Kürdistan özgürlük hareketinin bir yanı da sınıfsal özellikleri bağrında muhteva eder. Kurdistan devriminin antikapitalist ve enternasyonal bir hareket olma gerçekliği, kadın özgürlükçü çizgisi ve emek yaratımı bir mücadele yürütüyor olmasının hakikati, sınıfsal boyutunu ve bilincini göstermektedir. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin sınıfsal yönünü ve mücadelesini mutlaka ön plana çıkarmak gerekir. Demokratik Modernitenin öncü gücü olduğumuzu dünya ezilen sınıflarına ve devlet dışı toplumlara daha çok anlatmalıyız. Yani insanlığın ortak ruhunu serimleyip, ezilen sınıfların birleşik komünal devrim mücadelesini örmemiz öncelliklerimiz arasında yer almalıdır.
Hareket olarak böyleyiz. Ama hareket bileşenleri olarak bu yönümüz zayıf kalmaktadır. Kurdistan da Türkiye de ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Kürtler önemli oranda bir emek toplumudur. Emekçidir, fakat sınıf bilinci yetersizdir. Dünya toplumları ile hedeflenen halk diplomasisi aslında sınıf bilinci ve mücadelesi ile daha rahat gelişebilir. Yetersiz çalışma tarzımız, daralmış bir mücadeleye yol açmaktadır. Son zamanlarda özelikle Avrupa’da ilginç bir şekilde enternasyonalist güçler ile aramızda bir mesafe oluştu. Çeşitli sebepleri olsa da bana göre en temel nedeni daraltılmış mücadele tarzımızdır. Ulusal mücadelede değil, deyim yerindeyse ulusçuluk mücadelesi yürütüyoruz. Milliyetçiliğe doğru bir kayma söz konusudur. Önder Apo’nun ‘Kürt ulusçuluğu milliyetçiliğe kayıyor’ tespiti bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Demokratik Ulus Paradigmasını doğru kavrayıp iyi anlatmamız elzemdir. Özelikle milliyetçi çizginin içimizde gelişmesi elbette son yılların ağır savaş koşullarının da yarattığı duygusal bir tepki olarak görülebilir. Bu masumane bir tutum olarak görülebilir. Ama oldukça tehlikeli bir durumu da açığa çıkarmaktadır. Bu durumu kontrol altına almak gerekir.
Kurumsal kimliği olan bir arkadaş dahi: ‘Ben artık milliyetçiyim. Önce Kürt kimliği sonra diğer şeyler’ diyor ‘neden biz devlet istemiyoruz’ diye de ekliyor. Bu sorunun çıkış noktasının KDP işbirlikçi çizginin argümanı ve anti-propaganda girişimleri olduğu aşikardır. KDP’nin sahadaki savaşa dahil olmasından öte ideolojik temelde de müthiş bir misyon yüklendiği açıktır. Özellikle dijital medyada örgütlenen bu anlayış ve çizgi, kitle algısında muğlaklık yaratmayı hedefliyor. Esasında KDP’yi salt ihanet ve işbirlikçi çizgi olarak tanımlamak eksik kalır. KDP’yi komprador burjuvazinin temsilcisi olma gerçekliği üzerinden tanımlamak gerekir. Kürdistan Özgürlük Devrimi’nin karşıdevrimci bir yapısı olan KDP, komprador burjuvazi karakteri ile Kürt halkını ekonomik ve siyasi sömürü aracı haline getirmektedir. Türk devlet işgalciliğinin ve ilhak girişimlerinin altında yatan temel olgulardan birisi de budur. Bu nedenle KDP’yi salt işbirlikçi ve ihanet çizgisinin temsilcisi olarak tanımlamamak gerekir. Sınıf boyutuyla da ele alarak bir bütün olarak tanımlamak gerekir.
‘Komradore’ tanımı; İspanyol sömürgecilerinin sömürgelerde kendilerinden yana iş yapmayı kabul etmiş yerlilere verdikleri isimdir. KDP’nin pratiğini göz önüne alırsak salt askeri olarak sömürgecisine hizmet etmiyor, ekonomik ve siyasi olarak da hizmet ediyor. Dolayısıyla KDP komprador burjuva bir yapıya sahiptir. KDP’nin pervasız duruşu ve düşmanca tutumu sömürgecisine biat etmesinin bir sonucudur. KDP’nin Kürdistan’daki pratiğinin önemli bir kısmı sınıfsaldır. Yani ekonomik ve siyasidir. Özgürlük, kimlik, kültür, sosyal adalet gibi dertleri de bu nedenle yoktur. Kuşkusuz KDP gerçekliğini ne kadar doğru bilince çıkarırsak o kadar başarılı ve sonuç alıcı bir mücadeleyi de geliştiririz. Bu temelde doğru anlamak, kavramak ve tanımlamak ilerleme anlamına gelecektir.
En yaşamsal konu ise Önder Apo ile ilgilidir. Önder Apo unutturulmaya çalışılıyor. Bu orta sınıf anlayışının da içinde olduğu daha derin ve kirli bir konsepttir. Dikkat edilirse Önder Apo ile ilgili yüzeysel ve biçimsel bir yaklaşım söz konusudur. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri ile birlikte daha derin bir konsept ile gelişen orta sınıf anlayışı ve çizgisi Önder Apo gerçekliğine oldukça sinsi bir şekilde yöneldi.
Kürt toplumunda sahte önderler, liderler ve kahramanlar yaratılmaya çalışıldı. Bu özünde Önderliği unutturma, toplum hafızasına hapsetme ve tecridi kanıksama hamlesiydi. Kürt toplumu Önderliğe bağlı bunda bir sorun yok ama Önderliğin tecrit hali de kanıksanmış durumdadır. Kuzey Kurdistan’da Önderlik için siyasiler bazı eylemler yaptılar ve dikkat edilirse kitlesel katılım zayıf kalmıştır. İşte bu kanıksama halidir. Kuşkusuz tüm bunların sınıf bilinci ile de ilgisi vardır. Sınıf bilincinin siyasi, politik yönüyle ilgisi vardır. Eğer sınıf bilincimiz yeterli düzeyde olsa, orta sınıf gerçekliğini ve siyasetini de fark etmiş olur, yerinde müdahale yapabiliriz. Özcesi ideolojik bilincin eksikliğini yaşıyoruz. Durum böyle iken, özelikle bazı alanlarda kurumsal çalışmaların başında ideolojik eğitimin gelmesi gerekmektedir. Bu çalışma 3 temel boyutta ele alınmalıdır.
1-‘Önderlik Paradigması’,
2-‘Önderlik Gerçekliği ve Direniş Çizgisi’,
3-‘Devrimci Halk Savaşı Ahlak ve İlkeleri’
Bu çalışma bizi ideolojik zemine geri getireceği gibi süreci anlama, kavrama, anlam verme ve bu temelde mücadeleyi yürütme ve geliştirme yetisi de kazandıracaktır.
Ronahî Tolhildan