temsilcileri çok yoğun olarak tutuklanmış, bir yandan gerilla güçlerimize büyük operasyonlarla saldırılar yapılmış, diğer yandan demokratik kurum ve kuruluşlar halkın direnişçi çizgisinden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Bu komployla halkımızın iradesi AKP’li işbirlikçi Kürtlerin temsiliyetine dayandırılmak istenmiş, sahte Kürt ve onun liderleri yaratılmaya çalışılmıştır. Bu durum AKP hükümeti tarafından günümüzde de dayatılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca Kürt halkına ya teslimiyet ya da katliam-soykırım politikası dayatmıştır. Bu süreçte de bu tür politikalarla halkımızın direnişçi gücünü kırmak, teslim almak isteyen AKP-Gülen cemaati bir konsept çerçevesinde adım adım yönelmiştir. Her türlü saldırılarıyla, uyguladığı komplo senaryolarıyla başarılı olduğunu her yerde ilan eden AKP hükümetinin, halkımızın büyük direnişi ve Önderliğine olan bağlılığı karşısında maskesi düşmüş, ikiyüzlü, yalancı, çirkin ve katliamcı yüzü açığa çıkmıştır. Uluslararası komplonun son aşamasında Uluslararası güçler birleşerek bütün mücadele alanlarımıza topyekûn bir saldırı dalgasını başlatmıştır. Bu komplonun starttı ilk olarak Önderliğimize 27 Temmuz 2011 yılında uygulanan tecrit süreciyle atılmıştır. Dolayısıyla AKP hükümeti ve T.C. devleti saldırılarının dozajını artırarak ordusu, yargısı, siyaseti ve basınıyla özel savaşı ve açık katliamlarıyla uluslararası devletlerin tam desteğiyle sınırsız, ölçüsüz bir biçimde sürdürmüştür. Mevcut durumda devam eden komplonun son aşaması oldukça kritiktir. Elbette Uluslararası komplonun bütün aşamalarının her bir dönemi kendi içinde ciddi tehlikeleri ve kritik anları barındırmıştır. Bu anlamıyla komplonun bütün aşamalarında ortak yanlar ve benzer özellikler vardır. Öz itibariyle değişmeyen bir amaca sahiptir. Nedir bu amaç; Kürt halkının Önderliksel, iradesel, siyasal varlığının ortadan kaldırılması, statüsüzleştirilmesi ve köleleştirilmesidir. Dolayısıyla her bir sürecin ilk müdahalesi ve başlangıcı Önder APO’ya karşı yapılmıştır. Birinci uluslararası komplo süreci üçüncü dünya savaşının başlatılması stratejisi üzerinden gelişti. İkinci aşamasında ise AKP’nin bölgedeki taşeronluk rolünün meşrulaştırılması ve 2004’teki iç tasfiyeciliğin eliyle Özgürlük hareketimizin tasfiyesi planı üzerinden yine Önderliğimize yönelik ağırlaştırılmış tecrit uygulaması ile devreye girmiştir. Önderliğimizin dünyayla bağı kesilmiştir. Ancak Önderliğimizin demokratik çözüm çizgisindeki ısrarı ve oyunlara gelmeyen, en küçük fırsatı bile halklar lehine değerlendiren tavrı İmralı sisteminin organizecileri olan NATO ve AKP’nin bütün organizeli oyunlarını işlemez hale getirmiştir. Özellikle 2011 yılında AKP’nin Kürt halkını statüsüz bırakma, kamuoyunu bazı göstermelik formüllerle kandırma, esas olarak imha ve soykırım tutumundan vazgeçmeme, zihniyet ve yaklaşımlarındaki ısrarı üzerine Önderliğimizin tavır alması herkesin gerçeğini açığa çıkarmıştır. Önderliğimiz devletin oyalama ve kandırma politikalarına net cevap vermiştir. Önderliğimizin bu sürece tavır koymasıyla egemen güçlerin son komplosu deşifre olmuştur. Dolayısıyla devlet yetkililerinin Önderliğimiz ve hareketimiz ile yapmış olduğu görüşmelerin hangi niyet ve amaçla yapıldığını netleştirmiştir. Önderliğimizin tavır alması, üstü kapalı zamana yayılmış komplo planını açığa çıkarmış, düşmanın son komplosunu sonuçsuz bırakmıştır. Ağırlaştırılmış tecridin süresiz ve sınırsız uygulanması, topyekûn saldırı konseptinin yeniden başlaması düşmanın her yönüyle başarısız kaldığını göstermektedir. Önderliğimizin hamlesel çıkışları karşısında çözümsüz kalan devlet, tüm gücünü kullanarak yaşadığı siyasal, askeri, diplomasi sahalarındaki başarısızlığından, yenilgisinden kurtulmanın peşindedir. Dolayısıyla gücünü sonuna kadar kullanarak büyük darbeler vurmak istemektedir. Önderliğimiz üzerindeki süresiz ve sınırsız tecrit, yine Çelê ve Roboskî katliamları, saldırıların şiddetini ve amacını açıkça göstermektedir. Tüm bu yönelimler göstermektedir ki yeni soykırım politikaları ve operasyonlarının startı Önderliğimiz üzerinde bir yıldır devam eden tecritle verilmiştir. Dolayısıyla içinde olduğumuz sürecin hassaslığı bu anlamda farkını koymaktadır. Ancak içinde olduğumuz dönemin kazanımlarını doğru ve sonuç alıcı bir temelde değerlendirebilirsek en kısa zamanda hedeflerimize ulaşmanın koşulları fazlasıyla vardır.
Mevcut durumda Ortadoğu’daki sorunlar, Suriye’nin durumu yeni komplonun halkalarını ifade eder. Suriye devleti Ortadoğu dengeleri açısında önemli bir yere sahiptir. Gelinen aşamada Suriye rejimi içten yıktırılmaya çalışılmaktadır. ABD ve AB eskisi gibi direk dışarıdan alanlara müdahale etmenin kendilerine kazandırmayacağını, BOP projesi ile yaşadığı başarısız deneyimlerden anlamış, Ortadoğu müdahalesinde yöntem değişikliğine giderek, içerden ilgili rejim güçlerine müdahale etmektedir. “Truva atı” misali, içten fethetmenin yöntem ve taktikleri Uygulanılmaktadır. Hala devam eden müdahalede içten fethetme yöntemleri sürdürülmektedir. Özellikle Libya ve Suriye’deki müdahale taktikleri ve savaş yöntemlerinde yeni komplonun zihniyeti hâkim kılınmaktadır. Bu Komplonun araç ve gereçlerinin taşıyıcılık görevini Özgürlük Hareketimizin tasfiyesi karşılığında AKP temsiliyeti üzerinden Türkiye devleti üstlenmiştir. Türk devletinin temel amacı Kürt halkının Ortadoğu’da statü kazanmasını önlemektir. Kırk yıllık mücadelemizin ideolojik, siyasal, kültürel ve askeri birikimleri Ortadoğu’da Kürt halkına statü kazandıracak düzeye gelmiştir. Demokratik ulusal birlik zemini her zamankinden daha fazla güçlenmiştir. Kürdistan’ın her dört parçasında demokratik ulusal birlik ruhu gün geçtikçe artmaktadır. Dolayısıyla Ortadoğu’daki karışıklıklarda bu defa kaybeden Kürtler olmayacaktır. Komplocu güçlerin, Türk devletinin tüm korkusu bundandır. Önderliğimiz İmralı adasında hem Ortadoğu’ya yönelik geliştirilen son müdahalenin gerçek amacı hakkında hem de Ortadoğu’da Kürt halkının konumuna ilişkin güçlü alternatifler ortaya koymuştur. Tam da bu sırada Önderliğimizin ailesiyle, avukatlarıyla ve örgütle ilişkilerinin koparılması tesadüfî bir durum değildir. Tam tersine özel olarak, zamanlamasına kadar her açıdan önceden bilinçli hazırlanan bir durumdur. Bu anlamda Ortadoğu müdahalesiyle Önderliğimize de müdahale edilmiştir. AKP- Gülen cemaatinin bu kadar sınırsızca ve öfkelice Önderliğimize saldırmasının sebebi Önderliğimizin tek alternatif olması ve bölgede AKP’yi durduracak güçte olmasıdır. Nitekim bu durum defalarca kanıtlanmıştır. Ortadoğu’daki gelişmelerin sonucu ne olursa olsun Kürt halkı Önderliğin özgürlüğüne, özgürlük mücadelesine ve kendi demokratik özerklik sistemini inşa etmeye kilitlenmiştir. Artık halkımız demokrasi, özgürlük ve halkların kardeşliği anlayışıyla örgütlenmektedir ve bunda ısrar etmektedir.
Böylesi tarihi bir sürecin içinden geçerken süreci her yönüyle doğru anlamak önemlidir. Uluslararası komplonun son aşamasının deşifre olduğunu görmek, durumların her yönüyle netleşmiş olduğu anlamına gelmez. Komplo zihniyeti devam ettikçe her an farklı sonuçların gerçekleşme ihtimali yüksektir. Nitekim Önderliğimizden haber alamamak tehlikelerin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Sürecin karakteri gereği çok büyük başarılara ulaşma ihtimali geçmişle kıyaslanmayacak düzeyde olmasına rağmen, var olan tehlikeler de küçümsenemez. Mevcut durumda yaşanan gelişmeler ve yakalanan başarıyı kesinmiş gibi ele alıp gereken ideolojik-örgütsel, siyasal, askeri alanlardaki tedbirleri yeterince alamamak ve mücadeleyi sürece cevap olabilecek nitelikte karşılayamamak süreci kaybetmek demektir. Bu anlamda tam kazanmanın, tam başarıya ulaşmanın garantisi Önderliğimizin özgürleşmesiyle mümkündür. AKP hükümeti 27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren özgürlük hareketimizi tamamen bitireceğinin kararını vermiştir. Öndeliğimizin tecridi, Çiçek, Rüstem, Rozerin, Arjin, Ruken, Berfin, Berivan Alişer, Sımko, Xebat, Brusk, Rubar, Sadık ve isimlerini yazamadığımız onlarca arkadaşlarımızın Şehit düştüğü çatışma ve operasyonlarının kararını, Roboski, Kortek, Çele katliamının ve KCK operasyonları adı altında yapılan tutuklamaların talimatını bizzat AKP hükümeti vermiş ve ABD’nin onayıyla yapılmıştır. AKP’nin şimdiye kadar ki yönelimlerinden de anlaşılmaktadır ki, bazı temel konseptler üzerinden imha ve inkar planını hayata geçirmektedir. Birincisi yalan, iftira ve karalama propagandası ve özel savaş politikaları üzerinden savaşını vermektedir. İkincisi dünyanın modern ve güçlü teknolojisini bize karşı kullanmaktadır. Üçüncüsü bütün haklı mücadele gerekçelerimizi anlamsızlaştırmak için toplumun bütün alanları ve kesimleri üzerinde çeşitli projeler ve ekonomik yatırımlarla halkımızı çirkin politikalarla mücadeleden uzaklaştırmak istemektedir. Yani birinci yöntemle ideolojik alan üzerinden Önderliğimize ve özgürlük çizgimize, ikinci yöntemle askeri alan üzerinden gerilla güçlerimize ve meşru savunma çizgimize ve üçüncü yöntemle de toplumsal alandan demokratik siyasal mücadele anlayışımıza karşı büyük bir saldırı içinde olarak soykırım çizgisini hakim kılmak, bu yol üzerinden halkımızı ürkütme ve mücadeleden uzaklaştırmak istemektedir. Sonuç olarak uluslararası komplonun geldiği aşama da AKP hükümeti Ortadoğu’da uluslar arası komplonun öncülüğünü yapmaktadır. Ortadoğu halklarına insanlık değerlerine sırt çevirmek, her türlü katliam ve soykırımlara ortak olmak tarih karşısında, insanlık karşısında en büyük suçtur, ihanettir. Ortadoğu halkları tarafından gecikmelide olsa AKP’nin ve Tayip Erdoğan’ın uluslararası komplodaki rolü ve hainliği fark edilmiştir. Dolayısıyla İran, Irak, Suriye başta olmak üzere birçok ülke AKP faşizmine karşı net tavrını göstermiştir. Bu anlamda AKP’nin Ortadoğu liderliği hayallerinin sadece hayal olmaktan öteye gidemeyeceğini artık herkes görmekte ve Ortadoğu’daki müdahalenin yönünün AKP’ye döneceğini bilmektedir. AKP şimdiden bunun paniği ve telaşı içindedir. Hareketimize karşı topyekûn başlatılan saldırıların altında yatan neden; AKP’nin zayıflığı ve güçsüzlüğüdür. Bu anlamıyla tarihinin en zayıf ve güçsüz dönemini yaşamaktadır.
Sonuç olarak 2012 yılının başından itibaren yeni bir sürece girmiş bulunuyoruz. 4. Stratejik hamlemizin daha güçlü ve sonuç alıcı olabilmesi için hareket olarak, kadrolar olarak bu süreci bilinçli ve güçlü bir duyarlılıkla karşılar ve harekete geçersek halkımızın da her türlü mücadele düzeyine büyük katılımlar sağlayacağı açıktır. Topyekûn saldırılara karşı mücadelede diğer önemli husus ise hareketimizin başlatmış olduğu devrimci halk savaşı hamlesidir. Bu hamlenin amacı Önderliğimizin özgürlüğüne ve Kürt halkının statüsüne kavuşmasıdır. Hem serhildan alanında hem de meşru savunma alanında serhildan ruhuyla mücadele etmek önemlidir. Düşmanın saldırılarını geriletecek, uygulamalarında geri adım attıracak ve kalıcı sonuçlar doğurabilecek bir mücadele düzeyinin her alanda yaratılması dönem görevidir. Halk savunma güçlerimiz tarafından başlatılan, startı Ştazın, Şemzinan Çele alanlarında gerçekleştirilen eylemlerin açığa çıkardığı siyasal askeri sonuçlar, süreç açısından oldukça önemlidir. Yıl içinde HPG ve YJA –Star güçlerimizce gerçekleştirilen eylemlerin düşmanımızı büyük yenilgiye uğrattığı herkesçe bilinmektedir. Mücadelemizin bütün alanlarında seferberlik tarzında iddialı, kararlı ve fedai bir ruhla sürece katılmanın önünde hiçbir güç dayanamaz. Şemzinan hamlesi bir kez daha bunu kanıtlamıştır. Bu temelde her alandaki mücadelemizin sonuçları önderliğimizin ve halkımızın içinde bulunduğu durumu etkileyecektir. Özgürlük hareketimizin kadın ve erkek kadroları olarak direniş çizgisini zafere taşırmanın bilincine ve sorumluluğuna ulaşarak ve sorumluluğun gereklerini yerine getirerek Önderliğimizin ve halkımızın üzerindeki tecrit ve baskıları kırabiliriz. Bu temelde başarıya ulaşmanın koşulları her zamankinden daha fazla olgunlaşmıştır. İdeolojik-Örgütsel, siyasal, askeri, diplomasi vb boyutlarda da oldukça avantajlı olduğumuz bir dönemi yaşıyoruz. Örgüt kadroları olarak bu avantajları doğru ve yerinde değerlendirme gücünü, iradesini ve ifadesini daha kapsamlı göstermenin iddiasıyla süreci karşılamanın önünde hiçbir engel yoktur. Bu anlamda önümüzdeki görevlerimizi layıkıyla yerine getirmemiz tarihsel ve toplumsal sorumluluğumuz gereği olduğu kadar bizi özgür yaşam ahlakına ve hakikatine daha da yakınlaştıracaktır.