Kaçıncı mevsim aramızdan ayrılalı JİNA? Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz ve işte yine sonbahar. Peki neden? Senin gibi, sırf kadın oldukları için, çeşitli gerekçelerle bizden, içimizden, yaşamın baharından kaç kadın koparıldı? Kimisinin ırzına geçildi, kimisinin bedeninden parçalar koparıldı, idam sehpalarından giyotinlere gönderildi, kimisinin ise cesedi çırılçıplak günlerce sokaklarda, topluma ibret olsun diye dolaştırıldı. Esas ibretlik denilen gerçeklik neydi? Kadın olmak mı? Erkeği kadının sahibi kılan iktidarcı zihniyet mi? Erkeğe “kadın senin tarlan istediğin gibi sür” diyen iktidara bu hakkı kim, neden, niçin ve ne zaman verdi JİNA? Ha bir erkeğin kadını ha devletin kadını olmuşsun, her yerde, her zaman, her gerekçeyle senin ölümünü meşrulaştıran iktidar kim? Kimin elinde? Rengini, halkını, ulusunu, ayırmaksızın öldürülmeni, ya da vahşetin, her türlüsünü sana reva gösteren ne? Niye, Neden Jina? Bu öfkenin, sınır tanımayan öldürme sevdasının, bu travmanın bir sebebi, bir açıklaması var mı Jina?
Evet Jina! Biliyorum pek çok kadın gibi sen de cevabını bilemedin bu soruların hiçbirinin. Elimizdeki tek cevapla yetiniyoruz. “kadın olduğumuz için.” Peki bu cevap tüm bu vahşeti açıklamaya yeter mi? Elbette hayır! Jina…
7000 yıldır sırf kadın olduğu için her türlü ibretlik ölümü reva gören zihniyetin artık ifşa edilmesi, yaptıklarının nedeninin farkına varılması, nelere yol açtığının, sebep olduğunun bilinmesi gerek.
Yıl 1973. Yer Ankara. 21 Mart günü havaya, suya ve toprağa bir cemre düştü. “Zeki Olan, Güzeldi, Güzel Olan da Özgür Olmalıydı” diyen daha 7 yaşındaki çocuk, ablası Hava, çocukluk arkadaşı Elif ve annesi ÜVEYŞ’in şahsında yaşamın bu kadar ucuz ele alınmasına şaşırmış, ürkmüş, karşı koymuş ve unutmamış. Büyüdükçe ve gücü yettikçe bu gerçeği daha bir unutmayacak, karşı koyacak, mücadelesinin temel gerekçesi sayacak ve yaşam hayalinin, ütopyasının temeline oturtacak. Yaşamda horlanan, değersiz görülen, satılan, satın alınan, uğruna her türlüğü kötülüğün yapılmasını meşru gören, görülen, sonrada öldürülen kadının ne sesi, ne sözü ne de iradesi görülmüyor, duyulmuyor, bilinmiyordu. Herkesin bir sözü ve kararının olduğu kadının üzerinde, bir tek kendisinin kendisine ait kararının emaresi yoktu yaşamına dair. Baktıkça göremiyor, dinledikçe duyamıyor, aradıkça bulamıyordu yaşamda kadına, kadının özüne ait bir işaret. 7 yaşından 70’i aşkın yaşına kadar vazgeçmedi. Kadını aramaktan, özünü tanıyıp tanıtmaktan, bilinç, irade ve inanç vermekten üşenmedi. Çünkü “zeki olanın” savaşması gerektiğini fark etti. Bunun için kadını yanına aldı, eğitti, bilinçlendirdi, savaştırdı, iradeleştirdi. Ve “savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir” dedi. Bunun için kadının savaşacağı, özgürleşip, güzelleşeceği alanlar açmaya başladı. Önce kendisini örgütleyeceği bir cephesi (YJWK) ile başladı. Sonra ordularını, partiler ve çatı örgütlerini kurdu. Kadının kendini örgütleyeceği, savaşıp iradeleştireceği binlerce alan açtı. Kadın Kurtuluş İdeolojisinin yanı sıra kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik paradigması ve JİNEOLOJİ bilim dalında örgütlenmesini sağladı. Kadının artık, sadece bir değil, binlerce örgütlenip mücadele yürüteceği alanlarının yanı sıra kendisini özgürlüğe taşıyacak bir ideolojisi, yaşamının tüm hayallerini nakşedebileceği bir sistem paradigması ve kendisini tarihin derinliklerinde süzüp bu günlere kadar getirip tüm bilimlerin anası rolünü oynayarak kendisini bilgeliğe taşıyacağı bir bilimi var Jina. Ama tüm bu 50 yıllık çaba ve sonuçlara rağmen kadının gerçek yoldaşlık timsalliğini gösteren RÊBER APO kadın çalışması için hala “Yarım Kalan Projem” diyerek 25 yıllık İmralı işkence hanesinde kendisi için değil, kadın özgürlük mücadelesi için hala yapamadıklarına hayıflanıyor.
Jina’lara…
Tüm ZEUSLARIN birleşip İmralı kayalıklarında çarmıha gerdiği RÊBER APO’nun suçu neydi biliyor musun JİNA? Ben söyleyeyim! kadına, kendisine sahip çıkmayı öğretti. Yaşama sahip çıktı ve biz kadınlara özgürlüğe giden yolu gösterdi.
Çünkü Vahşice öldürülen kadınla, ahlakın, vicdanın ve yaşamın da öldürüldüğünü, yozlaştırıldığını gördü. Öldürülen yaşamla, yaşanılmayacağını özgürlüğün artık bir yalandan, hayalden, kendini kandırma ve iki yüzlülükten ibaret olduğunu fark etti. kutsal yaşamın kutsallıklarının bir bir öldürüldüklerini gördü JİNA! Elbette RÊBER APO da biliyordu katmanlaşmış bu zihniyeti yıkmak kolay olmayacak. Bedelinin ne kadar ağır olduğunu hepimizden çok daha iyi bilerek ve farkında olarak baş koydu bu yola.
Böylece başına gelecekleri bile bile PROMETHEUS’lara bedel bir kavgayı göze aldı ve ZEUSLARDAN ateşi çalıp “JİN JİYAN AZADİ” meşalesini Kadının eline verdi. Kutsallıklar hak ettiği yerlerde olmalı dedi. Zaten Aryenik dilde kadınla yaşam ve özgürlük sözcükleri iç içe geçmişse bunun mutlaka bir anlamı ve açıklaması vardı. Bu anlamda kilit söz şifreyi çözüyor, dünyaya yayılıyordu JİNA. Belki sen dünyanın bir baştan bir başa “JIN JIYAN AZADİ” çığlıklarıyla sokaklara sel gibi akıp inleten kadının sesini duymadın. Ama sen bu sesin sembolü JİNA JİN JİYAN AZADİ oldun.
Bu ses dünyaya senin, hor görülen kadının, saygı görmeyen yaşamın ve öldürülen özgürlüğün sesini duyurdu. Duyurmaya devam ediyor. Yaşamımız için, özgürlüğümüz için, gelecek günlerimiz için bu yıl yeniden haykırıyoruz JİNA! JİN JİYAN AZADİ.
Roj Peri