Mürekkepli Zamanlar

0Shares

Ekin Şoreş

Ve kadınlar düştüler yollara… Süzülen sular misali aktılar özgürlük mekânlarına… Her birisi yitik ülkelerinin lal masallarına kalem olmayı bellemişti içten içe… Doğunun büyüleyici mistisizmi, binlerce kültüre doğurganlık eden eşsiz zenginliği, Rojava’nın devrim coşkusuyla yanıp tutuşan yüreği, direnişle bilenmiş destansı Kuzeyin fırtınalı yüzü ve Güneyin sessiz çığlığıyla bezenerek girdiler, mürekkepli zamanlara… Parçalanmış analarının ruhunu tek bedende buluşturarak, kadınlara ve halklara ışık olmanın elzemini paylaştılar, soludukları nefeslerinde…

Önce bilge kadın Elif Pazarcığı dinlediler. Mücadeleyle nakşedilmiş tecrübelerini, damla damla akıtarak, şiirsel diliyle yoldaşlarına anlam ve irade gücü oldu Elif yoldaş… Gurbet Elli’yi anlattı onlara… İlklerini, başarılarını, her koşul altında kalemine olan tutkusunu ve kadınca duruşunu… Kızılca kıyamet zamanlarda kalemini bir silah gibi kullanarak faşizme meydan okuyuşunu, amansız hakikat takipçiliğini, adeta iliklerine kadar hissederek, hissettirerek resmedip anlattı Elif yoldaş… Çünkü Zeynep yoldaşla yaşamıştı, yokluğunu kabullenmediğini, acısını an be an yaşadığını, gözlerine akseden özlem tutkusunda, her bir parçasını yoldaşlarında yaşatmak için harcadığı anlatış çırpınışlarında görmek mümkündü… Zeynep’in aydınlaşarak, gerillalaşan hikâyesini kısa bir zaman diliminde ruhumuza huzme, uğraşımıza rehber, tutkularımıza alev etti Elif yoldaş…

Sonra Gurbet’in ardıllarını ekledi, ölümsüzleşen hikâyeye… Nur yüzlü, gamze güzeli Hebun’u, basına ve gerillaya sevdalı Sarya’yı, gözü kara, narin mi narin Gabar aşığı Rojinda’yı,  Anadolu’nun Kürdistani rengi, selvi boylu Ekin’i ve kadının acılarını dünyaya haykırmak için yollara düşen, bu uğurda canını feda eden Şilan’ı, anlatarak, bizleri kahramanlarla örülü mirasımızla buluşturdu. Geçmişimize, geleceğimize ve an’a ışık tutarak,  hangi değerler üzerinden birleşmemiz gerektiğine dair perspektifler sundu. Kürdistan gibi bir coğrafyada gazetecilik yapmanın yakıcı gerçeğine işaret etti. Her birimiz bu kutsallıklar karşısında kendisini sorguladı, arındırdı, başarılı olacağına dair adeta dua edercesine sonsuza dek onlara sahip çıkacağına yemin içti.

Bu duygu ve düşünce yoğunluğu ekseninde harıl harıl tartışmalar başladı. İktidar aklıyla yürütülen devletçi siyasetin analizi kadar, toplumların kadınların direniş hali de siyasetin merkezine konu edildi. Bölgemizi çıkarları uğruna kana bulayan, hegemon güçlerin toplum üstü siyasetleri, sosyal, siyasal kültürel boyutlarıyla ortaya konulup değerlendirildi. Savaş tanrılarının çıkar dehşetine kurban edilen halkların, yaşadıkları acıları yansıtmanın önemine dikkat çekildi. Yıkılan devletlerin, harabeye dönmüş şehirlerin, kırıma uğrayan toplumlar ve kadınların kadın bakış açısıyla ele alınıp, dile kavuşturulmasının önemine vurgu yapıldı. Erkek aklıyla yürüyen medya dünyasının gerçeklerden ne kadar bihaber olduğu aşikârdır. Yanlışı doğrunun, yalanı hakikatin yerine koyan medyanın maskesini düşürecek olan alternatif özgür kadın basıncılığıdır. Kadınların etrafındaki şiddet sarmalını eril zihniyetten, sistemden kopuk ele alarak tekilleştiren, haberin örülüş, veriş biçimiyle saldırıyı meşrulaştıran, cinsiyetçi basın alanının önüne ancak, güçlü bir özgün örgütlülükle durulabilinir. Sürekli kriz savaş halinin toplumların kadınların, sorunlarını hem örttüğü hem derinleştirdiği, bunun etkili bir kadın yayıncılığıyla açığa çıkartılması gerektiği önemle vurgulandı. Kapitalist sistemin toplumu toplum olmaktan çıkaran yüzünü, medya alanında kadın yüzünü çoğaltmakla giderebiliriz. Kadın zihniyetiyle örülü kadın yayıncılığının yaygınlaşması, erkek tekelindeki medyayı özgürlükçü bir ahlaka büründürecek, yaşamın en sade en doğal halini gözler önüne serecektir. Toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel sorunlarında kadın gözüyle analiz edilerek, yayın diline kavuşturulması gerekmektedir. Bu gelişmeleri ancak ve ancak kadının bu alanda örgütlenmesiyle gerçekleştirebiliriz. Kadının bu alandaki varlığının ve etkinliğinin örgütlülükten geçtiği konusunda herkes hemfikirdi. Kadın emeğinin ifadeye kavuşmaması, kimlikleşmemesi hepimizin ortaklaştığı en temel sorundu. Herkesin aklından ve yüreğinden geçen RAJİN’i resmileştirmenin zamanı çoktan gelmişti. Örgütsüzlük enerjimizin parçalanmasına, egemenlikli yaklaşımların gelişmesine, mücadelemizin ortaklaşmamasına neden oluyordu. Anlam, duygu ve emek gücümüzü birleştirmekle sinerji yaratabiliriz. Bu konuda herkes kararlıydı, böylesi bir ihtiyacın zorunluluğuna dikkat çekiyordu. Tarihsel hastalığımız olan iddiasızlığımız sorgulandı, iradeleşmenin, sahip çıkmanın önemi ortak bir dille ifade edildi. Sorunların varlığı gelişimin diyalektiği olarak tanımlandı, çözüm arayışları ortak bir ruhla belirlendi. Irmağın bütün kolları adeta tek bir akarsu da buluşur gibiydi. Mücadele ve örgütlülüğün oluşturucu gücüne iman edercesine güvenme konusunda hepimizin yürek çırpınışları birdi.

Bu birliği taçlandıran konuşmayı Emine Erciyes yaptı. Halkların kız kardeşliğinin başka bir ifadesi olamazdı. Anadilimizle konuşması, hepimizin yüreğine su serpti. Dillerin, kültürlerin, sınır tanımayan gücünün ifadesi oldu. Medyanın toplumları sadece yönlendirmediği, aynı zamanda şekillendirdiği, inşa ettiğini dile getirdi. Toplumsal inşanın kurucu öznesi olan kadının, bu alanda etkili ve örgütlü olmasının gücüyle, toplumda köklü değişikler oluşturacağını dile getirdi. Mücadelemizin destansı yüzünün bu çalışmalarla kalıcılaşabileceğinin önemi üzerine durdu. Fikrin duygunun kalemle, yaşam özünün bir fotoğraf karesiyle, görüntüyle dile gelmesinin etkileyiciliğine dikkat çekti. Halil Dağ yoldaşın bu işi ne kadar tutkuyla aşkla yaptığını, kendini adadığını yoldaşlarıyla paylaştı. Duygu yüklü konuşmasını Önderliğimizin bu çalışmaları ne kadar sahiplendiğini ve kendi çalışması olarak gördüğünü, vurgulayarak tamamladı. Önderlik çalışmasına, önderliğin tarzı ve temposuyla yaklaşarak sahip çıkabiliriz. Bu kararlılık temelinde BE SEROK JİYAN NABE sesleri yükseldi, kadınların güçlerini birleştirirlerse, dünyaya meydan okuyacakları ve özgürlüğü örecekleri iddiası açığa çıktı.