16 Eylül 2022 (25 Şehriver 1401) tarihinde Hurilerin soyundan gelen bir Hurinin gül yüzü bir daha unutulmamacasına son dakika haberi olarak ajanslardaki yerini aldı. Bir Huri ki kar beyaz yüzünü katran karası zülüfleri ile süsleyerek erkek cennetine girmeyi tüm ruhu ve bedeniyle ret ediyordu. Bir Huri ki direnişçi geleneğini bilmeyen zebani yüzlü düşmanın önünde bir adım dahi geri atmıyordu. O erkeklerin kendine göre dayayıp döşediği, içinde kadına dair tüm düşünce ve hayalleri zincirlere vurduğu dünyaya isyan ederek, kadın cennetinde özgürce yaşamak için direnen gerçek Hurilerin sembolü Jina Amini’ydi.
Jina Amini tüm kadınların ve özgürlükçü demokratik insanlığın yüreğine büyük bir acı düşürse de zalimin derin gaflet uykusundan uyanmasını da sağladı. Onlar ki artık kendilerine karşı gelebilecek, direnebilecek tek bir insan evladının kalmadığını düşünürken Jina Amini’nin işkenceyle kana bulanan saçının her telini bir isyan bayrağının zirvesine takan on binlerce insan bir öfke seli olup sokaklara döküldü.
İran ve Rojhılat’ta son bir yıldır yaşanan devrimsel gelişmeler özgür ve iradeli kadınların öncülüğündeki mücadelenin insanlık için kurtuluş umudu taşıdığını açıkça göstermiştir. Süreklilik taşıyan bu isyanın sebebi sadece Jina Amini’nin katledilmesi ile çakan kıvılcım değildi. Küllerin altına gizlenmiş bin yıllık meşelerin sönmeyen közleriydi. Külleri savuran yavaş bir esinti, çağlar boyu hiç sönmeyen közlerin yine özgürlük meşalelerine dönmesine yetti.
Son bir yıldır inişli çıkışlı da olsa yaşanan gelişmeler gösterdi ki İran’daki gerici Molla rejiminin ayaklananları baskılama ve bastırma çabası, hatta suçsuz insanları öldürmesi dahi insanlara geri adım attıramamaktadır. Bu direniş sayesinde yaşananların devrimsel gelişmeler olduğu artık herkes tarafından kabul görülmektedir. Bu devrimden sonra ‘İran’ın eski İran olmayacağı’ belirlemesi durumu tam tanımlamak için eksik kalabilir. Belki son yüzyıl gibi olmayacak, ama İran bu başkaldırı ile İran’ın asıl hakikatine yüzünü çevirmiş olacaktır. Çünkü İran’i halklar tarih boyunca bilgeliğin, felsefenin, eşitliğin ışıkçılığın, boyun eğmemenin ve kadın direnişçiliğinin merkezlerinden olagelmiş bir coğrafyada yaşamaktalar. Bugün yaşanan, ölümüne direnerek köklerine dönme uğraşısıdır diyebiliriz.
Şimdi İran, Kadın ve Özgürlük kelimelerini bir araya getirdiğimizde tekrardan tarihin en eski zamanlarına geri dönmek zorunda kalıyoruz. İran; Ari’lerin, Aryenik toplulukların kadim yurdudur. Kadın; bu coğrafyadaki yaşama anlam katan, tarihin seyrini değiştiren neolitik kültürün yaratıcısı ve günümüze kadar ulaştırıcısıdır. Ve özgürlük; Ana Kadının tüm kutsal yaratımlarına ve toplumuna el konulduğunda, insanlar köleleştirilip egemen erkeğin zalim iktidarının altında ezim, ezim ezildiklerinde ‘Anaya dönüş’ anlamında AMARGİ sözcüğüyle ilk kez anlam bulan anaya özlemin adıdır. Toplumsallığın Ana Kadın etrafında geliştiği coğrafyamızda bu üç kelimenin birbirine bağlantılısı tarihi olduğu kadar güncel bir gerçeklik de taşımaktadır. Uygarlıkların ve egemenlerinin tüm baskılarına rağmen, bizler köklerinden asla koparılamayan topluluklar olarak hem bu üç kelimeyi hem de Kutsal Ana Kadının toplumsal kültürünü asla unutmayanlardanız. Jina Amini işte böyle bir kültürün devamcısı olarak ölümüne direnen ve ardında büyük bir direnişçi orduyu bırakan Özgür Kadınlardan oldu.
Coğrafyamız bir ana gibi kadınlarını ve kızlarını hem tarihin başlangıcında hem de yakın geçmişte hep bilgelik ve direnişle besledi. Sadece bunlardan bir kaçını yad etmek dahi bugünkü direniş ve özgürlük çığlıklarının tarihle olan bağlarını güçlendirmemizi sağlayacaktır. 10. ve 11. Yüzyıllarda tasavvuf inancı içinde otorite sahibi olan yine bilge ve şair olan Dayê Tebrizi, Hawrami, Celale Xanımê Lorıstani, Reyhan Lorıstani, Xatun Mayzad Serkati gibi öncü kadınlar kendi çağlarının sembollerinden oldular. Yine 17. Yüzyılda Rojhılat’taki Kela Dımdımê’de aşiret gücünü arkasına alarak Şah Abbas’ın askeri güçlerine karşı direnişe öncülük eden Zadine Xanım bir halk direnişinin gizli kahramanlarından biri olarak gönüllerdeki yerini aldı. 19. Yüzyılda İsfihanlı Sadıqe Dowletabadi İsfihan’ın ilk kadın dergisi olan Zaban-e Zanan’ı yayınlayıp bu çalışmaları tüm baskılara rağmen uzun yıllar boyunca sürdürdü. Öldüğünde ‘örtülü kadınlar mezarımı ziyaret etmesin’ diye vasiyette bulundu. 20. Yüzyılda Rus ordularının topraklarını işgal etmesini kabullenmeyen Bibi Meryem Baxtiyari askeri güçlerine komutanlık yaparak savaşan kadınlardandı. Yine bu topraklar Pehlevi rejiminin baskılarına karşı bir ordu kurup savaşan Banu Qedem Xêr gibi savaşçı kadınları tanıma şansına sahip oldu. Farakro Parşa Rıza Şah döneminde İran’ın ilk milletvekili ve bakanı olurken Molla rejimi döneminde idam edilen ilk kadın oldu.
Belki birkaç isim yazarak binlerce direnişçi öncü kadına haksızlık yapmış olacağız. Ama meramımız böylesi bir direniş çağlayanından beslenen günümüz kadınlarının bu tarihi geleneğe sahip çıkmasının, ancak soluk soluğa bir mücadele yürütmekle olacağını dile getirmektir. Verilen örneklerden de anlıyoruz ki geçmişte parçalı ve dönemsel direnişler geliştirildiği için tarihle bağımız zayıfladı. Bugün geçmiş zamandan daha çok birleşik ve toplumsal bir mücadelenin önemi açığa çıkıyor. Yine ‘Jın Jiyan Azadi devrimi’ tüm toplumu ardına veren kadının öncülüğünde geliştiği gibi kendini toplumun her alanına yayarak gerçek anlamına kavuşmasıyla başarıya ulaşacağı da kesinleşmiş gibi görünüyor. Bu devrimsel çıkışta ölümü göze alan binlerce fedai insanın yaşamın her alanında sesini duyurmaya çalışması tarihi bir gelişmedir. Ama 21. Yüzyılın Kadın Yüzyılı olması için bu fedai duruş dahi yetmemektedir. Bizler beş bin yıllık egemen erkek zihniyetine karşı savaştığımızı ve bunun da gündelik, parçalı direnişlerle başarıya ulaşamayacağının bilincinde olarak hareket etmeliyiz. Biz köleliği geliştiren bir zihniyeti ancak özgürlük zihniyetini kendimizde ve toplumda yaratarak aşabiliriz. Bu nedenle sadece İran’daki kadınlar için değil tüm dünya kadınları ve demokratik insanlığın öncelikle Zihniyet Devrimi yaparak işe başlaması hayati bir önem taşımaktadır. Biz bu anlayış ve yaklaşımla İran halklarının el ele vererek geliştirdiği devrimi sahipleniyor ve kendimizi bu devrimin bir parçası olarak görüyoruz. Ve biliyoruz ki bugün binlerce kadın, erkek kardeşleri, ve yoldaşlarıyla sokaklara dökülürken, sadece ipek gibi güzel ve narin saçlarının omuzlarına özgürce dökülmesini istememekteler. Onlar o örtülerin altına saklanmak istenen fırtınalı düşüncelerinin, özgür iradelerinin ve yaratıcı zekalarının her ortamda açığa çıkmasını istemekler. Eylemcilerin duruşundaki iradeli ve özgür ruh sadece sokaklarla sınırlı kalmayıp, ‘Jin Jiyan Azadi’ sloganının efsunu ile yaşamın her alanında kendini göstermek istemektedir.
Çok açıktır ki İran’da yaşanan her gelişme tarihin derin izlerini taşıdığı kadar kırk yıllık özgürlük mücadelemizin bir mirası ve devamı olarak da görülmelidir. Bilindiği gibi bir olgu hakikatle bağını ne kadar güçlü kurarsa o kadar geniş çevrelere yayılır ve sahiplenilir. Bizler Önderliğin geliştirdiği Kadın Kurtuluş İdeolojisinin kadının toplumsal hakikatiyle bağlantısını dünyaya yansıtabildiğimiz oranda bu hakikatin sahiplenileceğine ve dünyadaki tüm insanlığa mal olacağına inanıyoruz. Çünkü ideolojimizin ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganıyla dillendirildiği bu dönemde hangi dilde söylense de kadınlar için aynı yaşamsal hakikati yansıttığına sadece biz şahit olmadık, insanlık değerlerine sahip çıkan herkes tarafından bu hakikat anlaşılıp kabul edildi. Ama Önderliğin tüm insanlığa yol gösteren paradigması ve felsefesi kabul edilip sahiplenilirken, Önderliğin görmezden gelinmesi, yaşadığı mutlak tecridin dillendirilmemesi ve fiziki özgürlüğü için en küçük bir çabanın harcanmaması insanlık açısından çağımızın affedilmez suçu olduğunu da kabul etmek gerekir. İnsanlık bu yüz kızartıcı suçtan kurtulmak için özgürlük paradigması ile tüm insanların hizmetinde olduğunu belirten Önderliğe karşı sorumluluk taşıdığını anlamalıdır. Ve felsefesinden yararlanıp, üzerine bir devrim şekillendirilen kişi için de mücadele edilmesi gerektiğinin bilincinde hareket edilmelidir.
Bizler birçok dilde haykırılan ‘Jin Jiyan Azadi’ sloganın askeri, siyasi ve sosyal alanda yaşam bulması için örgütlülüğünü geliştiren ve gece gündüz mücadele eden kadınlar olarak hayatın her anına özgür irade ve özgür düşünce ile katılabilmek, yine yaşamı etik ve estetik ile buluşturabilmek için bu yolda soluk soluğa yürümekteyiz. 21. Yüzyılı kadınların özgürlük yüzyılı yapmak için çaba harcayan her kadınla omuz omuza olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Mücadeleye katılan her kadının bu büyük özgürlük savaşının değerli bir neferi olduğuna inanmaktayız. Tüm baskı ve zorluklara rağmen bu yola giren kadınlarla birlikte olmanın verdiği güç ile yola devam ederken, özgürlük için mücadele eden tüm kadınlara mutlaka kazanacağımızın müjdesini şimdiden vermek istiyoruz.
Zeynep Kınacı