Tümüyle olmasa da doğal toplumun izlerinin yavaş yavaş silindiği ve yerine uygarlık sisteminin geliştirildiği aşamalarda biri de Sümer rahip devletleri olmaktadır. Sümerlerde ziguratların gelişimiyle birlikte kadın birinci büyük cinsel kırılmayı yaşamıştır. Uygarlık sistemlerinin geliştirdiği silahlardan biri de toplumsal cinsiyetçilik olgusu olmaktadır. En keskin silahlardan biri olmaktadır toplumsal cinsiyetçilik. Toplumsal cinsiyetçiliğin gelişim kaynaklarına baktığımızda karşımıza uygarlık tarihi çıkmaktadır. Uygarlık sistemi kendisini ilkin insanların zihinleri ve düşünce yapıları üzerinden kurumlaştırmıştır. Bunu meşrulaştırarak, inandırarak yapmıştır. Bunun için çeşitli yol ve yöntemler kullanılmıştır. Sümer rahiplerinin geliştirmiş oldukları ideolojik egemenlik o kadar sinsi yöntemlerle kullanılmıştır ki adeta gönüllü kölelik olgusu topluma yayılmıştır. Günümüzde birçok yakıştırmanın kadına yönelik yapılması bu sistemden kopuk değildir. Sümerlerde geliştirilen ilk genelev Musakkadim erkekler tarafından geliştirilmiştir. Kadın toplumsal değer yargılarından kopartılarak bu cehenneme yerleştirilmiştir. Birinci büyük cinsel kırılmayla birlikte kadın uçurumun eşiğine kadar sürüklenmiş kader diye benimsetilmiştir.
İkinci büyük cinsel kırılma ise din olgusunun gelişimiyle kendisini meşrulaştırmıştır. İbrahim’i dininin katı inanç biçimi bu gerçekliğin somut bir ifadesidir. İkinci büyük cinsel kırılma İbrahim’i dininin gelişimiyle kök salmış ve toplumsal hafızaya yerleşmeye çalışmıştır.
Toplum binlerce yıl uygarlık sistemleri karşısında direnmiş kendi değer yargılarını korumaya çalışmıştır. Toplumun ahlaki ve politik dokusunu zedelemeye çalışan bu olguları irdelerken tarihe gidemeden yapamıyoruz. Bugünün tarihi, tarihin bugün olduğunun bilinciyle ele alıyor ve değerlendiriyoruz. Bu anlamda tek tanrılı dinler etkileyici olmuşlardır.
Yaşamı yaratan ve yaşamı besleyen, büyüten kadın olmasına rağmen günümüzde kadın bu gerçeklikten uzaklaştırılmış yerine sesi, soluğu kesilmiş bir kadın gerçekliği ortaya çıkartılmıştır. Yaşamın öncüsü ve yaratanı olan kadın yerine efendinin kölesi kadın ortaya çıkmıştır. Toplumsal cinsiyetçilik günümüz dünyasında çeşitli biçimlerde yaşanmaktadır. Kendisine en ileriyim, en çağdaşım diye ülkelerde bile kadının yaşam koşullarına baktığımızda bu çelişkiyi görmek mümkündür. Bu kölelik zinciri daha çocukluktan başlatılıp uygulanmaktadır. Kadın sadece çocuk doğurmak için iyi bir makine ya da cinsel tatmin aracı olmaktadır. Kadının cinsellik ve çocuk doğurmaktan başka bir misyonun olmadığı hayatın her alanında vurgulanmaktadır. Kadın günün yirmi dört saati ücretsiz çalışan bir işçi ve tatmin aracıdır. Yukarıda belirtiğimiz gibi en gelişkin ülkelerde bile bunu görmek çok zor değildir. Devletlerde hukuk ve adalet adına kadın hakları yok sayılarak her seferinde kadının bir insan olmadığı vurgulanmaktadır. Egemen sistemin geliştirmiş olduğu tüm sistemler ve düşünce yapıları her gün kadın katliamları geliştirmektedir.
Peki kadın olmak günah mıdır sizce?
Bunun içerisinde ise İran devleti toplumsal cinsiyetçiliği en dorukta yaşayan ve yaşatan bir sistemsel gerçekliğe sahiptir. İran da hayatın her karesinde kadının toplumun dışına itildiği, doğal toplumun değer yargılarından tümüyle uzaklaştırıldığı, bir toplumsal sistem yaratılmıştır. Kadın İran da içerde ya da dışarıda hiç fark etmez yaşadığı kölelik aynı olmaktadır. Kadının sokakta nasıl yürümesi gerektiği, evde nasıl davranması gerektiği belirlenmiştir. Kadın o kara örtünün altında sesinin yükseltmesi, gülmesi, rahat hareket etmesi kesinlikle yasaktır. Bütün bunlar din, tanrı adına yapılmaktadır. Yani İran da kadın çarmıha vurulmuştur. Bütün namussuzlukların kaynağında erkek varken, geçici evlilik diye fuhuşa imza atan, saçları göründü diye kadın katliamlarını gerçekleştiren erkek zihniyeti olurken, ölen, acı çeken, kadın olmaktadır. Tecavüz eden erkek, recm edilen, taşlanarak binlerce insanın gözünün önünde ölüme mahkûm edilen kadın olmaktadır. Peki sizce nedir bu İran da yaşanan yaman çelişki? İnsanın aklını hayalini donduran bu sistemde adeta kadın olmak büyük bir günah ve suç olmaktadır. Peki kadın olmak günah mıdır sizce? Evet düşünmekte zorlanmakta, gördüklerimiz tüylerimizi ürpertse de bu ondan kaçmayacağımız kadar gerçek ve somut olmaktadır. Bu düşürülmüş zihniyet ve sistem gerçekliği karşısında kadınlar olarak nasıl durmamız gerekiyor. Ölümlerin en vahşetini, en korkuncunu yaşamamıza rağmen neden sesimiz çıkmasın. İran da kadın üzerinde her an ölüm ve öldürülme korkusu vardır. Her an hiç hak etmediği halde ölüme mahkum edile bilinir. Çünkü İran da kadın olmak potansiyel suçlu olmak demektir. İran da kadın Kürt’üyle, Farsiyle, Azeri’siyle aynı işkenceleri yaşamaktadır. Rengimiz, dilimiz ne olursa olsun kadın olmamız acılarımızı öyle çok eşitliyor ki sözler tükeniyor, anlatmıyor. Kadın erkeğin siyaset ve politika aracı yapılmaktadır, öldüren erkek ölen ve ağlayan kadın.
Vicdanların köreldiği bu sistemsel gerçeklik İran devletine aittir. En çok İslam’dan, dinden, adaletten, bahseden bu devlete kadının yaşadığı korkunç vahşeti işaret etmektedir. Bu anlamda İran da kadının ciddi boyutlarda yaşadığı sosyal, siyasal, politik krizler vardır. Bu krizleri besleyen, büyüten ise erkek aklı olmaktadır. İran da kadın her açıdan erkeğe bağımlı kılınmaya çalışılmaktadır, bu biçimiyle erkek kendisini tatmin etmektedir. Söylemek doğru olursa İran devletinde kadın yaşayan bir ölü.
Bunun yanı sıra Doğu Kürdistan kadının yaşadıkları da var. Doğu Kürdistan kadının yaşadıkları bunlardan çok farklı değildir. Tümüyle aynı olmasa da benzer zorlanmalar yaşamaktadır. Doğu Kürdistan kadının yurtseverlik duyguları, toprağa ve ülkeye bağlılıkları çok daha fazladır. Bu da onda ki özgürlük potansiyelini vurgulamaktadır. Şirin Elemhuyi arkadaş bunun büyük bir ifadesi olmaktadır. Şirin Elemhuyi arkadaş İran rejimi karşısında ki direnişi, kahramanlığı mücadele düzeyiyle bunu göstermiştir. Şirin Elemhuyi arkadaş İran devletinin teslimiyeti ve ihaneti dayatan sistemi karşısında onurlu yaşamayı tercih etmiş bunun için büyük bir kahramanlık göstergesi olmuştur. Şirin arkadaş Doğu Kürdistan ve İran da kadının özgürlük manifestosu olmuş, bir yaşam felsefesi yaratmıştır. Teslimiyete karşı mücadele çizgisini yükseltmiş, iradeyi temsil etmiştir. Şirin Elemhuyi arkadaş Doğu Kürdistan’da iradenin zaferini yaratmıştır. Yoktan var olmayı yaratarak özgür ve onurlu yaşamanın mücadele gerekçesi olmuştur. En görmeze, en duymaza, en sağıra mücadelenin yol ve yöntemlerini göstermiş. İdam sehpasına giderken bile kendinden emin bir biçimde başı dik büyük bir gururla yürümüştür. Manevi değer yargılarını bilerek, yaşayarak selamlamıştır kadınları.
Bizim için Şirin arkadaş Doğu Kürdistan da özgürlük manifestosu olmuştur. Özgürlük manifestosunu yaşam biçimiyle göstermiştir. Rêber Apo’nun başlatmış olduğu kadın özgürlük mücadelesi bugün büyük kahramanlıklarla ifade bulmaktadır. Bu anlamda kadın özgürlük mücadelesini özümseyerek bir yaşam biçimine dönüştürmenin öncülüğünü yapan Şirin Elemhuyi arkadaşın takipçisi olmak onun izinde mücadeleyi yükseltmek gerekiyor.
Dolaysıyla Rêber Apo sadece Kürt kadını şahsında değil tüm dünya kadınlarının yaşadığı kaosu ele alıp çözmeye çalışmıştır. Kadının yazılmayan tarihini ele almış ve bunun kadının ancak kendi öz gücüyle yazması olabileceğini vurgulamıştır. Bu anlamda İran ve Doğu Kürdistan da ki kadınların bu zihniyet karşısında özgürlük mücadelelerinin yükseltmeleri gereği vardır.
Sarya Onur