3-Bilimcilik;
Bilim, hakikatin peşinden giderse yaşama hizmet eder. Nasıl ki anlam hakikatin potansiyeli ise, bilim de doğru anlamı geliştirmek ve bulmak zorundadır. Yoksa egemenlerin elinde bir oyuncağa dönüşür.
İnsan, toplumsal bir varlıktır. Toplumsallığını, yaratıcılığına ve üretme becerisine borçludur. Duygusal zekâ, insanın içgüdüsel olarak gösterdiği kendini koruma, çoğalma ve savunma refleksi ise; insanın ihtiyaçlarını gidermesi ve ihtiyaçlarını doğru tespit etmesi, bunun için harekete geçmesi de analitik zekânın sonucudur. Bu nedenle insan topluluklarının gelişiminde kadın eli ile gelişen ilkler, icatlar ilk bilimdir. Toplumla, doğayla uyumlu geliştirilen bu icatlar insanlığın Ay’a çıkışı kadar önemli ve değerlidir. Bir hayvanın evcilleştirilmesi, bir tohumun keşfedilmesi o tohumun ekimi ve ekim sonucu oluşan ürünün bir ihtiyacı gidermesi, bitkilerin özelliklerinin keşfedilmesi, sağaltım için kullanılması, üretim için aletlerin üretilmesi bilim emekçileri olarak kadınların gösterdiği çabaya bağlı gelişmiştir. Bunların inkârı insanlığın inkârı ise, bu insanlık âlemi içinde ortaya çıkan yaratımın öncü gücü olan kadını görmemek de ideolojik körlük ve bilinçli bir tercihin sonucudur. Bilim, toplum ve doğa yararına kullanıldığı müddetçe zekâmızın bir pırıltısı olarak kendisini gerçekleştirme düzeyi ne denli mucizelere yol açmışsa, tersi de lanetli bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Ana-kadın döneminin bilimi, güç ve iktidar tekeli kurma amacı taşımadığı için herkesin ulaşabileceği, yararlanabileceği ve kullanabileceği bir sonuç doğurmuştur.
Bilim, tarihin başından günümüze kadar hep vardır. Toplumun aydınlık yüzü hiçbir zaman bilimden kopuk gelişmemiştir. Çünkü insan aklının geliştirdiği her yeni icat, insan eliyle yapılmıştır. Bilim, düşünen ve yorumlayan insanın eylemi olarak gelişmişse, o halde bilimsel gelişmeleri salt 16. ve 19. yüzyıllar ve sonrası için ele almak, sınırlı değerlendirmek, büyük bir yanılgı ve çarpıtmadır. Bilim, özgürlük ve esnek zekâ ile üretimi arttırıyor ve yaratıyorsa, bu dönem neolitik süreçtir. Bu süreçte insanın keşfettiği her yeni şey, bir arayış ve merak üzerinden gelişmiş, keşfedilen her şey yaşamda deneme-sınama yöntemi ile pratikleşerek farklı aşamalara taşınmıştır. Yaşam en büyük laboratuvar yeri olarak herkesin deneyimine açık tutulmuş ve herkesin deneyim ile kazandığı sonucu paylaşma ve geliştirme hakkı bireye ve topluma tanınmış, böylelikle yaratıcılık ve özgürlük akışı içinde yeni icatların önü açılmıştır. Gerçek bilim, tahakküm ve baskı altına alınmadan yapılan bilimdir. Bilinçlenme ve düşünce gücü geliştikçe, bilim de o denli gelişmiştir. Esnek zekâ, evrenin kendisini var ettiği insanda çoğalarak bir yıldız yağmuru gibi yaşamı örgütlemenin, güzelleştirmenin, güvenlikli kılmanın araç ve gereçlerini ortaya çıkartmıştır.
Dolayısıyla yaşama en yakın ve yaşamın içinden olan kadınlar, yaşamın ortaya çıkardığı ihtiyaçları ve bilinmezlikleri gidermek için ilk büyük bilim insanları olarak bilime öncülük etmişlerdir. Ortaçağda cadı suçlamaları ile yakılan yüz binlerce kadının yaptığı da bundan farklı değildi. Ne tesadüftür ki, bilimin geliştiği düşünülen bir çağda kadınların büyücülük adı altında yakılması, bilimin iktidarlaşan tunç elini göstermektedir. Bu kadınların suçu, bilgili olmaları, bitkileri iyi tanımaları, bitkilerin hangi hastalıklara çare olduğuna hakim olmaları ve bilgilerini toplum yararına kullanmaları ve doğayla uyumlu yaşamalarıdır. Bir de erkek hâkimiyetine boyun eğmemeleri, ölmeleri için yeterli sayılmıştı. Bu kadınlar öldürüldükten sonra yakılarak, ruhları da yok edilmek istenmiştir. Çünkü ruhlarının da yeryüzünden silinmesi gerekiyordu. Ruhları ile toplumu yönlendirdiklerine inanılıyordu. Bilim adına kadınların bedenleri kadavra olarak kullanılmış ve kadının gizemi-mahremiyeti elinden alınmak istenmiştir. Kadınları kobay olarak kullanan zihniyet, kadına insan kategorisinde yaklaşmamıştır. Doğal toplum kadınları ve cadı olarak suçlanan büyücüler ilk tıpçılar, botanikçiler ve ilk bilim insanlarıydı. Bu kıyım ile kadın, adeta bilimin tüm alanlarından atılmıştır. Kadınların 20.yy’a kadar tıbba alınmaması, ebelik, hemşirelik gibi meslekleri evlerde gizli yürütmeleri, kilise tarafından ebelerin çocukları öldürdüğü ve kaçırdığı yorumları, Lilith’in cin olarak çocukları kaçırması ve ormana götürme öyküsüne ne kadar da çok benziyor. Kimyacı, fizikçi, matematikçi kadın sayısının azlığı, kadınların algı bozukluğundan kaynağını almamıştır. Bilimin kirli ellere ve kötülük saçan zihinlerin eline geçmesiyle bağlantılıdır.
Modern bilimler, 19.yy’ın icadıdır. Bilim güç ile iktidarlaştıktan sonra kapitalizm, tüm birikimleri bir merkezde toplama ve yönlendirme kurumlarını akademiler ve araştırma enstitüleri üzerinden geliştirdi. Bu konuda düşünen beyinleri tek merkezde toplayarak düşünceleri, yeni kuramları üretim artışı ve yeni araçların yapımı için kullanmış ve tekniği geliştirmeyen bir bilimi kendi çıkarlarına uygun görmemiştir. Bilimin yol açtığı teknik sonuçlar, kâr alanları için önemli ve üretimi büyütecek seviyede tutabilmiştir. Bu nedenle bilimi mutlak anlamda ele geçirmenin politikalarına sarılmış ve bilimciliği geliştirmiştir.
Bilim insanlarının geliştirdiği fizik, kimya, biyoloji dallarına ait yasaları topluma indirgeyerek, kendi iktidarını güçlendirmek için kullanmıştır. Bilim kapitalizmle birlikte, bir grubun çıkarlarını garanti altına almanın ve çıkarlarını büyütmenin aracı haline getirilmiştir. Einstein’ın görecelik-izafiyet kuramı sonucu bulunan atom bombası, insanların başına düşen bombalara dönüşmüştür. Bilim ve tekniğin egemen güçlerin eline geçmesi, bu sonuçları kaçınılmaz kılmıştır. Bilimcilik; bilimin iktidar güçleri tarafından ele geçirilmesi ve toplum karşıtı kullanılmasıdır. Bilimcilik, erkek egemenliğinin kadın üzerinde kurmuş olduğu tahakkümdür. Bilimcilik, bir sömürü ve güç biriktirme aygıtına dönüştürülerek, toplum üzerinden operasyonel bir güç olarak kullanılmıştır.
Kapitalist modernitede bilim pozitivisttir. Pozitivizm için olgu en temel gerçekliktir. Oysa olguculuk hiçbir zaman gerçeğin bütünü olamaz. Olgu, gerçeğin görüntüsüdür. Pozitivizmde ise gerçeğin kendisidir. Pozitivizm bir şeyi tümden ya iyi ya da kötü görür. Nesneyi tapınma konusu haline getirir. Olgucu toplum, sanal toplumdur. Medyatiktir, nesneldir. Modernisttir. Yaşamın özüyle değil, en biçimsel yönleriyle uğraşır. Toplumsal mühendislik kavramı pozitivizmle bağlantılıdır. Gerçeğe dıştan müdahale ederek değiştirebileceğini sanır. Pozitivizm, modernizmin putçuluğudur. Tanrı kanunları yerine, bilim kanunları konulmuştur. Bilim iktidarlaşarak özgürlüğünü kaybeder. Özne-nesne ayrımından ötürü yanılma payına yer vermez. Ya pozitif nesnelcilik ya da görece öznellik; bu iki yöntemden birini esas almak sapmaları beraberinde getirmiştir. Birer ideolojik silaha dönüşen bu yöntemler askeri silahlardan daha tehlikeli ve daha fazla yasaklayıcı bir rol oynamıştır.
Bilimcilik, eğitim alanında kapitalist düşünce akımı için önemli bir silah olarak değerlendirilmiştir. Birey ve toplum nesnellik adına metafizik alandan uzaklaştırılmış, deney yolu ile olguculuğa itilmiştir. Bilimcilik ile birlikte materyalizm ile metafizik alan birbirinden uzaklaştırılmış ve birbirine karşıt uçlar gibi yansıtılarak ya idealist bakış açısı ya da diyalektik materyalizm ile yeni bir zihin yapılanması yaratılmıştır. Bu zihniyet toplumları, cinsleri, doğayı bölümlemiş, sınıflara, parçalara ayırmış, birbiri arasındaki bütünlüğü kopartmış ve birbirine karşıt hale getirmiştir.
Bilimciliğin olduğu sistemlerde merkezler oluşmuş, bu merkezler etrafında güç odakları örgütlendirilmiş, bu güç odaklarından biri diğerini ezmiş ve egemenliği altına alarak iradesini kırmış ve tanımamıştır. Bilimcilik bunu normal kılmış, gelişimin diyalektiğini ezen-ezilen, zayıf-güçlü, zengin-yoksul, zeki-aptal, efendi-köle, alttakiler-üsttekiler gibi bir dizi ayrım ve ayrıcalıklı kast ve yapılaşmalara indirgemiştir. Özel savaş için bilimcilik, zihniyetin oluşum ve şekillenişinde önemli bir yer tutmuş. Özel savaşın inceliklerini ayrıntılarda tamamlayarak toplumu ve bireyi teslim almıştır.
Bilimcilik, gelişmişlik ve ilericilik ölçütü sayılmış, bu temelde oryantalist bakış açısıyla farklı kültürler, diller, halklar küçümsenmiş, hor görülmüş ve ötekileştirilmiştir. Bilimcilik sayesinde üstün ırk teorileri ortaya atılmış, ana karnındaki ceninlere müdahale edilmiştir. Artan nüfus yoğunluğunu kontrol altına alma adına müdahale edilen cins, kız çocukları olmuştur. Bilimcilik eliyle bombalar, kitle imha silahları, nükleer enerji ve termik santrallarla toplumun sağlığı ile oynanmış ve insan aklı ile toplum tehdit edilerek terbiye edilmiştir. Kim güçlü ise, onun teknik araçları bilimcilik sayesinde çoğalmış ve insanlığı tehdit eder derecede büyümüştür. Günümüz devletlerinin biyonik insan, biyonik silahlar, biyonik savaş robotları üzerinde çalışarak, gezegenimizin sonunu hazırladıkları çılgın projelere paraların akıtıldığı görülmektedir. Bilim esasta toplumun ortak hafızası olmakla birlikte bu havuzda sadece iktidarın yüzmesi ve çevreye su sıçrattığı oranda toplumu bilimden pay sahibi kılması elbette bir özel savaş yöntemidir. Bilgi-güç-iktidar denklemi bilginin toplum aleyhine kullanımına yol açmaktadır. Örneğin Kürdistan’da yürütülen savaş, düşmanın esasta tekniğe dayalı sonuç almak istemesi bilgiyi kendi çıkarı temelinde kullanmasının sonucudur. Tüm bilimsel kuruluşlar bağlı oldukları hegemon güçlerin kontrolü altında, onlara hizmet eder durumdadırlar. İstihbarattan silah tekniğine kadar, halklara uygulanan politikalardan her türlü ekonomik sömürü planına kadar asıl taslak bu düşünce kuruluşlarında oluşturulmakta ve insanlığın birikimi olan akıl insanlığın yıkımı için seferber edilmektedir. Buna dayalı yürütülen savaş elbette gözle görünür bir ilanla kendisini ortaya koymamakta, gizlenmiş bir prosedürle toplum aleyhine doğal bir işleyişmiş gibi çalışmaktadır. Bilimcilik özce budur, yani özel savaşla özdeşlik taşıyan bir niteliği ifadelendirmektedir.
Bilimcilik ile cinsiyetçilik birleştirilerek kadın bedeninin zayıflığı, ruhen acizliği ispatlanmış ve düşünce gücü olmadığı için söz gücü de kazanamayacağı ortaya atılmış ve toplumun yarısına benimsetilmiştir. O yüzden, kadınların duygusal yaratıklar olduğu tezi doğrulanırcasına bazı mesleklerde yer almamasının normal olduğu söylenmiştir. Kadınlar tıp, kimya, fizik, matematik gibi alanlara sokulmamış, bu yönlü zekâlarının yetmeyeceği ifade edilmiştir. Kadın işi denilen şeyler bakıcılık, besleyicilik ve temizlik ile ilgili hususlarda sınırlı tutulmuştur. Bunlar yapılırken erkek zekâsı övülmüş, bedensel gücü öne çıkartılmış ve kadına ait düşünce ve bedensel uzuvlar küçümsenmiş ve alay konusu yapılmıştır. O yüzden ağır toplar grubunda yer alan erkek sınıfı üst mesleklerde yer almış, zayıf cins olan kadın ise alt mesleklerde yer bulabilmiştir. Kapitalizm bunu bilimcilik sayesinde yapmıştır. Günümüzde en fazla kadın-erkek eşitliğinden dem vuran bir ideoloji olmasına rağmen en fazla cinsiyetçiliği yapan bir sistem olması, bilimcilik sayesinde kolaylıkla geliştirilmektedir.
Bilimcilik, yaşamdan kopuş ile birlikte bir deney aracı olarak toplum karşıtlığı ve cinsiyetçilik üretir hale getirilmiştir. Bilimcilik ile bağımsız irade ortadan kaldırılmıştır. Bilimcilik, metalaştırma aracı olarak kapitalizmin maddi birikim elde etmesinin biricik aracı haline dönüşmüştür.
Bilimcilik sonucu gelişen devasa teknik güç, küresel ısınmaya yol açmış ve gezegenimizi tehdit eder hale gelmiştir. Ozon tabakasının delinmesi, sera gazları, çevre kirliliği, kuraklığın artması ve buzulların erimesi ile ısının artışı bu tehdidi doğrular niteliktedir. Bu duruma bilim insanı Stephan Hawking ölümünden önce şöyle dikkat çekmiştir; gelecek on yıllar içinde gezegenimize verilen zararlar sonucu büyük yıkıntıların ve tahribatların yaşanacağını ve gezegenin yok oluş ile karşı karşıya kalacağını söylemiş ve sistem güçlerine seslenerek, ekolojik politikalar oluşturmalarını ve dünyanın kurtarılmasını ölürken bir nevi vasiyet etmiştir. Yine Nietzsche’nin “Kapitalizm, tanrıyı öldürdü” belirlemesi, bilimcilik ile başarılmış toplumun metalaştırılmasını ve maneviyatın çarmıha gerilmesini ifade eder.
Bilimin cinsiyetçi yapısına bir örnek de, antropoloji alanına ilişkin verilebilir. Avcılık ve toplayıcılık kültürünü araştıran bir grup antropolog, avcılık kültürünün sonuçlarını şöyle ele almıştır; “avcılık sanatı 36 özellik geliştirir. İşte bu nedenle erkek öngörülüdür, akıllıdır, cesaretlidir, taktikçidir. Fakat kadınların başları önünde ot toplamaları onlar için verimli değildir. Bu durum kadınların olumsuz karakterinde rol oynamıştır” tespitini geliştirirler. Bununla kadınların analitik zekâdan yoksun oldukları ve nitelik sahibi olamayacakları ve vasıfsız kalacakları, bir bilim alanına dayandırılarak ortaya atılmıştır.
Bilimcilik ve cinsiyetçi politikaların sonucu kadın biyolojik ele alınmış ve biyolojik tanımlanmıştır. Kadın üç sıfat ile tanımlanmıştır. Dinler kadını; kutsal ana, Ortaçağ feodalitesi temel namus olgusu, kapitalizm ise vazgeçilmez sevgili olarak ele almıştır. Kapitalist modernitede kadınların cadılıkla suçlanması ve yakılması büyük bir katliamdı, kadını yok ederek kapitalizm kendisini örgütlemiştir. Önderlik; “kapitalizmde kadın cinsel objedir, meta kraliçesidir. Sadece soy sürdürme aracı, modern köledir. Ucuz işçidir ve en alttaki köle ve sömürülendir. Her türlü istismara açık olma ile yüz yüzedir” demektedir.
Bilimcilik, üreme ve güdülerdeki enerjinin gücünü büyük bir enerji olarak tespit etmiştir. Bu tespiti ile toplumu ve kadınları bu iki noktaya çekme ve orada güçsüzleştirme politikalarını geliştirmiştir. Özel savaş, güdüsellik alanında özel yöntemlere başvurmuştur. Cinsel çekim merkezi olarak kadını hedef tahtasına oturtarak, toplumun enerjisini yutan bir kara deliğe dönüştürmüştür. Erkeği güdüsel kılmış, kadını güdüselliği kışkırtan bir araca dönüştürmüştür. Aşk en fazla bu yüzyılda, bu sistemde, bu denli sahte ve içi boşaltılan, bir ‘al gülüm ver gülüm’ derekesine düşürülmüştür. Aşkın hakikat ile olan bağı kopartılmış, aşk bir güdü tatminine dönüştürülmüştür. Yoğunlaşma ve esas gündem aşk adına güdülere kaydırılarak politik, ahlaki ve entelektüel alandan kadınlar ve toplum uzaklaştırılmıştır. Önderliğimiz “güdülerin tanımını yeniden yapın, aşkın tanımını yeniden yapın. Bu tanımlar kadınlara kapan yapılarak avlanmalarına yol açmaktadır. Bu temel konular özgürlüğün anahtarını ya sunar ya da tersinden kilitler” demektedir. Kadınlara kapan yapılan bu alan kadın köleliğini derinleştirmekte ve kadını düşkünleştirerek çirkinleştirmektedir. Bu kapan kadına ait gibi gösterilse de, özel savaş kapanı olarak örgütlendirilmiş ve kadın üzerinden erkek ve toplumun çekildiği bir alan olmaktadır.
Ş. Zeynep Kınacı Özgür Kadın Akademisi
Ş. Medya Mawa Devresi