Adı savaştır, askeri bir kavramdır, ama bugün egemen, sömürücü güçlerin, kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için bütün topluma karşı her alanda tüm imkânlarını kullandığı, kimi zaman şiddet araçlarının kullanımına bile gerek duyulmadan yürütülen bir savaştır.
Psikolojik savaşın amacı budur. İnsanların bilincine akmaktır, bilincini yönlendirmektir, iradesini kırmaktır, teslim almaktır, etkilemektir, istediği hale, biçime getirmektir, istediği gibi davranış içerisine girmesini sağlamaktır. Bu, topluma karşı çok yaygın bir biçimde sürdürülmektedir. Bizim içimizde de etkisi çokça vardır. Kürt Özgürlük Hareketine karşı sadece askerî açıdan değil, ideolojik olarak elimine etme, siyasal olarak etkisizleştirme, özgürlük anlayışında moderniteyle benzeştirme politikası da oldukça yaygın ve iç içe yürütülmektedir. Özel savaş doğruların başkalaşıma uğratılmasında uzmandır. Yaşam anlayışımıza yön veremeye çalışmaktadır. Özgürlük hareketinin sadece militanları değil, aynı zamanda yeniden kendini yapılandıran toplumu da bu temelde hedeflemektedir. Örneğin liberalizmin bireyciliğini, maddi yaşam bağımlılığını, buna dayalı yaşam standardında kendi içinde sınıflaşmayı vb. içimizde yaymaya çalışmaktadır. Örneğin bir kişi pozisyonu ve imkanları oranında en kaliteli ve kapitalist ölçülerde markalı giyimle ortada dolaşıyor, başka bir arkadaş mevzideyken ayakkabısı yırtık, elbisesi kendi imkanları ölçüsünde yamalı ve en nitelikli emeği sergiliyorsa burada bir farklılaşma oluşuyor demektir. Zaten çok markalı, maddi dünya eğilimli olan bir kişinin emeği siliktir ya gizli işsizlik kapsamındadır ya da elit ve üstten görevlerin bürokratik temsilinden öte değildir. Özel savaşın etkisin bu durumda görmek gerekir. Tüm TV programları, diziler özel savaş uzmanlarınca hazırlanıyor ve kitle eğitiliyor. Aynı dizinin izleyicisi haline gelmek özel savaşın uygulanma alanına dönüşmek olur. Modernist yaşama eğilim böyle gelişiyor, devrimcilik anlamsızlaşıyor, anlam verilemeyen çalışmalar tekrarmış gibi bıkkınlıkla tanımlanıyor, kişi kendi dünyasını oluşturmaya yöneliyor. Kuşkusuz konuyu indirgemeyle daha fazla detaylandırmak değil amacımız. Ama Kürdistan koşullarında özel savaşı tanımlamak böyle daha anlaşılır oluyor.
Özel savaş özgürlük mücadelesinin yeni bir yaşam anlayışına kavuşturduğu kadınları toplumu böyle çok yönlü hedefliyor. Bir taraftan askeri zor, siyasal iradesizleştirme, her alanda ezme, örgütlenme hakkına müdahale, demokratik mücadeleye izin vermeme, her yönlü kuşatma altındaymış gibi algı yaratma ve çaresizliğe sürükleme temel politika iken diğeri onun sosyal dokusunu yeniden gelenekselleştirmeye yönelik politikalardır. Düşünmeyen, sorgulamayan, yargılamayan, olan-bitenden bihaber, yalnızca TV program ve dizilerinde yaşanan yaşama odaklanan, onlar gibi düşünüp onlar gibi yaşam arayışı olan bir toplumsal gerçeklik yaratılmak istenmektedir. Gerek Türk yapımı diziler olsun gerekse de son yılların modası haline dönüşen dublajı yapılıp yayınlanan Hint dizileri olsun, insanı alıklaştıran, daha da çok kadını aptallaştıran, çirkinleştiren ve özünden tümüyle uzaklaştıran içeriklerle doludur. Nitekim diziler, en temelde kadınlar hedef alınarak üretilen, geliştirilen bir sektördür. Bu dizilerde oynatılan kadın karakterler, en çirkince kişiliklere büründürülmekte, entrikacı, komplocu, yalancı, kurnaz, gaspçı roller atfedilmektedir. Böylelikle esasta toplumun algısında kadın, daha da dibe düşürülmekte, uygarlık süreçleriyle birlikte erkeğe ait olan tüm özellikler kadına atfedilmektedir. Bu dizilerin hemen hemen hepsinde kadınlar erkekler için yarışan, birbirinin kuyusunu kazan, bir erkeği veya mal-mülk elde edebilmek için en akıl almaz yöntemlerle birbiriyle savaşan, didişen, kadının kadından nefret ettiği, hiçbir ahlaki değere sahip olmayan karakterler olarak verilmektedir. Özel savaşın özel bir uygulaması olan bu diziler, kadına karşı geliştirilen bir savaştır da aynı zamanda. Daha da önemlisi bu tür dizi veya programlar, özellikle Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin önemli bir düzey kazandığı gerek gerilla saflarına gerekse de mücadelenin farklı alanlarına kadınların yoğun katılım sergilediği ve öncülük ettiği, farklı halklardan ve toplumlardan da kadınları etkilediği ve sürüklediği bir zamanda bu denli revaçtaysa, o halde oturup biraz daha derinlikli düşünmek gerekmektedir. Özellikle paradigmamızın üç ayağından birinin kadın özgürlüğü olduğu, demokratik modernite perspektifinin kadın özgürlüğü ve kadın eksenli bir toplum olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bu tür uygulamaların en temelde de Özgürlük Hareketimizin ideolojisini, amaçlarını hedef aldığı daha net anlaşılacaktır. Kadın bilinci, kadın mücadelesi, kadın dirilişi ve direnişi büyüyüp yükseldikçe, Özgürlük Hareketi saflarında kadın öncülüğü gün geçtikçe daha da fazla güçlenip ilerledikçe, bu tür yönelimlerin dozajı da artmaktadır. Hareketimiz içerisinde de bu tür programları, dizileri izleme oranı son dönemler açısından oldukça çoğalmıştır. Onları izleyenler ondan sonra aynı tepkileri göstermeye başlar. Her ne kadar etkilenmediğimizi, dinlenmek ve zaman geçirmek için izlediğimizi söylesek de, bunun böyle olmadığı ilişki tarzlarımızda, yaşam alışkanlıklarımızda, yaşama katılımımızda, kimi zaman ortaya çıkan özentili duruşlarımızda kendisini açığa vurmaktadır. Özel savaş bize; ‘bu şarkıyı dinleyeceksin, şu sözü söylediğim zaman güleceksin’ der. Televizyonlarda vardır. Birisi bir hareket yapar, hemen kahkaha fonu yayına girer. Komut veriyor, siz de “gülün” diye. Bu durumlar, bizleri de etkilemektedir. Özellikle ideolojik olarak yeterli donanıma sahip olunmazsa, paradigmasal olarak bir derinliğe ulaşılmazsa bu tehlikeli duruş ve durumları da açığa çıkarabilmektedir. Biz, özel savaşın, bir rejim haline gelerek kurumsallaşmasından bahsederken, toplumun tümüne karşı ilan edilmiş bir savaştan söz etmiş oluyoruz. Biz, istediğimiz kadar gerilla mücadelesi verelim, istediğimiz kadar düşmanı darbeleyelim; hatta Kürdistan’dan kovalım. Eğer, belirttiğimiz çerçevede yürütülen özel savaşa karşı güçlü bir mücadele vermezsek, tüm kazanımlarımız boşa çıkar. Fiziki veya mekânsal olarak Özgürlük Hareketi’nin içerisinde yer almak yetmemekte, ruhsal, düşünsel olarak da bu tür uygulamalara karşı bir direniş ve mücadele içerisinde olmak, aynı zamanda duygularımızın da politikleşmesi gerekmektedir. Bunu başarabildiğimiz oranda, kalıcı bir başarı elde etmiş ve mücadelemizi zafere taşıyabiliriz. Burada özel savaşın, sistemin etkisini sadece giyim-kuşam, yeme-içme, beğeni ölçüleriyle sınırlı tutmamak gerekir. Özel savaş asıl olarak da kendi yaşam tarzını, ilişki biçimini, yaklaşımını kabul ettirmeye çalışmaktadır. Özel savaş bu şekilde karşısında olanı kendisinden yana çekme, kendisine benzetme ve kendisi gibi düşünür, yaşar hale getirme savaşıdır. Bu nedenle bizim içimizde de bunun yansımaları vardır; tam olarak karşıtına dönüşme denilemese de mücadele ettiğimiz, karşısında durduğumuz birçok hususta benzeşme yaşanabilmektedir. Bu nedenle özel savaşın topyekûn saldırılarına karşı, topyekûn mücadele yürütmek önem taşımaktadır.
Kuzey Kürdistan, mücadele tarihimiz için her zaman bel kemiği konumunda olmuştur. Bu nedenle Kürtlerin statüsüz kılınması için devreye sokulan özel savaş politikaları, bu parçada derinleştirilerek geliştirilmiştir. Toplumun iğdiş edilmesi ancak karılaştırılmasıyla mümkündü, bu nedenle hedef tahtasında Kürt kadınları yerini aldı. Sistematik saldırılarla kadınlar, teslim alınmak istendi. Besêler’den Zarifeler’e, Rindexanlar’dan Beritanlar’a, Zilanlar’dan Saralar’a uzanan kadın direnişçiliği, Türk devletinin gözünde esaslı tehlikeydi. Savaş politikalarının temel sloganı haline gelen “önce kadınları vurun” perspektifiyle, eril Türk devleti günümüze kadar yol almıştır. Kadınları vururken taciz ve tecavüz karakterli ilişkiler, mal mülk gören anlayış, asimilasyonla başlayan ve oto-asimilasyona evrilen süreç de içerisinde olmak üzere, her yol mubah görülmüştür. Kadın sosyal, siyasal, kültürel, cinsel, fiziki, ekonomik, psikolojik şiddetin en yüksek dozajıyla yüz yüze bırakılmıştır.
Konunun daha iyi anlaşılması açısından somut örneklemeler vermeye çalışalım;
Osmanlı saraylarına alınarak kendi öz kimliği ve kültüründen çıkarılan kadınlar, Dersim direnişiyle beraber çıkarılan Şark Islahat Planı’yla aynı asimilasyon politikalarına maruz kalmıştır. Planın temel ayağı tediptir. Bu kapsamda Dersimli kız çocukları devlet yurtlarına alınmış, subay ailelerine evlatlık verilmiş, yatılı okullarda terbiye edilmişlerdir. Zaten bunu gizleme gereği bile duymamışlardır. Planın bu iki adımı asimilasyonist zihniyeti ele vermektedir.
1-Aslen Türk olan fakat Kürtleşmeye doğru evirilen veya Arapça konuşan alanlarda Türk ocaklarının açılması, özellikle kız okullarının açılması ve kız çocuklarının okullara gitmesi için teşvikin arttırılması, bu çerçevede özellikle Dersim’de yatılı okulların acilen açılması ve buraların Kürtleşmeden kurtarılması,
2-Fırat’ın batısındaki şehirlerde yaşayan Kürtlerin Kürtçe konuşmasının yasaklanması ve bu alanlarda kız okullarına önem verilmesi, kadınların Türkçe konuşmasını garantilenmesi için her yolun denenmesi. (Bu uygulama giderek Fırat’ın doğusu olarak tanımlanan Kürt bölgelerinde de yaygınlaşmıştır. Halen geçerliliği olan bir politikadır.)
Bu politika çerçevesinde esir alınan birçok Dersimli kız çocuğunun akıbeti hala bilinmemektedir.
YİBO’lar, kız enstitüleri, kız meslek liseleri, Kürdistan’da yaygınca kurumlaştırılan meslek edindirme kursları, asimilasyon politikalarının yaşamsallaştırılmasında temel kurumlaşmalar olmuştur. Bu kurumlarda önce kültürden uzaklaştırma adına hor görülerek saç kesilir ve kendi öz kültürüne ait elbiseler yakılır, daha sonra kendi öz dilini unutması için şiddet içerikli uygulamalar devreye konulur, son olarak da kendi öz varlığını inkâr ederek varlığını her gün Türk varlığına armağan eden bireyler yaratılır. Aynı mantık AKP hükümeti tarafından daha sinsice yürütülmektedir; okuma yaşı 5’e indirilerek kız çocuklarının kültürünü yaşatmaya çalışan ailesinden ve toplumundan koparılması sağlanır. Sözde din adı altında kız ve erkek çocuklarının okuduğu okullar ayrıştırılır, yansıtılan farklı olsa da amaç kız çocuklarının daha yaygın asimile edilmesi için özgün bir eğitime tabii tutulmasıdır. Yine türban serbestisinin geliştirilmesiyle, okullarda AKP-MHP tipi kadınlar yaratılır. Kız çocukları sistem kurallarına uygun değilse, asimilasyon okullarında terbiye etmenin temel yöntemi olarak taciz ve tecavüz devreye sokulur. AKP-MHP hükümeti süresince sadece basına yansıyan öğretmen taciz ve tecavüzünden kaynaklı birçok genç kadının intihar etmesi, bu okulların kirli yüzünü görmemiz için yeterlidir. Dilini ve kültürünü unutan Kürt kadınlarıyla toplumun teslim alınması sağlanır. Yine bu okullarda eğitilen genç kadınlar, çoğu zaman Türk erkeklerine, özelde de subaylarına peşkeş çekilir. Böylece asimilasyonun bir diğer adımı da bu yolla tamamlanmış olur. Sözde kültür kaynaşması adına yürütülen bu kirli politika, AKP sürecinde de yaygınca devam etmiştir. AKP Rize belediye başkanının “Kürt sorunun çözümü için her Türk erkek ikinci evliliğini bir Kürt kadınıyla yapsın” söylemi, kirliliğin en uç düzeye çıkmış halidir.
Asimilasyonun yanı sıra, kadınların toplumsal yaşamda silik bir karakter kazanarak ahlaki yozlaşmayı geliştirmek açısından kullanılan diğer temel yöntemlerin başında fuhuş, uyuşturucu ve ajanlaştırmanın toplumda yaygınlaştırılmasıdır. Özel savaş devleti Kürt genç kadınlarını ajanlaştırmak için esasta uyuşturucu ve fuhuşa başvurur. Bu bataklığa sürüklenen genç kadınlar, tehditlere maruz kalarak işbirlikçiliğe zorlanılır. Topluma ihaneti sağlanan genç kadınlarla ahlaki yozlaşma adım adım sağlanmak istenir. Özelde son süreçlerde yaygınlaşan internet kullanımıyla genç kadınların porno videoları çekilerek toplumunun geleneksel namus anlayışı kullanılarak, temel tehdit aracına dönüştürülmüştür. Aşk safsataları adı altında Türk polisleri tarafından Kürt genç kadınları kandırılarak, adım adım fuhuş bataklığına sürüklenmektedir. Önce kandırma, sonra da ajanlaştırma temel bir yöntem olarak ele alınmaktadır. Muhbirlik, ajanlık sisteminin yaygınlaştırılması amacıyla muhtarlar kullanılmış, koruculuk sistemi geliştirilmiş, bekçilik yasasıyla da yaygınlaştırılmak istenmiştir. Her evde bir ajan perspektifiyle yola çıkılmıştır. Böylece herkes herkesten şüphe eder hale gelmiştir. Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin devrim önderlerinin hedef alınması, genç kadın ve erkeklerin yoz ilişki adıyla düşürülmesi, herkesi devlete hizmet eder bir kul haline getirme, ajan faaliyetlerinin başında gelmektedir. Yine Kürdistan’da genelevlerin yaygınlaştırılması da bu amaçladır. Genç kadınlar bu ağ içerisinde eritilerek, toplumda ahlaki aşınma sağlanmak istenmiştir. Özelde Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde bedel ödeyen ailelerin çocuklarına yönelim olmuştur. Yine devrim mücadelemiz açısından önemli anlama sahip ve çıkışlarıyla devleti sarsan yerler, bu modelin yaşamsallaştırılması için merkez seçilmiştir. Amed, Wan, Mardin bu yerlerin başında gelmektedir. 2010 yılında yapılan istatistiki araştırmalar sonucu sadece Amed’in Bağlar ilçesinde 21 genelev tespit edilmiştir. Genç kadınlar bu ağda can çekişirken, genç erkekler de erkekliğin ispatı için bu yerlere gönderilmektedir. Yine uyuşturucu da bu çerçevede ele alınmaktadır. Zihinsel açıdan uyuşturulmuş genç beyinlerle esasen ruhu, duyguları, tepkileri, duyarlılığı uyuşturulmuş bir kesim yaratılmak istenmektedir. Türk devleti bir yandan narkotikle mücadele adı altında kendi basın-yayın kuruluşlarında bas bas bağırsa da, Kürdistan’a polisler eliyle uyuşturucu sokulmaktadır. Gençleri siyaset dışında tutmak için başvurulan bu yöntem hala kullanılmaktadır. Sur, Nusaybin, Gever, Xaçort gibi devrim mahalleleri olarak anılan alanlarda polis adeta torbacılık yapmaktadır. Belirttiğimiz bu merkezlerde özelde son süreçle beraber yozlaştırma adı altında farklı uygulamalar da devreye sokulmuştur. Kürdistan illerinde devreye konulan eşcinsellik saptırmaları, yozlaşmanın ne dereceye vardığının göstergesi olmaktadır. Amed, Cizre, Mardin gibi yerlerde eşcinselliğe teşvik amaçlı dernekler açılmış, dergiler basılarak propagandası yapılmıştır. Gençler bu merkezlere özendirilmektedir. Öz yönetim sürecine yönelik çete devletin geliştirdiği katliamlar, toplumu cayır cayır yakarak amacından caydırma, sindirme, işkenceler, ölümler bir yön iken; diğer açıdan yaşamın yozlaştırılması at başı ilerleyen politikalardır. Amed şehir merkezinde erkek fuhuşu aynı zamanda yaygınlaştırılmış, kendini satan erkeklere ödenen ücretin fiyatı fuhuş yapan kadınlara oranla artırılmış, böylelikle erkeğin karılaştırılarak toplumun teslim alınması geleneksel siyasetine hız verilmiştir. İradesizleştirilen bir topluma dayatılan her türlü kullanımın reva görülmesidir. Kürdistan aç bırakılmakta, maddi değerleri talan edilmekte, insanlar yaşamını idame adına ahlaki sınırları çiğneyecek hale getirilmekte, bunun için ahlaki ilkenin ötesindeki yollara kırmızı halı serilmektedir. AKP-MHP ittifakı Kürt toplumunun hepsine fahişeleşmeyi bir yaşam seçeneği olarak dayatmaktadırlar. Önderliğimiz oğlancılığın devlet siyaseti itibariyle bilinçli geliştirildiğini, Yunan kent devletlerinde bunun toplumsal formu belirleme biçimi olarak resmileştirildiğini, yani toplumun karılaştırılarak kadın ve erkeğin yönetilebilecek hale getirilmek istendiğini belirtmiştir. Tam da bu amacın güncel politikaları Kürdistan’da gözü karaca uygulanmaktadır. Bu pratik uygulamalardan da anlaşılacağı üzere ajanlaştırma, yozlaştırma, uyuşturucu ve fuhuş özel savaş aygıtlarının vazgeçilmez aletleridir.
Özel savaş açısından kullanılan temel yöntemlerden biri de demografya değişimi olmaktadır. Bu yöntem de en çok faşist Türk devleti şahsında pratikleşmiştir. Lozan antlaşmasıyla beraber başlayan bu uygulama halen de geçerliliğini korumaktadır. Lozan sonrası Kürdistan’da direnişlere öncülük eden alanlardan halk Türkiye metropollerine göçertilirken, boşalan yerlere de Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’da yaşayan Türkler yerleştirilmiştir. Amaç bu alanları Kürtlerin elinden çıkartmak, buralarda kültür kaynaşması adı altında Kürtlüğe dair ne varsa eritmek, metropollere göçertilen Kürtlerde de oto-asimilasyonu gerçekleştirmektir. Demografyanın değişimi sadece insanların zorla göçertilmesiyle de sınırlı kalmaz. İl, ilçe, belde ve köy adları Türkçeye çevrilmiştir. Böylece işgal edilen alanlar zapturapt altına alınmış olmaktadır. Bugün AKP hükümetinin, Afrin işgalinden sonra da kullandığı temel yöntem bu olmaktadır. Afrin, çetelere ve işbirlikçi Kürtlere peşkeş çekilmektedir. Demografya değişimiyle bağlantılı olarak uygulanan yöntemlerden biri de tarihi alanlara dönük saldırılardır. Özelde baraj faaliyetleri adı altında Kürdistan’daki birçok yer sular altında bırakılmıştır. Hasankeyf bunun somut örneğidir. Koruma adı altında tarihi yerlerin farklı alanlara taşınmasına da başvurulmuştur. Bu, bir tarihsizleştirme ve hafızasızlaştırma harekâtıdır. Dolayısıyla demografya da böylece değiştirilmiş olmaktadır.
Ş. Zeynep Kınacı Özgür Kadın Akademisi
Ş. Medya Mawa Devresi