2014 YILI BÜYÜK BİR DİRENİŞ VE GÖRKEMLİ MÜCADELE YILI OLMUŞTUR

0Shares

YJA STAR MERKEZ KARARGAH KOMUTANLIĞI

Önemli mücadelelere tanıklık eden 2014 yılını geride bırakırken, özgürlük hareketi olarak, Ortadoğu halkları ve kadınlarının başına sardırılan DAİŞ vahşetine karşı çok büyük bir direniş ve görkemli bir mücadele sürdürmekteyiz. Sadece Kürt halkının değil, Ortadoğu ve dünya insanlığının değerlerini koruma savaşını ifade eden tarihi direniş, Ortadoğu’nun yükselen yıldızı olmakta, dalga dalga yayılmakta, büyük yiğitlik ve kahramanlıklarla halkların gönlünde taht kurmaktadır. Bu anlamda başta Önder APO olmak üzere hareketimiz, halkımız, kadınlar ve savunma güçleri olarak HPG-YJA STAR ve YPG-YPJ güçlerimiz bu saldırılara karşı büyük bir mücadele vermekte ve tarihi bir direnişle destan yazmaktadır. Demokratik çözümü içeren, özgür ve eşit yaşam ideallerini savunan mücadelemiz, zorluklara karşı büyük direnç, irade ve iddiayla, yine büyük bedeller vererek sürdürülürken Kürdistan coğrafyasında dünya gericiliğini temsil eden DAİŞ saldırılarına karşı her yer birer direniş ve savunma kalesine dönüşmüştür.

Gerçekleşen bu tarihi direnişin en ön saflarında yer alan YJA STAR ve YPJ güçlerimiz bu direnişin öncü gücü olarak Maxmur’da Deniz ve Avestalar; Şengal’de Armanclar; Rojava’da Sozdar, Zozan, Arinler şahsında kahramanlık destanları yaratmaktadır. Yine yüce şehitlerimizin yaratmış olduğu büyük ruhla Bakur, Başur, Rojhilat, Rojava ve Avrupa’da halkımız bedelleri göze alarak serhildanlarını yoğunlaştırmış, Kürt halkının her türlü saldırıyı yekvücut olarak karşılayacağını ve tek bir Kürt dahi kalsa var olunan her zeminin direniş kalesi haline getirileceğini herkese göstermiştir.

DAİŞ kapitalist güçlerin, devletlerin vurucu gücüdür

Ortadoğu’da tarihsel kökeni güçlü olan toplumsal sorunlar ve çelişkilerin her geçen gün yoğunlaştığı, kriz ve çatışmaların sınır tanımadığı, vahşi kapitalizm denilen aşamanın yaşandığı bir süreçten geçmekteyiz. Ortadoğu coğrafyasında halklar ve kültürler üzerinde sınırsız şiddet ve baskı rejimleri yeniden devreye konularak toplumsal yaşam sürdürülemez bir aşamaya getirilmiştir. Beş bin yıllık erkek egemenlikli kültürü temsil eden dünya kapitalist modernite sistemi ve onun ulus-devlet yapılanmalarının kriz ve çöküş aşamalarını yaşadığı bir süreçte DAİŞ denilen zalim örgütün sahneye çıkartılmasıyla birlikte dünya kapitalist sistemi bölgede yeni bir hamle yapmış, Ortadoğu’ya dönük büyük bir saldırı konsepti devreye konulmuştur. Kapitalist modernist sistem bölgede ulus-devlet yapılanmalarını yeniden mevzilendirmekte, şekillendirmekte, derinleştirerek farklı boyutlara taşırmak istemektedir. Bu anlamda iktidar-devlet yapılanmalarında güç kaymaları olmuş, kapitalist sistem devamı ve sürekliliği açısından yeni iktidar-devlet odaklarını ve imkanlarını yaratma mücadelesi içerisine girmiştir.

Ortadoğu’nun bir yandan çözülüşü yaşadığı, bir yandan kendisini yeniden yapılandırdığı bu süreçte kapitalist hegemonik güçler ve devletler yaşadıkları sistemsel krizi aşma, kapitalist sistemi yaşanan sürece göre yeniden reforme etme çabasındadır. Günümüzde en çok gündemleşen DAİŞ çetesi ve bu çetenin ortaya çıkardığı pratik kesinlikle en üst düzeyde tıkanmayı yaşayan kapitalist zihniyetin, sistemin ifadesi olmaktadır. Daha net ifade ile DAİŞ kapitalist güçlerin, devletlerin vurucu ve darbe gücüdür. Bir yandan kapitalist sistem açısından yaşanan durum kısaca bu olurken her süreçten daha çok, halkların özgürlük eğilimi, özellikle Kürt halkının arayışı ve bu temelde örgütlenen mücadeleleri dorukta devam etmektedir. Halkların özgürlük mücadelesi güçlenerek yayılmakta ve giderek “Demokratik Ulus” örgütlenmesi daha somut ve anlaşılır bir hale gelmektedir. Halkların özgür yaşama dair inançları daha da güçlenmiş bir pozisyondadır. Hatta Ortadoğu’da yaşadığımız bu mücadele dönemi, 21. yüzyılın kadın ve halkların yüzyılı olma tespitini ve gerçekleşme olasılığını giderek güçlendirmektedir. Ortadoğu ve Kürdistan’daki bu çatışmalı durumlar, gelişmeler en somut olarak Suriye-Rojava, Irak-Güney’de yaşanmaktadır. Rojava’da kelimenin tam manasıyla Devrimci Halk Savaşı yaşanmakta, günümüzün en tarihi ve onurlu savaşı burada sürdürülmektedir. Bu temelde çatışmalı ortam her geçen gün daha yoğun bir şekilde devam etmektedir.

Bölgedeki ulus-devlet sınırları yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor

DAİŞ’in 10 Haziran’da Musul’u işgal etmesiyle bölge yeni bir sürece girmiştir. Böylece Ortadoğu’daki temel sorunlar daha fazla derinleştirilerek, çelişkiler körüklenip gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır. Bununla 1. Dünya Savaşı sonrası çizilen ulus-devlet sınırları aşılmaya başlamıştır. Bu da Ortadoğu’nun halklar ve kültürler mozaiği olan zengin dokusuna yeni ulus-devletçiliklerinin eklenmesi anlamına gelirken Irak ve Suriye’de ulus-devletler daha küçük parçalara bölünerek, bu kez mezhep ve aşiretlere dayalı ulus-devletçikler oluşturularak bölgedeki mevcut devlet sınırları yeniden dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Ulus-devletçilikteki bu ısrar daha fazla toplumsal sorun ve çatışmayı beraberinde getirmektedir. Zaten yeterince yük teşkil eden, sorun yaratan, çatışmalara yol açan iktidar ve devlet elitlerine yenilerini eklemenin baskı ve sömürüden başka sonuç vermeyeceği açıktır. Bunun halklar açısından daha fazla toplumsal kriz, kaos ve çatışma anlamına geldiği açıktır. Bu da Ortadoğu’nun intihar eşiğine, toplumsal felaket aşamasına getirilmesi demektir. Bu anlamda kapitalist modernist sistem tarafından Ortadoğu’nun demokratik-özgürlük potansiyeline saldırı içeren çok tehlikeli bir sürecin içine girilmiştir. Öyle ki Ortadoğu’da beş bölge içinde kurulması düşünülen on dört yeni devletçikten bahsedilmektedir. Mevcut aşamada dahi Irak; Kürtler, Şiiler ve Suniler olmak üzere üçe parçalanmış durumdadır. Dolayısıyla Irak ve Suriye’de ulus-devletlerin mezhepçiliğe dayalı olarak yeniden şekillendirilmesi, tüm Ortadoğu’ya ve dünyadaki diğer bölgelere de yansıyacaktır. Bu anlamda dincilik ve mezhepçilik kılıfına bürünen kapitalist sömürgecilik, bölgenin su, toprak ve enerji kaynakları başta olmak üzere tüm maddi-manevi zenginliklerini sınırsızca talan ve gasp etmektedir. Bu hedefi gerçekleştirmek için 90’larla birlikte müdahale girişimleri olmuş, bu müdahalelerin en son ifadesi de DAİŞ biçiminde belirlenmiştir.

ABD öncülüğündeki küresel güçler Ortadoğu’yu bu kez DAİŞ gibi vahşi bir örgütü vurucu güç olarak kullanarak, bölge üzerinde kapsamlı plan ve hedeflerine ulaşmayı amaçlamışlardır. Bu anlamda bölgede DAİŞ’in Musul’u işgal etmesiyle yeni bir hamle yapılmıştır. DAİŞ’in Irak içerisindeki ilerleyişi, Şengal katliamı ve Rojava’ya saldırıları beraberinde büyük trajedilere, katliamlara yol açma amacıyla gerçekleştirilmiştir. En son Kobani kantonuna yapılan kuşatma ve saldırılarla geldiğimiz aşamada DAİŞ tüm dünya insanlığı için büyük bir tehdit haline gelmiştir. Dolayısıyla sistemin DAİŞ müdahalesi Ortadoğu’ya yapılan en son ve en kapsamlı müdahale konseptini içermektedir. Bunun sadece Irak ve Suriye ile sınırlı kalmayacağı, tüm bölgeye yayılacağı da görülmektedir. Din maskesi altındaki iktidarcılık, özünde kapitalist iktidarcılık olarak en tehlikeli, tahribat yaratan iktidarcılıktır. Ve kadının katmerli köleliğini, toplumsal parçalanmışlığı yaratmayı ve kadına karşı büyük bir saldırıyı ifade etmektedir. Bu nedenle DAİŞ’in temsil ettiği radikal İslamcı çizginin arkasındaki dünya kapitalist sisteminin bölge ve dünya üzerindeki çıkarlarıyla bağlantılı ele alındığında bölgede geliştirilmek istenen planı daha doğru değerlendirmek mümkündür.

DAİŞ’in arka planında ABD-İsrail’in yanı sıra Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, KDP vb. bölgesel-yerel işbirlikçi unsurlar da yer almışlardır. DAİŞ’in hem dünya hem bölgesel- yerel hegomik güçler tarafından iktidarsal çıkarlar temelinde yönlendirilen, kullanılan taşeron bir örgüt olarak bölgede daha büyük tahribatlara yol açacağı açıktır. Bu noktada Önder APO’nun DAİŞ üzerine yapmış olduğu analiz ve değerlendirmeler son derece önemli hakikatleri içermektedir. Önderliğimizin “DAİŞ, kendisini yaratan ve destekleyen devletlerin de başına bela olacaktır” tespiti, içinde bulunduğumuz sürecin karmaşık, çetrefilli ve büyük tehlikeleri barındırdığını göstermektedir. Kapitalist sistemin, kendi kontrolünden çıkıp giderek büyüyen DAİŞ tehdidine karşı ABD öncülüğünde koalisyon oluşturarak denetlenmeye çalışması bu gerçeği doğrulamaktadır. Ancak koalisyon güçlerinin yürüttüğü bu mücadele, DAİŞ’i tümden yok etme üzerine değil, kontrol altına alarak yeniden piyon olarak kullanılacak ayara getirmeye çalışmak amacıyla yapılmaktadır.

PKK, bölgede yükselişe geçen bir güçtür

Ortadoğu’nun en devrimci-demokratik hareketi olarak Önder APO öncülüğünde gelişen Kürdistan Özgürlük Hareketimiz, bölgede küresel hegomonik sistemin Kürdistan’ı dört parçaya bölmesine ve dayattığı çözümsüzlüğe başkaldırmış, kırk yılı aşan görkemli mücadelesiyle bu kirli politikaları boşa çıkarmıştır. Günümüzde de Kürdistan merkezli gelişmeler Ortadoğu ve dünyanın temel gündemini belirlemeye devam etmektedir. Geldiğimiz aşamada mücadelemizin bir sonucu olarak artık bölgede Kürtleri ve özgürlük hareketimizi dikkate almadan hiçbir siyasi-askeri adımın atılmasının mümkün olmadığı noktaya gelinmiştir. Kırk yıldır amansızca sürdürülen özgürlük mücadelesi Kürtleri iradeli, ulusal onuruna bağlı bir halk konumuna getirmiştir. Bu anlamda partimiz PKK, bölgede yükselişe geçen bir güç olarak dikkat çekmektedir. Özellikle Rojava devrimi ile demokratik özerk sistemin inşası, bölgede kapitalist sistemin ulus devlet yapılanmalarına karşı alternatif bir demokratik çözüm modeli olarak örnek teşkil etmektedir. Önderliğimiz ve hareketimiz bölgenin en radikal demokratik muhalefetinin öncülüğünü yaparak Ortadoğu’nun en devrimci-demokratik potansiyelini temsil etmektedir. Bunun karşısında kapitalist modernist sistem de özellikle kendisine bağlılık temelinde işbirlikçi Kürtleri bu yeni dönemde stratejik bir müttefik olarak ele alıp kendi sisteminde yer vermeyi planlamaktadır. Kuşkusuz kapitalist sistem KDP tarzında işbirlikçi-hain Kürtçülüğe yer vererek kendi sistemi içinde kullanmaktadır. Kürdistan’ın tüm parçalarında Kürtlerin özgürlük ve eşitlik taleplerini bu şekilde kendisinin onay verdiği Kürt ulus-devletçiliği ile sınırlamak, kendi sistemine çekerek Kürt halkına tuzak kurmak istemektedir. Ortadoğu’da iktidarcı- devletçi Kürt çizgisini ön plana çıkararak Güney Kürdistan’da ikinci bir İsrail anlamına denk gelecek bir ulus-devlet sürecini geliştirmek istediği açıktır. Güney Kürdistan’da böyle bir Kürt ulus-devletçiliği ABD-İsrail’in bölgedeki varlıkları, güvenlikleri için ele aldıkları stratejik bir konudur.

Ortadoğu’daki DAİŞ saldırıları sonucunda yaşanan son gelişmelerle bölgede karmaşa, katliam ve kaos daha fazla derinleştirilmiştir. Bu açıdan Önder APO’nun demokratik modernite modelinin tek doğru çözüm seçeneği olduğu daha iyi anlaşılmış, doğrulanmıştır. Bölgede hem bir hak hem de acil bir görev olarak demokratik ulus projesinin tüm boyutlarıyla pratikleştirilmesine ihtiyaç vardır. Ortadoğu halkları ve kültürlerinin şiddetle ihtiyacını duyduğu demokratik çözümlere dayalı demokratik yönetimlerdir, demokratik özerk sistemlerdir.

Güneyli güçler Şengal ve Maxmur’u DAİŞ’e teslim etmiştir

Demokratik özerkliğin somut pratikleşmesi olan Rojava devriminin üçüncü yıldönümünde Ortadoğu’nun en büyük devrimlerinden biri olan demokratik devrimimizi boğmak, kıskaca almak, kurumlaşmasını engellemek ve Türkiye’de geliştirilmek istenen demokratik çözüm sürecini boşa çıkartmak amaçlı saldırılar geliştirilmiştir. Güney Kürdistan’da, 3 Ağustos’ta Şengal katliamı ve ardından Maxmur-Kerkük saldırıları gerçekleştirilmiştir. Güneyli güçler ilk süreçte Şengal ve Maxmur’u antlaşma temelinde DAİŞ’e teslim etmiştir. Peşmerge güçleri halkı savunmasız bırakıp mevzilerinden kaçarken, Şengal’deki binlerce Ezidi Kürt’ün katledilmesine ve Ezidi kadınlarının kaçırılarak köle pazarlarında satılması ve her tür muameleye maruz kalmasına yol açmıştır. Bu anlamda Şengal’de büyük bir trajedi yaşatılmak istenmiştir. Maxmur direnişinde HPG-YJA STAR güçlerimizin etkili müdahalesi ve büyük direnişleri DAİŞ’in Hewler ilerleyişini durduran temel etken olmuştur.

Şengal halkını katliamdan kurtarmak için HPG-YJA STAR güçlerimizin Şengal’e müdahalesi ile YPG-YPJ güçlerinin Rabia direnişi ve Rabia’da denetimi sağlamaları ardından Cezaa kasabasındaki direnişle, büyük fedakarlık ve mücadeleyle Şengal’e güvenlik koridoru açmaları büyük trajedinin önünü almıştır. Yüz binden fazla Ezidi insanımızın Rojava’ya tahliye edilmesi büyük bir başarıdır, büyük bir olaydır. Devletlerin bile yapmakta zorlanacakları bu tahliyeyi savunma güçlerimizin başarmış olması hareket olarak bölge çapında büyük saygınlık ve meşruluk kazanmamıza yol açarken dünya çapında da ses getirmiştir. DAİŞ’in Şengal işgalinden sonra hızla Hewler’e doğru ilerleyişine karşı koyan, durduran HPG- YJA STAR, YPG-YPJ güçlerimizin devrimci müdahalesinin etkisi ve sonuçları önemli olmuştur. Savunma güçlerimiz olmasaydı Hewler’in düşeceği kesindi. Bunun için gerilla güçlerimizin halkı savunma amaçlı Maxmur-Kerkük, Şengal, Duhok ve Laleş’e gidişleri Başur’daki halkımız ve diğer halklar tarafından büyük bir umut olarak algılanmıştır. Son gelişmelerle bağlantılı olarak Kürdistan özgürlük hareketimiz, bölgenin yükselen gücü olarak tüm dünyanın dikkatini çekmektedir. Bu durum Önderliğimizin, hareketimizin bölgede ve dünyada daha fazla tanınmasına, meşrulaşmasına yol açmıştır. Ortadoğu halklarını savunacak en büyük ve tek savunma gücü olduğumuz giderek görülmektedir.

KDP’nin geçmişten beri ABD-İsrail’in işbirlikçisi olduğu daha iyi anlaşılmıştır

Bu süreçte KDP’nin Musul işgali ve Şengal katliamındaki halka ihanet pozisyonu net bir biçimde açığa çıkmıştır. Peşmerge büyük bir itibar kaybı yaşamıştır. Yine savaşma iradesinin kırıldığı net bir biçimde ortaya çıkmıştır. KDP’nin geçmişten beri ABD-İsrail’in işbirlikçisi olarak kapitalist kültürü Güney Kürdistan’da yerleştirerek halkımıza karşı büyük ihanetin içinde olduğu daha iyi anlaşılmıştır. Bu süreçte şu görüldü ki; Saddam sonrasında Güney Kürdistan’da Kürtler için önemli imkanlar doğmuş ancak KDP’nin eline geçen birçok fırsat ve zenginlik halkın çıkarları temelinde değil, ailesel-aşiretsel çıkarlar temelinde kendi iktidarları için kullanılmıştır. KDP’nin bu gerçekliği halk nezdinde daha iyi görülmeye başlanmıştır. Kapitalist kültürün yarattığı maddiyat, tüketim kültürü, yaşam boyutunda ciddi bir topraktan kopuş, bireyci yaşama özenti, ahlak aşımını beraberinde getirmiş, bu gerçeklikte şekillenen peşmergenin elbette ki savaşma, halkı savunma iradesini gösteremeyeceği açığa çıkmıştır. Güney Kürdistan’daki halkımızı DAİŞ saldırılarına karşı koruyan tek gücün özgürlük hareketimiz olduğu görülmüştür. Bu süreçte Başur’da KDP çizgisinin geçici olduğu, asıl kalıcı olanın Önder APO’nun demokratik-özgürlükçü çizgisi olduğu daha iyi anlaşılmıştır. Bunun için ABD bölgede giderek yükselen PKK gücünden korkarak KDP’yi yeniden toparlama, güçlendirme yaklaşımı içinde olmuştur. Peşmergeye silah ve cephane desteği verilmiştir.

Kuşkusuz bölgede giderek güçlenmemiz dünya kapitalist sisteminin çıkarlarına ters düşmekte, sistemin Ortadoğu’daki hedeflerini boşa çıkardığımız için hareketimizin güçlenmesi karşısında büyük korku yaşanmaktadır. Bu nedenle son olarak DAİŞ ağır silahlarla Kobani kantonuna saldırı yapmış, kent kuşatmaya alınmıştır. 15 Eylül’den itibaren DAİŞ’in Kobani’ye saldırması ve kuşatma altına alması sonucu Kobani’de büyük bir direnişin yaşandığı, oldukça hassas ve kritik bir süreçten geçmekteyiz. Ortadoğu halkları için örnek olan demokratik özerklik modelinin temellerinin atıldığı yer olan Kobani’ye yapılan imha amaçlı bu saldırılar Kürdistan ve Ortadoğu açısından tarihi bir dönemeci ifade etmektedir. Neredeyse tüm dünya ilk etapta DAİŞ’in Kobani’ye saldırmasına seyirci kalmış ve Kobani’nin düşmesini beklemiş, bununla hareketimizin güçten düşürülerek bölgede yükselen itibarının sarsılmasının hesapları yapılmıştır. Bu saldırılarla özellikle de Türkiye- DAİŞ ittifakı net bir biçimde açığa çıkmıştır.

Sorunun kaynağı ve yürütücüsü olan güçler bugün kurtarıcı rolüne soyunmaktadır

Üç ayı aşan Kobani direnişi bölgenin ve dünyanın temel gündemi haline gelmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin DAİŞ ile ittifakı Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yürütülmek istenen demokratik çözüm sürecini bitirme aşamasına getirmiştir. Kobani’ye dönük DAİŞ saldırılarına Türkiye devletinin vermiş olduğu destek üzerine Kobani’yi destekleme, her yeri Kobani’ye dönüştürme amacıyla başta Bakur’da olmak üzere Başur, Rojhilat ve Rojava’da, Avrupa’da Kürtlerin bulunduğu her yerde halkımız ayağa kalkmış, büyük serhildanlar ortaya çıkmıştır. Bu görkemli eylemlerle halkımız Kobani kuşatmasını önemli oranda kırmıştır. Halkımız ve savunma güçlerimizin ortaklaştırdıkları bu topyekün direniş ile birkaç gün içerisinde düşüreceklerini söyledikleri ve adeta deyim yerindeyse avına atlayacak çakal gibi bu düşüşü bekledikleri Kobani’nin kolay kolay düşmeyeceği anlaşılmış ve tüm işbirlikçi güçlerin beklentileri boşa çıkarak hevesleri kursaklarında kalmıştır. Bunu gerçekleştiren elbette ki PKK’nin kahramanlık yaratan ruhunu yaşamsallaştıran yüce şehitlerimiz ve özgürlükten öte yaşamı kabul etmeyeceğini her yönüyle ortaya koyan halkımızın başkaldırısı olmuştur. Bu anlamda Kobani direnişinin başarıyla sonuçlanması özgürlük mücadelemiz açısından büyük zaferlerle dolu bir süreci başlatacaktır.

Saldırılara başladığı ilk günlerden itibaren DAİŞ’in binlerce insanı kadın-çocuk demeden vahşice katletmesi karşısında sessiz kalan egemen güçler, bugün özgürlük hareketimiz nezdinde açığa çıkan direniş durumundan dolayı sekteye uğrayan planlarına yeni bir rota çizmeye çalışmaktadırlar. ABD’nin oluşturduğu koalisyon güçlerinin son süreçlerde hava saldırılarıyla verdiği destek bunu ifade etmektedir. Bununla ilerde kendisi için de tehlike olacak bir güce ayar verilmek istenirken aynı zamanda çizgileri dışına çıkan bölgedeki işbirlikçi, gerici güçlere de mesaj vermektedirler. Bunun ötesinde DAİŞ’i bitirme gibi bir hedefleri söz konusu değildir. Kaldı ki amacı bölgede etnik ve mezhepsel çelişkileri derinleştirip kaos yaratmak olan bu modernist güçlerin hedefinde bir değişiklik olmadığını “DAİŞ’e karşı savaş en az on yıl alır” gibi açıklamalarla kendileri de ifade etmektedirler. Sürecek olan bu savaşla, kıyımlarla güçsüz düşürülen halklar, kapitalist modernite güçlerinden medet umar hale getirilmeye çalışılmaktadır. Sorunun kaynağı ve yürütücüsü olan güçler bugün kurtarıcı rolüne soyunmakta barış ve çözüm havarisi kesilmektedir. Yine bölgede Güneyli güçlerin itibarını yükselterek tüm Kürtleri bu çizgide birleştirme amaçlı Güneyli güçlere de misyon verilmiştir.

Güney Kürdistan’da DAİŞ’in saldırılarıyla yüz yüze kalan ve de uluslararası koalisyon güçlerinin rol biçtiği Güneyli güçlerin gerek Güney Kürdistan’daki çatışmalarda gerekse de Kobani direnişinde yer almaları özgürlük hareketimizle ilişkilerin zeminini oluşturmuş, ortak payda da mücadele koşullarını doğurmuştur. Güneyli güçlerle ideolojik mücadeleyi derinleştirerek sürdürmekle birlikte, gelişen bu ortaklığın ulusal birliğe dönüştürülmesi önemli olacaktır. Bu anlamda tüm Kürtlerin ulusal birlik esprisiyle hareket etme zemini olgunlaşmış olup, Kürtlerin ulusal birliği yaratması tarihi önemde olacaktır. Dolayısıyla her ne kadar uluslararası arenada mücadele eden tüm güçlere belli bir ilgi uyandırılmış olsa da görüntüde sunulanın aksine hareketimiz dışında DAİŞ’e karşı etkin savaşan başka bir yapılanma da söz konusu değildir.

DAİŞ, 21. yüzyılın kadın özgürlükçü ideolojisi ve paradigmasına karşı büyük bir saldırıdır

Önderliğimizin belirttiği gibi Ortadoğu devrimi kadın eksenli bir devrim olarak gelişebilirse ancak gerçek anlamda bir toplumsal özgürlük devriminden bahsetmek mümkün olabilir. Ortadoğu’nun çetrefilli, kör düğüm haline bürünmüş toplumsal sorunları ancak kadın özgürlüğü ile çözümlenebilir. Ortadoğu kadınlarına dönük kadın katliamı yönüyle tanınan DAİŞ, zalim-vahşi erkekliği temsil etmektedir. DAİŞ, 21. yüzyılın kadın özgürlükçü ideolojisi ve paradigmasına karşı büyük bir saldırıdır. DAİŞ’in çıkışı ile birlikte Ortadoğu’da tecavüz kültürüne dayalı cinsiyetçilik ideolojisine hamle kazandırılmaktadır. Bu yönüyle esasta Ortadoğu’da çok köklü temelleri olan kadın özgürlüğüne, kadının özgürlük ve demokratik potansiyeline dönük bir darbe yapılmıştır. DAİŞ’in Musul’un işgalinden sonra hemen kadın köleliliğini içeren fetvalar yayınlaması, Suriye ve Rojava’da kadınlara dönük vahşi uygulamaları bu gerçeklikle ilgili bir durumdur. Bu çerçeve de DAİŞ’in Şengal işgalinde özellikle kadın ve çocukları hedeflediği, ganimet olarak yaklaştığı görülmektedir. Yüzlerce Ezidi kadının kaçırılması, tecavüz edilmesi, köle olarak satılması günümüzde yaşanan en büyük kadın katliamıdır. Ezidi kadınları başta olmak üzere tüm kadınlara dönük büyük bir soykırım, vahşet başlatılmış, DAİŞ adındaki zalim, vahşi erkeklik, kadın katliamıyla halkların katliamını iç içe yürütmüştür.

Milliyetçilik, mezhepçilik, aşiretçilik, dincilik ideolojileri özünde erkek egemen ideolojileridir ve temelinde cinsiyetçilik yatmaktadır. Ortadoğu’nun kadın özgürlük potansiyeline bu tarz bir cinsiyetçilikle ölümcül bir darbe vurulmak istenmiştir. Ortadoğu karanlıklara boğulmak isteniyor. Bugün Ortadoğu’da yaşanan kadın karşıtı, katliamcı zihniyetle, Saraları Paris merkezinde katleden zihniyet aynı hegemonik sistemin bir ürünüdür. Dünya çapında kadın katliamlarının ve kadına karşı şiddetinin yükselmesi, kadınların artık sokaklara çıkamayacak, nefes alamayacak bir saldırı altında bulunması kaynağını cinsiyetçilik ideolojisinden almaktadır. Cinsiyetçilik hakim bir toplumsal sistem olduğu sürece kadın ve onun şahsında toplumsal-komünal değerler büyük tehdit altındadır. Ancak Ortadoğu’da cinsiyetçilik ideolojisi ve uygulamalarına yeni bir hamle yapılmak istenmesine karşın kadın devriminin toplumsal sorunların çözümündeki kilit rolü açığa çıkmış bulunmaktadır.

Kadın ordulaşmamız Ortadoğu’da açılım yapmıştır

DAİŞ saldırılarına karşı Rojava’da, Başur’da, Şengal’de, Maxmur’da ve en son Kobani’de YJA STAR ve YPJ güçlerimizin aktif pozisyonda olması son derece önemli olmuştur. Kadın ordulaşmamız artık sadece dağlarda değildir, Ortadoğu’ya da açılım yapmıştır. DAİŞ’e karşı kadın savunma güçlerimizin mücadelesi bölgede ve dünya da büyük bir ilgi yaratmış, tarihi bir anlamı ifade etmektedir. DAİŞ’e karşı savaşan kadınlar olarak özgür kadın duruşunun itibar kazanması Ortadoğu kadınlarının özgürlüğü açısından yeni bir dönemi başlatmıştır. Ortadoğu kadınlarının ve halklarının başına bir karabasan gibi çökmek isteyen zalim DAİŞ çetesinin YJA STAR ve YPJ’nin savaşçı kadınları karşısında yenilgiye mahkum olduğu açıktır. DAİŞ’in saldırılarına karşı YJA STAR ve YPJ güçlerimizin direnişte ön saflarda yer alması, aktif savunma pozisyonu içerisinde olması hem bölgede hem de dünyada ilgiyle izlenmesine, dikkat çekmesine yol açmıştır. Dünyanın en tanınmış basın ve medya organlarında buna dönük birçok görüntü ve röportajlara yer verilmesi yükselen savaşçı kadın imajıyla ilgili bir durumdur. Kadın gerillalara, bu savaşçı kadınlara dönük büyük bir sempati yaşanmaktadır.

Ortadoğu’nun köle-ezilen kadın imajı yerine artık özgür kadın kişiliğine doğru daha büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Artık zayıf,  güçsüz kadından iradeli, kendine güvenen, direnişçi kadın kişiliğine doğru bir yol alış söz konusudur. Kadın kimliğinin saygınlık, sevgi ve yaşam kaynağı temelinde yücelmesi tarihi gelişmelerdir. Dağdaki kadın gerilla ordumuzun kazanımları ardından bu kez Rojava devrimimizde, Başur’da ve Şengal’de yurt savunmasında savaşçı ve komutan düzeyinde yaşanan güçlü kadın çıkışı geleneksel kadın imajının köklü bir değişim sürecine girdiğini göstermektedir. Rojava’da, Kobani direnişinde genç kadınların, anaların göstermiş olduğu yiğitlik, cesaret bu süreçte büyük moral yaratmış, Kobani direnişinde belirleyici olmuştur. Rojava devrimimiz kadın eksenli bir devrim olarak yol alırken, buradaki kadın devriminin Ortadoğu kadınlarını derinden etkileyeceği açığa çıkmıştır. Şimdiden YPJ saflarında Kürt kadınlarının yanı sıra Süryani, Arap, Türkmen vb. diğer halklardan kadınlar da yerlerini almaktadır. Kadın özgürlüğü açısından büyük umut ve iddiayı ifade eden bu gelişmeler devrimsel gelişmeye denk gelmektedir.

Halkımızın DAİŞ’e karşı olan direnişte YJA STAR ve YPJ’yi özellikle dile getirmesi, sloganlaştırması savunma gücü olarak kadına duyulan güven ve sahiplenmeyle ilgilidir. Halkımız bu temelde kadın ordulaşmamızı, kadının örgütlü kimliğini tanımakta, onur ve gurur kaynağı olarak ele almaktadır. Kadın savunma gücümüz bir savaş gücü ve etkili bir güç olarak sahiplenilmektedir. Bu temelde yüzlerce kadının direnişe katılımı bu olumlu gelişmelerden kaynağını almaktadır. Kadın ordulaşma tecrübemiz, hem Kürdistani güçlerin hem de dünyanın çeşitli ülkelerindeki kadın örgütlerinin ve devrimci hareketlerde yer alan kadınların yoğun ilgisine yol açmaktadır. Mevcut tecrübemizden yararlanmak isteğiyle öz savunma eğitimlerine dönük önemli bir ilgi söz konusudur. DAİŞ’in saldırılarından sonra, özellikle Şengal’de Ezidi kadınlarına uygulanan katliamın gündemleşmesi ardından kadınların öz savunma ihtiyacı ortaya çıkmış, kadınların bu bilince ve örgütlülüğe kavuşturulması daha fazla gereklilik kazanmıştır. Bu anlamda Ezidi kadınları başta olmak üzere her kesimden kadının bu temelde savunma güçlerimizde yer almaya başlaması önemli olmaktadır.

Kadın özgürlük hareketi olarak 2014 yılında kendimizi yeniden yapılandırdık

İçinde bulunduğumuz süreçte YJA STAR-YPJ güçleri olarak, sağlam bir özgürlük geleneğinden gelmiş olmanın vermiş olduğu birikim ve mirasımızı, Kürdistan’ın köylerinden başlamak üzere, şehirlere ve kadınların yaşadığı tüm Ortadoğu sahalarına kadar geliştirecek bir kadın savunma bilincine, örgütlülüğüne kavuşturmamız gerekmektedir. YJA STAR-YPJ güçleri olarak bundan sonra kadının öz savunma alanında, öz savunmanın yediden yetmişe tüm kadınlarımızı içine alacak şekilde büyütme ve derinlik sağlama görevimiz bulunmaktadır. Kürdistan’da uygulanan vahşi kapitalizmin, onun dayandığı egemen erkek sisteminin kadın üzerindeki her türlü şiddeti artmış durumdadır. Kadınlar mevcut haliyle kendisini savunmaktan uzak konumdadır. Köylerde, evlerde, okullarda, sokaklarda vb. her yerde kadın üzerinde nefes aldırmayan bir baskı ve şiddet söz konusudur. Kadının öz savunma gücü olduğunu iddia eden bir güç olarak, kadınları kendilerini savunacak düzeye getirecek bir yaklaşım, yoğunlaşma ve örgütlenmenin içine daha güçlü girmemiz gerekmektedir.

Yaşanan bu gelişmelerle bağlantılı biçimde Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak geçen süreçte önemli örgütsel çalışmalar da yürütüldü. Bilindiği gibi KJB 7. Olağanüstü Kurultayı’yla birlikte kadın özgürlük çalışmalarımızda yeni bir süreç başlamıştır. Yapılan 7. Olağanüstü Kurultay’la Önderliğimizin perspektifleri doğrultusunda kadının konfederal sistemi ve çatı örgütü olarak KOMALÊN JİNÊN KURDİSTAN (KJK)’nin örgütlendirilmesine gidildi. Önümüzdeki süreçte parçalarda da KJK, kendisini kadın parça meclisleri olarak yapılandıracaktır. Bu yeniden yapılanmaya bağlı olarak partimiz PAJK 9. kongresini gerçekleştirerek kendisini yeniden yapılandırma kararlılığına ulaştırdı. Gelişmelerin çok yoğun ve sıcak olduğu bir süreçte parti kongremiz gerçekleştirildi. Alınan kararlar doğrultusunda PAJK kendisini Kürdistan’ın tüm parçalarında kadın özgürlük partisi olarak yeniden örgütlendirecektir. Bunun için başta Kuzey ve Rojava Kürdistan’ında ideolojik kadro ölçülerinde parçaların kadın özgürlük partileri kurulacaktır. PAJK’ın kendisini toplumsallaştırma ve kadın konfederalizmini inşa perspektifiyle dar, merkezi kadro yapılanmasını aşarak bütün alanlarda kendisini öncü parti olarak örgütleme kararlılığına ulaşmıştır.

2014 yılı boyunca bölgede ve Kürdistan’da yaşanan gelişmeleri bu biçimiyle değerlendirirken, özgürlük hareketi olarak gelişen büyük direniş mücadelesini başarıyla devrimsel sonuca ulaştırmak ve mücadele kazanımlarını kalıcılaştırarak özgür Önderlik ve özgür Kürdistan hedefini gerçekleştirmek hayati önemdedir. 2015 yılını yoğunlaşan bu mücadele görevleriyle karşılarken tüm arkadaşların bu bilinç ve sorumlulukla yaklaşacaklarına inanıyor, mücadelede başarılar diliyoruz. 2014 yılı mücadelesinde Arîn arkadaş başta olmak üzere tüm şehit yoldaşların anısına verilecek doğru cevap da mücadeleyi başarıyla taçlandırmak olacaktır.