Doğuşun İradeli Kılınması

0Shares

Nisan ayındayız. Büyük doğuşlara tanıklık eden bu ay müthiş heyecan uyandırıyor. Bereket-bolluk değişim-yenilik, üretim-yaratım adına her şey bu ayda harmanlanmış gibidir. Dersin ki baktığın ve gördüğün her şey nisan ayını belleğinde doğuş olarak karşılık bulmasını sağlama peşindedir. Her şeyde bir tazelik gezinir. Göze görünenle görünmeyenin tılsımı yaşama ve yaşamına ruhu mest eden güzel bir tat damıtma alemindedir. Güzellik ile zarafet her bir şeyde varlığını koruyan bir asalete bürünmüştür. Bir çığlık bir akış vardır, var olmanın varlığını haykırmanın dili vardır her bir tabiat örüntüsünde. Ondandır ki Nisan denilince bir yerlerden doğuşun sancılı ama sevinçli yankısı vuku bulur. Bu ay içerisinde her şey adeta bir döngü halinde. Varlığın temel esasları olarak bilinen toprak, hava, su ve sıcaklık kendini büyük bir değişim içerisinde bularaktan var eder. Bunların ürünü olan bitkisel doğa bu döngünün en belirgin ve cazip yansıması halindedir. Bakıyorsun her şey bir uyanış bir kıpırdanış heyecanında. Doğanın döngüsü baş döndürücü bir hızla akıp giderken bile o ritmik ve ahenkli ilerleyişini sürdürmeyi ihmal etmemiştir.

Doğa bu döngüsüyle bir huşu içinde seni kendine cezp eder. Öyle bir hızda ilerler ki neredeyse göz dikersen bir an evvel patlamaya hazır tomurcukların sabırsız açılışını görebilirsin. Kainat yeniden doğuşa kucak açmıştır. Yağmur ardında bereketlenen toprak, temizlenen hava ve cemresi düşmüş tabiat ana ılıman özüyle her şeyin kıvamını hazırlayaraktan şekil almaya hazırlıklı haldedir. Tomurcuklanma ve açılma, serpilme ve boy verme, büyüme ve çiçeklenerek meyveye durma bu kıvamın güzel ve anlamlı ürünleri olmaktadır.

Sonra bir yerlerde kıvamın ve kelamın tazelendiği peygamberler diyarında, doğanın da doğuşlar için kıvamında olduğu bu ayda yeni ama aynı zamanda tarihi bir doğuş gerçekleşti. Bir taraftan yeni bir milada tanıklık edecek yüce kimliğin doğuşunu gerçekleştiren zaman dilimi ile öbür yandan her şeyin kendini yenilediği ve her şeyin boy attığı doğanın en güzel döngülendiği anlar. Yakalanan bu anlarla beraber doğanın doğurganlığı ile 4 Nisan doğuşu anlamlı bir karşılaşma ve kutsal bir birliktelik yaşadı. Böylelikle doğuşlar birbirini izledi, besledi ve birbirini tamamlamayaraktan Nisan’ın anlamına daha bir anlam kattı. Çünkü Nisan bu kadar güzel buluşmaları barındırıyordu. Doğanın canlılığından can alan hemen akabinde ise doğaya can katan anlamlı birliktelik. Onun için Önderliğin birinci doğuşunun ilk anlarını doğayla yakaladığı bu simbiyotik ilişkiyle açıklayabiliriz.

Kürtçede doğaya xweza denilmektedir. Xwe=kendini, za= doğurmak anlamına geliyor. Yani kendi kendini yaratmak ya da doğurmak anlamındadır. Aynı şekilde Rêber APO’nun biyolojik doğuşu Üveyş Ana’dan olabilir ama asıl olarak kendini yaratım olgusu daha sonraki gelişim diyalektiğinde gizlidir. Yine de her şeye rağmen Üveyş Ana tanrıçanın günümüzdeki son kalıntısının cılız sesiyle de olsa bir şeyler öğütlemeyi ihmal etmedi. Bereketli elleriyle vefalı ama bir o kadar da ele avuca sığmaz bir oğulun yetişmesinde katkıda bulundu.

Tabii herkes doğar yaşar ama anlamlı yaşam herkesin başardığı bir şey değildir. Ana-evlat ilişkisini bile kendi özgünlüğünde büyük anlamlı bir mücadeleye çevirdiği gibi bu mücadelenin içeriği kendini yaratım hikayesine dönüştürmüştür. Buna varlığın anlamlı ve iradesel kılınması adını verebiliriz. Ne güzel bir tanımlama; Doğuşu iradeli kılma… O da anasının dizinin dibinde oturmakla yetinebilirdi. Ama bunun yerine anasından bile alınması gerekenleri almasını bilen diğerlerine de bütün varlığıyla karşı koyan bir seçiciliğe sahiptir. Tıpkı doğanın herhangi bir parçasının verilenleri özümsendiği kadarıyla faydalı olduğu sürece almasını bilen bir sezgiselliğe sahip olması gibi. Durum öyle olunca daha birinci doğuş aşamasında bile başta anasına babasına kardeşlerine komşu ve arkadaşlarına bir bütünen tüm topluma fark atar. Anası insanlarla geçimsiz, O ise sistemle geçimsiz hale düşer. İnsanlar ise anlaşılması gereken bir muamma gibi durur. Çözümlenmesi sonraya bırakılır. Ama daha o zamanda bile sezgisel olarak herkes gibi olmama uyarısı tüm benliğini sarmış durumdadır.

Önderlikte doğuşlar her zaman bir döngü biçiminde kendisini devam eder. Tıpkı doğa ana gibi. Hiç durmaksızın her şey birbirini var etmek için bir ahenk içinde çalışır. Ama bir de bu doğuşların içiçeliğinde önemli kavşaklar ve ya zirvesel anlar vardır. Eğer her doğuşun kendisi bir yücelme aşaması ise bunun üst aşaması doğal olarak zirve olmaktadır. Çünkü Önderlikte doğuşlar dur-durak demeksizin devam etmektedir. Onun için doğuşların devamı zirvesel doğuşlara ulaşmanın kendisi olmaktadır. Önderlik kendi doğuşlarını üç aşamalı olarak değerlendirmiştir. Birinci doğuş sistem içinde var olanı kabullenmeyerek kendi toplumsallığını yaratması olurken ikinci doğuşu ise hissiyatında yaşattığı ve kısmen de uyguladığı bu toplumsallığı örgütlemek ve bu uğurda mücadele etme dirayetiydi. Üçüncüsü ise her iki doğuşun sisteme kavuşması için sonsuz ve akıl almaz doğuşlara imza atmasıydı. Özellikle de bu doğuş anlamsal ve felsefik içerikli büyük değişimlerle çok görkemli oldu. Önderliğin üçüncü doğuşu kendisinde bahar tazeliğini her daim koruma ve yaratma coşkusudur. Büyük bir derinlik ve bilgelikle hissiyatın gücü ile her alanda çıkışlarıyla anlam bulan bu doğuşlar diğer iki doğuşu hem sentezleyen ama hem de aşan bir pozisyondaydı.

Önderliğin her üç doğunda ortak bir özellik olarak nasıl yaşamalı sorusu öne çıkmaktadır. Başından beri bu soru benliği sarmalamış ve bu soru ile arayışlara kapılmıştır. Sorunun kendisi tüm bu doğuşlara asıl anlamı katan sihirli bir tılsım oluyor. Anlam bu soruda yoğruluyor ve pratikleşme kabiliyeti ve cesaretiyle de biçim kazanıyor. Anlamlı yaşam kendi varlığında toplumsallığı barındıran, hissiyatı güçlü, düşünce gücü derinlikli olan ama bunları da yaşatmak için sorgulamayla bakan kabul edilmez olana karşı direnişi gelişkin olan bir yaşamdır. Direnişsiz yaşam kopya yaşayışlardır ki doğada bile bu öyle değildir. Tüm direnişlerin retler sonucunda geliştiğini burada unutmamak gerekir. Tabii retlerin yanı sıra kabul edilmesi gerekenler için de direniş sergilenir. Ret ettiklerimiz ne kadar büyük ise ve bir o kadar da yeni yaşama karşı tutku ne kadar büyük ise direniş de bir o kadar büyük olur. Bir de yok etmeye ve hiçleştirmeye karşı ben de varım deme ısrarı gelişmesi için yine direniş önemli bir olgu olarak karşımıza çıkar. 

Varlığımıza anlam katmanın ve anlamlı yaşamanın bir diğer boyutu ise varlığını koruma ve varlığımızı belirgin kılma çabasıdır. Doğada bile her şey varlığını görünür kılmak için bir yarışma alemindedir. Tanrı bile kainatı yaratırken “kendini görülür kılmak için yarattığı” sözü bu esasta karşılanmalı. O halde varlığımız sadece görüntüde değil, özde yani yaratıklarımızla kabul görülmeli. Bu esasta doğuşların yaratım öğesi her koşulda canlı tutulmalıdır. Bu konuda Rêber APO kadın için “kendinizde felsefik, anlamsal, siyasal, sanatsal, kültürel, ideolojik olarak doğuşlar yaratmalısınız” perspektifi çok anlamla yüklü çağırıcı bir güçtür. En başta Önderlik kendisini bu doğuşlarda tamamlamanın verdiği öz güvenle bizleri de bu doğuşa sevk etmektedir. İnsanın benliğinde olan ama açığa çıkmayan bir gücü doğurmak için ne güzel bir perspektif. Önce uyanış sağlatır. Sonra buna hazır olmayan varlığımızda çatışma yaratır. Sonrasında ise doğuşun sancılarına hazırlıklı kılmak için güç aşılar. Ama her şeye karşın doğuşun güzel ve anlamlı çağrısı bütün bu zorlukları karşılama dirayeti kazandırmaktadır.

Artık sadece tek başına biyolojik yaşamın yaşam olarak tanımlanamayacağını sistemden rahatsız olan herkesin hemfikir olduğu bir gerçeklik haline gelmiştir. Asıl olarak fikirsel ve anlamsal olarak yaşamak yaşamın esas içeriği ve özünü oluşturur. Ve bu yaşam biçimi doğuş ile ölüm arasındaki sınırları kaldırma yeteneğine bile sahiptir. Güzel ve anlamlı yaşayanlar anılmayı hak eden bir duruşa sahip olduklarından kendileri o an fiziksel olarak orada olsa da olmasa da hep var olmayı başarmışlardır.

Bu esaslarda varlığını milyonların varlığı haline getiren Rêber APO’nun doğuş gününü kutluyoruz. Önderliğin doğuşu insanın ve toplumun kendi doğasına özüne dönüş çağrısı sözü ve direktifidir. Onun için önderliğin bu günlerde dünyaya gelişi bir tesadüf değildir. Doğa bu doğuş ile üçüncü doğuşuna dönecektir. O bin yıllık köksüzlük 4 NİSAN’la beraber kendi toprağına kavuştu. Ve toprağa düşen tohum gibi tabiat ana ile beraber gelişip serpildiler.

GERİLLADAN