Bütüncül (holistik) bakış açısıyla insan hakkında ulaşacağımız bilgi onun yaşamla, toplumla, tarihle olan bağını da açığa çıkarır. Kendi doğru bilgisine ulaştığında ne kadar hakikatinden uzaklaştığının da farkına varır. Bu açıdan Hakikat arayışında olan insan, yaşamın anlamına nasıl ulaşacağını, kendini nasıl yeniden yaratacağını sosyolojik ve tarihsel değerlendirmelerini yaparken zaman ve mekândan kopuk ele alamaz.
Mekânı tanımlayacak olursak, insan toplumunun hangi coğrafya ile bağlantılı olarak geliştiğini anlamayı içerir. Mekânın oluşumunu evrenin oluşumuyla başlatabiliriz. Galaksilerin, güneş sisteminin ve dünyanın oluşumu, atmosfer tabakalarının, denizin, bakterinin, bitkinin, karanın, toprağın ve hayvanın oluşumu coğrafya konusu ile ilgilidir. Genel anlamda bitki ve hayvanlar aleminin evrimi, ilk insansılar, varsayılan primatlarla başlayan evrim zincirinin hangi halkasında insan türünün biçimlendiğinin coğrafya konusuna dahil edilebilir.
Zaman ise, oluşumun hızına denir. Oluşturucu güçtür. Önderlik, oluş halindeki varlıktan bahsedildiğinde zamanın doğmuş olduğunu belirtir. Varlık olmadan zaman tarif edilemez, zaman olmadan da varlık tarif edilemez. Oluş olmadan da hem varlık, hem de zamandan bahsedemeyiz. Oluş varsa, örneğin bir yerde iki farklı ağaç varsa, orada varlık ve zaman vardır. Özcesi oluş – varlık ve zaman arasında diyalektiksel bir bağ vardır.
Evrenin zaman-mekân ikilemi en temel boyutlar olarak hep göz önünde tutulur. Birbirlerine etkileri hatta dönüşme ve birleşme yetenekleri bilimlerce sürekli tartışılmakta değerlendirilmekte. Evrenin oluş mantığı, tez-antitez‑ sentez üçlemesi çerçevesinde ele alınır. Varlık-yokluk ikileminin kendi arasındaki mücadelesi sonucu oluşan olasılıklarından mekân ve zamanın uygunluğu sonucu evren oluşur. Hiç bir şey kendi zamanı gelmeden ve mekan koşulu uygun olmadan var olmamaktadır.
Önderlik, Evrensel tarihin en yalın tanımı, hakikat zemini olarak toplumsal gelişim olduğunu belirtir. İnsan toplumu bu anlamda sadece insanın tarihi değil, gerçek anlamda da evrenin tarihidir. 13,8 milyar yıl diye belirtilen süre de evren tarihidir. Bunun için insanı, toplumunu ve tarihini büyük önem vermek gerekir. İnsanın, toplumun, bireyin mekân ve zaman ile bağı kurulmadan bilimsel olarak toplumu araştırmak, incelemek mümkün olamaz. Zaman ve mekândan kopuk ele alınan sosyolojik ve tarihsel değerlendirmeler hakikatten uzaktır. Özellikle hakikate ulaşmaya çalışırken zaman ve mekânın zihniyet şekillenmesi üzerindeki etkisini doğru tanımlamak ve çözümlemek gerekir. Önderlik, F. Braudel’ in “Tarih sosyolojikleşmeli, sosyoloji tarihselleşmeli” belirlemesiyle temel bir yöntem ve bilim yanlışlığına dikkat çektiğini belirtir. Yani bütünlüklü, birbirini tamamlayan bir yöntem kullanılmalıdır. Kapitalist modernite’nin her şeyi birbirine yabancılaştırdığı, uzaklaştırdığı, parçaladığı ve kopardığı bir yöntem değil. Özcesi tarih sosyolojiden kopuk ele alınmamalı, sosyoloji de tarihten kopuk ele alınmamalı.
Önderlik, tarihi niteliksel olarak ‘en uzun süre’, ‘yapısal süre’, ‘orta ve kısa süre’,’ özgürlük sosyolojisi (yaradılış anı) olarak ele alır. Toplumsal tarih bu sürelerle tanımlanırken, toplumu toplum yapan temel dinamikler, toplumun inşa ettiği gerçekler, toplumu olumlu olumsuz etkileyen güçler, toplumun toplumsallaşma zamanı vb. olay ve olguları bu süre de ele alır. Sürenin ayrıştırılmasını belirleyen etken toplumsal hafızada yer edinmiş anlamlar ve bunun yansımalarıdır.
Önderlik “En uzun süre kavramı somut koşullar kadar, toplumsal sistemin başı ve sonu için anlaşılır argümanlar sunmaktadır. Tarihi ne olaylar yığınına boğmakta, ne de dar toplum biçimlerinin dönemsellik basitliğine düşmektedir. Ne anlık olaylar ne de toplum biçimleri hayatın anlamını kapsamlı yorumlama yeteneğinde olabilir. Bunlar ancak kısmi anlatımları başarabilirler” belirlemelerinde bulunur. Tarihi olay eksenli ve egemenlerin kahramanlıklarına boğan, dönemlere göre toplumu parçalayan zihniyet ve düşünce biçimlerini eleştirir. Ve devam ederek “Tarihin de süre-toplum ilişkileri anlamlıca belirlenmedikçe, ayrı ayrı tarih ve sosyoloji anlatımları toplumsal gerçekliği ağır yaralamaktan ve anlam yitimine uğratmaktan kurtulamaz. İstediğiniz kadar belgelere dayalı olay yığın, istediğiniz kadar toplumsal kurum ve kural belleyin, belgelerle açıklayın; nerede, ne zaman, hangi içerikte, yaşayanlar ne diyor sorularına yanıt verilmedikçe, tarih ve sosyolojinin anlambilimine katkıları kaba malzeme olmaktan öteye gitmez.” Belirlemesinden de anlayacağımız gibi, iktidarcı yapılanmaların kendi merkezli, ötekileştirici ve parçalayıcı yöntemleri ne kadar somut belgelere ve istatistiki verilere dayansa da hakikati yansıtmaktan uzaktır.
İnsan toplulukların ilk toplumsal formu olan klanın uzun süre aşamasında mekânın etkisi daha belirgindir. En uzun süre kavramı, toplumsal tarih anlatımında temel kültür sosyolojisini tanımlar. Kavram olarak ‘Temel kültürel toplumu’ Önderlik anlamlandırır. Bu süre ilk toplumsallaşma dönemi ile başlar. Toplumsallığı yaratan da tanrıça kültürüdür. Toplumun kökleri güçlü ve derin olduğundan, varlığını her koşul altında sürdürür, dışarıdan her hangi bir doğal felaket gelmedikçe de devam eder.
En uzun süre, tarihin anlam bilim ekseninde ele alındığında oluşturduğu en güçlü ve sürdürülebilir yaşam inşasıdır. Toplumsallığın oluşumu ve inşası böylece gerçekleşmiştir. Toplumsallığı yaratan ve geliştiren kadın kültürüdür. Yarattığı tarihsel temel üzerinde de kendi devamlılığını sağlayan süreç neolitik devrim ile doruğa yükselir.
Neolitiğin gerçekleştiği zaman ve mekân, Zagros-Toros dağ eteğinde, Verimli Hilal denilen Mezopotamya mekanında, M.Ö 15 bin- 4 bin yılları arasında yaşanır. Kadın zihniyeti ve kültürü ile inşa edilen Neolitik süreçte ilk yerleşik yaşama geçişle beraber oluşan kültür, günümüze kadar da maddi ve manevi birikimler oluşturarak gelmiştir. Kültür, bir toplumun zihniyet biçimini, düşüncesini, kimliğini ve maddi olarak inşa ettiği her şeydir. Bu açıdan devrimsel bir dönem olarak nitelendirdiğimiz neolitik, milyonlarca yıllık klan toplulukların yarattığı birikimle var olmuştur. Özcesi hiçbir şey birden bire ortaya çıkmamıştır. Bunun tarihsel ve sosyolojik bir geçmişi vardır.
Ortadoğu coğrafyasında doğan temel kültür toplumu, bu topraklardan yayılarak büyümüştür. Bunlar kadim toplumlardır. Burada doğan toplumda, ahlaki ve politik toplum olarak tanıma kavuşur. Kürt toplumunu örnek olarak verebiliriz. Kürtlerde din ve kabilenin halen etkili bir güce sahip olması arkasındaki tarih ve coğrafyadır. Bir toplum ne kadar uzun süreli ve derinliğine tarih ve coğrafyanın etkisi altında kalmışsa o toplumun yerelliği ve yurtseverliği o kadar güçlü ve kalıcıdır. Güçlü ve kalıcı etkiler daha sonraki tarihsel gelişiminde toplumu da tutucu kılar.
Devletli sınıflı yapının ve ataerkil zihniyetin da aynı topraklarda ortaya çıkıp, yayılması ile de kıran kırana bir mücadele başlar. Tarihsel toplum bu uygarlık karşısında direnişe geçerek varlığını etnisite, inançlar, aşiretler gibi birçok yapı, form ve düşünce biçimleriyle sürdürmüştür. Kadın kültürünün etkisi başlangıçta uygarlık karşısında direnen bu yapılarda güçlüdür.
Önderliğin ikinci olarak tanımladığı süre ‘yapısal sosyoloji’ ya da ‘yapısal süre’ olmaktadır. Önderlik bu kavramı: “Toplumsal gelişmeyi temel kurumsal dönüşümlere uyarlayabiliriz. Temel yapıların inşa ediliş ve yıkılış sürelerini tanımlamak, toplumsal gerçeğin anlamlandırılmasına katkıda bulunabilir. Neolitik toplum hem yapısal toplum hem de kültürel toplum süreleriyle iç içe yorumlanabilir. Kendisine özgü kurumsal yapılar, zihniyet ve maddi yaşam birikimlerinin olması ‘yapısal süreyle’ izah edilebileceği gibi, halen sürüp giden kültürel etkilerinin olası bir fiziksel imha ve yıkılışa kadar devam etmesi nedeniyle ‘en uzun süre’ kavramıyla da izahı mümkündür” diyerek tanımlamaktadır. Burada üzerinde durmamız gereken durum, tarihsel yöntem olarak karşılıklı bağlantı ilkesinin korunmasıdır. Yani her türlü yapılar incelenirken, bu yapıların ilk ortaya çıktığı koşul, mekân –zaman ortaya konulur. Tarihi başlangıçlar elde tutularak, toplumsal tarihteki anlamı ile tanıma kavuşturulur. Örneğin, uygarlık tarihinde devlet en temel yapı olarak ele alınırken, bununla beraber ortaya çıkan hiyerarşi, sınıf, iktidar gibi yapıların toplum karşıtı olarak tanımlanması; yapısal sürenin en ayırt edici özelliklerinden olmaktadır. Bununla bağlantılı olarak Önderliğin belirttiği gibi, Tarih boyunca karşımıza çıkan iktidar dediğimiz oluşumu çözmeden sağlıklı bir sosyoloji çalışması yapamayız.
Önderliğin değerlendirdiği diğer bir alan ise pozitif sosyolojidir. Orta ve kısa süreli olay ve olguları ele alır. Hem tarihsel hem de niteliksel çoklu olay ve olguları inceler. Burada ele alınan olay ve olgular yapısal kurumlar içinde, daha uzun süreliyse orta dönemli olarak tanımlanır. Önderlik “ ekonomik bunalımlar, iktidar değişiklikleri, ekonomik, sosyal, siyasal ve eylemsel her tür örgüt kuruluşları bu kapsamda düşünülebilir” diyerek bu sosyolojiyi tanımlar. Bu durum tarihin sadece olaylar yığını olmasından çıkartılarak, bu yapılarda yaşanan orta vadeli olay ve olguların toplumsal tarih düzlemiyle buluşturularak yorumlanmasını getirir. Hem vicdanlı, hem adaletli hem de objektif olmayı beraberinde getirir. Kısa vadeli olaylar ise daha çok bireyin tüm toplumsal ve toplumsallaşma faaliyetlerini ele alır.
Tarihi sosyolojik olarak ele aldığımız süre kuantumsal ve kaotik zaman olarak bilinen en kısa zaman aralığını da tarihin konusu yapılır. Konuyu tarih sosyolojisine ‘özgürlük sosyolojisi’ olarak kazandıran Önderlik, toplumsal tarihin yaşanmış ve insan zihnince yaratılmış olay ve olguların dirilişi ve hafızası olması itibarıyla, buna zihniyet sosyolojisi de denilebileceğini belirtmiştir. Yani kuantum evreninde kuantum an’ında gerçekleşen oluşum (kuantum sıçraması ) insan zihni gibi olağanüstü ve esnek bir yapıda özgürlük anı olarak gerçekleşir…
Özgürlük sosyolojisi toplumsal tarihi ele alırken kaos aralıklarını ve buradan çıkan sonuçları, en fazla da Verimli Hilal’de yaşanan neolitik devrimi inceler. Buna göre avcılık toplayıcılık döneminden yerleşik yaşama geçiş aralığı, kaos aralığı olarak tanımlar. Bu zaman aralığı toplumsal anlamda dilden, kültüre, inanca, maddi yaşama kadar her anlamda devrimsel sıçramaların yaşandığı süreçtir.
Burada açığa çıkan yaratıcılık, özgürlük sosyolojisini kapsayan bir tarih aralığıdır. Toplumsal değişimler açısından kaos aralığı ile sistemsel değişimlerin tanımlanmasıyla esasında, tarihi düz ilerlemeci veya kaderci yaklaşımla ele alan zihniyet yapılanmasına eleştiri getirilmektedir. Kaos aralığı eski sistem kendini sürdüremez olduğunda, bununla bağlantılı çözülme yaşandığında ve yeni sistemin ipuçları ortaya çıkmışsa yaşanmaya başlar.
Bu süre eskinin yıkılma, yeninin inşa hali olduğundan kaos aralığı olarak tanımlanmaktadır. Önderlik “Tüm doğa ve toplumdaki yapılar hem inşa hem ayakta kalma, yaşam süreleri bakımından farklı nitelikleri de olsa, yaradılış anlarına ihtiyaç duyarlar. Evrendeki özgürlük olasılığı bu anda gerçekleşmektedir” diye belirtir. Tarihte ki her değişim de kaos aralığı ile tarif edilemez.
Bunun için sistemin yapısal krizler içine girip, kendini sürdüremez hale gelmesi gerekir. Bu süreçlerde değişim o kadar yoğun bir ihtiyaç haline gelir ki; küçük etkiler (kelebek etkisi de diyebiliriz) bile büyük değişimler ortaya çıkarabilir. En önemlisi eski ve kendini yenileyemeyen sistem yıkılabilir. Her şey iç içe geçer, çoklu etmenler ortaya çıkar ve yeni yol yöntemler belirir. Zaten bu süreçler belirsizliğinde öne çıktığı süreçlerdir. Belirsizliğin olduğu anlarda mücadele yöntemleri, zihniyeti, bilgisi ve düşüncesi güçlü olanlar başarılı olabilir, devrimsel bir süreci gerçekleştirir.
Eski yol ve yöntemler, krizleri derinleştiren, çözemeyen, aşamayan bilgi yapıları aşılmadan da zihniyet devrimi gerçekleştirilemez. Neyin ne olduğu, neye ihtiyaç duyulduğu ancak doğru bilgi yapısıyla anlaşılır. Bu da özgürlük sosyolojisinin alanını kapsar. Olasılıkların ve belirsizliklerin yoğun olduğu bu süreçlerde sonucu belirleyen şey, zihniyet ve örgütlü eylemselliğin kim tarafından ve nasıl harekete geçirileceği olmaktadır. Bu noktada eskinin tüm yapılarını toplumsal tarih alanıyla, sosyolojik açıdan anlamlandırmak ve buna göre yeni sürecin içinde inşa etmek tüm toplumsal yapılar için büyük bir ihtiyaçtır.
Ronahi Malatya