Türk devletinin inkâr ve imha siyasetine karşı mücadele eden binlerce insanımız cezaevlerine konulmuştur. Tutuklanan yoldaşlarımız zindanlarda direnişlerini sürdürerek tutsak bedenlerine rağmen özgür yürekleriyle mücadeleyi büyütmüş ve açlık grevlerine girmişlerdir. 12 Eylül darbesinin koşullarında darmadağın olan Türkiye devrimci soluna karşılık PKK’li tutsaklar geliştirdikleri büyük zindan direnişiyle Amed Zindanında düşmana devrimci ruhun asla teslimiyeti kabul etmediğini göstermiş ve faşist zihniyetlere en büyük darbeyi vurmuştur. Kemaller, Hayriler, Ali Çiçekler ve Akiflerle başlayan bu gelenek günümüzde Türkiye’nin bütün cezaevlerinde 10 bin PAJK’lı ve PKK’li tutsakla da açlık grevi yapılmıştır.
Açlık grevi eylemi, dünyada politik protesto eylemi olarak tarihe geçmiştir. Genellikle yasaların değişmesi veya baskıların kaldırılması gibi belirli özel amaçlara ulaşmak için geliştirilmiş şiddet içermeyen bir direniş yöntemidir. Reddettiği gerçekliklere karşı taleplerini kabul ettirmek için su, tuz ve şeker dışında vücudun ihtiyaç duyduğu besin maddelerini almayarak aç kalma esasına dayanan bir protesto biçimidir. Yemek yememe grevidir. 1991 tarihli Malta Bildirgesi’nde açlık grevi, “Zihinsel olarak ehliyetli ve kendi iradesiyle açlık grevine karar vermiş kimsenin belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddetmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Açlık grevi eyleminden farklı olarak, ölüm orucu eyleminde hiçbir vitamin de alınmaz. Açlık grevi eylemiyle sonuç alınamadığın da daha etkili bir eylem biçimi olan ölüm orucu eylemine geçilir. Açlık grevleri süreli veya süresiz olarak değişebilmektedir. Dünya genelinde farklı zaman ve mekanlarda bir çok açlık grevi eylemi gerçekleşmiştir. Dünya gündemini en fazla etkilemiş olanlarından bazıları şunlardır:
1-Rusya’da açlık grevleri
Temmuz 1921’de Taganka Hapishanesi’nde tutuklu bulundukları için içlerinde Fanya Baron, Lev Tcherny ve İvan Gavrilov gibi isimlerin bulunduğu on üç mahkûm özgür kalma talebiyle açlık grevi başlattı. Daha sonra Eylül ayında Çeka tarafından öldürüldüler.
Sibirya ve Sovyet Rusya’nın çeşitli bölgelerinde 1966’dan 1986’ya kadar tutuklu kalan Kırım Tatarları’ndan Mustafa Cemilev, İnsan hakları tarihinde en uzun açlık grevi yapan kişi olarak bilinir. Birçok suçtan tutuklanıp, çalışma kamplarına gönderilmiş, son tutuklanmasından sonra tahliyesine üç gün kala ailesine gönderdiği mektuplar gösterilerek hakkında tekrar bir dava açılmıştır. Bunun üzerine yaklaşık on ay (üç yüz üç gün) Sovyetleri protesto etmek için açlık grevi yapmıştır. Zorla besleme nedeniyle hayatta kalmış daha sonra 1986 Reykjavik Zirvesi’nde Pyotr Grigorenko gibi İnsan Hakları hareketinden isimler serbest bırakılmaları yönünde isteklerde bulunmuştur.
İngiliz ve Amerikan süfrajetler
20. yüzyılın başlarında kadınların seçme ve seçilme hakkı için mücadele eden binlerce kadın İngiltere devleti tarafından tutuklandı. İngiliz hapishanelerindeki süfrajetler mücadelelerinden vazgeçmeyerek burada sık sık açlık grevi eylemleri gerçekleştirdi. Bunlardan ilki 1909 yılında Marion Dunlop tarafından başlatıldı. Yetkililer O’nun bir kahraman olmasını istemedikleri için serbest bıraktılar. Diğer süfrajetler de açlık grevine başladılar. Bunun üzerine İngiliz yetkililer tarafından, şiddetin bir türü olan zorla besleme yöntemi uygulandı. Bu eylemlerde Mary Clarke, Jean Hewart, Katherine Fry ve birkaç kişi daha zorla beslenmekten öldü.
1913’te Mahkûmların Geçici Tahliye yasası (Kedi ve Fare yasası olarak bilinir) değiştirildi. Açlık grevleri tolere edildi fakat mahkûmlar hastalandıklarında serbest bırakıldılar. İyileştiklerinde ise cezalarını tamamlamak için tekrar hapishaneye gönderildiler. İngiliz meslektaşları gibi Amerikalı süfrajetlerde politik bir protesto yöntemi olarak açlık grevini kullandı.
İrlandalı Cumhuriyetçiler
Açlık grevi eylemleri İrlanda toplumunda uzun bir geçmişe dayanır. Yaşanılan bir haksızlığa uğradıklarını hissettiklerinde Tanrının dikkatini çekme ve böylece onu bir çözüme zorlama yöntemi erken İrlanda toplumunun ortak bir özelliğiydi. Bu taktik tamamıyla Berohan Yasaları ile bütünleşmişti. Gelenek büyük bir olasılıkla hala İrlanda’nın da parçası olduğu eski Hint- Avrupa geleneğinin bir parçasıdır.
Bu eylem tarzı 1917 yılında İrlandalı Cumhuriyetçiler tarafından ve daha sonra 1920’lerde Anglo İrlanda Savaşı sırasında kullanıldı. Cumhuriyetçiler tarafından 1917 yılında yapılan açlık grevi Thomas Ashe’nin Mountjoy Cezaevi’nde İngilizler tarafından zorla beslenerek ölümüyle karşılık buldu. 1920’de Cork belediye başkanı Terence MacSwiney, Brixton Cezaevinde açlık grevindeyken öldü. Diğer iki Cork IRA mensubu Joe Murphy ve Michael Fitzgerald ile aralarında Monaghan yerlisi Conor McElvaney’inde (yetmiş dokuz gün sürdü) bulunduğu bir grup bu protesto sırasında açlık grevinde öldü. 11 Ağustos’tan 12 Kasım 1920’ye kadar Cork Cezaevi’nde John ve Peter Crowley, Thomas Donovan, Michael Burke, Michael O’Reilly, Christopher Upton, John Power, Joseph Kenny ve Seán Hennessy tarafından başlatılan 94 gün süren grev zorla besleme olmadan açlık grevinde dünya rekoru olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na geçti. Arthur Griffith; MacSwiney, Murphy ve Fitzgerald’ın ölümlerinden sonra greve son vermiştir.
Ekim 1923 İrlanda İç Savaşı’nın sonlanmasından sonra seksen bin kadar IRA mensubu tutsak, Bağımsız İrlanda Cumhuriyeti tarafından devam eden gözaltıları protesto etmek için açlık grevine başladı. (Bunlardan 12000’den fazlası Mayıs 1923’de etkisizleştirilmişti.) Denny Barry ve Andrew O’Sullivan açlık grevinde öldü. Grev daha fazla ölüm yaşanmadan bitirildi. Bağımsız Cumhuriyet daha sonra cumhuriyetçi kadın mahkûmları serbest bıraktı. Erkek cumhuriyetçiler ertesi yıla kadar serbest kalamadı.
İrlanda Cumhuriyeti 1940’da, Fianna Fáil hükümeti yönetimindeyken üç kişi (Sean McCaughey, Tony D’Arcy ve Sean (Jack) McNeela )açlık grevinde öldü. De Valera yıllarında yüzlerce kısa süreli açlık grevi yapıldı.
1980’de Maze Hapishanesi’nde yedi cumhuriyetçi mahkûm İngiliz hükümeti tarafından yapılandırılan Kuzey İrlanda’da ki paramiliterler için savaş tutsağı benzeri şartları öngören Special Category Status anlaşmasının iptali için bir açlık grevi başlattı. Grevin başında Brendan Hughes vardı. İngilizler anlaşma talebinden vazgeçmiş gibi göründüğünde, grev herhangi bir ölüm olmadan durduruldu ancak anlaşmanın detaylarındaki değişiklik nedeniyle ertesi yıl tekrar bir grev başladı. Bu sefer mahkûmlar eş zamanlı grev yapmaktansa, propagandayı en üst düzeye çıkarmak için birinin ölümünden sonra diğerinin başlaması şeklinde sürdürdüler.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) üyesi siyasi tutukluların 1981 yılında gerçekleştirdiği açlık grevinde 10 IRA üyesi hayatını kaybetti. İrlandalı cumhuriyetçi paramiliter Bobby Sands on kişi içinde ilk ölen kişiydi. İrlandalı cumhuriyetçiler tarafından ve İrlanda sınırın her iki tarafından gelen geniş milliyetçi topluluk açlık grevindekiler için büyük bir destek oldu. On kişi kırk altı günden yetmiş üç güne kadar yemek yemeden sadece tuz ve su alarak hayatta kaldı. On tutuklunun ölümü ve kamu düzeninin bozulması nedeniyle İngiliz yönetimi çeşitli tavizler verdi ve grev iptal edildi. Bu olay, İngiliz yönetmen Steve McQueen tarafında çekilen “Açlık” (Hunger) isimli sinema filminde de konu edildi.
Gandhi
Mohandas Gandhi 1922, 1930, 1933 ve 1942 yıllarında İngiliz otoritelere karşı mücadele ettiği için hapsedilmişti. İngiliz otoriteler, dünyaca tanınması nedeniyle Gandi’nin kendi ülkelerinde gözaltındayken ölmesini istemiyordu. İngiltere’nin böyle bir olayla zarar görmesi muhtemeldi. Gandhi İngiliz yönetimindeki Hindistan’ın bağımsızlığı için açlık grevi başlattı. Açlık grevi mesaj iletmenin şiddet içermeyen bir yolu ve protestonun başarıya ulaşmasının bir nedeniydi. Bu Satyagraha kurallarına riayet etmekti.Satyagraha, Türkçe; hakikat gücü ya da hakikate adanma anlamına gelir. 20. yüzyılda Hindistan’da Mahatma Gandhi’nin ortaya attığı felsefi bir akımdır. Uygulamada, belirli bir kötülüğe karşı kararlılıkla ama şiddete başvurmaksızın direnmeyi öngörür. Satyagraha Hint halkının İngiliz emperyalizmine karşı savaşımının kılavuz felsefesi olmuş, ayrıca başka ülkelerdeki protestocu gruplar tarafından benimsenmiştir.
Gandhi satyagraha kavramını ilk kez 1906’da Güney Afrika’daki Transvaal koloni hükümeti tarafından Asyalı azınlıklara karşı uygulanan yasaya karşı ortaya attı. Hindistan’daki ilk satyagraha eylemi 1917’de Çamparan’da çivit üretilen bölgede başladı. Sonraki yıllarda oruç tutma ve ekonomik boykotlar satyagraha yöntemleri olarak yaygınlaştı. Gandhi satyagrahanın herkesi dönüştürebilecek güçtü olduğunu, bu nedenle her yerde uygulanabileceğini belirtmiştir.
Gandhi’ye ek olarak, Hindistan bağımsızlık hareketi sırasında açlık grevi seçeneği çeşitli şekillerde Jatin Das ve Bhagat Singh gibi diğer eylemciler tarafından da kullanıldı. Hindistan’ın bağımsızlığından sonra, özgürlük savaşçısı Potti Sreeramulu Telegu dilini konuşan insanlar için ayrı bir devlet isteğini dile getirmek için açlık grevi eylemini tercih etti.
Kübalı muhalifler
3 Nisan 1972’de tutuklu şair ve muhalif Pedro Luis Boitel, açlık grevi yaptığını ilan etti. Sadece sıvı tüketiminin olduğu 53 günden sonra 25 Mayıs 1972’de öldü. Son günlerinde yakın arkadaşı şair Armando Valladares ilgilendi. Havana’da Cólon Mezarlığına isimsiz olarak gömüldü.
Guillermo Fariñas, Küba’nın geniş çaplı internet sansürünü protesto etmek için yedi aylık bir açlık grevi yaptı. Bu grevi 2006 güzünde ciddi sağlık problemleri nedeniyle bilinci yerindeyken sonlandırdı. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü tarafından 2006’da Siber Özgürlük ödülüyle ödüllendirildi.
Bolivya
Bolivya’nın ilk yerli devlet başkanı Evo Morales, seçim yasasının Kongre tarafından onaylanması için 9 Nisan 2009’da bir açlık grevi başlattı. Seçim yasası, seçmen kayıtlarının güncellenmesi, yurt dışındaki Bolivyalıların oy kullanmasına olanak sağlanması ve sandalye sayısı gibi konuları kapsamaktaydı. Referandumla kabul edilen anayasa senatoda çoğunluk oluşturan muhalefetçe kabul edilmedi. Devlet başkanlığı sarayında yere serdiği sünger üzerinde yatarken basına bir demeç verdi. 1998 yılında sendika başkanıyken Koko yasasını protesto etmek için 18 günlük bir açlık grevi olduğunu söyledi. Açlık grevine başladıktan beş gün sonra muhalefetle seçim yasası üzerinde uzlaşma sağlayarak grevi bıraktı. Morales’in grevine 14 işçi ve sosyal gruplar destek oldu.
Thileepan – Ölüm Orucu
15 Ağustos 1987 sabah 9.30’da Nallur Murugan Tapınağı’nda, Thileepan ölüm orucuna başladı. Temel amacı ülkede yaşanana haksızlıklara dikkat çekmek ve terörist bir grup olarak kabul edilen ve Sri Lanka’nın kuzeyinde ve doğusunda Tamil Eelam adında bağımsız bir devlet kurmak için mücadele eden Tamil Eelam Özgürlük Kaplanları(Tamil Kaplanları) ile kendi isteklerinin yer aldığı bir kamu talep listesinin yerine getirilmesini sağlamaktı.
Açlık grevinin amacı;
•Terörle Mücadele Yasası kapsamında gözaltına alınan tüm Tamiller serbest bırakılmalıdır.
•İyileştirme kisvesi altında bulunan Tamil bölgesinde Sinhalese Kolonizasyonu durdurulmalıdır.
•Geçici bir hükümet kurulana dek tüm benzer iyileştirme çalışmaları durdurulmalıdır.
•Sri Lanka hükümeti Sri Lanka’nın kuzeydoğusunda yeni polis istasyonları kurmayı durdurmalıdır.
•Sri Lanka ordusu ve polisi Tamil köylerindeki okullardan çekilmeli ve Hindistan ordusunun gözetiminde kişisel savunma için Sri Lanka hükümeti tarafından verilen silahlar geri çekilmelidir.
Yerel Hindistan Barış Gücü yöneticileri ve çeşitli grupların müdahale ve durdurma çabalarına rağmen 26 Eylül 1987’de Thileepan öldü. Ölüm haberinin duyulmasının ardından kuzeyden ve doğudan binlerce insan Jaffna’ya akın etti. Ölümü Jaffna’da anti Hint havasını yarattı.
Tibet Özgürlük Savaşçıları
Tibetliler Tibet sınırını geçmeye çalıştı ama durdurulmaları nedeniyle Nepal Katmandu’da oturma eylemiyle beraber bir açlık grevine girdiler. Çin’in Tibet işgalini protesto etmek amacıyla Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de Tibetan Youth Congress’in öncülüğünde bir grup Tibetli 28 Temmuz 2008’de yiyecek ve içeceğin olmadığı bir açlık grevi başlattı. Açlık grevindeki altı keşişin durumunun kritikleşmesi üzerine Hindistan polisi tarafından zorla hastaneye götürüldüler.
Guantánamo Körfezi açlık grevi
2005’in ortalarındayken Amerika Birleşik Devletleri tarafında Guantanamo Körfezi’nde gözaltında tutulan makhumlar iki açlık grevi eylemi başlattı.
30 Aralık 2005 günü ordu raporlarına göre kırk altısı Noel’de toplam seksen dört kişi açlık grevindeydi.
New York Times dergisinin 14 Nisan 2008 tarihli sayısında Jeffrey Toobin, Guantanamo’da yaklaşık on ayrı açlık grevinin olduğunu belirtti.
The New York Times 9 Şubat 2006’da Guantanamo’daki açlık grevi yapanların günde bir saat sandalyelere bağlanıp zorla beslendiğini ve yiyecekleri kusmalarının engellendiğini bildirdi. Bir subay 11 Eylül 2005’de grevcilerin sayısının 131 civarına ulaştığını söyledi. Tutukluların avukatları, yöntemlerin acımasız ve insanlık dışı olduğunu ve mahkûmları soğuk hava depolarına koyulması gibi, şiddet uygulanmalarının olduğunu bildirdi. Yapılan işkenceleri meşrulaştırmak için Sağlık bakanlığı savunma sekreteri yardımcısı sorulan bir soruya şöyle cevap verdi:” Bir kişinin intiharına izin verir misiniz? Yoksa sağlığını koruması için gerekli önlemleri alır ve hayatını mı korursunuz?”. Guantanamo’ daki hapishanede görevli bir ordu komutanı 21 Şubat 2006’da daha önce bildirilen sandalye kullanımı ve zorla beslemeyi kabullenerek mahkûmlara işkence yapıldığını itiraf etti.
9 Nisan 2007’de askeri yetkililer ve tutukluların avukatları tutsakların yeni bir açlık grevi başlattığını bildirdi. Günde on üç tutuklu zorla beslendi.
İran’da açlık grevleri
Akbar Ganji 22 Nisan 2000’den beri Evin Cezaevi’nde tutulan İranlı bir gazetecidir. Ganji 19 Mayıs 2005’den Ağustos’un başlarına kadar, 2005 İran başkanlık seçimlerinde verilen 12 günlük izin hariç açlık grevi başlattı. Aralarında 2003 yılında Nobel Barış Ödülü kazanan Shirin Ebadi’ninde bulunduğu bir grup tarafından savunuldu. Ganji açlık grevindeyken iki mektup yazdı. 12 Temmuz 2005’de, Beyaz Saray basın sekreteri Scott McClellan yaptığı açıklamada, ABD başkanı George W. Bush’un İran’ı “Hemen ve koşulsuz” Ganji’yi serbest bırakmaya çağırdığını belirtti.
İran’da idam cezasına çarptırılan iki Kürt gazeteci de Adnan Hesenpur ve Hîwa Botîmar, tutuklu bulundukları Sine Cezaevi’nde ölüm orucu eylemi gerçekleştirmiştir.
ABD doğumlu İranlı kadın gazeteci Roxana Saberi 8 Nisan 2009’da “ABD adına casusluk” yaptığı iddiasıyla tutuklandı. İran’da suçsuz olduğu halde cezaevinde tutulduğu için açlık grevine başladı.
Kırgızistan’da açlık grevi
16 Ocak 2012’de Bişkek’teki 1 numaralı cezaevinde güvenlik birimlerinin isyan girişimini bastırmasını protesto etmek amacıyla 1 No’lu cezaevinde üç yüz seksen beş, 3 No’lu cezaevinde beş ve 8 No’lu cezaevinde ise on tutuklu ve hükümlü açlık grevi başlattı. Bu açlık grevinde yemek yemeyi reddeden cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler ağızlarını iğne ve iplikle dikerek bir protesto başlattılar.
Türkiye’de açlık grevi eylemleri
Nazım Hikmet 29 Mart 1938’de askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik suçuyla on beş yıl ağır hapse mahkûm edildi, aynı yılın Ağustos ayında ise askeri isyana teşvikten yirmi yıla mahkûm edilerek toplamda otuz beş yıl ağır hapis cezası aldı, sonradan yirmi sekiz yıl dört aya indirildi. Çeşitli cezaevlerinde on iki yıl tutuklu kaldıktan sonra, 1946 yılında TBMM’ye bir dilekçeyle başvurarak tahliyesini talep etti fakat bu isteği reddedildi. Bu arada Birleşmiş Milletler Örgütü’ne bağlı Uluslararası Hukukçular Derneği, 9 Şubat 1950’de Nazım Hikmet’in serbest bırakılması dileğiyle TBMM başkanına, milli savunma ve adalet bakanlıklarına birer mektup gönderdi. Bu girişimlerden bir sonuç alamayan Hikmet, Bursa Cezaevi’nde 8 Nisan 1950’de bir açlık grevine başladı. Avukatı yaptığı çeşitli görüşmelere dayandırarak iki gün sonra 10 Nisan 1950’de ara vermesini istedi. Yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca 2 Mayıs 1950’de tekrar açlık grevine başladı.
27 Mayıs darbesinde tutuklanıp Yassı Ada’ya gönderilen Celal Bayar, adli tıp raporuna göre 22 Mart 1963’de Kayseri cezaevinden tahliye edildi. Fakat altı gün sonra tekrar gözaltına alınarak aynı cezaevine gönderildi. Bu durumu protesto etmek için üç günlük bir açlık grevi yaptı.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan idam edilmelerinden hemen önce, Nisan 1972’de Mamak Askeri Cezaevi’nde on iki günlük bir açlık grevi başlattılar. 12 Eylül darbesinden hemen önce ve sonra çok sayıda açlık grevleri yapıldı. Bu açlık grevlerinde özellikle Metris, Mamak ve Amed gibi cezaevleri ön plandaydı. 1981 yılında Kemal Pir, M. Hayri Durmuş öncülüğünde bir grup arkadaş 12 Eylül faşist rejimine ve Amed zindanının insanlık dışı sistemine karşı açlık grevine başladı. Cezaevi yönetiminin tutsakların koşullarını kabul ettiğini bildirmesi üzerine eylemi sonlandırdılar. Ancak koşulların değiştirilmesine dönük herhangi bir değişikliğin olmaması ve faşizmin tırmandırılması üzerine Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, arkadaşlar 14 Temmuz da ölüm orucuna başladılar. Daha sonra birçok tutsağın katılımıyla binleri bulan eylem karşısında cezaevi yönetimi insanlık dışı uygulamalarla tutsakları eylemlerden vazgeçirmeye çalıştı. Tüm işkencelere karşı mücadeleye devam eden yoldaşlardan Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek şahadete ulaştı. Yaşanan şahadetler karşısında tutsakların koşullarının kabul edilmesi üzerine diğer eylemciler eylemi sonlandırdı.
1984 yılında Metris Cezaevi’nde başlayan ve üç kişinin ölümüyle sonuçlanan bir açlık grevi yaşandı. 14 Ağustos 1983’de hapishane yönetimi tarafından başlatılan, koğuşlardaki mahkûmlara ait eşyalara el konması ve mahkûmların aranmasının onur kırıcı şekillerde yapılması karşısında Devrimci Sol ve TİKB tarafından 11 Nisan 1984’de açlık grevi başlatıldı. 400 mahkûmun katıldığı bu grev 45. günden sonra ölüm orucuna dönüştü. Açlık grevindekilerin talepleri şunlardı:
•Tek tip elbise uygulamasının kaldırılması
•İşkencelerin sona ermesi
•İnsani ve sosyal yaşam koşullarının düzenlenmesi
•Siyasi tutukluluk hakkının tanınması
Bu grev sırasında Abdullah Meral eylemin 63. gününde, Haydar Başbağ, Fatih Öktülmüş 66. gününde ve Hasan Telci 72. Gününde yaşamını yitirdi. Zeynel Polat ise 75 gün boyunca açlık grevi yaptı. 1985 yılında Metris cezaevinde açlık grevine devam eden 35 kişi kaldı. Şubat 1986’da tek tip kıyafet uygulamasına son verildi ve bir süre açlık grevleri durdu. Temmuz 1987’de Sağmacılar Cezaevinde 50 mahkûm açlık grevine başladı ve bu grev Anadolu’daki cezaevlerine yayıldı. 13 Ağustos 1987’de TAYAD temsilcileri ile yönetimin yaptığı görüşmeler sonucunda istekler kabul edildi ve açlık grevi durduruldu. 1988’de Diyarbakır Cezaevi’nde Mehmet Emin Yavuz açlık grevi yaparken yaşamını yitirdi. Dönemin adalet bakanı Mehmet Topaç tarafından tek tip kıyafet uygulaması hakkında tekrar bir genelge verilmesine rağmen uygulamaya koyulmasa da çok sayıda hapishane de açlık grevleri başlatıldı. Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller’in koalisyon hükümetiyle yönetimde bulundukları 1996 yılında adalet bakanı Mehmet Ağar’ın çıkarttığı cezaevleri ile ilgili Mayıs Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için açlık grevi başlatıldı. Mayıs sonuna kadar ülkedeki yaklaşık 43 cezaevine yayıldı. Toplam 2174 tutsak açlık grevi ve 355 tutsak da ölüm orucuna katıldı. İlk açlık grevi Diyarbakır E tipi cezaevinde PKK davasından tutuklu yoldaşlar tarafından başlatıldı. Bütün alanlara yayılan bu eylemde on direnişçi şahadete ulaştı. Hükümetin değişmesiyle Mehmet Ağar’ın yerine gelen Şevket Kazan bu genelgeyi iptal etti. İHD, ÎHV, ÇHD, Tabipler Birliği, TMMOB gibi sivil toplum kuruluşları adalet bakanıyla çeşitli temaslarda bulundu.
Bir sonraki kitlesel olarak tanımlanan açlık grevi 20 Ekim 2000’de birçok cezaevinde aynı anda başladı. F tipi cezaevlerinin kapatılması, Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılması gibi taleplerle 816 tutsağın başlattığı açlık grevi yaklaşık bir ay sonra ölüm orucuna dönüştü. Ölüm orucuna dönüştükten sonra Hayata Dönüş Operasyonu adı altında cezaevlerine operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlar sırasında otuz tutsak ve iki jandarma hayatını kaybetti. Açlık grevine son verilmesi için Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Oral Çalışlar ve Can Dündar gibi isimler Bayrampaşa Cezaevi’nde görüşmeler yaptı. 1996 ve 2000’li yıllarda açlık grevleri nedeniyle pek çok mahkûm özellikle Wernicke Korsakoff sendromu olmak üzere birçok açlığa bağlı hastalığa yakalandı.
12 Eylül 2012’de PKK ve PJAK’lı altı yüz sekiz tutuklu ve hükümlü Türkiye genelinde atmış üç cezaevinde Önder Apo’nun özgürlüğü, anadilde savunma hakkı ve Kürtçenin anadil olarak kamuda kullanılması talepleriyle açlık grevi eylemine girdiler. 5 Kasım 2012 ‘de on bin kişinin katılımıyla devam eden eyleme destek amacıyla halk, birçok yerde dönüşümlü açlık grevi eylemi gerçekleştirdi. Bu eyleme 10 Kasım da 7 milletvekili ve belediye başkanı da katıldı. Kürt siyasetçi Metin Aydın destek tutuklu bulunduğu İsveç de 10 Eylül de açlık grevine başladı. Bu açlık grevi eylemleri Önder APO’nun talimatı üzerine son verildi. Yine Cezaevindeki hak ihlallerine karşı tutsaklar açlık grevine giriyor.
Diğer bazı açlık grevleri
•2009 yılının Kasım ayında toplanan Gıda Güvenliği Zirvesi öncesinde, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Başkanı Jacques Diouf tarafından “Dünyada bir milyar insanın aç olduğuna dikkat çekmek” amacıyla gerçekleştirilen açlık grevi eylemi, uluslararası kamuoyunda tartışma yaratmıştır.
•İngiliz Hayvan Hakları savunucusu Barry Horne, 6 Ekim ile 13 Aralık 1998 arasında yaptığı dört açlık grevinin bir sonucu olan kısmi körlük ve böbrek hasarı nedeniyle 5 Kasım 2001’de yaşamını yitirdi.
Açlık grevine giren insanda meydana gelen hasarlar:
Tıbbi etkiler
Vücuttaki enerji depoları glikojen, protein ve yağdır. Açlığın tüm dönemlerinde vücudun amacı kandaki glikoz seviyelerini makul düzeylerde tutabilmektir. Kişinin açlığa yanıtı birçok değişkene bağlıdır. Bunlar; yaş, cinsiyet, boy, vücut ağırlığı, açlık öncesi yağ dokusu, karaciğer, kalp ve renal fonksiyon durumu ile ek hastalıklar olarak sayılabilir. Açlık, vücudun işleyişi için gerekli maddelerin eksikliğine neden olarak, vücutta ağır yıkımlara neden olmakta, bunun sonucunda da nörolojik sekeller ve ölüm gibi ciddi sonuçlara neden olabilmektedir.
Açlık süresi ilk 24 saat, 24-72 saat ve sonrası olarak dönemlere ayrılabilir. İlk 24 saatte karaciğerdeki glikojen depoları enerji kaynağı olarak kullanılır. 6-12 saatlik açlıkta insülin düzeyi düşmeye, glukagon ise artmaya başlar. Glukagon düzeyinde artış karaciğer ve böbrekte glukoneogenezi uyarır. İnsülinin düşmesi ile ise beyin dışı dokularda glikoz kullanımı azaltılır, böylece sadece glikozu kullanabilen santral sinir sistemine kaynak ayrılır. 24-72 saatlerinde, çevre dokular glikoz yerine yağ asidini enerji kaynağı olarak kullanır. Enerji kaynağı için sonraki aşamada çevresel dokulara ait proteinler yıkılmaya başlar. Fizik muayenede belirgin bir değişiklik yoktur, erken dönemde hipoglisemiye bağlı sempatik sistem aktive olur; bu nedenle kan basıncı normal, hatta yüksek olabilir ve taşikardi gelişebilir. 72 saatten sonra glikojen depoları tükenmiştir ve enerji üretimi için sadece yağ asitleri ve proteinler kullanılır. Bu dönemde karaciğerin yağ yakımı ile ortaya çıkardığı keton cisimcikleri sayesinde kalp ve beyin aktivitelerine devam eder. Kan ve idrarda keton cisimciklerinin ve iştah kaybının başladığı dönem -ketozis- başlar. Uzun süre aç kalan bir kimsenin yağ ve kas kaybına uğrar ve buna bağlı olarak kas gücü azalarak hareket yeteneği azalır. 1-3 hafta süren açlıklarda, yağ asitleri ve keton cisimcikleri kas ve böbrekler için baskın kaynaklardır. Beyin için keton cisimcikleri glikozdan daha önemli konuma gelir. Yağ dokusu yıkımı ve hepatik ketogenez artar. Glikoz hepatik ve renal glikoneogenez ile üretilir. 3 hafta üzerindeki açlıklarda, kas ve böbrekler için başlıca enerji kaynağı yağ asitleri ve keton cisimcikleridir. Beyinde glikoz kullanımının yerini keton cisimciği kullanımı almıştır. Yağ dokusu trigliseridleri başlıca enerji kaynağıdır. Kas proteolizi ve hepatik glikoneogenez çok azalmıştır. Açlık ilerledikçe kan basıncı düşer, nabız yavaşlar, kardiyak pompa gücü ve atım hacmi azalır, hipotermi olur. Hem kas hem de yağ dokusundaki kayıplara bağlı ekstermite, yüz, toraks ve batında zayıflık belirgindir. Deri soğuk, soluk ve kurudur. Gastrointestinal sistem, lenfatik sistem ve pankreasta atrofi görülür. Bağışıklık sisteminin bozulmasına bağlı enfeksiyonlara karşı vücut direnci azalır, sepsise kadar gidebilen ciddi enfeksiyonlar görülebilir. Konfüzyon ve komaya kadar giden ağır nörolojik sorunlar görülebilir.
İlk hafta genellikle %5-10 kilo kaybı görülür, sonraki dönemlerde %35-50’lere kadar varabilir. Öncesinde kalp ile ilgili sorunu bulunmasa da, uzun süren açlık sonucunda hastalarda kardiyak nedenlere bağlı olarak ölümler yaşanabilir.
Yasal durumlar
Dünya Tıp Birliği’nin 1975 yılında çıkarttığı Tokyo Bildirgesi’nin 6. maddesinde doktorların belli sınırlar dâhilinde müdahale etmesi ve ikinci bir hekime danışarak hareket etmesi belirtilmiştir:
“Bir hükümlü beslenmeyi reddettiğinde, eğer hekim, beslenmeyi gönüllü olarak reddetmenin yol açacağı sonuçlar üzerinde kişinin tam ve doğru bir yargıya varacak yetenekte olduğu kanısında ise, bu kişiyi damardan beslemeyecektir. Hükümlünün böyle bir yargıya varma yeteneği ile ilgili karar, en azından bir başka bağımsız hekimce onaylanmalıdır. Beslenmeyi reddetmenin yol açacağı sonuçların hekim tarafından hükümlüye anlatılması gerekir.”
Dünya Tıp Birliği son zamanlarda yeniden bir gözden geçirme ve güncelleme yaparak açlık grevleri konusunda Malta Bildirgesi’ni yayınladı. Birçok değişiklikle beraber, 21. maddesinde zorla beslemenin insanlık dışı ve aşağılayıcı bir hareket olduğu belirtilmiştir.
Dicle MORDEM