Geçiş Süreci ve Özgürlük Anları
Leyla Agiri
Mevcut dünya sisteminde var olan kaos durumu derinleşerek devam ediyor ve yaşadığımız geçiş süreci daha karmaşık bir hal alıyor. Nasıl bir sisteme evrileceği de belirsizdir. Bu iyi de olabilir kötü olabilir. Rêber APO son savunmalarında bu karmaşa-kaos ortamında toplum, demokratik hareketlerle güçlenerek çıkış yapabilir yani örgütlü, sistemli bir güç haline gelebilir ancak tam tersi de olabilir, yani faşizmin de tekrardan öne çıkabilir diye vurgulamaktadır. Bu anlamda geçiş sürecinin herkes tarafından zorlu, sancılı geçeceğe benziyor.
Sorunlar daha da ağırlaşacak ve çatışmalı durumlar da tırmanacaktır. Ortadoğu’da yaşanılanlar bunu doğrular niteliktedir. Bu karmaşa, çatışma neye evrilecek? Sanırım bu konuda net bir cevabımız olamayacak. Bu belki de sistemin tarihsel-toplumsal gerçekliği yani diyalektiği ile de ilgi. Wallerstein in dediği gibi, ”Oraya ulaşıncaya kadar bilemeyeceğiz”. Ancak bildiğimiz bir şey var o da böylesi kaos aralıklarında her zaman üçüncü bir yolun mümkün olduğudur. Yani böylesi anlar büyük tarihi tercih anlarıdır. Önemli olan o anı yakalayabilmek ve ona cevap olabilmektir. Özgür bilinç ve iradeye dayalı gelişecek bir tercih tüm bu gelişmelerden toplumsal anlamda demokratik yapılanmaları geliştirebilir. Açıkçası oldukça verici ama bir o kadar da umutlandırıcı gelişmeleri de yaşamıyor değiliz. En son Suriye’de yaşanılanlar bir kez daha hiçbir şeyin tam kurgulandığı gibi gitmediği, tarihin bir anlamda saklı sürprizlerle dolu olduğunun gerçek de yansımasıdır. Suriye’de en son üst yönetimi hedefleyen intihar saldırılarından sonra yaşanan kayıplar ile Esad yönetimi büyük bir darbe yedi ve bu büyük bir boşluğa neden oldu. Muhalifler ile yaşanan çatışmalar derinleşirken, Suriye Kürdistan bölgesindeki ordusunu çekti. Bu çekilme ile PYD orada demokratik özerkliği ilan ederek, oluşturulan halk meclisleri ile kendi yönetimlerini oluşturdu. Şu an Kobani, Afrin ve Derik ve daha birçok yerde de halkımız kendi öz yönetimini ilan ederek, demokratik özerklik temelinde yaklaşım belirledi. Halkta büyük bir coşku ve moral hâkim. Tüm bu gelişmeler şüphesiz yılları alan büyük özgürlük mücadelesinin bir sonucudur. Önder APO öncülüğünde geliştirilen özgürlük mücadelesinin, çabalarının bir sonucudur. Bu mücadelenin, emeklerinin karşılığını görmek büyük bir moral ve motivasyon da aşılıyor. Bu anın coşkusunu da yaşayarak ve en önemlisi de demokratik yapılanmaları kalıcılaştırmak ve toplumsal değişim-dönüşüm gerçekleştirmektir. Bu başarılmadığı takdirde hem dış müdahaleler sonucu zorlanmalar yaşanabilir hem de topluma cevap olmayan yapılanmaların inşa edilmemesiyle devlet odaklı yapılanmaların tekrardan bir tercih olarak kendisini dayatması söz konusu olabilir. Süreç bu anlamda oldukça hassas dengelerde ilerleyecek. En son KDP ile yapılan antlaşma gereği Kürtlerin bu parça da ortak bir örgütlenmesine gidildi. Tarihi gelişmeleri yaşadığımız bu dönemde Kürtlerin ortak örgütlülüğü önemlidir. Ancak bu örgütlülüğün halkımızın ortak çıkarları temelinde yani demokratik ilkeler temelinde bir örgüye kavuşması önemlidir. Bu yapılmadığı takdirde en son yaşanan pratikte olduğu gibi, birileri Kürt halkının ve onun özgürlük mücadelesini üzerinden sağlanılan kazanımları ucuz pazarlık konusu yapabilir ki en son Hewler’de yaşanan da bunu doğrulamaktadır. PYD bu ortaklıkta kendi farkını demokratik zihniyet temelinde geliştireceği mücadeleyle gerçekleştirebilir. Eğer demokratik zihniyet ve ona dayalı yapılanmalar gelişmezse hem modernitenin tuzaklarına düşmüş hem de onun uşaklarının oyunlarına zemin sunmuş olunur. Bu nedenle işin özüne odaklanmak gerek.
Suriye’de yaşanan tüm bu gelişmeler başta Türkiye, Ortadoğu olmak üzere dünyada yoğunca değerlendirilmektedir. Kürtlerin kendi yapılanmalarını ilan etmeleri, bu yönlü gelişmeler hemen hemen her gün tartışma konusu olmaktadır. Tabi Türkiye’nin özellikle Erdoğan ve çetesinin etekleri tutuşmaktadır. Erdoğan başta Suriye olmak üzere bir bütün Ortadoğu politikası iflas etmiş durumdadır. Tabi buna uluslararası boyutu da eklemek gerek. Bu başarısızlığın verdiği korkunç öfke ile Erdoğan daha saldırganlaşmaktadır. Ancak Erdoğan’ın bu durumuna kamuoyu alışkın, gürler ama yağmaz. AKP hükümeti büyük bir boşluğa düştü ve sıkıştıkça sıkışıyorlar. Hem Suriye’de yaşanan gelişmeler hem de HPG güçlerinin on beş günden fazla Şemzinan’da başlatmış olduğu devrimci operasyonu yine Çele devrimci operasyonu AKP hükümetine hem siyasal hem de askeri olarak büyük darbe vurdu. Gerilla direnişi tırmandırıyor. Günlerdir her türlü tekniği kullanan Türk ordusu bir kez daha gerillanın direnişi karşısında yenilmiştir. Yenilgi üstüne yenilgi yaşayan AKP, yeniden başta Kürt sorunu olmak üzere bir bütün olarak Ortadoğu, uluslararası politikasını gözden geçirmek zorunda kalmıştır. Kendi Kürt sorununu çözmeyi başaramamış bir Türkiye her zaman kaybetmeye, güçsüzleşmeye ve hegemon güçlerin taşeronu olmaktan kurtulamayacaktır. Kendi sorunlarını çözemeyen başkalarının sorunlarını da çözemez. Türkiye de kendi sorununu çözmeden başkalarına akıl hocalığına kalkışmamalı artık. Kürt sorunu Türkiye’ye rağmen de çözülecek, ya çözülecek ya çözülecek.