Kaç yoldaşımızın sadece ismi bizde kaldı, kaç yoldaşımızın sadece silueti hafızalarımızda yer edindi ve kaç yoldaşımızın sesi hep kulaklarımızda çınlayarak kaldı. Özgürlük savaşını sürdürürken özlemler ve hatıralar bırakılır ardıllarına…
Bilirsin bu hakikat yolunda ilerlerken bir çok bedeli göze alırsın. En ağırı gelen yoldaşının gözünün önünde yitirilmesidir ve hiçbir şey yapamamanın burukluğu kalır geri kalan yoldaşlarına… yazarak ölümsüzleştirirsin yoldaşını ve bilirsin yoldaşını anlatmak tarihe geçmesini sağlamaktır. Bu hakikat yolunda nice yiğit tanrıçalarımız geçti. Geverli Felek arkadaşta o yiğit tanrıçalarımızdan biriydi.
Düşman 1995 baharıyla birlikte Çelik operasyonu adı altında çok kapsamlı bir saldırıya geçti. 380 kişilik tabur gücümüz Xakurkede, Geliya Reşte konumlandı. Taburumuzun sorumluluk alanı, düşmanın esasta güneye yönelik kapsamlı operasyonunun öncelikli hedefleri arasındaydı.
Düşmanın operasyon güçleri, Avdal Kofi karşısındaki Kévérti tepesine indirme yaptı. İndirme sırasında düşman gücünü vurduk. Kevertide girdiğimiz çatışmada tabur Biksicilerimizden bir arkadaş yaralandı. Biksisi yerde kaldı. Çatışmadan sonra tabur yönetimi gönüllü bir biksici istedi.
Taburumuzun altı biksicisi vardı. Bizim bölüğün Biksicisi bendim. Biksi taşımak, biksiyle çatışmak kolay değildi. Gerillada Biksi taşımak, çatışmada Biksi kullanmak, ağır silah olduğundan yeterli fizik güç ve iradi kararlılık gerektiriyordu. Ben bunu kendimi övmek için söylemiyorum. Gerillada bu, gerçekten böyleydi. Gerillada hareketli olarak taşınan en ağır silah olan Biksinin çıplak ağırlığı, on bir buçuk kilodur. Üzerine takılı şeridi iki kiloydu. En az dört şeritte yedekte taşınmak zorundadır. Buna göre bir Biksici çatışma, operasyon ve yüksek tempolu yürüyüş koşullarında, yirmi bir buçuk kiloluk silah ve cephane taşımak, düşmana karşı her koşulda kullanmak zorundadır.
Tabur yönetiminin çağrısı üzerine, gönüllü Biksici olarak Geverli Felek arkadaş çıktı. Felek arkadaş yirmili yaşlarında, bir elli boyundaydı. Görünüşe bakılırsa, Biksicilik ona göre bir görev değildi. Düşmanın operasyon güçleriyle iç içeydik. Her an çatışmaya girebilirdik. Sanırım bu durumun yarattığı baskıyla, tabur yönetimi fazla değerlendirmeden onayladı. Felek arkadaş Biksiyi aldı.
Xakurkeden, Zağros çadırlarına doğru harekete geçtik. Önümüzü kesmek isteyen düşmanla gün boyu çatıştık. Gece, Zağros çadırlarına doğru manevra yaparak çekildik. Gece yürürken, gönüllü biksici olan Felek arkadaş yürüyüş kolunun gerisinde kaldı. Ben artçıydım. Felek arkadaşın, Biksiyle yürümekte zorlandığını yakından gördüm. Önümüzde Lolan suyu vardı. Bir yerde Mola verdik. Molada Felek arkadaşa yardımcı olmak için, Biksinin dört şeritlik yedek mermilerini bana vermesini istedim. Felek arkadaş, bana neredeyse sert çıkarak buna gerek olmadığını söyledi ve gururlu bir üslupla:
-Yolda bana yetişemeyeceksin! dedi.
Gerçekten de öyle oldu. Lolan suyundan önce önümüzde yükselen yüksek sırtı, hiç mola vermeden ön sıralarda yürüdü. Sırttan aşağı indik. Lolan suyunun kıyısında genel mola verildi. Hiç unutmam, Mart ayının 18’iydi. Baharla birlikte karlar erimeye başladığından Lolan suyu coşmuştu. Suyun debisi, içinden yürünerek geçilmeyecek kadar yüksekti. Sel gibi akan su, önüne çıkan her şeyi alıp götürüyordu. Ayrıca suyun zirvelerden söküp, yatağında sürükleyerek götürdüğü kaya, taş ve kütükler, suyun içine girenin ayaklarını ve bedenini ezerdi. Görevli arkadaşlar, suyun hemen kıyısında yükselen iki uzun ağacı keserek karşı kıyıya devirdiler. Suyun üzerinde, dalları budanarak birleştirilen ağaçlar üzerinden karşıya geçecektik.
Ağaçlar ince bedenli ve yaştılar. Ben üzerine basınca bükülüp sallanıyordu. Biksim ve ağırlıklarıyla, bu pratik köprüden geçerken yaşadığım kaygıyı, sıkıntıyı, karşı kıyıya geçmeyi başardıktan hemen sonra yaktığım sigarama sığınarak yatıştırmaya çalıştım. Sırat köprüsü böyle olsa gerekti. Geçtiğimiz yerde suyun yatağı, kayalık bir boğazda daralmıştı. Zaten çok yeğin akan su, üzerinden geçtiğimiz dar boğazda sıkışarak iyice hızlanıp azgınlaşmıştı. Dar boğazın her iki yanın da kayaları hırpalayarak köpüren su, kudurmuş gibi akıyordu. Bu yeğinlikte ki suyun üzerinden, arkadaşların devirdikleri ağaç köprüden ürpererek geçtikten sonra, karşı kıyıda sığındığım sigaramı içerek, aynı köprüden karanlıkta peş peşe geçen arkadaşların siluetlerini izliyordum. Hemen kıyıda, köprünün dibindeydim. Pek çok arkadaşı siluetlerinden tanıyabiliyordum.
Sıra kendisine geldiğinde, Biksisi ve ağırlıklarıyla köprüye çıkan Geverli Felek arkadaşı da, kısa boyundan ve bir omuzunun üzerinde tuttuğu uzun namlulu Biksisinden tanıdım. Kısa bir süre önce aramızda geçen diyalog tan dolayı onun köprüden geçişini, öteki arkadaşların geçişine gösterdiğim dikkatten daha yoğun bir dikkatle izledim.
Felek arkadaş omuzunda Biksisi, sırt çantasındaki şerit ağırlıklarıyla köprünün ortasına kadar geldi. Orada dengesini yitirerek, baharla birlikte kudurmuş Lolan suyunun azgın sularına düştü. Felek arkadaşın köprüden düşerken Biksili siluetini gördüm. O anda “Heval! Heval!” diye haykırarak, yerimden fırladım.
Fakat yapabilecek hiçbir şey yoktu. Felek arkadaşla birlikte, durumu gören her iki kıyıdaki arkadaşların haykırışları da, azgın Lolan suyunun her iki yakasında yükselen, Lolan vadisinin yamaçlarında yankılanarak kayboldu. Felek arkadaşın, kim bilir belki de Dicle’ye kadar ulaşan cenazesi de, bulunamadı.
Felek arkadaşın bu şekilde gerçekleşen şahadetini, daha sonraki mücadele yaşamım buyunca, ortada bir neden yokken, durduk yerde ve sık sık anımsadım. Her anımsayışımda, kendi kendime içimden tuhaf bir suçluluk duygusuna kapıldım ve hep şöyle düşündüm:
“Acaba yürüyüş kolunda geri kaldığında, zorlandığını görünce ona yardımcı olmaya kalkışmasa mıydım? Felek arkadaşa yardım önermekle, onun kendi emeğiyle yeniden açığa çıkıp, gelişme sürecinde olan gizli Kadın gururunu, onurunu ketleyip incitmiş mi oldum? Felek arkadaş ta benim bu yaklaşımıma tepki duyarak, Lolan suyu kıyısına kadarki yüksek sırtı molasız, hiç dinlenmeden çıkıp indi. Lolan suyuna yorgun ulaştı da, onun bu şekilde şahadetine istemeden, ben mi sebep oldum?” Vicdanımda, bu günde arada bir depreşip, sızlayan bir yaradır bu. Bunu da anlatarak içimi döküp, biraz olsun rahatlamak istedim. Aynı zaman da bu benim Felek arkadaşa görevim ve borcumdu. Saygı ve minnetle anıyorum Geverli Felek arkadaşı.
Mücadele Arkadaşı