
Özgürleşen Kadın, Özgürleşen Toplumdur, Özgürleşen Ülkedir
Tarihsel süreç içerisinde kadın ve halklar öncelikle ideolojik egemenlik altına alındılar. Bu egemenlik geliştirildikçe kadın, binlerce yıl süren kadın eksenli sistemini, örgütlülüğünü kaybetmiş, çok derin bir örgütsüzlüğe, parçalanmışlığa mahkum kılınmıştır. Anaerkil toplum yapısında kadının özgücü temelinde eşitliğe, adalete ve özgürlüğe dayalı bir sistemi vardı. Ve bu sistem gücünü kadın öncülüğünde güçlü bir toplumsallığın yaşanmasından alıyordu. Yani örgütlülükten. Bu örgütlülük kaybedildikçe, kadın, halklar ve tüm insanlığın kaybetme tarihi başlamış oldu. İşte Kadın Kurtuluş İdeolojisinin üçüncü ilkesi ile amaçlanan bu kaybedişin durdurulması ve tarihin başlangıcında olduğu gibi toplumun güçlü bir örgütlenme düzeyinin yeniden kadın şahsında, toplum için yaratılmasıdır. Bunun için Kadın Kurtuluş İdeolojisi, özgürlüğe dayalı bir yaşamı, paylaşımı ve örgütlülüğü gerekli görür. Örgütsüz insan bir hiçtir. Çünkü hayvandan insana örgütlenme ve örgütlü emekle geçilmiştir. Ve ilk örgütlenme de; analık işlevleri ve doğurduğu yavrularının bakım ihtiyacı temelinde kadın tarafından başlatılmıştır. Bu nedenle örgütlenmeyi en çok esas alması gereken güç, kadın gücüdür. Erkek, örgütsüz olabilir veya erkeğin örgütü kendi egemenlik anlayışı çerçevesinde çokça vardır. Buna karşın en çok örgütlü olması gereken kadının, kendi özgün örgütlülüğünü oluşturması, kurumlaştırması ve tüm toplumsal alanlara rengini yansıtması gerekmektedir.
Yaşam gerçeğimizdeki temel sorun özgürlüğe ulaşmaktır ve bu da ancak partileşmekle mümkündür. İnsanlığın bunalımın en yoğun yaşayan bir halk olduğumuz tartışma götürmez bir gerçektir. Böyle bir halkın toplumsal yaşamı içinden çıkan bireylerin de en az o kadar bunalımlı oldukları kadar ve yaşamlarını sürdürmek için bin bir yola başvurdukları, fakat bunların hepsinde de hüsrana uğradıkları biliniyor, bu anlamda yolunu şaşıran bir halk kadar yolunu şaşıran bir topluluğun bireyleri olduğumuzu çok iyi görüyoruz. Yolu görebilmek için aydınlık gerekir. Yalnız aydınlık da yetmez; bir de bu yol da yürümek için güç gerekir. Herkesin doğru yolu bellediği yerde, herkesin yolunu bulup içine germek gerekir. Denilebilir ki özüne karşı ne kadar yanlış yol, yanlış düşünce ve çürüten davranış varsa, hepsi toplumumuza yol diye belletilip dayatılmıştır. Maalesef çok dağınık, çok karışık, özüne ters düşen ve hedefine doğru gitmek şurada kalsın hedeften daha da uzaklaşan kişilik toplumuzda son derece etkilidir.
Bu konuda bizim çabalarımızın esas amacı yani çizgimiz, herkesi amacına ve hedefine götürebilecek bir yolu deneyebilmek, bu yolda yürüyebilme gücünü ve örgütlülüğünü ortaya çıkarabilmektir. Bunun için partileşmeyi büyük bir önemle ele alıyoruz. Partileşmek, parti gerçeğini yaşamak büyük bir olaydır. Parti tüm dünyanın sömürgesi olan ve bu anlamda özüne en çok ters düşürülmüş bir halkın kendi doğru yolunu gösterebilmek ve onun yürütücü gücü olabilmek için çok büyük bir olaydır. Bunu size kavratmaya çalışıyoruz. O kadar yoldan çıkarılmış, o kadar zayıf ve son tahlilde o kadar güçsüz düşürülmüşsünüz ki, kazanmanın veya kaybetmenin ne demek olduğunu bilmiyorsunuz.
Politika çok ince bir sanattır. Partileşme ve onun örgütlenmesi başlı başına en yoğun politikadır. Buna anlam verebilmek ve güç getirebilmek belki de insan olmanın en temel gereğidir. Ancak bu sizin en sonda yer verdiğiniz, en az başarılı olduğunuz ve oldukça zorlandığınız ve yaşam gerçeğinizdir…
Kırk yıllık çabalarımı özetlerken, en genel anlamıyla bir örgütleşmeye ulaşmak, Kürt insanı ikna edebilmek, onu örgüt yoluna çekebilmek için hala bu çabayı göstermek ve ilk günkü kadar anlamlı yaşamak zorunda olduğumu görüyorum. Örgütlenmeyi zorluyorsunuz, güçlü bir örgütsel katılımınız yok ve bu konuda büyük zorluklar içindesiniz. Ancak yine de kesin örgütleşme gerçeğini az çok kavrıyorsunuz. Bunun böyle olması sizin iyi bir örgütlenme çabası içine girdiğinizi göstermez. Zorunluluklardan dolayı ve başka bir çevreniz kalmadığı için “partiliyiz” demeye başlıyorsunuz. Düşündüğüm ve kendi çabalarımla geliştirmek durumunda olduğum bir topluluk ve örgüt yaratmanın gereğini yüzde bir bile duysaydınız, eminim ki çok sıradan ve çok yetersiz bir çabayla dahi şimdi çok daha ilerlemiş olurdunuz. Maalesef sizin yaşam alışkanlıklarınız, örgütleme gerçeğinden kaçıştır. Devenin hendek atlaması nasıl zorsa, sizin de örgütsel aşamayı sağlamanız aynen deve misali oluyor, hep geriye çekilip duruyorsunuz.
Kürdistan’da özgür kadın yaşamı değil, ulusal inkarcılık, toplumsal kaos, çürümüşlük ve dağılma var. Kürdistan’da kişiliksizlik iliklere kadar işlemiş, yaşam bütünüyle ortadan kaldırılmıştır. Böylesine objektif bir gerçekliğe cevap verecek bir parti yaşamı ve partinin özgürlük düzeyi kadının özgürlüğüdür.
Bütün bu gerçekleri göz önüne getirerek buna anlam vereceksiniz. Bu açıdan da size özgür bir tartışma zemini sunduk. Sizi bazı dayatmalardan, özellikle erkek egemenlikli yaklaşımların etkisinden uzak tutmaya çalıştık. Biz kadını rasgele ele alamayız. Kadını ne olduğu gibi kabul ederiz, ne de onu böyle biçimsel bir geçiştirmeyle yeterli kılarız. Kadın çalışmaları kapsamlı bir olaydır. Özgürleşen kadın, özgürleşen toplumdur, özgürleşen ülkedir. Bu sizi büyük özgürlük görevlerini yükler ve kendi kimliğinizi bulup ortaya çıkarmaya yarar, size göre özgür yaşam, toplum için yaşamdır. Onu bulup değerlendirmek gerekir. Bu da size bir anlayış, bir program, bir örgütlenme gereğini hissettirir ve bunu gerekli kılar. Gerçeklerin sizin için ne anlama geldiğini ifade edemiyorsunuz. Kimsiniz, nesiniz, nasıl olmalısınız sorularını bile kendinize sormuyorsunuz. O zaman yaşamdan ne bekleyebilirsiniz?
Kadın yoldaşlarımız biraz da bu konuda zorlanıyorlar. Zorlanma yerine, çözümlenme ve gelişmeyi yaşama doğru yoldur. Özgürlük daha fazla sizin için, kadın cinsi içindir. Kazanan daha fazla o olacaktır, çünkü en çok kaybeden odur. Buna inanacak, duygu, sevgi ve aşk arayışınızı özgürlük arayışınıza bağlı kılacaksınız. Özgürlüğünüzün de savaşımla elde edildiğini bir an bile göz ardı etmeyeceksiniz. Bu açıdan savaş için örgüt sorunlarına büyük ilgi gösterecek ve mümkünse savaş çizgisinin uygulanmasında elinizden gelen katkıyı sunacaksınız. Bütün bunlar olduğunda sizin için özgürlük sahası biraz daha gelişir. Bunu canı gönülden bir nimet olarak karşılayacaksınız. Çünkü ilk defa özgürlükle tanışıyorsunuz. Özgürlük soylulaştırıcıdır ve sizin insanlık içine şereflice girmenizi sağlar. O olmadan aşkı aramayın, zaten yoktur da. Ararsanız bunun sonunda kölelik vardır, rezillik vardır. Kaldı ki, halen kendinizi anlamış değilsiniz. Ben neye göreyim, neçinim, taleplerim nedir, karşımdaki erkek nedir, dayatılan erkeklik neyi içeriyor? Bu erkeklik baskı, sömürü, çirkinlik, güzellik ve duygular konusunda nasıldır? Bir çocuk gibi ufak bir etkilemeyle aldanıyor ve yaşamı öyle karşılıyorsunuz. Öyle ki, bu açıdan kadın aptaldır, eksiktir denilir. Kendi önemli yaşam sorunlarında bu kadar hesapsız olan birisi çocuk muamelesi görür. Kocası ister döver, söver, isterse kullanır, kişilik diye bir hak tanımaz. Siz de duygularınızın kurbanı olur gidersiniz. Bu doğru bir özgürlük yaklaşımı değildir.
PKK adına yeniden yapılanmaya giderken, eski yapılanmanın neden işlevsiz kaldığını çok iyi bilmek ve göz önüne getirmek gerekir. Eski yapılanmanın üç temel noktada temel eleştirisini yaptık. Birincisi, parti kavramının, devlet kavramının bir uzantısı ve ulaştıranı olarak esas alınmasıydı. Devlet odaklı parti olmanın demokratikleşme, özgürlük ve eşitliğin öz ve biçimsel gelişmesiyle diyalektik bir çelişki içinde olmasıydı. PKK de kendini bu anlayıştan tam anlamıyla kurtaramamıştı. İkinci özeleştiri konusu iktidara bakıştı. İktidar olmaya göre şekillenmiş bir partinin toplumsal demokratikleşmeyi hep gerileteceği, işletmeyeceği hususuydu. Buna göre yetişmiş kadrolar halka dayanmak yerine, ya bizzat otorite olmaya ya da otoritelere dayanmaya ağırlık verirler. Onlara hep çekici gelen iktidarın rantlarına dayalı cazibeli yaşamdır. Bu yaklaşımın üç önemli devrimci akımı kapitalizmin mezheplerine dönüştürdüğünü vurguladık. Reel sosyalizmin, sosyal demokrasi ve ulusal kurtuluş akımının demokrasi yerine erkenden iktidarı esas almaları önce yozlaşmalarına, sonra da kapitalist sistemin birer yedeğine dönüşmelerine yol açmıştı.
Üçüncü özeleştiri, savaş konusunda yapılmıştı. Savaşın doğasını tanımadan, ne çeşit olursa olsun, kutsal bir araç gibi yaklaşılmıştı. Halbuki hayati zorunlu savunmalar dışında her savaş bir cinayetti. Tarihte tüm sömürücü iktidarların temelinde savaşlar vardı. Toplumsal kural ve kurumlaşmalar savaşa endeksliydi. Savaşta başarmak tüm hakların temeli sayılmaktaydı. Bu anlayışın da sosyalist ve demokratik olamayacağı açıktı. Sosyalist bir parti demek ki ne devlet odaklı, ne iktidar amaçlı, ne de hepsinin temelinde yatan tayin edici unsur olarak savaşa endeksli olabilirdi. Kendini yeniden tanımlamadan, yeniden bir yapılanmaya gitmesinin tekrar önemli yanlışlık ve hatalara düşürülebileceği önemle belirtilmişti.
O halde parti tanımlamamız bu özeleştirilerin karşılığını esas almalıdır. Devlet odaklı olmayan, iktidar ve savaşı yeni toplumsal dönüşümün merkezine koymayan bir tanımlama gerekir. Son sınıflı toplum sistemi olan kapitalizmin temelinde de iktidar ve savaş olduğuna göre, kapitalizmi aşmayı hedefleyen bir partinin, iktidarı ve savaşı da toplumun temelinden dışlaması gerekir. Bu ancak toplumun komünal varoluş ve demokratik duruşunu demokratik, özgür ve eşitçi bir topluma dönüştürmeyle gerçekleşebilir. Bu unsurlar göz önüne getirildiğinde, parti tanımımız demokratik, özgür ve eşitçi topluma doğru dönüşmeyi esas alan bir programla, bu programdan çıkarı olan tüm toplumsal kesimleri ortak bir stratejiye bağlayan, başta sivil toplum örgütlenmesi olmak üzere -çevreci, feminist, kültürel- geniş bir örgütlenmeye ve eylem biçimlerine dayanan, meşru savunmayı ihmal etmeyen bir taktiği esas alan toplumsal hareketin kurmay örgütüdür.
Önderlik gerçeği kadına bu temelde güvenir. Kadını hem objektif bir gerçeklik olarak, hem de idealize edilen bir yaklaşımla birlikte ele alır. Çünkü hem doğrunun hem de güzelin bu olduğuna emindir. Sizlerin de ilgi düzeyinizin bu temelde geliştiği kesindir. O halde gerisi çabadır, kendini sık sık gözden geçirme ve çok inatçı bir biçimde başarıya yaklaşma gücünü kendinde yaratmadır. Bu, kaybedilen kimliği, özgürlüğü ve yaşamı bu temelde size kazandırmayı sağlayacaktır. O halde gerek partilileşmeyi doğru ve net yapamamış olanlarınız, gerekse partiden ciddi bir kopuşu, farklı bir durumu ve başkalaşımı yaşayanlar açısından olsun, partilileşmeyi böyle sağlamak en doğrusudur. Önderlik gerçeğine az çok bağlılığınız varsa veya bu size bir anlam ifade ediyorsa, bu gerçekleri artık kavrayabilmelisiniz. Her şeyle oynayabilirsiniz: ama partilileşme ve bu temelde önderlikselleşme değerleriyle asla oynamamalısınız. Belki size çok kutsal gelen şeyleriniz olabilir ama bazı değerlerimiz var ki onlardan kolay kolay vazgeçemeyiz, onlarla oynayamayız. Kendim yaşam tecrübemden biliyorum ki partileşmeye doğru kavradıkça ve uyguladıkça yaşayabilir, çok vahşi olan düşmana karşı yaşamı kazanabilir veya imhayı önleyebiliriz. Bu temelde de başarabiliriz.
Önder APO
(Bu derlemeler Önderliğin çözümleme ve savunmalarından alınmıştır.)