Kod adı:Ronahi Alman
Adı Soyadı:Andrea Wolf
Katılım Tarihi ve Yeri:1996 / Almanya
Şahadet Tarihi ve Yeri: 23 Ekim 1998 / Beytüşebap
Şehit Ronahi (Andrea Wolf) arkadaşın anısına
Ronahî Elman (Andrea Wolf) arkadaş özgürlük mücadelesinin ilk yıllarında saflara katılan enternasyonal devrimcilerdendir. Laz kökenli ve enternasyonalist şehitlerimiz Kemal Pir ve Haki Karer’den sonra Ronahî Elman arkadaş ilk kadın enternasyonalist şehidimizdir. Ve özgürlük mücadelesinin evrenselleşmesi için hakikat yolunu açmıştır.
Yetenekli, deneyimli, tecrübeli bir politik düşünceye sahip olan bir kadın arkadaştı. Almanya’da özgürlük saflarına katılmadan önce sol, sosyalist gruplarda yer alarak mücadeleye öncülük etmiş, tutuklanmış ve ulus devletin gerçek yüzünü yakından tanımıştır. Ronahî heval Önder Apo’yu tanıyarak Önderliğin düşünce ve fikirleriyle kadın özgürlük mücadelesinde ve Kürt davasında örgütsellik ve öncülük gücünü kendinde geliştiriyordu. Bu esaslar üzerine 1996 yılında ülkesinden ayrılarak Rêber Apo’nun sahasına gidip eğitim aldıktan sonra Kürdistan dağlarına gidiyor.
Şehit Ronahî Alman arkadaş 23 Ekim 1998’de bir grup yoldaşıyla birlikte Türk devletinin faşist ordusu tarafından kuşatılarak hunharca şehit ediliyor. Şehit Ronahî Elman anısına günlüğünden bir bölümünü değerli okurlarımızla paylaşmak istedik.
10 Mayıs 1997’de tarihinde kaleme döktüğü düşüncelerinden…
“Çoktandır yazı yazmadım. Bugün tekrar yazmaya başladım. Biz bugün bir kadın birliğinin yanına gittik. Sıcağın ortasında yürüyüşümüz üç buçuk saati geçti. Bugünün üzerine daha fazla yazacağım. Bazı arkadaşlarımı gördüm. Pelda ve Sîpan arkadaşlarla birlikte kaldık, uzun süre birbirimizi görmediğimizden kaynaklı tartışmalarımız baya uzun sürdü ve hasret gidermeye çalıştık.
Bundan önceki yaşamımda kurduğum hayalleri ve şimdiki yaşamımla daha doğru ele alabiliyorum. Ben kendimi her anlamda geliştiriyorum ve değiştiriyorum. Benim için özgür dağlara gelmem büyük bir gelişimdir. Burada politik olmayı başarabilecek miyim ve bunu yaşamda örerek aktarabilecek miyim daha bilemiyorum. Daha burada edineceğim tecrübeler ve öğreneceğim birçok konu var. Özellikle arkadaşlardan ve toplumdan öğreneceğim politik yaşamı.
Değerli Yoldaşlarım!
Sizinle yaşadığım anıları mutlulukla anıyorum. Bazen burada sizinle olmayı hayal ediyorum. Acaba burada olsaydınız nasıl yaşayacaktınız ve yaşamı nasıl ele alacaktınız? Zaten bir keresinde tartışmamızda kendin de dile getirmiştin, ‘bu normal bir örgüt değildir’ diye. Buradaki çalışmalar ve işler birçok zorluğun üzerinden yürütülüyor. Bunlar giderek daha disiplinli bir şekilde yürütülüyor. (burada ‘Alman’ karakteri var). PKK’nın köktencilik ve fanatizmin doğal bir olgusu olduğuna inanan hiçkimse, ona ne kadar emek ve enerji harcandığını bilmiyor. 1968 yılında, Türkiye’de büyük hareketlenmelerin yaşandığı bir dönemde hayata geçirildi ve inşa edildi. Açıktır ki Kürt devrimi olmadan Türk devriminin başarıya ulaşamayacağı ortaya çıkmıştır. Amacı sosyalizmdir, komünizmdir. Yolu Ulusal kurtuluştur ve enternasyonalist perspektife sahiptir. Çalışmayı ve işi çok yaratıcı bir taktikle yürütüyor. Bu çıkışın bedeli birçok yoldaşın canı oldu ve günümüzün en büyük örgütü olarak bilinen emperyalist güçleri karşısına aldı. Yaklaşık 11 bin gerilla bu dağlarda yaşıyoruz. Ben de bu bilinçle savaşa katıldım ve burada olduğum için mutluluk duyuyorum. Her ne kadar günlük yaşam bazen zor gelse de, sizin de gördüğünüz gibi PKK’ye hayran oldum.
Pelda ve Sîpan arkadaşlar geri dönmeyeceklerini söyledikleri zaman biraz üzüldüm. Biliyorum ki kendimi duygusal tepkilerden arındırmam gerekiyor… Buraya dönüşüm beni çok mutlu etti. Burada belli bir direnişçi karakter var. Ayrıca dil konusunda da sorunlar yaşıyorum. Aynı zamanda burada yaşadığım mücadele sorunları oraya göre olmamasından kaynaklıdır. Bir de kendime daha fazla zaman vermeliyim. Sadece üç buçuk aydır buradayım. İnsan altı aya göre yargılayamaz ve söylemde bulunamaz. Doğal olarak bir önceki sahneler beni kendisiyle uğraştırmakta…”
19 Mayıs 1997’ye ait günlüğündeki yazılardan…
“Sadece birkaç gün geçti. Ancak birçok olay yaşandı. En üst düzeyde operasyon yürütülmekte. Türk devletinin önüne ne çıkarsa bombalamaktadır, helikopter ve askerleri gönderiyor. Ayrıca yanlarında da KDP bulunuyor. Onlarda bize roket ve havan atıyorlar. Bazı arkadaşlarımız bu saldırılardan şehit düştü. Arkadaşların şehit düşmesi bizi etkilemektedir. Arkadaşını kurtaramama ve bu koşullarda öylece şahadetine tanık olmak kendisiyle birlikte zorlanmayı da getiriyor. Yaşadığımız savaş gerçeği bizi daha çok hırslandırıyor ve arkadaşlarımızın intikamını almak için daha çok savaşıyoruz.
Operasyonun başlangıcından şu ana kadar geçen 6 gün içerisinde durumumuz daha da ağırlaştı. Kendimizi savunmak için saldırılara karşı bir tepeye çıktık. Hem orada mevzilendik hem de savaş uçaklarına karşı kendimizi koruduk. Eğer vadilerin içerisinde kalsaydık daha büyük bir hedef haline gelirdik. Bu nedenle o tepede gün boyunca kayalıkların arasında kendimizi koruduk. Bomba attıkları zaman kayalıklar zaten bizi koruyordu.
Daha sonra o zirveden indik, bir birliğimiz orada kaldı. Zirveden inen arkadaşlarda birbirlerinin arasında mesafe bırakarak iniyorlardı. Ben de o birliğin yanında kalmak istiyordum. Ancak daha dağ koşullarına alışamadığım ve zorlanma yaşadığım için tepeden inmek zorunda kaldım. Savaş ve dağ koşulları benim için yeni bir şeydi. Ancak oradan ayrılışım bana ağır geldi. Çünkü vahşi T.C. devletinin ve emperyalistlerin gerçek yüzünü burada daha iyi gördüm. Bu da bende büyük bir kin ve öfke oluşturdu. Türkiye neden saldırılarına ve Kürdistan üzerindeki işgaline son vermiyor? Kuşkusuz neden son vermediğini biliyorum, ancak yine de bu gerçeklik ister istemez beni etkiliyor. Şu an bakıyorum nerede savaşırsam savaşayım benim için fark etmiyor. Bunu da biliyorum, ama çalışma için dönmem gerekiyor. Bütün gece yürüdük. Yavaş yavaş sesler azalmaya başladı. Saldırı alanından uzaklaşmaya başlamıştık. Bir yerde ara verdik ve buraya bir sürü kadın arkadaş yerleşmişti. Buradaki kadın arkadaşlar birebir savaşın içinde olduğu için neler yaşandığını anlatmaya başladılar. Şehit düşen arkadaşları, geri çekilmelerini ve saldırının nasıl gerçekleştiğini dile getirdiler.
Gece yine yürümeye başladık. Biz acıkmıştık, gerilla yemeği olan o bilinen yağ, un ve şekerden yapılan yemeği yedik. Bu en azında bizi tok tutmaya yetti. Dizlerim çok ağrıyordu, ayaklarımı uzatamıyordum. Yattığımızda üzerimize atacak bir şey yoktu, yan yana uzanıp ayaklarımızı karnımıza doğru çekip uyuyorduk. Öyle birbirimizi ısıtıyorduk. Bu koşullar bana çok ağır geliyordu. Sanki yuvadan düşmüş bir kuş gibi savaşın içine girmiştim. 1993 tarihinde böyle büyük bir operasyon yoktu. Ama yavaş da olsa öğreniyor ve alışıyordum.
Radyonun bataryası bittiği için Almanca haberleri dinleyemiyorum. Üç tane kobra düşürmüşüz. Bu büyük bir müjdedir ‘juhuuu! Acaba herkes bu olayı öğrendi mi?’ Siz savaşa nasıl yaklaşıyorsunuz? ABD böyle tanımlıyor; ‘çetelerin savaşıdır, Barzani ve PKK arasındadır.’ Savaş ağırlaştığında kendileri de katılıyorlar. Tabi ki bunların hepsi boş şeylerdir. KDP’ye karşı bir savaş yürütülmüyor, KDP Türkler tarafından kullanılıyor. Ayrıca ABD Türkiye’yi desteklemektedir.
Bazen sorunlarda çıkmakta. Örneğin; Irak’la da sorunlar çıkmakta. Birçok Arap bu savaşı Batı ve Doğu savaşı olarak anlıyor…”
24 Temmuz 1997 tarihindeki günlüğünden kesitler…
“Heval Pelda ve heval Sîpan’ı bekliyorum. Ayrıca yerimde de duramıyorum. Çünkü YAJK kadın arkadaşlar için kırk beş günlük bir eğitim devresi açmış. Burada tüm arkadaşlar her yönde geliştirilecek. Sadece spor dersi vermeyeceğim, yüzme ve kendini koruma gibi dersleri de vereceğim. Dolu dolu bir program var. Savaş içerisinde YAJK nasıl eğitim devresi açar söylemleri duyuyoruz. Bu söylemler gibi dar bir çerçeveden bakmıyorum. Aynı zamanda savaş sonrası içinde bir yaşamı inşa etmeye çalışıyoruz. Konu sadece yıkmak değildir, aynı zamanda yaratmayı da öğrenmeliyiz.
Türk devleti geri çekildikten sonra KDP ateşkes ilan etti. Ama Önderlik dedi ki; “bu sefer ateşkes sadece yetmiyor. Birçok defa ateşkes ilan edildi, ancak yine de bozuluyor. Bu yüzden genel bir çözüm söz konusu olmalıdır.” Bu büyük bir adım olacak ve sadece yolları açmakla sınırlı kalmayacak. Aynı zamanda yeni gelenler ve lojistik içinde çok iyi olacak. Bu, Kürtlerin küçük de olsa kendi ülkelerini nasıl inşa edeceklerini öğrenmeleri için bir adım olacaktır.
Ben yavaş yavaş perde arkasında misafirperverliğe ve kurumlaşma yöntemlerine bakmaya başlıyorum. Eğer insan bir şeyi görmediyse onu anlamakta zorluk çeker. Önder Apo’nun neyi inşa ettiğini, neyi hedef olarak belirlediğini bu bilgilerle daha iyi anlıyorum.”
Kaynak: Ronahî Elman arkadaşın yaşamını ve mücadelesini anlatan kitaptan alınmıştır.
Kitabın Özgün Adı: “Im Dschungel der Städte, in den Bergen Kurdistans”